Cilt 3 - Bölüm 62: Ejderha, Aslan

avatar
280 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 62: Ejderha, Aslan


Yerde durduğu sırada hava pek rüzgârlı sayılmazdı ama bir ejderhanın üstünde süratle ilerlediği için yüzüne çarpan sert rüzgârı hissedebiliyordu.

 

Ama eğer sırtı dik bir şekilde yolculuk ederse yüzüne çarpan rüzgâr yüzünden yere indiğinde suratı kızarmış olacaktı. Bu yüzden yarış motoru süren motorcular gibi öne doğru eğildi ve Yeşim Ejderi’nin sırtındaki sarı tüyleri sıkıca kavradı.

 

Pullu deriye oturmaktansa tüylerin olduğu kısma oturduğu için şanslıydı. Aksi takdirde aşağıya indiğinde kalçası ve kasıklarında gereksiz bir ağrı oluşacaktı ama şimdi, tüylerinin üstünde rahat bir yolculuk ediyordu.

 

Yere ya da karşısına bakmak isterdi ama ejderhanın sırtı o kadar genişti ki buradan baktığında hiçbir şey göremiyordu. Belki bunun için ejderhanın boynuna oturması gerekirdi ama havada hareket edip yerini değiştirmekten pek tabii ki korkuyordu.

 

Zamanı geri alma mevzusu ne? diye sordu Yeşim Ejderi.

 

“Terazi Lütufu’nun özelliği bu. Anladığım kadarıyla bir kişiyi feda ederek Lütuf’u aktifleştiriyor ve zamanı belirli bir noktaya kadar geri sarıyor.”

 

Yalnızca Yu, Yeşim Ejderi’nin sırtında yolculuk ediyordu. Yeşim Ejderi yalnızca doğrudan anlaşmayı yaptığı kişinin kendisiyle birlikte hareket etmesine izin vermişti.

 

Anlaşmayı yaptıkları gün bitmiş, yeni gün doğmuştu. Diğer gemiler hâlâ yolda olabilirdi ama Yurine ve Sivina’nın olduğu gemi kampa varmıştı.

 

Elbette tek bir geminin geçmesine Vermia’daki düşman askerleri müsaade etmezdi. Bir şeylerin ters gitmesini engellemek için Yeşim Ejderi kendini gösteriyordu. Yukarıdan aşağıdaki gemiye eşlik etmişlerdi.

 

Zaman geri alınsa bile anlaşmanın bozulacağını düşünme, dedi Yeşim Ejderi.

 

“Bir daha elimi alamayacağımı söylemiştin ama şu an bir ele sahibim,” diye yanıtladı Yu. “Ama merak etme, ruhlarımıza işlenmiş büyülü bir anlaşma olsun ya da olmasın sözümü tutacağım.”

 

Büyülü anlaşmaların var olmadığını düşünerek sahte anlaşmalar yapmıştı ama şimdi ejderha ile arasında gerçekten ona zarar verebilecek büyülü bir anlaşmaya sahipti.

 

“Hayat enteresan,” dedi. “Merak ediyorum da kalbini geri aldığında ne yapacaksın?”

 

Bilmiyorum. Özgürlüğümü geri kazanmaya o kadar odaklandım ki onu aldıktan sonra ne yapacağımı hiç düşünmedim.

 

“Hmm… Sana benim dostum olmanı tavsiye edebilir miyim?”

 

Yeşim Ejderi sessiz kaldı.

 

“Sanırım bu hayır demek.”

 

Bir ejderhanın yardımını alsa hayatı daha kolay olurdu. Belki direkt olarak Ethalot’a gidebilir ve tüm bu Mora mevzusu ile uğraşmak zorunda kalmazdı.

 

“Merak ettiğim bir şey var, belki sen biliyorsundur.” Ejderhaların bilge olduğuna inanıyordu ve karşısındaki yüzyıllardır yaşayan bir ejderhaydı. “İyileştirilemeyecek hastalıklar var mı?”

 

Zannetmiyorum. Bu dünyada her şey mümkün.

 

“Peki ya benim bir hastalığım var mı?”

 

Şifa ile ilgili güçlerim yok, bilmiyorum.

 

Yu hayal kırıklığına uğradı. Onun yardımıyla, en azından tavsiyeleriyle hastalığının üstesinden gelebileceğini ummuştu.

 

Ne zaman ineceğiz? diye sordu Yeşim Ejderi.

 

Vermia’nin üstünde daireler çiziyorlardı. İnsanlar onları çoktan fark etmiş ve dikkatlerini gökyüzünde süzülen yeşil cisme vermiş olmalıydı.

 

“Biraz daha alçaktan uçup kükrer misin?” diye sordu Yu.

 

Ejderha onu reddetmedi, iyice alçaldı ve gövdesi geçtiği yerlere bir gölge düşürürken bir fil ve kaplanın sesinin birleşimini andıran sesiyle kükredi.

 

Kükremesi, kükremeyi bu kadar yakından duyan Yu’nun kulaklarının çınlamasına, daha doğrusu bunu fark etmesine yol açtı.

 

“Ah, kulak çınlamasını unutmuştum.”

 

Aylardır var olan ama aylardır dikkat etmediği bir şeydi. Şimdi televizyon sinyalini andıran bir şekilde çınlıyordu.

 

“Surların üstüne inelim,” dedi Yu. En kalabalık yeri seçer misin?

 

Eğer mana ile sesini güçlendirebilseydi şehrin içindeki kalenin çatısına inmeyi tercih ederdi ama ne oradan sesini duyurabileceğini düşünüyor ne de çatının ejderhanın ağırlığını kaldırabilecek kadar kuvvetli olduğunu zannediyordu.

 

Ejderha tekrar Yu’yu reddetmedi. Alçaldı ve kanat çırpması sertleşirken yavaşladı. Surların üzerine indiğinde Yu çatırdayan taşların sesini duydu, surlar ejderhayı güçlükle taşıyordu.

 

Yu, Yeşim Ejderi’nin tüylerine tutunarak boynuna doğru tırmanırken Yeşim Ejderi tekrar kükredi. Bu sefer kendilerine saldırdığı sefer kükrediği gibi kuvvetlice, dehşet saçarak kükremişti. O da işlerin savaşa uzamasını istemiyordu.

 

Yeşim Ejderi’nin boynuna, hatta başına yakın bir kısma tırmandığında onun da başını eğmesiyle Yu önündeki manzarayı iyice görebilir oldu.

 

Korkuyla titreyen askerler, korkuyla titreyen komutanlarının önüne dizilmişti. Halktan hiç kimseyi göremiyordu, yalnızca kraliyet askerleri buradaydı.

 

Yeşim Ejderi bir kez daha kükreyip, onlardan bazılarını korkuyla yere düşürdükten sonra Yu derin bir nefes aldı.

 

“Benim adım Yu Valarfin!” diye bağırdı. Sesinin net bir şekilde işitilmesi için çabalıyordu. “Başak Kardinali Neko’nun adıyla konuşuyorum; güneş tepeye çıkana kadar vaktiniz var. O zamana dek şehrin kapılarını açacak, silahlarınızı bırakacak ve teslim olacaksınız. Aksi takdirde hiçbirinize merhamet etmeyeceğiz!”

 

Yeşim Ejderi bir kez daha kükredi. Son kükremesinde boğazındaki alevler parlamıştı. Birkaç cesur asker oklarını ona doğrulttu, hatta bir tanesi nişan alıp oku saldı ama ok ejderhanın yanına bile yaklaşmadı.

 

“İyi düşünün!”

 

Ejderha kanatlarını sertçe çırpmaya ve yükselmeye başladı. O yükseldiği sırada surun bir kısmı parçalanmış ve taşlar aşağıya düşmüştü.

 

***

 

Gökyüzündeki ejderha yüzünden gelen gemiye odaklanmamışlardı. Ejderha geminin üstünde daireler çizerek gelmiş, daha sonra şehre yönelerek şehrin üstünde de daireler çizmeye başlamıştı.

 

Şehir şu anda düşman elinde olsa da hâlâ Cornelia’nın eviydi ve Cornelia korktuğunu reddedemezdi. Yeşim Ejderi’nin evine zarar vermesini istemiyordu.

 

Yeşim Ejderi surun üstüne konduğunda ve yüzünü şehre dönüp kükrediğinde şehri yakacağını düşünen Cornelia’nın yüreği hoplamıştı ama neyse ki böyle bir şey yaşanmadan ejderha tekrar havalanmıştı.

 

Ejderha şehrin üstünde birkaç tur daha attıktan sonra kamplarına doğru uçmaya başladı. Aradaki mesafe bir ejderha için kısa olduğundan kampa varması otuz saniye bile sürmemişti.

 

“Hanımefendi Vermilia,” diye seslendi bir asker. Yere konan ejderhanın karşısında duran ordusunun arkasındaki Cornelia’ya sesleniyordu.

 

Cornelia ne tarafa bakması gerektiği konusunda kararsızdı. Komodorunun üstünde dururken vücudunu yan çevirdi ve ona seslenen askere baktı. Sonra da askerin arkasındakileri gördü.

 

Kahverengi bir atı süren gümüş saçlı bir şövalye vardı, şövalyenin kucağında kedi kulaklarına sahip beyaz saçlı bir kız çocuğu oturuyordu.

 

Yanlarında iki metreden biraz daha uzun gözüken, aslan biçimli otuz yaratık vardı.

 

“Yu yüzünden bizi fark etmediniz sanırım,” dedi gümüş saçlı şövalye. “Sivina Ecues, Başak Şövalyesi.”

 

Şövalye kendini tanıttıktan sonra başıyla kucağındaki kızı işaret etti. “Başak Kardinali Neko ama Yurine ismini tercih ediyor.”

 

Cornelia ikisini de iyice süzdükten sonra yüzünü tekrar ejderhaya döndü. “Burada ne oluyor?”

 

“Şehri almaya geldik,” diye cevap verdi Yurine isimli kız, yani Başak Kardinali. Aldığı mektupta onun kardinal olduğu yazıyordu. “Bir kardinal olarak maiyetimi korumalıyım.”

 

Ejderhaya o kadar odaklanmıştı ki yeni gelenlere düzgünce selam veremiyor, dediklerine dikkat edemiyordu bile. Ejderha boynunu eğdi ve bir figür onun boynundan aşağıya atladı.

 

“Onun adı Yu Valarfin, bizim tarafımızda.” Sivina adlı şövalye konuştu. “Askerlerin korkmasına gerek yok.”

 

Cornelia, Sivina isimli şövalyenin sözlerinin ardından askerlerine seslendi. “Açılın, bırakın gelsin.”

 

Yeşim Ejderi yarım daire hâlinde yere uzanırken Yu Valarfin isimli genç adam kendilerine yaklaşmaya başladı. Yaklaştıkça detayları daha belli oluyordu.

 

Önce siyah sol eli dikkatini çekti. Uzaktan baktığında bile sert gözüküyordu, parmakları uçlara doğru uzayıp sivriliyor ve bir pençeyi andırıyordu.

 

Diğer eli normaldi ve sol elinin aksine beyazdı. Yüzü genç ve yakışıklıydı. Ametist taşıyla aynı renkte büyüleyici gözlere ve verimli bir toprakla aynı renkte saçları vardı. Yüzünün her bir detayı güzeldi.

 

Yu Valarfin daha fazla yaklaştıkça ve Cornelia onu daha iyi görmeye başladıkça kalbi hızlanıyordu. En sonunda askerlerin önüne kadar geldi, askerler onun geçmesi için yol açtı ve Yu Valarfin, Cornelia’nın komodorunun önüne geldi.

 

İnmek zorunda değildi ama bir anda yüreğinde beliren sıcak his onu komodorundan inmeye zorladı. Aşağıya atladı ve Yu’nun karşısına geçti. Boyları hemen hemen eşitti.

 

“Yu Valarfin,” dedi bir anda Cornelia’nın elini tutan yakışıklı ejderha sürücüsü. “Memnun oldum Hanımefendi Cornelia.”

 

Cornelia’nın elini dudaklarına götürüp hafif bir öpücük kondurduktan sonra nazikçe bıraktı.

 

***

 

Normal statüleri düşünüldüğünde Cornelia’nın karşısındaki sandalyede oturması gereken kişi Başak Kardinali olurdu ama teknik olarak karşısındaki sandalyede o oturmuyordu.

 

Onun yerine dikdörtgen masada, Cornelia’nın tam karşısında Yu Valarfin oturuyordu ve Başak Kardinali onun kucağına oturmuştu.

 

İkisi de gülmüyordu ama Yu Valarfin, Yurine’ye kıyasla daha az asık suratlıydı.

 

“Çok… Çok yakışıklı…” Cornelia’nın kalbi daha önce hiç atmadığı bir hızda atıyordu. “Ben neler düşünüyorum böyle? Oha! Çok yakışıklı.”

 

Yu Valarfin’e bakması bile Cornelia’nın aklını başından alıyordu. Gözlerini ondan ayıramıyor, Cornelia’yı tatlı rüyaların içerisine sokan sesini tekrar duymak için can atıyordu.

 

Öyle ki masada oturan diğer insanları unutmuştu bile. Sağında ve solunda kardeşi Cecilus ile ordusunun yardımcı komutanı Sör Devan Bishory ona şaşkınca bakıyordu ama Cornelia’nın umurunda değildi.

 

Sadece Yu Valarfin’e biraz daha bakmak istiyordu çünkü ona baktıkça göğsü şimdiye dek hissettiği en güzel duygularla dolup taşıyor, ruhu gıdıklanıyor, vücudunun her bir zerresine mutluluk aşılanıyordu.

 

“Abla, kendinde misin?” diye sordu Cecilus.

 

“Sessiz ol!”

 

Cornelia şu anda bağırmak istememişti ama dikkati dağıtıldığı için sinirlenmiş, sesi biraz sert çıkıştı.

 

Daha sonra Yu Valarfin’e kötü bir izlenim yarattığını fark etti. Hem karşısında kötü bir abla gibi gözükmüştü hem de gözlerini hiç ayırmadan Yu’yu izliyordu.

 

Yaptığı hareketi fark ettiğinde yüzü daha önce hiç kızarmadığı şekilde kızardı ve beyaz yanakları saçlarıyla aynı tona büründü. Utançla gözlerini indirdi ama hâlâ ona bakmak istiyordu. Bu da arada sırada ona kaçamak bakışlar atmasına sebep olmuştu.

 

“Daha ne kadar bizi dikizleyeceksin?” diye sordu Yurine.

 

“Öz-” Cornelia aniden tıkandı ve kekeledi. “Öz-Özür dilerim…”

 

Yurine sinirli gözükmüyordu, hatta herhangi bir şey hissedip hissetmediği de belli değildi. Yine de onun sinirlendirmekten çekinmeliydi, sonuçta o bir kardinaldi.

 

“Sivina, siz tanıştınız mı?”

 

“Evet, Yu.”

 

Gümüş saçlı şövalye Yu Valarfin’in sorusunu onun içine düşecekmiş gibi cevapladı.

 

“Hepimiz birbirimizi tanıyoruz öyley-”

 

Yu’nun sözü bir anda kesildi. Onun sözünü kesen kişi Cornelia’nın solunda oturan Sör Devan’dı.

 

“Hepimiz değil,” dedi. Sesinde düşmanca bir hava vardı. “Ne ben ne de Beyefendi Vermilia sizi tanımıyoruz.”

 

Cornelia, Sör Devan’ın Yu Valarfin’in sözünü bölmesine de sinirlenmişti. Yumruğunu sıktı ve hışımla ona döndü ama Yu Valarfin konuştu.

 

“Başak Kardinali Yurine’nin babası Yu Valarfin, Dame Sivina Ecues, muhafız birliği lideri Kigaro ve yardımcısı Dimen.”

 

“Babası mı?” Cecilus’un gözleri açıldı. “Onun annesi yok muydu?”

 

“Birisi yüzünden artık yok.” Yu Valarfin’in kelimelerine Sör Devan’ın sesinde olandan daha büyük bir düşmanlık hissi yayılmıştı.

 

Cecilus nefesini tuttu ve aniden sessizleşti.

 

“Cornelia, bana Yu diye seslenebilirsin. Hatta hepimize isimlerimizle seslen, önemli değil.”

 

“Hmm-hmm!” Cornelia başını salladı. Kendini genç bir kız gibi hissediyordu.

 

Yu Valarfin’in büyüsüne öylesine kapılmıştı ki ortamın az önce aldığı gerginliği bile fark edememişti.

 

“Öyle diyeceğim, Yu.” Sesindeki neşenin açıkça Sör Devan’ı kıskandırdığını fark edemiyordu. “İsmin çok hoş, söylemesi de çok güzel.”

 

“Teşekkür ederim.”

 

Yu’dan bir teşekkür aldığında kalbinin teklediğini hissetti. Adeta soluğu kesilmiş, aklı başını terk etmişti. Aşk adı verilen hastalığa o kadar hızlı yakalanmıştı ki daha bir saat önce olduğu kişinin nasıl biri olduğunu bile unutmuştu.

 

“Öyleyse…” Yu boğazını temizledi ve Cornelia onun sözlerine dikkat kesildi. “Bugün şehri geri alacağız. Yeşim Ejderi ile şehrin surlarına konduğumda öğlen olana dek onlara mühlet verdim ve teslim olmazlarsa saldıracağımızı söyledim.”

 

“Bizim onayımız alınm-”

 

“Kes sesini.”

 

Yu az önce Sör Devan’ın yaptığını yaptı ve onun sözünü yarıda kesip susturdu. Sör Devan aniden ayağa kalktığında sandalyesi yere düştü ve belindeki kılıcına sarıldı.

 

“Onu çekmeyeceksin,” dedi Cornelia.

 

Odada Cecilus ve Sör Devan hariç hiç kimse istifini bozmamıştı. Cecilus korkudan titremişti ve Sör Devan öfkeden kırmızıya dönmüştü.

 

“Hanımefendi, kendinize gelin!” dedi Sör Devan aynı öfkeyle.

 

“Kigaro, Sör Devan tekrar konuştuğunda kafasını kopar.”

 

“Tamam.”

 

Sör Devan’ın gözleri öfkeyle biraz daha büyüdü, kılıcını daha sıkı bir şekilde kavradı ve bağırmak için ağzını açtı ama Kigaro diye andıkları yarı aslan keskin dişlerini gösterdiğinde kelimelerini yuttu.

 

Hâlâ öfkeliydi, o kadar öfkeliydi ki öfkeden elleri titriyordu fakat bu öfkeye rağmen konuşamadı.

 

“Yerine otur,” diye buyurdu Cornelia.

 

Yu Valarfin ile yeni tanışmış olsa da bu yakışıklı gence saygısızlık yapılmasına müsaade etmeyecekti.

 

Sör Devan yerine otururken Yu konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

 

“Eğer öğlen olduğunda şehrin kapılarını açıp teslim olmazlarsa ejderha ile surların bir bölümünü yıkacağız. Ejderhanın rolü orada bitecek, daha sonra askerlerimiz içeri girecek ve şehri alacağız.”

 

“Biraz sonra birliklerimizin kalanı da burada olur,” diye ekledi Sivina. “Akşam olduğunda kendi yatağınızda uyuyacaksınız.”

 

Yatak ve uyumak kelimeleri kullanıldığında Cornelia, Yu’ya bakıyordu. Aklına gelen terbiyesizce düşüncelerle biraz daha kızardı.

 

“Ardından Vermia Düşesi olacaksın,” diye devam etti Yu, ayağa kalkmıştı. “Konuşmamıza ve hazırlıklara dışarıda devam edelim.”

-------------------------

05.05.2022 – 18:58






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr