Cilt 4 - Bölüm 24: Pardisus (1/2)

avatar
267 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 24: Pardisus (1/2)


Onunla birlikte atını kaybetmiş altı Vazgeçilen vardı. Altar ve diğer atlı Vazgeçilenler ormanın içinde ilerlediği sırada yayan oldukları için arkada kalmışlardı.

 

“Yavaş yürüyün orospu çocukrarı,” dedi Papurgir. Siyah sakallarından aşağı ter damlıyor ve cücenin kokusu Yu’nun burnunu yakıyordu.

 

Papurgir’in elinde fantastik hikâyelerdekine benzeyen büyük bir balta vardı. Daha önce insanların kendi boylarından uzun silahlar taşıdığını görmüştü ama cücenin elinde böyle bir silah görmek klişe duruyordu. Yine de onun Vazgeçilenler arasında olduğu göz önünde bulundurulduğunda elindeki silahıyla birlikte ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak zor değildi.

 

“Artar mesafeyi açtı, hızrı ormamız gerek,” dedi Raki. Aralarında en yaşlı olan oydu.

 

“Hem sen ne ara atını kaybettin ki?” diye sordu iz süren Vazgeçilen, ismi Moren’di.

 

“Mu cüce ata minemiriyor muydu ki?”

 

Papurgir haricinde aralarında en kısa boylu Vazgeçilen olan Xavi’nin esprisi, Papurgir ve Yu dışındakileri güldürdü.

 

Papurgir sinirden köpürüyordu ve Yu, görünmez insanların bir anda saldırıya geçmelerine karşı tetikte duruyordu. Aralarında en ciddi hareket eden oydu ve ani bir saldırı beklemek dışında bir de neden diğerlerinin göremediği kişileri görebildiğini düşünüyordu.

 

“Rie’nin Lütufu’nun etkisi olmalı. O, görünmez şeyleri görebiliyordu.”

 

Yurine ona hem annesinin Lütufları yüzünden acı çektiğini hem de o Lütufları kullanamayacağını söylemişti. Daha sonra aslında çektiği acının tek seferlik olduğunu söylese de Yu, Lütufları kullanamayacağını düşünmeye devam etmişti. Görünen oydu ki Yu aldığı Lütufları kontrolü dışında olsa da kullanabiliyordu ve önceki düşüncesi yanlıştı.

 

“Rie insan ruhlarını görebildiğini söylemişti. Baktığım herhangi birinin ruhunu göremiyorum.”

 

Avcı Lütufunu test etmek için Vazgeçilenlere bakıyor fakat onların ruhunu göremiyordu. Tabii göremese bile nasıl ruhlara sahip olduğunu biliyordu. Vazgeçilenlerin ruhları ancak siyahtan daha koyu olabilirdi. Bunu anlamak için sihirli güçlere ihtiyacı yoktu.

 

Moren yeri işaret etti. “Yere bak, buradan gitmişler.”

 

Ağaçların arasında yürüyorlardı ve toprak zeminin üstünde hem kaçan kölelere hem de onları takip eden atlara ait izler vardı. Sağda ve solda çimler ve dallar ezilmiş, toprak kizimi zaman içeri göçmüştü.

 

Küçük bir yarasa sürüsü sağ taraflarındaki ağaçların arasından çıktı ve başlarının üstünden dönerek önlerine geçti. Vazgeçilenler, yarasalar onları arkada bırakıp uçarken durdu ve bekledi. Hayvanların bir anda yer değiştirmesi bazı zamanlar tehdit sinayli olarak algılanabiliyordu, bu da o zamanlardan biriydi.

 

“Umarım ölmem.”

 

Oluşan sessizlik, ağaç yapraklarının esen rüzgârla hışırdırayışı sayesinde doluyordu. Yu kılıcını sıkarken sağ avucundaki kabuğun parçalandığnı hissetti, canı yanmıştı. Aldığı nefesler her zamanki hızında olsa da tek bir nefes almak saatler sürüyor gibi hissediyordu.

 

Ormanın içinde bir şeyler görmek umuduyla ağaçların arasına baktığında sivri uçlu bir tahta parçasının çıkardığı ıslık yaprakların hışırtısını yararak ilerledi ve Yu’nun sırtına çarpıp parçalara ayrıldı. Zırhı onu bir oktan daha korumuştu.

 

Yu’ya çarpan ilk oktu, hemen ardından yeni oklar Vazgeçilenlerin üstüne ilerledi. Karanlığın içinde, ağaçların arasında gizlenen rakiplerini göremedikleri için savunmakta zorluk çekiyorlardı. Yu ve Papurgir, kalkanı olan diğer Vazgeçilenlerin arasına girdi ve oklara karşı bir kalkan duvarı oluşturdular. Tabii kalkanı olan sadece dört kişi olduğu için bu pek de sağlam bir duvar değildi.

 

 “O orospu çocukrarı! Onrarın götünü karırarının gözreri önünde sikeceğim!” diye bağırdı Papurgir.

 

Onunla yan yana durduğunda kokusu daha da kötü bir hâl aldı. Onun başına vurduğunu ve bir çiviyi sokar gibi yerin içine soktuğunu hayal etti. Toprağın altında olursa kokusunu almazdı.

 

Çelik kalkanlara ve kalkanların korumadığı yerlerden geçip de çelik zırha isabet eden oklar parçalanıp farklı yönlere dağılıyordu. Şimdiye dek etlerine isabet eden bir ok olmasa da sonsuza dek böyle bekleyecek sabır hiçbirinde yoktu. Yine de uzun süre beklemeleri gerektiğini düşünmüyordu, eninde sonunda ok atmayı kesecek ve başka bir taciz saldırısı için yer değiştireceklerdi.

 

“Ne zamana kadar mekreyeceğiz?” diye sordu Gustav isimli Vazgeçilen.

 

Raki cevapladı. “Onrar ok atmayı kesene kadar.”

 

“Kesserer de sonra tekrar maşrayacakrar,” dedi Xavi.

 

Papurgir bir öneride bulundu. “Mekremeyi mırakıp sağa doğru koşararım, mirini murup sikeriz.”

 

Kişilik olarak kötü biri olsa da amacı gerçekten kötülük yapmak olan insanların arasında bulunup da onların planlarına uymak midesini yakıyordu. Elflerin oklarının çeliğe isabet edeceğini umdular ki bir süre öncesine kadar bir şeyleri umarak yapmaktan hoşlanmazdı, sonra da kalkanlarını önlerinde tutup yarasaların ilk başta çıktığı açaların arasına doğru koştular.

 

Hızlılardı. Arkalarından ok atanlar zırhlarının açıkta kalan kısımlarına isabet ettirmeyi başaramamıştı ve çelik onları korumuştu. Önlerinde ok atan elflerden biri kaçarken kaçmayı başaramayan iki elf, Vazgeçilenlerin hiddetine maruz kaldı. Karşı karşıya geldiklerine korkudan oklarını düşürdüler ve titreyen elleri kılıçlarına gitmekte gecikti. Saniyeler içerisinde yere yatırılıp canları alındı.

 

Yu vuranlar arasında değildi. Bir ağacın arkasına geçmiş ve hâlâ gelmekte olan oklardan saklanmayı tercih etmişti. Vücudunun büyük bir kısmı çelikle kaplanmış olsa da bir şekilde açıkta kalan yerlere isabet eden okun, etinin tadına bakmasını istemiyordu.

 

“Hiç düzenli değiliz, önüne gelene saldıran vahşilere benziyoruz. Önüne gelene saldıran vahşileriz.”

 

Elflerin cesetleri yerde yatarken ayağa kalktılar ve Yu’nun aralarında olmayışını umursamadan farklı bir yöne hareket etmeye başladılar. Her ne kadar onları sevmese de hayatta kalmak için yanlarında durmak zorunda olduğu için arkalarından koştu ve sol koluna iki ok çarparken yetişti.

 

“İşe yara piç!” diye bağırdı Gustav.

 

Yaptıkları tek şey bir grup elften, diğer grup elfin üstüne koşmak ve tuttuklarını yere serip öldürmekti. En sonunda elfler, Vazgeçilenlerin çelik zırh ve kalkanlarını delemeyeceklerini anladı ve oklarını heba etmekten vazgeçti. Kısa süreli taciz saldırısının dinmesiyle Vazgeçilenler de saldırgan elfleri kovalamayı kesti ve saldırıdan önceki rotalarına geri döndüler.

 

“Amına kodukrarım,” dedi Xavi. “En azından attığınız okrarın hakkını verin. Ne moka yaradınız?”

 

“Erfrer, kadınrardan kötü savaşıyor,” diyerek güldü Raki. Miğferinin altından çıkan uzun sarı saçları beyazlamaya başlamıştı.

 

“Erfrer kadına menziyor,” dedi Papurgir. Şakasına Yu dışında herkes güldü.

 

Aksyiondan hoşlanacağını düşünen Yu kadar stresli gözükmüyorlardı. Kılıcı ete değdiği an gözünün döneceğine ve keyfi için insanları öldüreceğine emindi ama tehdit altındaki hayat kendisininki olduğunda aldığı zevkten şüphe duyuyordu.

 

“Nereye gitmişrerdir?” diye sordu Gustav.

 

“Ben orsam ormanın öteki tarafından çıkana dek yora devam ederdim,” diye cevap verdi Moren.

 

“Amına koduğumun sarağı, ormanın öteki tarafında deniz var,” dedi Xavi.

 

Moren, Xavi’nin omzuna vurdu. “Gör deniyor ona, sik kafarı.”

 

Xavi dil şaklattı. “Neyse ne amına koyayım. Hem oraya kadar yürümereri günrer arır.”

 

Yu onları dinlemeyi bıraktıktan sonra aralarındaki en deneyimli Vazgeçilen olan Raki kendi fikrini sundu. Ona göre en olası senaryo ormanın içerisindeki elf köyüne sığınmaları ve Vazgeçilenlere karşı bir savunma yapmalarıydı. Yu da böyle düşünüyordu.

 

Ancak önceki seferde karşılaştıkları kadar güçsüz ve hazırlıksız düşmanları göreceğini de zannetmiyordu. Önden giden Vazgeçilenler izleri köye kadar takip etmişse saldırıya geçip, büyük miktarda zaiyat verebilecek güce sahip olsalar da bu seferki elfler hafife alınmamalıydı.

 

“Görünmezlerdi.”

 

Okların onları durdurmayacağını anlayan elfler de yeni bir plan yapıp tekrar saldıracaklardı. Yu bu saldırıyı bekliyordu. Eğer görünmez adamlar köydeki elflere yardım etmek için onları arkada bırakmadıysa buldukları ilk fırsatta saldırıya geçebilirlerdi.

 

Yu önünde belirecek mavi bir silueti fark edebilirdi ama arkasında belireni fark etmesine yarayacak herhangi bir özelliği yoktu. Bu yüzden sürekli arkasına bakıyordu fakat hareketi diğerlerini rahatsız etmişti.

 

 “Vararfin piçi,” diye seslendi Gustav. “Götünde pire mi var? Ne dönüp duruyorsun?”

 

“Arkadan gelenler olursa diye.”

 

Xavi güldü. “Arkadan geren orursa sikeriz.”

 

Kendilerine fazla güveniyorlar ve bir acemi olarak gördükleri Yu’nun endişeleriyle dalga geçiyorlardı. Muhtemelen bu senaryoyu defalarca kez yaşamışlardı.

 

Yu onları sevmese bile aniden ölmemeleri için yaptığı şeyi yapmaya devam etti. Onun aksine görünmez elfleri göremiyorlardı ve eğer ölürlerse bu Yu’nun da öleceği anlamına geliyordu.

 

“Şuraya makın!” dedi Moren

 

Yu işaret edilen alana baktı. Bir at ve sahibinin vücudu yolun ilerisinde yere serilmişti. Ölülerdi. Onların biraz ilerisinde uzun sarı saçlara sahip iki elfin cesedi yatıyordu. Birinin başı kesilmişti, diğerinin yüzü ise çekiçle parçalanmıştı.

 

Cesetlerden sonra bile takip ettiklerinin ayak izleri düz bir şekilde devam ediyordu ve bu da elflerin ve diğer kölelerin düz bir rotada kaçtığını gösteriyordu.

 

“İnsan kaçarken zig zag çizer, beyninizi sikeyim sizin. Elf dediğin zeki, çevik ve güçlü olmaz mı? Bu nasıl bir mallık? Amına koduğumun dünyası hayal kırıklığından başka bir şey değil. İçindeki her şey bozuk, içindeki her şeyi sikeyim.”

 

Papurgir, ölü Vazgeçilen’in kalkanını aldı ve sırtına taktığında Raki onu dürttü.

 

“Sen ne yapacaksın onu? Vararfin’e ver.”

 

“Mana ne ran! İrk o arsaydı.”

 

“Taşşağımın kesmeye unuttuğum kırı, o bartayra nasır kurranacaksın karkanı?”

 

Papurgir ve Raki kalkan için tartışmaya başladı. Yu’nun bir kalkanla daha rahat edeceği doğruydu ama bir Vazgeçilene müteşekkir kalmayı da istemiyordu. Kılıcını kendi zırhına vurarak onları durdurdu.

 

“Gerek yok. Cüce korkuyorsa kalkanı taşıyabilir. Kılıç ve zırhla iyiyim.”

 

“Kim kimden korkuyormuş?” Papurgir kendini büyük göstermek için parmak uçlarında yükseldi. “Dünkü moksun, götün karkmasın piç.”

 

“Ben senden korkuyorum,” dedi Yu. “Kalkan senin. Yolumuza devam edelim.”

 

Fantastik bir dünyaya gelip de cücelerle tartışarak vakit öldürmek güzel bir hikâyenin içeriğine benzemiyor, üstüne üstlük bu tartışmanın tecavüzcü bir cüce ile yapılması Yu’yu bunaltıyordu. Onlarla iletişimi mümkün olan en düşük seviyede tutmak rahat nefes almasını sağlayacaktı.

 

“Burada yollarını ayırmışlar,” dedi Moren. “İzler üç farklı yöne doğru uzanıyor. Nereden gideceğiz?”

 

“Köyreri kuzeydeydi,” dedi Papurgir. “Atrırar da o tarafa gitmiş.”

 

“Artar köyün üstesinden gerir, diğerrerini kovarayarım,” dedi Raki.

 

Eğer diğerlerini kovalarlarsa köye saldırma ve bulduğu tüm elfleri öldürme fırsatını tepmiş olurdu. Onları öldüremediği gibi bir de kaçan köleleri yakalayabilirlerdi ki amaçları bu olsa da Yu onların yakalanmasını istemiyordu.

 

Kabul etmesi kolay değildi ve bunu yapmak kuvvetli bir irade istiyordu ama elf köyüne gidip bulduğu herkesi yaş ve cinsiyetlerine bakmaksızın öldürmezse onlar köle yapılır, işkence görür ve tecavüze uğrardı. Kendi fikrini uygulamanın merhamet olduğunu düşünüyordu ve bu fikri uygulayabilmek için Raki’nin sunduğu plana karşı çıkacaktı.

-------------------------

11.08.2022 – 01:10






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr