Cilt 3 - Bölüm 69: Kırılma Noktası (2/2)

avatar
293 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 69: Kırılma Noktası (2/2)


Onun kılıcını kenara itmiş ve kendi kılıcını göğsüne saplamak için ileri götürmüştü. Şeytan buna hızlı bir şekilde karşılık verdi, bir adım geriledi ve kılıcını hemen geri çekerek Yu’nun kılıcına vurdu.

 

Yu’nun kolu, kılıcıyla birlikte havaya kalktığında şeytan saldırdı. Yu şeytanın yaptığının aynısını yaparak hamleden kaçtı ama onun karşısında yavaş kaldığını anlamıştı. Kendini daha fazla zorlaması gerekiyordu, bu da eli yaralıyken yapmanın güç olduğu bir şeydi.

 

Şeytan kılıcını Yu’nun omzuna indirdi ve Yu kendi kılıcıyla savundu. Sağ eli kılıçların çarpışmasıyla titredi ve az kalsın kılıcını düşürecek gibi oldu, bu yüzden sol elini çeliğin altına koyarak kılıcı destekledi. Kısa bir mücadelenin ardından şeytanın kılıcının altından kaçıldı ve sol koluna saldırdı.

 

Şeytan kılıcıyla Yu’nun kılıcını karşılayıp ona yaklaştı, omuz attı ve Yu’nun gerileyip duvara çarpmasına yol açtı. Yu filmlerdeki gibi sürekli kılıçların birbirine çarpacağı bir dövüş bekliyordu ama kılıcını bile doğru düzgün tutamazken değil filmlerdeki gibi savaşmak, birkaç hamle sonra kaybetmesi an meselesiydi.

 

Şeytan tekrar saldırdığında kılıcıyla karşılarsa elinin acıyacağından korktu ve eğilerek kaçmayı seçti, onun arkasına geçti ve beline bir tekme attı. Bu hamle beklediğinin aksine hiç etkili olmamıştı. Şeytan, Yu’nun boynunu hedef aldı ve kılıcını savurdu. Yu refleks olarak kendisini kılıcıyla savundu ve iki elini kullanmasına rağmen sağ elinin acısı omzuna kadar yayıldı.

 

“Yalnızca adil bir dünyada olsaydık!”

 

Bu dövüşün bir kaybedeni ve bir kazananı olacaktı, aralarından birinin kaybetmesi doğaldı ama sırf güçsüz bir şekilde bu dünyaya geldiği için kaybediyor olmak onu sinirlendiriyordu. Bu sinirle kılıcını onun göğsüne saplamayı denediğinde şeytan çevik bir hareketle vücudunu yan döndü ve dirseğini Yu’nun yüzüne vurdu.

 

Gözleri sulandığı esnada burnundan sıçrayan kanı görebilmişti, burnunun kırılıp kırılmadığını yaşadığı ani saldırının şoku yüzünden anlayamıyordu ama sanki sobaya bastırmışlar gibi yanıyordu.

 

Sendeleyerek geriledi ve molozların üstüne düştü. Sağ eliyle tutamadığı için kılıcı sol eline almıştı ama bu eliyle de savaşmayı bilmiyordu. Bu yüzden şeytan, o molozların üstündeyken kendisine saldırdığında tekrar kılıcını sağ eline aldı ve her ne kadar ona çığlık attıracak kadar canı yansa da sıkıca kavradı.

 

Yu’nun kılıcı kendi yüzünün üstündeydi ve şeytanın kılıcı Yu’nun kılıcının üstündeydi. Eğer Yu bir şey yapmazsa kendi kılıcıyla kendi yüzünü kesecekti çünkü şeytan tüm ağırlığını Yu’ya vermişti.

 

Onun siyah gözlerinin içinde kendi yüzünü görebiliyordu, burnundan akan kan çenesine kadar inmişti ve sesi kesilmeyecekmiş gibi bağırıyordu. Kılıcı burnuna değmeye ramak kala iki ayağını da geri çekip şeytanın karnına koydu ve onu geri itti.

 

Yeterince güçlü olmadığı için çok fazla itmeyi başaramamıştı ama bu kalkmak ve şeytana saldırmak için gerekli şansı elde etmesini sağlıyordu. Aynı ivmeyle ayağa kalktı ve şeytanın üstüne atladı. Kılıçlar çarpıştığında kıyafetinden koparıp eline sardığı kumaştan aşağıya kanlar damlıyordu.

 

Şeytan, Yu’nun kılıcını tekrar itti ama Yu ona saldırı yapma şansı vermek yerine sol elini kılıcının kabzasından ayırıp şeytanın boynunu parçalamak için ileri götürdü. Şeytan üst gövdesini geri çekerek bundan kaçındı, Yu kılıcını tekrar indirmeden önce Yu’nun boğazına kendi elini attı ve sıkmaya başladı.

 

Yalnızca boğazını sıkmakla kalmamış, bir de üstüne kılıcını yüzüne götürmüştü ama Yu yine bunu savunmuştu. Şimdi güçsüz düşmüş sağ eliyle yüzüne gelen kılıcı durdurmaya çalışıyor, sol eliyle de şeytanın bileğini sıkıp, canını yakarak boğazını bırakması için çabalıyordu.

 

Şeytanın vücudundaki mana yüzünden bileğini acıtabildiğini zannetmiyordu, nefes alamıyordu ve kılıç az önceki seferin aksine artık burnunu kesmeye başlamıştı. Nefes almayı denedikçe kılıç daha fazla aşağıya iniyor, nefes almayı denemeyi keserse de bu dövüşün çok daha erken bitireceğini biliyordu.

 

Kendini yere saldı ve yere düşerken şeytanı da kendisiyle birlikte aşağıya çekti. Bu olurken kendi kılıcı burnunun üstünü ve sağ yanağını kesmişti. Şeytanın, Yu’nun boğazını tutan eli gevşediğinde Yu onu çevirdi, üstüne çıktı ve kendi kılıcıyla yüzüne vurmaya çalıştı lakin şeytan Yu’nun elini tutarak kılıcı aşağı indirmesine engel oldu.

 

Sonra da bacaklarını kullanarak onu üstünden fırlattı. Yu gerçekten fırlamıştı, koridorun diğer köşesindeki duvara çarptı ve inleyerek yere düştü. Kılıcını da şeytanın yanında düşürmüştü. Şeytan ve Yu aynı anda ayağa kalktı ama artık şeytanın elinde iki kılıç vardı.

 

Şeytan birkaç adımda yanına gelip kılıçları kaldırdığında Yu ne yapacağını bilmiyordu. Dizleri titriyor, durmuş beynini çalıştırmayı deniyordu.

 

“Lordumuza şükretmelisin,” şeytan tekrar anladığı dilden konuştu. Bu dili konuşurken hâlâ zorlanıyordu. “Yoksa senin gibi birinin-”

 

Şeytan sözünü bitirmeden kılıçlarını makas şeklinde savurdu. Yu bu noktada düşünmeye çalışmayı bırakmıştı, sadece aklına gelen ilk şeyi yaptı ve titreyen dizlerini kontrol altında tutmaktan vazgeçti. Böylece kalçası üstüne düştü ve şeytanın elindeki kılıçlar sadece havayı kesti.

 

Yu yerdeyken daha önce de bir benzerini yaptığı hamleyi yaptı. Geçen sefer bir kulede korkunç bir düşmanla karşılaştığında bunu ayağını kullanarak yapmıştı ama şimdi eliyle yapmak zorundaydı. Sol elini kaldırdı ve sivri parmaklarını şeytanın iki bacağının arasına sapladı.

 

“...Ah?” Şeytan ilk saniye şaşırmak dışında bir tepki vermedi. “AAAAAAAHAHHHHHHHH!”

 

Şeytan olayı anladığında çığlık atmaya başladı. Kılıçları elinden düşürdüğünde Yu avucunu sıktı ve elini geri çekti. Şeytanın testisleri ve penisinin bir kısmı elindeydi. Şeytan henüz ayaktayken sağ bacağını tuttu ve kendine çekerek sırt üstü yere düşmesine yol açtı. Ardından üstüne atladı ve çığlık atan rakibi yakıcı bir siyah sıvıya dönüşene dek yüzünü yumrukladı.

 

Şeytan zifte dönüşmeye başladığında sağ eli yandı ve kendini onun üstünden attı. Sağ elinin parmakları titriyordu ve onları kontrol edip, sıkmakta zorlanıyordu ama güçsüz düşmesine rağmen durmak onu ömrü boyunca pişmanlığını çekeceği olaylara sürükleyebilirdi. Bu yüzden ayağa kalktı, kendi kılıcını sol eline aldı ve merdivenleri koşmaya başladı.

 

“YURİNE!” diye bağırdı. “YURİNE! BENİ DUYMUYOR MUSUN?!”

 

Cevap yoktu, Yu katları çıkmaya devam edecek ve Yurine’nin güvende olmasını umacaktı. Koşarken bağırmaya devam etti. “YURİNE!”

 

Cevap yoktu. Yine bir kulenin içinde yalnızdı. Bir üst katın merdivenlerine ilk adımını attığında birden dünyası karardı, gözleri karanlıktan başka hiçbir şey göremez oldu ve ıslak merdivenlerin üstüne düştü. Sanki görünmez bir duvarın içinden geçmişti.

 

“Geberin! Geberin! Geberin!”

 

Henüz görüşü geri gelmemişti ki tanıdık bir ses işitti, kızının, Yurine’nin sesiydi. Gözlerini karartan perde kalktığında her yeri sarı bir ışığın kapladığını gördü ve sarı ışık azalarak kaybolduğunda her şey gözlerinin önüne serildi.

 

Merdivenlerin üstündeki ıslaklık kandı, yukarıya doğru cesetler dizilmişti. Cesetlerden bazıları roaronların, bazıları hizmetçilerin, bazıları da askerlerindi. Kimisi kesik ve deliklerle ölmüş, kimisinin vücudu parçalanmıştı.

 

Burnuna gelen kan ve organların kokusu kusmasına yol açtı. Bakmaya iğrenmiyordu ama koku o kadar kötüydü ki midesi dayanamamıştı.

 

“YURİNE!”

 

Sesi kulede yayıldı, sesin duvarlara çarptığını hissedebiliyordu. Üst kattaki Yurine’nin hâlâ ‘geberin’ diye bağırıp çığlıklar attığını duyabiliyordu. Artık sesinin ona ulaşması lazımdı, artık ona ulaşması lazımdı. Kana bulanmış vücudunu kaldırdı ve cesetlerin arasından koşmaya başladı.

 

“YU!”

 

Bu esnada sesine cevap gelmişti, Yurine yakındaydı.

 

“YURİNE!”

 

Bir üst kata çıkıp koridora geldiğinde artık Yurine’yi görebiliyordu. Onun kızı kızıl gözleri, siyah kirpikleri ve pembe dudakları ile arada sırada kızaran yanakları dışında tamamen beyaz olmalıydı ama şu anda kırmızıya bulanmıştı.

 

“Yurine!”

 

“Yu...”

 

Onu bu hâlde görmek öfkelenmesini sağladı. Onu bu hâle sokan şeytanlara değil, onun bu hâle gelmesine yol açan güçsüzlüğüne öfkeleniyordu. İpek gibi yumuşak, bembeyaz saçlarına bulaşmış kanı görmek gözlerini yaşartıyor, zaten acıyan sağ elini daha fazla sıkmasını sağlayıp daha çok acıtıyordu.

 

Yu da iyi bir durumda değildi ve aynı duyguları Yurine’nin de yaşadığı açıktı. Aralarında üç şeytan vardı. Şeytanlardan ikisi insan formundaydı, biri beyaz diğeri siyahîydi. Ortadakinin teni ise kızıla çalıyordu, uzun siyah boynuzları vardı ve diğer ikisinin aksine o, yüzünü Yu’ya dönmüştü.

 

“Ah...” Şeytan iç çekti. “Sonunda buradasın.”

 

Gerçekten de insan formundakilerin aksine bir şeytan gibi görünüyordu. Vücudunun üstü çıplaktı ve altında şalvar benzeri bir kıyafet vardı. Göğsünde ve kollarında siyah dövmeler bulunuyordu, elinde bir kılıç yoktu.

 

Gözleri Yu’nun gördüğü en derin gözlerdi. O gözlerdeki kızıllık baktığı kişiyi tamamen sarmalıyor, yaratığın kötülüğe karşı duyduğu arzusunu sonuna kadar hissettiriyordu. Dişleri de bir canavara yakışır tarzdaydı, köpek dişleri vampir dişi gibi uzun ve sivriydi. Beyaz saçları sırtına kadar iniyordu.

 

Önceki şeytanın aksine o şeytan Yu’nun dilini konuşurken hiç zorluk çekmemişti.

 

“Yu, onlar normal değil! Karşılaştıklarımıza benzemiyorlar! Az öncekine bile benzemiyorlar!” Yurine hızlı bir şekilde kelimeleri sıraladı. “Yu... Kaç buradan...”

 

Yüzüne bulaşmış kanın üstünde akan gözyaşları fark edilebiliyordu.

 

“Bu mümkün değil,” dedi. “Merak etme, her şey iyi olacak.”

 

Sağ elinin kontrolünü geri kazanmıştı. Hâlâ onu kontrol etmekte zorluk çekiyordu ama bir daha kullanamayacak bile olsa yalnızca biraz daha zorlamak zorundaydı. Kılıcını sağ eline geri aldı ve acısını hissedebilmek için sıkabildiği kadar güçlü bir şekilde kabzayı sıktı.

 

“Bu acı hak ettiğim acı. İhtiyacım olan acı.”

 

Boynuzlu şeytan onun kaşlarının çatıldığını görünce gülümsedi. “Zata in.”

 

Yine bilmediği dilde konuşulmuştu ama bu sefer ne dendiğini anladığını sanıyordu. İnsan şeklindeki şeytanlar Yu’ya dönerken boynuzlu olan Yurine’ye döndü.

 

“ONDAN UZAK DUR!” Yu kılıcını kaldırıp boynuzlu olanın üstüne koştu ama insan şeklindekiler buna engel oldu. “OROSPU ÇOCUKLARI!”

 

Yu’nun küfrüne aldırış etmediler. Yurine’nin anlattığı şeytanların aksine hiç gülmüyorlardı, yaptıkları işin ciddiyetinin farkındaydılar. Onlar gerçekten de o ormanda karşılaştıkları şeytanlardan daha farklıydı.

 

Şeytanlardan biri Yu’nun kılıcını durdururken diğeri karnına yumruk attı ve bu yumrukla Yu havalandı. Havadaki Yu’yu boğazından yakaladı ve yere çaktı. Bu esnada Yu, Yurine’nin olduğu yerden gelen kırmızı ve sarı parıltıları görebilmiş, üstüne çarpan rüzgârı hissedebilmişti.

 

“Yu! Dayan! Bunu öldür-” Yurine’nin sözü, Yu tekrar kaldırılıp yere çakılırken bölündü.

 

“YURİNE!”

 

Önündeki iki şeytan yüzünden onu göremiyordu. Şeytanlar onu tekrar ayağa kaldırdı ve kılıcı düşerken biri arkasına geçip kollarını yakalayarak onu hareketsiz bıraktı. Diğer ise yüzüne yumruğunu geçirdi. Yu’nun azı dişlerinden biri kırılıp ağzından çıktı.

 

Ona yumruk atan kenara çekildi, saçlarından tuttu ve başını kaldırdı. Şimdi Yu, Yurine’yi görebiliyordu. Ona ulaşmak için çırpınıyor, çığlık atıyor ve var olan tüm gücünü kullanıyordu ama çare etmiyordu.

 

Yurine ve boynuzlu şeytan karşı karşıyaydı. Yurine fırtınayı etrafında toplamayı deniyordu ama şeytan alev topları fırlatarak Yurine’nin odağını bozuyordu. Yurine, Yu’nun durumunu fark edince odağı tamamen dağıldı.

 

“Buraya kadarmış,” dedi boynuzlu şeytan.

 

Yu onun az önce ateş topu fırlattığını görebilmişti ama şimdi elinde farklı bir büyüyü topluyordu, rüzgâr, boynuzlu şeytanın elinde birikirken Yurine donakaldı ve Yu’ya bakmaktan başka hiçbir şey yapamadı.

 

“Neden yerinde duruyorsun?”

 

Yu onun neden donduğunu anlamadı, kurtulmak için çırpındığı sırada bir şey yapması için bağıracaktı ama bağırmak için topladığı enerji boynuzlu şeytanın yaptığı saldırıyla bir çığlığa dönüştü.

 

Yurine’nin çığlığına karışan çığlığı yüzünden kan tükürdü, Yurine koridorda uçup bir kapının içinden girdiğinde Yu hâlâ çığlık atmaya devam ediyor ve onu tutan şeytanlardan kurtulmaya çalışıyordu.

 

Boynuzlu şeytanın sırtında bir anda siyah kanatlar belirdi, ileri doğru güçlü bir adım attı ve siyah kanatlarını çırptı. Uçuyor muydu yoksa süzülüyor muydu Yu anlayamadı ama anlamaya da uğraşmayacaktı, tek bildiği iki saniye içinde Yurine’nin yanına ulaşmasıydı. Yurine’nin kırdığı kapıdan içeriye girdi ve onu tekrar kaldırarak ayağa fırlattı.

 

Yurine içi boş bir oyuncak gibi havada süzüldü, yere düştü ve birkaç takla atarak Yu’nun ayaklarının önüne geldi.

 

“YURİNE! YURİNE!”

 

Yurine hâlâ ayağa kalkmayı deniyordu, Yu şeytanların elinden kurtulacak gibi olduğunda şeytanlardan biri Yu’nun dizinin arkasına bir tekme attı ve onu dizlerinin üstüne çökertti. Hâlâ onu tutuyorlardı.

 

“YURİNE!”

 

Yurine ayağa kalkmayı denerken Yu’ya cevap veremiyordu. Boynuzlu şeytan yavaş adımlarla yanlarına geldi ve karşılarında dikildi.

 

Boynuzlu şeytanın elinde önce gölgeler belirdi, gölgeler katılaştı ve mor bir mızrağa dönüştü.

 

“Yapma...” Yu olacakları anladığında ağzından yalnızca bu kelime çıkabildi.

 

Ama şeytan gülümsedi ve mızrağını kaldırdı. Geri indirdiğinde Yurine’nin sırtında bir delik oluşmuştu. Mızrak tekrar gölgeye dönüşüp yok olurken ve Yurine, Yu’nun daha önce hiç duymadığı kadar güçlü çığlık atarken şeytanlar Yu’yu bıraktı.

 

“YURİNE! YURİNEEE! YURİNEEEEEE!”

 

Onu tutan iki şeytan bu noktadan sonra ciddi olmayı bıraktı ve gülmeye başladı. Ona gülüyorlardı, acısına gülüyorlardı. Yu, Yurine’yi kucağına alırken onlarla savaşamayacağını anladı. Aşağıdaki şeytanı bir şekilde yenmişti ama boynuzlu olan onun insan standartlarının çok üstündeydi.

 

Yurine’yi kucağına aldı ve nereye gittiğini bilmeden kaçtı. Şeytanlar arkasından gülüyordu. Yu insan şeklindekilerin da gözlerinin kırmızıya döndüğüne yemin edebilirdi ama kanıtlamak için arkasına bakmadı. Sadece kaçtı.

 

Yurine ile arasında daha önce hissettiği enerji akışını hissetmeye başlamıştı. Belki bu güç ona savaşmasında yardımcı olurdu ama o kaçmaya devam etti.

-------------------------

08.05.2022 - 20:30






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr