Cilt 4 - Bölüm 31: Küçük ve Yeşil (1/2)

avatar
258 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 31: Küçük ve Yeşil (1/2)


Köyü biraz gezdikten sonra gece ilerlediğinde ağanın evini açıkça görebilecekleri bir evin çatısına çıktılar ve kendilerini tahta battaniyeler yardımıyla gizlediler. Goblinlerin bu başarısız denilebilecek derecedeki kamuflajlarını fark edecek kadar zeki olacaklarını düşünmüyorlardı.

 

“Hem o kadar zeki olsalar köy falan kalmazdı.”

 

Köy ağasının evinin ışığı da söndüğünde burayı uzaktan fark etmenin pek yolu kalmamıştı. Hava bulutluydu ve aydan yansıyan ışığın önünü kesiyordu. Ne kadar bekleyeceğini bilmediği için bulmacanın cevabını düşünerek vakit geçirmeye başladı.

 

“Üç hakkımın üçünü de birisini tespit etmek için kullanmam gerek. İyi ama ilk soruda nasıl birini tespit edeceğim ki?” Öyle sihirli bir soru sormalıydı ki konuştuğu kişinin kimliği açığa çıkmalıydı. “Hayır, öyle bir soru mümkün değil. Yine de birini tespit etmek zorundayım. Peki ya aralarından biri olmayanı tespit etsem?”

 

Eğer sadece doğru cevaplar veren ve yanlış cevaplar veren ayna soruya dâhil olsaydı soracağı sorular ile dillerini bilmese bile kimliklerini tespit edebilirdi. Bulmacayı zorlaştıran şey bilinmeyen diller değil, bulmacaya dâhil olan üçüncü karakter, yani rastgele cevaplar veren aynaydı.

 

“İlk sorumu hangisinin rastgele olmadığını anlamak için kullanırsam, kalan iki soruyu daha etkili kullanabilirim. Evet, cevaba bu şekilde ulaşılıyor olmalı.”

 

Sırada ona sıkıntı çıkartan aynayı elemek için nasıl bir soru sorması gerektiği vardı. Evin içindeyken aklına gelen sorulara benzer bir şey sorması gerektiğini biliyordu ve bu soruyu kime sorarsa sorsun işe yarar bir cevap elde etmek zorundaydı.

 

“Su ıslak mıdır diye sorsaydım, evet der miydin? Ya da; Su ıslak mıdır diye sorsaydım, ray der miydin? Ray hayır demekse, dürüst olan ayna los diyecektir... Ray hayır demekse, yalan söyleyen ayna buna yine los demek zorunda çünkü bana ray derse doğru söylemiş olur. Evet, bu soruya doğru söyleyen de yalan söyleyen de aynı cevabı verirdi. Şimdi bu soru tipini nasıl rastgele olanı tespit etmek için kullanabilirim, onu düşünmeliyim. Kaldı ki soruyu soracağım ayna rastgelenin kendisi de olabilir.”

 

Zeki biri olsa da bu düşünmekten hoşlanan biri olduğu anlamına gelmiyordu. Özellikle yanında ona doğrudan motivasyon sağlayacak biri yoksa düşünmek sadece yorucu ve üşendirici geliyordu. Yeterince düşündüğünü düşündükten sonra beynine biraz mola verdirmek için düşünmeyi bıraktı.

 

“Düşünseydim cevabı bulmaya çok yakındım gibi hissediyorum... Neyse amına koyayım.”

 

Aynaların gidecek bir yeri yoktu ve yarın sabahki düşünce gücü bu geceki düşünce gücünden daha düşük olmayacaktı. Bulmacayı yarına bıraktı ve bir goblin görebilmek için kuzeye doğru baktı. Buradan göremese de ileride kartal dağları vardı ve goblinlerin geleceği söylenen yön orasıydı.

 

“Sürülerinin genelde otuz ila elli arası üyeden oluştuğunu okumuştum. Amaçları doğrudan öldürmek olsaydı bu köyü yakabilirlerdi, farklı bir şey istiyor olmalılar.”

 

Bir bulmacadan çıkıp başka bir bulmacaya girmiş gibiydi. Şimdi de goblinlerin hangi amaçla burada bulunabileceğini düşünüyordu.

 

“Belki sadece kadınları kaçırmak istiyorlardır. Onları yakarlarsa kaçırmaları mümkün olmaz. Erkek nüfusunun savaş yüzünden azaldığı bir köye saldırmalarıyla bağlantılı bir sebep.”

 

Parmakları titredi.

 

“Hayır!”

 

“Ne ordu, Vararfin?” dedi Darkan. “Sesini arçart.”

 

“Çok saçma değil mi?” diye sordu Yu. “Fake dört gündür goblinlerin geldiğini söyledi. Ayrıca şimdiye dek hiç kayıp olmadığını da söyledi. En azından ilk gelişlerinde onlardan haberdar olmamaları gerekirdi. Goblinler güçsüz ve aptal olsa bile ilk gelişlerinde, herkes uyurken bir şekilde onlara zarar vermeyi başarmalılardı. Bu işin içinde bir iş var.”

 

Genel olarak bakıldığında goblinler insanlardan daha aptal olabilirdi ama kurtlar, aslanlar, örümcekler ve daha pek çok maharetli avcılar da insanlardan aptal olmasına rağmen avlarına karşı harika tuzaklar kurup onları öldürebiliyordu. Goblinlerin bunu yapamaması için bir sebep yoktu.

 

“Çoğunluğu kadınlardan oluşan bir köy, gecenin bir yarısı hepsi uyuyor. Evlerden birine girseler kim fark edebilir ki? Bu işte kesinlikle bir iş var...”

 

Gözü karardı ve parmakları öncekinden kuvvetli bir şekilde titredi. Dişleri birbirine kenetlenirken dudaklarının arasında küçük köpüklerin belirdiğini hissedebiliyordu fakat köpükler gelmeye devam etse de hissi kısa sürede kaybetti.

 

“İğrençsin! Kes şunu!” dedi Darkan.

 

Yu’nun bilerek dudaklarının arasından tükürüklerini çıkardığını düşünmüştü. Onun aksine Vamaer bunun şaka olmadığını anlayabiliyordu. Yu’nun gözü kararırken onu sırt üstü çevirdi.

 

Ne zaman akıllanacaksın?

 

Yeterince uzun yaşadığını düşünmüyor musun?

 

Şerefimizi daha fazla lekeleme. Lütfen, hayatına bir son ver.

 

Uzun süre sonra ilk kez beyaz siluetlerin sesini işitir olmuştu. Karanlık bir auranın ona ulaşmayı denediğini hissediyor, karanlığın denemesi siluetler tarafından engelleniyordu. Onu azarlıyor, ölmesini söylüyor ve aşağılıyorlardı.

 

Yu bayıldı.

 

---:---:---:---:---

 

“Bu adamı biliyorum,” diye geçirdi içinden. “Bu adamdan nefret... Etmiyorum...”

 

Dövüşte baskın olan iri cüsseli beyaz bir figürdü. Karşısında yine beyaz bir figür vardı. Yu’dan daha uzun, daha yaşlı ve daha güçlü ama rakibinden daha kısaydı. Kılıcını şimşek gibi hızlı sallıyordu. Karşısındaki iri figürün de aynı hızda kendini savunmasıyla birlikte izlemeye değer bir göz şöleni ortaya çıkıyordu.

 

Onları izleyenleri görebiliyordu. Yüzlerce beyaz figür onların etrafına toplanmıştı ve Yu onların arasında bir seyirciydi.

 

İri olan rakibinin kılıcını aşağıya indirdi ve kendi kılıcının kabzasıyla çenesine vurdu. Adamın dengesi bozulurken bir kez daha kabzasıyla adamın çenesine vurdu ve birkaç diş dudakların arasından dışarı çıktı. Üçüncü hamle bitirici olandı; kılıcını savurdu ve rakibinin başı gövdesinden ayrıldı.

 

O esnada bir yıldız söndü, Yu büyük bir kıskançlık hissetti. O adamın ölmesinden memnundu. Dövüşü kazanan kişi aynı zamanda onun rakibi olsa bile kaybedeni öldürdüğü için ona minnettardı. Kıskançlığı kendisinden bile daha büyüktü.

 

“Bir başkası ona dokunamazdı.”

 

---:---:---:---:---

 

Kendine geldiğinde hâlâ aynı yerdeydi. Tükürükleri yanağından akmış ve sakallarına bulaşmıştı. Sakallarını kesmek belki iyi olabilirdi. Yemek yerken de hoşuna gitmiyordu.

 

“Amına koyayım senin,” dedi Vamaer. “Yettin artık.”

 

Darkan gözünü köyün üstünde tutuyor ve gelen giden var mı diye kontrol ediyordu. Yu’yu sırt üstü çevirmişlerdi. Yu yüz üstü döndü ve yanındaki iki adamı da kontrol etti. Bir şey diyesi gelmiyordu.

 

“Gittikçe hafifleşiyor,” diye mırıldadı. “Öncekiler daha ağırdı.”

 

Dilini ısırıp kanatmadığı için şanslıydı. Onu iyileştirmek için Raya burada değildi ve bir süre yaralı bir şekilde durması gerekirdi. Bir başka şansı ise henüz köye goblinlerin girmemiş oluşuydu.

 

“Üzerine mir marrık çökmüş gimi,” dedi Vamaer.

 

Böyle düşünen tek kişi Vamaer değildi. Kılıcının da aynı şekilde düşündüğünü hissedebiliyordu. Yu’yu hastalığından ötürü küçük görüyor ve bunun bir engel olduğuna inanıyordu.

 

“Ne yapabilirim ki? Elimde olan bir şey değil.”

 

Epilepsiye karşı Büyücülük Akademisinde öğrendiği ilacı yapmayı istemiş fakat Vazgeçilenlerin arasındayken miros otu denilen fantastik bitkiyi bulamamıştı. İlacı işlevli kılan şey o ottu ve o olmadan etkili bir şey yapması mümkün değildi.

 

İlacın olmamasının tek iyi yönü onu kullanmayı bıraktıktan sonra dudaklarının eski rengine geri dönmesiydi. İlacın dudaklarını morartması çirkin bir makyaj yapmış hissi yaratıyordu.

 

“Gelen giden var mı?”

 

“Mir ara mahçede tartıştırar ama ağanın oğru çıkıp hepsini susturdu.”

 

Yaz mevsiminde oldukları için şanslılardı. Eğer sonbahar veya kışta olsalardı bahçede kalmak zorunda olanlar pek de iyi bir gece geçirmeyeceklerdi. Tabii hâlâ böcekler ve canavar sınıfına girmeyen diğer hayvanlar bahçeye dadanabilirdi.

 

Goblinler yukarıdaki dağlardan iniyorsa onları yaratan Şeytan Beyi de oradadır. Valarfin, onu öldürmek besleyici olurdu. Bugünkü ruh ile aynı değerde bir yemek.

 

Kılıcının karanlık sesi hâlâ uyuşuk olan zihninde yankılandı. Konu insanları öldürmek olmayınca onu dinleyebilirdi ama Şeytan Beyi ismi tek başına şeytan isminden daha tehlikeli gözüküyordu. Gücünün öyle birine yeteceğinden emin değildi.

 

Pek çoğunun aksine doğuştan yetenekli bir adamsın, Valarfin. Eğer beni kabul edersen, benim gücüm ve senin yeteneğin ile yenemeyeceğimiz birisi kalmaz. Sadece kabul et.

 

Kılıç tekrar başlamıştı. Yu ona karşı bir sempati beslese ve kullandıkça daha çok hoşlansa da aklını çelme denemelerinden nefret ediyordu. Çok umutsuz bir durumda kalmadıkça kendini kötücül bir varlığa teslim edecek değildi.

 

Tüm potansiyelimi kullanman için sana yalvarıyorum.

 

Kılıcın karanlık gölgesi yüreğine dokundu, nazikçe okşadı ve sözlerini hissetmesi için baskıladı. Bunu yaptığında baş etmesi daha zor bir hâl alsa da Yu kendini kılıca bırakmamaya niyetliydi.

 

Kızını kurtarmanın tek yolu ben olsaydım... Valarfin?

 

Az önceki düşüncelerini tekrar gözden geçirdi. Zaten çok umutsuz bir durumdaydı, öyleyse onu kullanmamak için bir nedeni kalmazdı. Tamamen karanlığa gömüldükten sonra biraz daha karanlığa maruz kalmak, bu dünyaya bir son verecekse önemli değildi.

 

Bunu senin de istediğini biliyorum, Valarfin. Ne kadar güçsüz olduğuna bir bak. Sürekli bayılıyorsun. Yanındaki adamlara kıyasla hiçbir şeysin. Bu hâlin ile oraya ulaşman mümkün değil. Eğer inadını sürdürürsen bu dünyada ölüp gideceksin ve kızın tarihe karışacak. İstediğin bu mu? Sen... Sen çok özelsin, Valarfin. Sahip olduğun potansiyelin boşa harcandığını görmek soğuk kalbimi yaralıyor. Sadece beni kabul et, korkma. Birlikte başaramayacağımız hiçbir şey yok.

 

Sözleri ona duymak istediklerini veriyordu. Övülmeye ve ilgiye muhtaç benliğini okşuyor, ona teklifi kabul etmesi için mantıklı nedenler sunuyordu. Onu kabul etmek ve olabildiğince hızlı bir şekilde bu dünyadan kurtulmak isterdi.

 

“Bu dünyadan kurtulmak... Zamanı geri sarmak... Hâlâ pes etmedim, hâlâ istiyorum. Ben bunca zamandır ne yapıyordum?”

 

Evet... Birlikte sen ne istersen onu yaparız. Yeter ki aklını kullan, Valarfin.

 

Karanlık bir kez daha vücudunu sarmaya başladı. Kılıcın ona ne gibi bir güç vereceğini düşünüyordu. Fiziksel gücünü nasıl arttırabilirdi, kılıcı savuruşunu nasıl daha güçlü kılabilirdi anlayamıyordu. Sahiden, şu anki hâlinden daha güçlü olmak için tek yapabileceği şeyin zaman içinde tecrübe kazanmak olduğu kanısındaydı. Fantastik fikirler işe yaramayacaktı.

 

Bu yüzden, kılıcın denemelerine bir kez daha boyun eğmedi ve kalbini ona kapattı. Kılıç onunla bir anlaşma yapmak istiyorsa daha fazla detay vermeliydi. Şu anda tek yaptığı şey onu kandırmayı denemekti ve Yu bunun farkına varmayacak bir aptal değildi.

 

Sen bir aptalsın, Valarfin.

 

Kılıcın karanlık doğası kalbini işgal etmeyi başaramadığında başka bir hayal kırıklığıyla geri çekildi.

-------------------------

26.08.2022 – 12:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr