Cilt 3 - Bölüm 65: Seyyah ve Kuğu (1/2)

avatar
291 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 65: Seyyah ve Kuğu (1/2)


Yu uzunca ofladı. At arabasının sürekli sallanması ile hasta bünyesi birleşince kusacak gibi oluyordu. Tüm pencereleri açtı ve dışarıdan gelen havayı içine çekti.

 

Yerine tekrar oturduğunda Sivina koluna girdi ve başını omzuna dayadı. Bugün için güzelce hazırlanmıştı; sahip olduğu en güzel mavi elbiseyi giymiş, saçlarına ve boynuna manolya ağırlıklı bir parfüm sürmüştü. Parfümün ferah aroması Yu’nun hoşuna gitse de bu kadar yakın olmayı tasvip etmiyordu.

 

“Bunu benim iyi hissetmem için değil de kendin için yapmışsın gibi geliyor…” diyerek iç geçirdi.

 

“Göl havasının iyi geldiğini reddedemezsin ama,” diye kıkırdadı Sivina. “Hem çok çalıştığımı da reddedemezsin, bir randevuyu hak etmiştim.”

 

Sivina, Yu’nun omzuna dayadığı başını kaldırdı ve yanağına beklenmedik bir öpücük kondurdu. Dudakları yanağına değince burnu da temas etmiş, Yu’nun kokusunu derince içine çekmişti.

 

“Bunu da bir ödül olarak alıyorum.”

 

Bunu kabullenmek istemiyordu ama güzel bir kızın öpücüğünü beğenmediğini söylemesi yalnızca kendine söylediği bir başka yalan olurdu.

 

Yine de onu umutlandırmamak için yüz vermedi.

 

“Yaptıkların için maaş aldığını zannediyordum.”

 

“Bunu maaşımdan kesebilirsin.” Sivina gülümsüyordu. “Hatta eğer öpücük karşılığında maaştan kesme gibi bir opsiyon varsa bana ödediğin maaşın son bakırına kadar bu hakkı kullanmaya hazırım.”

 

Sivina, Yu’nun yanağına bir öpücük daha kondurdu. Bu sefer öpücüğün geldiğini bilmesine rağmen Yu engel olmadı. Sivina yine dudaklarını yanağının üstüne koydu ve uzunca bir öpücük aldı.

 

“Neden buna engel olmadım?” diye sordu kendine. Ardından cevabı verdi. “Çünkü zayıfım, duygularım beni yönetiyor, bundan hoşlanıyorum.”

 

Bunu kabul etmek istemiyordu ama kabullenme mevzusu bile duygusal bir savaştı ve Yu kaybeden taraftaydı.

 

“Bence sen, seni mutlu edecek şeylerden uzak kalıyorsun. Belki de gerçekliğini kabullenmek istemiyorsundur.” Sivina başını Yu’nun başına dayadı. Artık bunun adı flörtleşmek değildi. “İzin ver kendini iyi hissetmeni sağlayayım.”

 

Yu, Sivina’nın vücudu ile oynamasına izin veriyordu. Sivina, Yu’nun sağ elini tuttu ve kendi kalbinin üstüne koydu.

 

“Kendini uzak tutmaya çalışarak sadece bataklığa batıyorsun, sonra da gelip ben kötü hissediyorum diye ağlıyorsun. Hiç iyi hissetmeye çalışmıyorsun ki.”

 

“Sabah Yurine huzursuzdu,” dedi Yu kaçmak için. “Ondan uzak kalmak istemiyorum, hemen geri dönelim.”

 

Sabah uyandığında kendisini Cornelia ile bulmaması için Sivina onu Yu’nun yanına taşımıştı ve Link de Yu’ya kendi yatağını vermişti.

 

“Cornelia uyandığında ve kendini yalnız gördüğünde kalbi kırılmıştır.”

 

Aynı durumda Yu olsaydı kalbinin kırılmasına engel olamazdı. Cornelia için üzülüyordu ama mevcut durumda akıl sağlığı uçurumun kenarında olduğu için üzülmenin doğru şey olduğu konusunda şüpheleri vardı.

 

Kahvaltının ardından Sivina durumu açıklamış ve Yu gitmemek için hafifçe diretse de Yurine onu zorla göndermişti. Gerçekten, bunu yaparken bunu istemediği ortada olmasına rağmen Yu’yu zorla dışarı itmişti.

 

“Zaten şu anda geri dönüyoruz,” dedi Sivina. Yu’nun kokusunu içine çekiyordu. “Ama yol şıp diye bitmiyor ve biraz zamanımız var.”

 

“Sivina, sonu olmayan bir yola giriyorsun.” Hâlâ ondan uzaklaşmıyor ya da itmiyordu. “Benim böyle şeylere vakit harcayamayacağımı biliyorsun.”

 

“Şu anda neye vakit harcayacaksın ki?” diye sordu Sivina.

 

At arabasının içinde gidiyorlardı ve burada Yu’nun vaktini harcayabileceği hiçbir şey yoktu. Sivina, Yu’nun yanağından ve boynundan birkaç öpücük daha aldı. Her seferinde öpücüklerin tutkusu artıyordu.

 

“Senin kendini iyi hissetmen için, kaçarsan kendini iyi hissedemezsin.”

 

“Başım ağrıyor, hastayım…” Yu artık sınırına geldiğini hissedince elini Sivina’nın yüzüne koydu ve onu itti. “Neden buraya geldim ki? Bunu sadece kendin için istedin.”

 

Sivina cevap vermedi.

 

Yu, Yeşim Gölü’nün kıyısında bir süre onunla birlikte yürümüş ve Sivina’nın flörtleşme eylemlerini görmezden gelmeyi denemişti ama şimdi Sivina flörtleşmeyi aşmış, cinsel birleşmeye müsait bir ortam yaratmayı deniyordu.

 

Yu kendini kötü hissettiği konusunda yalan söylemiyordu, dün gece olduğundan daha iyi hissettiği doğru olsa da hâlâ ‘iyiyim’ diyemiyordu.

 

“Sen de Cornelia da delisiniz,” dedi. Bunu der demez Sivina’nın kalbini kırdığını düşünerek pişman olsa da laf ağzından bir kere çıkmıştı.

 

“Cornelia’yı seviyorum,” dedi Sivina gülümsemeye devam ederken. “Ama evet, ben delirdim ama konumuz bu değil. Hâlâ kaçmaya çalışıyorsun.”

 

“Hâlâ üstüme geliyorsun,” diye ekledi Yu.

 

Sivina basitçe kabullendi. “Evet.”

 

“Onunla savaşamam. Doğrudan kalbini kırıp ağlatmadığım sürece üstüme gelmeye devam edecek ve ben onu ağlatmak gibi bir şey yapmak istemiyorum. Tekrar olmaz. Tekrar birilerini ağlatamam.”

 

Bu yüzden yenilgisini kabullendi ve kendini Sivina’ya teslim etti.

 

Ama bu teslimiyetin ardından beklenmedik bir şey yaşandı. Sivina, Yu’dan uzaklaştı. Koltuğun öteki ucuna gitti ve Yu’nun şaşkın bakışlarından eğlenircesine güldü.

 

“Bir sınav mıydı? Kendimi bırakıp bırakmayacağımı mı test etti? Ben…” Kırılan kalbinin sesini duymuştu. “Benimle eğlendi mi?”

 

Yu’nun yüzündeki şaşkın ifade öfkeye dönüşmeden önce Sivina daha önce de yaptığı gibi eliyle kendi dizine vurdu.

 

“Ne zannettin?” diye sordu Yu’nun şaşkınlığı devam ederken. “Senden uzaklaştığım için korktun, haha…”

 

Sivina alay edercesine kıkırdadı. Bu alaycı gülüşten akan zarafet Yu’nun ona kızmasına engel oluyordu.

 

“Merak etme, korkmana gerek yok. Sen istemediğin sürece seni terk etmeyeceğim.”

 

Sivina’nın teklifini kabul etmek en başında bir hataydı. Sivina’nın şefkatli olduğuna güvenmiş, gerçekten onu iyi hissettirmek için bu günü planladığını zannetmişti.

 

Ama Sivina her şeyi kendisi için istemişti, onun deli olduğu konusunda Yu haklıydı. Yu’nun taşıdığı Lütuflar hem kendisine hem de çevresindekilere zarar veriyordu.

 

Yu dudağını ısırdı. Sivina yüksek ihtimalle bunu cinsel bir çağrışım olarak algılayacak olsa da öyle değildi; Yu, bir başka kadın için hayatını ortaya koyduğunu ona nasıl söyleyeceğini düşünüyordu.

 

“Rie’yi kurtarmak istiyorum… Eğer Sivina’nın kucağına bir kez daha yatarsam bu benim iki yüzlülüğüm olacak, onu kendimi tatmin etmek için kullanacağım. İki kıza da hakaret etmiş olacağım.”

 

İsteği, Rie’yi kurtarmanın ötesindeydi. Ruhu bu öte arzu ile yanıp tutuşuyordu.

 

“Ama acı çekiyorum. Kararsızlık beni de delirtiyor.”

 

Yu düşünürken Sivina iç çekti ve elini Yu’nun koluna uzattı. Onu kolundan yakalayıp kendine doğru çekerken Yu yine teslim olmuştu.

 

“Pisliğim. Teslim olmuyorum, seçimim bu ve bu seçim yüzünden kendime kızmamak için bunu Sivina’nın yapmasını sağlıyorum… Yu Valarfin, neden kötü olmaya devam ediyorsun?”

 

Sivina onu buna zorlamış gibi davransa da kendi isteği ile onun dizlerinin üstüne uzandı. At arabasının içindeki koltuk dar olduğu için ayaklarını sorunsuzca uzatamıyordu, bu yüzden dizlerini hafifçe kendine çekti ve Sivina’nın yumuşak bacaklarının üstünde gözlerini kapadı.

 

“Daha fazla kaçma, kışkırtma ya da sorunlar hakkında düşünmek yok,” dedi Sivina nazikçe. “Hâlâ hasta değil, yorgun olduğunu düşünüyorum. O yüzden hiç kıpırdama.”

 

Sırt üstü yatıyordu. Sivina cümlesini bitirdikten sonra Yu alnının üstünde onun dudaklarını hissetti. Şimdiki öpücük tutkulu değil, şefkatliydi.

 

“Neden bu kadar zayıf bir karaktere sahibim? Sadece kendimi rahatlatmak için onu kullanıyorum. Aklımda hâlâ Rie var, ölü bir kadını neden aklımdan çıkaramıyorum? Yaşamdan zevk alamıyorum.”

 

Yüzü acıyla buruştu.

 

“Sivina haklı, denemiyorum. Bunu yapmayı denediğimdeyse şu anki gibi aşağılıkça bir yöntem kullanıyorum. Onu kullanıyorum, umut vermek istemediğimi kendime söylüyor ve yine onu kullanıyorum. Yaşamayı hak etmiyorum.”

 

Kova Katedrali’nin minarelerinden birinde kendine yaptığı motivasyon konuşmasının üstünden bir hafta bile geçmemişti ama o gün kendine söylediği her şeyi unutmuştu.

 

“Zehirleniyorum.”

 

Lütuflar, göğsündeki yıldız, adı her neyse ruhunu kendi merkezine çekiyordu. Vücudunun tekrar ısındığını hissetti, özellikle sol elinin içinde kaynayan kanı hissedebiliyordu ama bu ona hiçbir zarar vermiyordu.

 

En azından fiziksel bir zarar vermiyordu; yoksa enerjisini sömürüyor, düşüncelerini bulandırıyordu. Vücudu temel fonksiyonlarını yerine getirse de yorgunluğun temel kaynağı bu kol ve o koldaki zehrin göğsündeki yıldız ile verdiği savaştı.

 

“Yüzündeki acı ifadesi de ne öyle? Yu, ne düşünüyorsan düşünmeyi bırak.”

 

Sivina zarif, yumuşak, sıcak elini yanağına koyduğunda Yu’nun kalbi bir kez daha titredi.

 

Sivina yanağını biraz okşadı ve sonra parmakları yavaşça saçlarına çıktı. Çenesi ve boynunun birleşimindeki kemiklere kadar uzamış saçlarının arasından yavaşça parmaklarını gezdiriyordu.

 

Yu’nun saçları yumuşaktı ve Sivina’nın parmakları nazikti. Parmakları saçlarında süzülürmüş gibi hareket ediyor, yalnızca saçlarını değil aynı zamanda Yu’nun ruhunu okşuyordu.

 

“Teşekkür etmek istiyordum,” dedi Yu. “Bunu ilk seferinde yaptığında iyi hissetmiştim.”

 

O zamana dek saçları neredeyse bir yıldır okşanmıyordu. Ablaları öldükten sonra Yu’ya sarılacak, saçını okşayacak biri kalmamıştı.

 

“Teşekkür ederim,” dedi. “Ve kötü biri olduğum için özür dilerim.”

 

Gözlerini açmadığı için Sivina’nın tepkisini göremiyordu ama açsaydı gülümseyen bir yüz göreceğine emindi.

 

“Rica ederim,” diye cevapladı Sivina.

 

Araba sallanmaya devam ediyordu. Arabalarının dışında onlara rinoların üzerinde muhafızlık eden iki roaron vardı ve araba Vermilia hizmetçilerden biri tarafından çekiliyordu.

 

“Dizlerim rahat mı?”

 

“Evet.”

 

Yu bir şey düşünmemek konusunda kendini zorluyordu ama mümkün değildi. Hâlâ aklında kaleye döndüğünde ne yapacağı vardı.

 

Sivina ve Link ondan tüm gün dinlenmesini ve işleri yarın sabaha ertelemesini istemişti ama Yu o kadar bekleyecek sabra sahip değildi.

 

Büyücüyü nasıl öldüreceğini bulmalıydı, Yu Zao’dan bile daha büyük bir sorundu. Surların dışına düşman ordusunu daha da güç duruma düşürmek için engeller koymalıydı ve ordularının bütünlüğü sağlanmak zorundaydı.

 

“Surlar güçlü ama o yıldırımı atan şerefsiz-”

 

“Yu, yine düşüncelere dalmışsın.” Sivina, Yu’yu şaşırtmış ve durumu hemen fark etmişti. “Yüzünün aldığı hâlden bunu anlayabiliyorum.”

 

“Bu kadar dikkatli mi bakıyorsun?”

 

“Elbette,” diye cevapladı Sivina. “Sonuçta âşık olduğum adamsın. Seninle ilgili her şeye dikkat ediyorum.”

 

Bir kez daha aşkını dile getirdi. Yu ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Ölü bir kadın için bir canavara dönüştüğünü ona söyleyemezdi.

 

“Evlenmek istiyor musun?”

 

“N-Öhö! Ömh! Ne?” Yu gözlerini aniden açtı ve kalkmayı denedi ama Sivina alnından tutup onu dizlerine bastırdı. “Ne evliliği? Sivina sana-”

 

“Sadece sordum,” dedi gülerek. Dişlerini göstererek güldüğü için bir eliyle ağzını kapamıştı. “Sana evlilik teklifi etmiyorum. Böyle şeyleri erkeklerin yapması gerek.”

 

“Bu mantık kadın erkek eşitliğine pek uymuyor. Hoşlanmadığım bir şey.”

 

“Kadın erkek eşitliği?” Yu’nun gözleri artık açıktı ve Sivina’nın göz kırptığını görebiliyordu. “Yani… Eşit derken… Eşit…”

 

“Gerçekten mi?”

 

Halkın arasına pek karışmış sayılmazdı ama Rolderhelm’de kadın ve erkek arasında fark görmemişti. Belki de bunun sebebi Lucia gibi bir kadının yönettiği bir handa yaşamış olması ve gruplarının çoğunluğunun kız olmasıydı ama yine de erkeklerin baskınlığını deneyimlediğini söyleyemezdi.

 

“İki tarafın da kendine ait görevleri var sonuçta, birbirini tamamlıyor.”

 

Sivina’nın güçlü bir kadın olduğunu biliyordu ama onun da bu kavramdan uzak kalmış olması Yu’yu şaşırtmıştı.

 

“Modern bir kavram? Sanırım böyle diyebilirim. Kadın ve erkeğin sosyal ve hukuksal ortamda eşit olduğunu savunuyor.”

 

“Şimdi ne gibi bir eşitsizlik var ki?” diye sordu Sivina.

 

“Mirasta tüm mülkün erkeğe verilmesi gibi…” Bulundukları krallıkta ailenin sahip olduğu tüm mülk en büyük erkek çocuğa veriliyordu. “Ya da kadınların erkeklerden önce konuşamaması-”

 

“Yo, bizim orada konuşuyorlar.”

 

Yu kadın erkek eşitsizliği ile ilgili araştırmalarda bulunmamıştı, tarihe ve sosyolojik olaylara meraklı olsa da pratikte ataerkilliğin nasıl uygulanacağını bile bilmiyordu.

 

Bu yüzden konuyu kapatmaya karar verdi. “Boş ver, bunu anlatacak kadar donanımlı değilim.”

 

Gece yatağa yattığında aklına burada anlatmak üzere düşünceler gelecek ama konuşma çoktan sonlandığı için keşke demek dışında bir şey yapamayacaktı.

-------------------------

06.05.2022 – 18:50






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr