Cilt 4 - Bölüm 7: Cezalandırılanlar 2:8 (1/2)

avatar
288 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 7: Cezalandırılanlar 2:8 (1/2)


Ne yaptığını yalnızca yüzeysel bir şekilde hatırlasa da hayatının en zevkli anını yaşadığını biliyordu. Şifa iksiri ve seks yan yana gelince Yu’nun bağımlılığını daha da arttıran tehlikeli bir karışıma dönüşmüştü.

 

Çan sesleri dinmiş; Amelia, Yu’nun yaraları ile ilgileniyordu. Eline, ayağına ve yüzüne tekrar merhem sürülmüştü. Sırtında ise Amelia farklı bir şey yapıyordu, yarasına dikiş atıyordu.

 

“Ne oluyor anlamıyorum. İyileşiyor gibi gözüküyor ama kullandığımız ip erimiş,” diyerek durumu açıkladı. “Bu kadar çabuk iyileşmesi dün dediğin şey yüzünden mi?”

 

“Sırtımı görmüyorum ki ne kadar çabuk iyileştiğini anlayabileyim,” diye cevap verdi Yu. Uyuşturucu ile harmanlanmış sigarasını içiyordu. “Ama evet, muhtemelen o yüzdendir.”

 

Gördüğü o günah yığını ve beyaz siluetlerin sadece bir rüyadan ibaret olmasını istedi ama öyle değildi. Göğsünü ateş basıyor, Gökyüzü Sarayı’nda önceden yaşadığı anılar nasıl gerçekse az önceki rüyasının da aynı derecede gerçek olduğunu biliyordu.

 

“O adam benim gibi değildi. Erdemli biriydi. Zayıf değildi.” Yu rahatlamak ve Yurine’nin ölümünden etkilenmemek için Amelia’yı kirletmişti. “Elbette benden iğrenirler. Ben bile kendimden iğreniyorum.”

 

Aldığı zevk hoşuna gitse bile hemen ardından gelen pişmanlıktan nefret ediyordu. Olumsuz hisleri uzaklaştırmak adına sigarasını içmeye devam etti.

 

“Yaptıklarının,” dedi Amelia. “Yaptıklarının sorumluluğunu alacaksın, değil mi?”

 

Yu hızlı ve basit bir yalan söyledi. “Evet.”

 

Burayı terk etmek için bulduğu ilk fırsatta terk edecekti. İlerleyen zamanlarda Amelia’ya yaptıkları yüzünden pişmanlık hissedecek ve kendini suçlayıp duracak olsa da ne ona karşı bir bağlılık hissediyor ne de Vermia’da kalmak istiyordu.

 

Fakat onu terk edecek olsa bile seks yapmaya devam etmek istediği için kandıracaktı.

 

“Ben kötü biriyim. Çöp kutusunun içinde bir çöp fazla ya da az olmuş fark etmiyor.”

 

“Baban geldi mi?” diye sordu.

 

“Hayır,” diye cevapladı Amelia. “Onun için endişeleniyorum. Ondan yaptığı iksirleri aldıkları için öldürmeyeceklerini biliyorum ama yine de…”

 

“Baban sonuçta, endişelenmeden edemiyorsun.”

 

Amelia onayladı. “Evet, öyle.”

 

Amelia yara ile ilgilenmeyi bitirdiğinde Yu’nun önüne geçti. Yu onun yüzünü biraz daha inceledi. Mora’da gördüğü insanların hemen hepsi gibi Avrupai bir yüzü vardı. Karşılıklı oturdular ve Yu sigarasını içerken Amelia’yı izledi.

 

“Sorumluluktan kastım,” diye söze başladı Amelia. “B-beni karın olarak almak zorundasın. Ben bir rahibe olmak istiyordum ama kraliyet şehri ele geçirince tüm kiliseleri kapadılar. Şimdi sizin tekrar açacağınızı düşünmüş ve tekrar hayalime dönebileceğim için sevinmiştim ama bana yaptığın şey yüzünden bu artık mümkün değil. Bunun sorumluluğunu almalısın.”

 

“Peki,” dedi Yu. “Ama benim burada duramayacağımı biliyorsun. İyileştiğim zaman katedrale geri dönmeli ve Azer adına kraliyete karşı savaşmalıyım. Böyle bir hayata uyum sağlaman gerek. Benim gibi adamlar böyle yerlerde yaşayamaz.”

 

Normalmiş gibi yalan söylediği seferler arasına bir yenisi daha ekleniyordu. Amelia’nın gözlerinde saklanamayan bir heyecan parıltısı yakaladı. Ona zaten saygı duymuyordu ama o parıltıyla iyice küçük görmeye başladı.

 

“Dışarıda eli yüzü düzgün, sana değer verecek bir sürü adam bulabilecekken burada bir piçin peşine takılıp heyecan arıyorsun. Yirmi birinci yüzyıl ya da orta çağ fark etmiyor. Kızlar hâlâ aynı. O sadece sıradan bir insan.”

 

Yu ne kadar aşağılık biri olduğunun farkındaydı ve bir günde onun hayatına ortak olmaya ikna olan kişi de gözlerinde onun kadar aşağılık bir insandan ötesi olamazdı.

 

“An-anladım.” Amelia, Yu’nun iki elini de tuttu. Siyah eline dokunulması Yu’yu şaşırtmıştı. “Uyum sağlayabilirim. Bizler kilisede iyi bir eğitim alırız. Pek çok konuda bilgiliyim.”

 

Elindeki sigarayı söndürmek için elini geri çekti. “Aferin.”

 

Canı sıkılıyor ve bir şeyler yapmak istiyordu. Kullandığı maddeler kötü hissetmesini engellese de hâlâ düşünebiliyor ama düşünmek istemiyordu. Bunun için de kendini oyalamalıydı.

 

Ayağa kalktı ve kendisiyle birlikte Amelia’yı kaldırdı. Şu anda erekte olsaydı zevk alıp almadığını umursamadan tekrar onunla birlikte olurdu. Şimdiye dek kapının açılma riskini umursamamışlardı. Kapının aniden açılmasıyla yakalanmamak için onu kapıya dayadı.

 

Amelia nefesi kesilecekmiş gibi Yu’nun mor renkli gözlerine baktı. Yaşadığı her şeye rağmen yalnızca rengi bile o gözleri güzel yapmak için yeterdi.

 

Yu yaklaştığında Amelia gözlerini kapadı ve kendini teslim etti. Yu dudaklarını öptü.

 

Öpücüğün zevkinden faydalanan yalnızca Amelia’ydı. Yu onun vücudunu okşarken inliyor ve hoş sesler çıkarıyordu ama Yu hiçbir şey hissetmiyordu. Dün gecenin aksine şimdi ne sesler ilgisini çekiyordu ne de ağzı. Yine de onu öpmeye ve ara sıra dilini kullanmaya devam etti.

 

“Tüm siluetleri sikeyim, ben buyum.”

 

Vücudunu tamamen Amelia’ya yasladı ve kızı kapı ile arasında sıkıştırdı. Ellerini daha sert kullanıyordu, göğsünü avuçladı. Bazen dudaklarından ayrılıp yanağına, boynuna ya da kulağına yöneliyor ama sonra dudaklarına geri dönüyordu.

 

“Olmuyor. Hoşuma gitmiyor. Hiçbir şey hissetmiyorum. Sivina’nın tek bir öpücüğü yüreğimi hoplatırken bu bana hiçbir zevk vermiyor.” Dilini daha sık kullanmaya ve Amelia’nın ağzında daha derine sokmaya başladı. “Yine de devam etmek için bir motivasyon bulamadığım gibi, bırakmak için de bir motivasyon bulamıyorum. Sadece zaman geçiyor.”

 

Alt kattan gelen kapının çalma sesiyle Amelia, Yu’yu geri itti. “Babam geldi!”

 

Üstünü düzeltip aşağıya inmek için hazırlanırken Yu bundan zevk alabileceğini düşündü. Amelia, babasına yakalanma korkusunu taşırken onu öperse eğlenceli olabilirdi. Denedi.

 

“Yhmm?!” Yu öncekine göre daha tutkulu bir şekilde öperken Amelia dudakları ile ona uyuyor ama vücudunun geri kalanıyla kurtulmaya çalışıyordu. “Dur… Hyunmm… Hmmm… Dur…”

 

Göğüs uçlarını biraz okşadıktan sonra yarıda kesti ve Amelia’nın dışarı çıkmasına izin verdikten sonra yeni bir sigara yakarak onun peşinden aşağıya indi. Burada yalnız başına kalmak ve yaptığı şeyin ne kadar kötü olduğu hakkında düşünmek istemiyordu.

 

Alt kata indiğinde gördüğü ilk kişi Rami olmuştu. Berbat bir hâldeydi, öyle ki Yu ona acıyabilirdi. Ursula kocasının önünde ağlıyor, Rager kanla kaplı yüzünü yıkıyordu.

 

“Ameria.” Rager indiğini görür görmez kızına seslendi. Rami’nin aksine o yalnızca biraz hırpalanmış gözüküyordu. “Y-y-yukarıdan, yukarıdan-”

 

Amelia babası sözünü bitirmeden başını salladı ve yukarı fırladı. Rager daha sonra Masha’dan daha fazla su getirmesini istedi.

 

“Ne oldu?” diye sordu usulca sigarasını içen Yu. Yavaşça onlara yaklaşmıştı, bu sayede Rami’yi daha iyi görebiliyordu.

 

İki gözü ve yanakları şişti. Kıyafetleri parçalanmış, vücudunda kamçı ve sopa izleri belirmişti. Her yeri kan ve morluk içindeydi.

 

“Mana pek mir şey yapmadırar ama…” Rager’in sözünü bitirmesine gerek yoktu. Yu onların adamlarını dövdüğü için hınçlarını Rami’yi döverek çıkarmışlardı.

 

“Benim için gelmeyi planlıyorlar mı? Kaç kişiler? Eğer kılıcı tutabilirsem sıradan insanları öldürmem zor olmaz diye düşünüyorum.”

 

Başlarında dikilip sakince konuşması kocasının durumu için endişelenen Ursula’yı kızdırdı. Rami acıyla inlerken hamile çocuk bağırdı.

 

“Orada dikirip munrarı mı soracaksın? Senin yüzünden menim kocam-”

 

Yu aynı sakinlikte Ursula’nın sözünü kesti. “Dinle çocuk, o bir erkek. Onun dayak yemesi ablanın tecavüze uğramasından daha iyidir.”

 

Yu bu sözleri söylerken Amelia yukarıdan inmişti. Elinde şifa iksiri adını verdikleri uyuşturucu maddenin bulunduğu bir kâse tutuyordu. Kâseyi babasına verdikten sonra Yu’nun sağına geçip kolunu tuttu.

 

“Mahçeye çıkarın,” dedi Masha. Rager başını salladı ve mashanın geçirdiği kovadan aldığı suyla Rami’nin yüzünü biraz daha yıkadı. Ardından onu dışarı çıkardılar ve şifa iksirini bahçede içirdiler.

 

İlacı alan Rami’nin delirip yerinde durmadığını gördüklerinde bunun doğru bir karar olduğunun farkında varmışlardı. Rami hiç yorulmayacakmış gibi bir o yana bir bu yana koşturmuş, tüm aile üyelerine ve Yu’ya ilacın etkisi bittikten sonra hatırlamayacağı hakaretler savurmuştu.

 

Rami’yi uyuttuklarında Yu daha önceden oturduğu minderde oturuyordu. Kızlar kahvaltı için sofrayı kurarken Rager, Yu’nun yanına geldi. Bu sefer koltuğa değil mindere oturdu.

 

“Teşekkür ederim,” dedi sessizce. “Kızımı kurtardın.”

 

Yu başını salladı ve sigarasını içmeye devam etti.

 

“Yaşananrarı anrattığımda hasta orduğunu, ne yaptığını mirmediğini söyredim. Ne kadar ikna ordurar mirmiyorum. Ne yapacakrar mirmiyorum.”

 

“Onlar kim?” diye sordu Yu.

 

Rager kızlarının kurduğu sofraya minderini yaklaştırırken cevap verdi. “Eskiden sokak serserireriydi. Savaş çıkınca örgütrenmeye maşradırar. Geçen senenin maşrarında mu hâri ardırar ve Vermia düşünce iyice azıttırar.”

 

Şaşırtıcı değildi. Eğer şehir yönetiminde Yu olsaydı savaş yüzünden onlar gibi çetelerin ortaya çıkacağını hesap eder ve halk arasında kimi zaman sert olması gerekse de asayişi sağlardı.

 

“Neden kraliyet buradayken söylemediniz? Ya da onlardan önce Vermialara?”

 

“Söyreyebiririz. Peki ya sonra ne orur? Arararından mirkaçı korruk güçrerinden kurtursa ve intikam armak istese? Aireme zarar vermererini kim engerreyecek?” Masha babasının önüne ale koymuştu, Rager onu içti. “Askerrer daha kendi şehirrerini koruyamıyor, mizi nasır korusunrar?”

 

Yu kahvaltı sofrasına yanaşmadan sigarasını içmeye devam etti. Bitirene kadar kahvaltıya başlamak gibi bir niyeti yoktu.

 

“Kaç kişiler?” diye sordu.

 

“Mirmiyorum.”

 

“Bir şövalyeden dövüş dersleri aldım. Teker teker dövüşmem gerekirse dünkü gibi olanları yenebilirim ama on kişi üstüme çullandığında yapabileceğim bir şey kalmaz.”

 

Yu Valarfin mevcut gücüyle sadece sıradan insanlara zorbalık yapacak kapasiteye sahipti. Dün gelenler de sıradan insanlar arasından çıkmış sıradan serserilerdi ve onlar gibilerle baş etmesi bir şövalyeden eğitim almış herhangi biri için zor değildi.

 

Fakat ne kadar iyi olursa olsun on kişi aynı anda üstüne atladığında Yu Valarfin’in elinden yapabilecek bir şey gelmezdi. Vücudunda mana bulunan biri havaya zıplayabilir ya da çok güçlüyse kılıcını tek savuruşuyla onları devirebilirdi ama Yu Valarfin biraz dövüşebilen sıradan bir insandı.

 

“Zaten tek kişiyre çözürecek iş değir.” Kahvaltı sofrasına oturması için Rager solundaki yeri gösterdi. “İnsanrarın topranıp sesini çıkarması razım ama hepsi menim gimi. Kendireri için korkmasarar mire airereri için korkuyorrar.”

 

“Ailen için yaşamak güzel bir şey olmalı,” diye düşündü Yu. “Sürekli bir uğraşın olur. Hayat sana kendisini sorgulaman için fırsat tanımaz ama bir aileye sahip olmak için de onu hak edebilecek biri olmalısın. Benim gibiler hak etmiyor. Bir ya da birkaç Yu Valarfin daha yetiştirerek dünyaya zarar vermemeliyim.”

 

Yurine ile zamanı geri sardığında Rie ile evlenebileceğini ve Yurine için kardeşler yapacağını düşünmüştü. Artık hayal ettiği hayatı hak etmediğinin farkındaydı.

 

“Sonra çocuklarımdan biri konuştu; ‘Merak etme ihtiyar adam. Babamız fırtınasını günahkârların üstüne gönderecek. Şimşekler çakacak, dalgalar pislikleri içine katıp götürecek.’”

 

Amelia kutsal kitaptan bir ayet okuyarak sofraya oturdu. Ayetin geçtiği cümlenin hikâyesinde gizemli bir kasaba haydutlar tarafından işgal ediliyor, durumdan yakınan yaşlı bir adama Azer’in soyundan gelen bir çocuk böyle cevap veriyordu.

 

Daha sonra Azer, çocuğunun dediği gibi yapmış ve bir sel göndererek tüm haydutları suyun içinde boğmuştu.

 

“Saçmalık. Azer’in soyu güçlü değil mi? Öyle bir olay yaşanmış olsa babalarını beklemek yerine kendileri de işi çözebilirdi. Aptal insanlar bu hikâyelere inanıyor. Kim bilir kim tarafından yazılmıştır da Azer gönderdi diyorlardır.”

 

Yu bir tanrının kullarına haber göndermiş olabileceği fikrine inanmayı reddediyordu. Bulunduğu dünyada gerçekten yaşanmış olma ihtimali oldukça yüksek olsa da kendi dünyasındaki düşünceleri sonucunda oluşan yargılarından kolayca kopamıyordu.

 

Kahvaltıda yulaf lapası ve yumurta vardı. Rager gülümsemeye çalışarak yumurtalardan birini Yu’nun önüne koydu. “İyireşmen için munrardan yemen gerek. Tavukrara da iraç veriyorum, mence yumurtararı daha iyi oluyor.”

 

“Büyücülük Akademisinde bulunmuştum. Orada kümes hayvanlarının verimini arttırmak için bazı iksirlerin yapılışı yazıyordu. Fare çekirdekleri tariflerden birinin arasındaydı.”

 

“Ağamey müyücü müsün?” Masha bir kolunda bebeğini tutarken oğlu Marki’yi elini tutarak kahvaltı sofrasına getirmişti. “Müyücüysen gösterir misin?”

 

“Büyücü değilim. Sadece kütüphanelerine erişme imkânı yakalamıştım.”

 

Sigaraya veya zihnini bulandıracak herhangi bir maddeye ihtiyacı vardı. Konuyu her ne kadar kendisi açsa da aklına Yurine geliyordu ve biraz daha düşünürse maddelerin etkisinin kaybolacağından, canının yanacağından korkuyordu.

 

“Orası neresi oruyor?” diye sordu bebeğini yanındaki mindere bırakan Masha.

 

Rager cevap verdi. “Rorderherm’de mir müyü okuru.”

 

Masha tekrar bir soru sordu. “Müyücüreri gördün mü hiç?”

 

Sorunun ardından Yu başını evet anlamında salladı ve Amelia’nın önüne koyduğu aleyi kafasına dikti. Tek seferde bardağın yarısını bitirmişti.

 

Evin kapısı kırılmak isteniyormuşçasına çalındı.

 

“Ne ordu?” Marki annesinin arkasına saklanırken Amelia da Yu’nun arkasına sığındı. Rager hemen ayağa kalktı ve içeridekilere düşünme fırsatı vermeden kapıyı açtı.

 

“Krariyet şehri geri ardı!” dedi kapıyı açar açmaz gördükleri kısa boylu bir adam. Kollarını sevinçle sallıyor, büyük bir gülümseme yerleşmiş yüzünü haset yaparcasına içeridekilere gösteriyordu. “Krariyet şehri geri ardı! Krariyet şehri geri ardı!”

 

Konuşan adamın arkasında yürüyen, ellerini çırpan, ıslık öttüren ve tezahürat eden kalabalık bir gurup belirdi. Kısa sürede her yer o kalabalık gurubun sesiyle doldu ve Masha’nın bebeği ağlamaya başladı.

 

Rager kapıyı kapadı ve yüzünü Yu’ya çevirdi. Her ne kadar ona dönse de gözlerine bakamıyordu.

 

“Sizde bira da vardır, değil mi?” diye sordu Yu. Edindiği bilgilere göre orta çağda kullanımı yaygındı. “Varsa alabilir miyim? Bir de sigara.”

-------------------------

07.07.2022 – 00:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr