Cilt 4 - Bölüm 3: Geride Kalacak Günlerin Sonu (1/2)

avatar
282 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 3: Geride Kalacak Günlerin Sonu (1/2)


“Aahh...” Uyandığında sırtındaki korkunç ağrı da geri gelmişti. “Anasını sikeyim böyle ağrının, aaahhhh...”

 

İlk seferki gibi acı onu çıldırtmıyordu lakin katlanabileceği kadar hafif değildi. Refleks olarak sağ yumruğunu sıkmayı denedi ve parmaklarını oynattığı an sağ elinin acısı tüm koluna yayıldı. Sargılarla kaplı elinin içinde bir şeylerin gerildiğini hissedince elini oynatmayı bıraktı ama hâlâ acı sürdüğünden daha fazla bağırdı.

 

“Aaaaahhhh!”

 

Acı yüzünden sağlıklı düşünemedi ve bir hata yaparak kendini sırt üstü yere verdi. Yarası yerle temas edince gözleri yaşardı ve kuvvetli bir çığlık atıp alt kattaki bebeği tekrar ağlatmaya başladı.

 

“AaaaaaaAAAH!”

 

Sol elini rastgele salladı ve eli çökmüş yatağın içine girdi, geri çıkardığında tahta ve yün parçalarını kendi üstüne düşürmüştü.

 

Yüz üstü döndü ve yer yatağından çıktı, sırtının hava alması için pencereye doğru gitmeyi ve onu açıp sırtını dışarı çıkarmayı düşündü. Ayağa kalkmak üzere ilk hamleyi yaptığında odanın kapısı açıldı ve koşan bir adamın ayak sesleri duyuldu.

 

Yu başını çevirip baktığında gelen kişinin Rager olduğunu gördü. Rager odanın içinde olan ve Yu’nun şimdiye dek hiç dikkat etmediği bir kapıya yöneldi, cebinden tahtadan yapılma bir anahtar çıkarıp kapının kilidine soktu ve döndürdü. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra Yu pencereyi açıp sırtını dışarı çıkarmadan önce elinde bir kâseyle geri geldi.

 

“Mu sefer az koydum, ar makayım.”

 

Yu, Rager’in elindeki kâseyi sol eliyle sertçe aldı ve içindekinin ne olduğuna bile bakmadan uyumadan önce içtiği ilaç olduğunu düşünerek başına dikti.

 

Hâlâ tadı yoktu ama hâlâ ağzının içinde temas ettiği yerleri yakıyordu. İlk seferde yakmasını görmezden gelmişti ama şimdi ağzını açtı ve havayı içine çekti, bu olurken adam ona başka bir bardaktan su getirmişti.

 

İçtiği ilacın etkisinin gelmesini beklemeye başladı, artık acının gitmesini değil o hazzın geri gelmesini düşünüyordu. Tekrar o hazza kavuşmak, tekrar dünyayı berrak bir şekilde görecek olmak onu öylesine heyecanlandırmıştı ki iradesinin güçsüzlüğüne aldırış bile etmedi.

 

“Mu sefer mi az moydun...” Gülmeye başladı, beyni uyuşurken bir kahkaha patlattı. “Mu sefer az moymuş mol makalım...”

 

Tüm dünya eski parlaklığına kavuşuyordu. Güneş batmak üzere olmasına rağmen her yer o kadar parlaktı ki sanki öğlen güneşinin tam altındaydı. Karnında sıcaktan bunalmış bir insanı serinletmek istercesine uçuşan rüzgârlar, kalbinde kanat çırpan ejderhalar, beyninin içinde dans eden egzotik dansözler... Yu bir kez daha kim olduğunu unutmuştu.

 

Alt katta ağlayan bebeğin sesi bile şimdi onun kulağına bir konserde şarkı söyleyen artistin sesi gibi geliyordu. Kendini kalçasının üstünde yere bırakırken güldü ve bebeğin sesini taklit etmeyi denedi.

 

“Inga~ ınga~ hahahaha!” Gülüşünün bir ayarı yoktu, kimi zaman kahkaha atıyor kimi zaman yalnızca kıkırdıyordu. “Bebek ağlıyor, hahaha! Ağlıyor, nasıl ağlıyor ya? Inga~ diye ağlıyor, HAHAHAHA!”

 

Bir açıdan içtiği yaprağa benzetebilirdi. Onda da duygular gidiyordu ama bu ilacı farklı kılan genel olarak olumsuz duygularını köreltmesi ve olumlu duyguları uç noktada yaşamasını sağlamasıydı. Tabii ‘genel olarak’ böyleydi. Arada sırada olumsuz duyguları da uç noktada yaşayabileceği faktörü tamamen ortadan kalkmıyordu.

 

“Ben neden bebek gibi ağlayamıyorum?” diye sorarak ağlamaya başladı. “Bebekler ne kadar da masum ağlıyorlar, benim ruhum da bir zamanlar bembeyazdı.”

 

Akan sümüklerini koluna sildi ve daha gürültülü bir şekilde ağlamaya başladı, adeta alt kattaki bebekle ağlama yarışına girmişlerdi. Yarışı kaybettiğini düşünen Yu yere vurmaya başladı. Yere vuruyor, daha yüksek sesle ağlama sesi çıkarıyordu.

 

“Inga~ ınga~ ıngahıhıhıhahaHAHAHA!” Ağlaması önce kıkırdamaya sonra da bir kahkahaya dönüştü. “Yaa... Öyle kaybedersin işte! Biz bu işte yeni değiliz aslanım, deneyimliyiz.”

 

Sırt üstü yatarak gülmeye başlayacaktı ki Rager onu durdurdu ve yarasının üstüne yatmasını engelledi. Yu sol kolunun üstünde cenin olup kahkahalara boğuldu.

 

***

 

İlacın yarattığı etkinin ilk kısmı sona erdiğinde Yu kendini bir kez daha karanlık bir dünyada buldu. Çenesi uyuşmuştu ve hareket etmekte zorlanıyordu, taşıdığı tüm sorunların başına hücum etmeye hazırlandığını hissediyordu.

 

İyi olduğunu söyleyebileceği bir şey varsa o da artık vücudundaki yaralardan dolayı oluşan acıyı hissetmediğiydi. Yurine’nin varlığında tüm yaraları kısa sürede iyileştirilirken onun yokluğu vücudu için de bir felaket oluyordu.

 

“Yurine…” diye iç geçirdi tekrar öfkelenmeden önce. Acıyı ve sıcaklığı hissedemeyen elleri titredi.

 

Ölmeden hemen önceki görüntüsü zihninde belirdi ve çürümüş vücudunun kokusunu burnu tekrar aldı. Gözleri hemen yaşla dolarken Rager ayaklandı ve masaya gidip üzerindeki kutunun içinden bir dal aldı. O dalı Yu’nun eline tutuşturdu ve Yu onu dudaklarının arasına götürdü.

 

Yanmıyordu, yanmadığı için Yu’nun içine çekebileceği herhangi bir duman da yoktu. Bağırdı ve dalı yere attı. Rager koşup onu yerden aldı ve mum ateşiyle yakıp Yu’ya geri verdi.

 

Dalı dudakların içine koyup dumanını çektiğinde içindeki uyuşturucu maddeler yine beynine nüfuz ederek öfkesini dindirdi.

 

“Öfke ve kederi götürüyor ama bir süre sonra diğer duygularımı da yanına alıyor. En sonunda ayakta durmak için nedenim kalmıyor,” dedi Rager’e.

 

Yu dalı tüttürmeye devam ederken Rager onun sırtındaki yarayla ilgileniyordu. Odanın içindeki küçük odaya girdi ve elinde bir kavanozla geri geldi. Yürüyüp, Yu’nun arkasına geçtiği esnada kavanozun kapağını açmıştı. Yu ne yaptığını göremiyor ve hissedemiyordu ama yaraya bir merhem sürdüğünü biliyordu.

 

“İstersen normar tütün de veremiririm ama munun için dedemin hayatta orduğu zamandan meri çarışıyoruz. Munun daha etkiri ve iyireştirici ormasını istemiştik,” dedi Yu’nun yorumu hakkında. “Ama sen mir süre onu iç, mir süre sonra sıradan tütün veririm.”

 

Yu durumu kabullendi ve hiçbir tepki vermeden daldan dumanı çekmeye devam etti. Ciğerlerine dolan dumanı ve yarattığı etkinin beynine ulaştığını fark edebiliyordu.

 

“Merhemin hava arması için yaranın üstü açık karmarı,” dedi Rager.  “Ama çıprak da duramazsın, sinekrer ananı ağratır.”

 

Yaralar yalnızca Yu’nun yüzünde, sırtında ve elinde olsa da Rager sineklerin onu ısırmaması için tüm gövdesini sargı beziyle sardı. Yalnzıca sırtındaki yaranın üstü ve sol kolu açıkta kalmıştı.

 

“Üzgünüm, uzun moyru orduğundan sana uygun kıyafetimiz yok.”

 

Yu kendini uzun boylu biri olarak görmüyordu. Kendi dünyasına göre ortalama boydaydı ama Mora’nın halk kesiminin boy ortalaması düşük olduğundan Yu onların yanında uzun kalıyordu.

 

“Yarın kızrardan mirini pazara gönderirim, tabii pazar yaparrarsa.”

 

Sıra sağ eline gelmişti. Rager, Yu’nun elini tuttu ve aynı merhemi oradaki cam yaralarına sürdü. Yu elinin hâline ilk defa dikkat ediyordu. Kabuklarla doluydu, neredeyse avucunun için tamamen dikişlerle dolmuştu. Siyah kanı avucunun içinde kurumuştu.

 

“Açıkçası mekrediğimden daha hızrı iyireşiyor. Haftaya dikişreri sökeriz, mir ay sonra eskisi gimi orur.” Yu’nun tepkisizliği Rager’in konuştuklarının bir önemi var mı diye sorgulamasına neden oldu. “Kırıcını tekrar tutarsın, merak etme.”

 

“Kırı-” Onun gibi konuşmaya başlayınca duraksadı ve kendini düzeltti. “Kılıcım mı? Hangi kılıcı?”

 

“O senin değir miydi?” Rager elini yüzüne götürdü. “Tanrı affetsin, kim mirir kimin eşyasını ardım…”

 

“Hangi kılıcı?” diye tekrar sordu. İçinde kötü bir his vardı, ilacın etkisine rağmen kanının kaynadığını hissediyordu. “Göster bana, nerede o?”

 

“Diğer eşyaranının yanında,” diye cevap verdi Rager. “Mir dakika, şunu mitireyim.”

 

Yu’nun sağ eline merhemi iyice yedirdikten sonra ayağa kalktı ve küçük odaya geri gitti. Odadan çıktığında sol elinde bir torba sağ elinde siyah bir kılıç tutuyordu.

 

Yu kılıcı görünce, ilacın tüm etkisine rağmen gözünün seğirmesine engel olamadı. Tutulan dilini açmak için elinden bir şey gelmiyordu, ne söyleyeceğini bilemeden kılıca bakakaldı.

 

Öfkeli ya da korkmuş değildi. Bu iki duyguyu hissedemiyor, stres seviyesi artmıyordu. Kuşku ise hâlâ yerindeydi. Dikkatle kılıcın her bir zerresini inceledi. Şeytanlara ait olan kılıçlar birbirine benzese de Yu kendi kılıcının detaylarını biliyordu, kılıç ona aitti.

 

“Nasıl?” diye sordu ayağa kalkarken. İçtiği dal onu motive eden duyguları da götürmeden önce bunun hakkında düşünmek istiyordu. “Onu kulede bırakmıştım.”

 

“Yani mu senin mi?” diye sordu Rager.

 

Yu başını salladı.

 

“Bu işin arkasında birileri var. Belki de yaşanan her şeyin arkasında. Ben kimin oyununun bir parçasıyım?”

 

İçtiği dalın içindeki uyuşturucu onun tüm motivasyonunu yok etmeden önce düşünebildiği kadar düşünmek zorunda olduğuna dair bir yönelimi olsa da Yurine’yi düşünmek yerine farklı şeyler hakkında düşündüğün fark edince durdu.

 

Dalından biraz daha çekti ve dumanı odanın kapısına doğru üfledi. Sonra bir kez daha aynısını yaptı.

 

“Kılıcı burada bırak,” dedi. Yüzünde hiçbir duygu belirtisi kalmamıştı.

 

Rager kılıcı kırık yatağın yanına koyduktan sonra diğer elindeki torbanın ağzını açtı ve Yu’ya doğrulttu.

 

“Murada da miraz artın ve iki yüzük var. Artınrar ceminden çıktı, neden yanında artın taşıyorsun ki?”

 

Altın para halk arasında yaygın bir birim değildi, genelde bakır ve hâli iyi olan kesimlerde gümüş para kullanılırdı. Altın, genel olarak üst sınıfın ve ülkelerin harcamalarında yaygındı.

 

“Cebimde anahtar ya da bozuk para taşımayınca kendimi eksik hissediyorum,” diye cevapladı Yu.

 

“Yine de artın…” Rager’in sözü, eliyle kılıcın yanını işaret eden Yu tarafından kesildi. Rager elindeki torbayı kılıcın yanına bıraktıktan sonra derin bir iç çekti. “Mir de mu var, mekre getireceğim. Üstünde orduğu için sana ait orduğunu düşündüm. Yani... Senin giymen için değir de anradın sen.”

 

Rager tekrar küçük odanın içine girdi ve beyaz bir elbiseyle geri döndü. Elbise kanlıydı ve toprakla kirlenmişti. Yu elbisenin kendisine getirilmesini beklemedi, ayağa kalktı ve Rager’in yanına gidip elbiseyi elinden aldı.

 

Yurine’nin vücudu çürüse de üstündeki kıyafete bir şey olmamıştı. Kirliydi, yırtılmıştı, kötü durumdaydı ama hâlâ tek parçaydı. Yu kıyafeti aldı ve koklamak için burnuna götürdü. Değil kızının kokusunu, hiçbir kokuyu alamıyordu.

 

“Özür dilerim...”

 

Ağlamak istiyordu. Ağlayamıyordu. Duyguları geri geldiğinde bu kıyafet karşısında olursa ne yapacağını kestiremiyordu.  “Aldığın yere geri götür, görmek istemiyorum.”

 

Yu kıyafeti götürmesi için Yurine’nin öldüğü sokağı kastetmişti ama onu yanlış anlayan Rager kıyafeti tekrar odanın içine soktu.

-------------------------

29.06.2022 – 16:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr