Cilt 3 - Bölüm 40: Kelebeğin Rüyası (2/2)

avatar
318 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 40: Kelebeğin Rüyası (2/2)


Herkesin yüreğini ağzına getirerek kampa gelen Yu Valarfin’in ilk isteği kızını görmekti.


Sivina onu Yurine’nin uyuduğu çadıra götürdü ve kızını gösterdi. Onun güvenli bir şekilde uyuduğunu görünce rahatlayacağını düşünmüştü ama solgun yüzünde hiçbir değişiklik olmadı.


Sadece dudaklarını hafifçe kımıldattı ve “Güzel,” dedi.


Hiçbir soruya cevap vermiyordu. Cornelia, Yu için bir çadır ve banyo hazırlattı ve onunla dinlendikten sonra konuşmaya karar verdi.


“Çıplağım.”


“Görebiliyorum.”


Sivina, Yu’nun çadırına girmişti. Yu sıcak su dolu küvetin içinde öylece oturuyordu. Teni her zamankinden daha solgundu ve gözleri... Ametist moru gözlerinde bir kaos vuku buluyordu.


“Görme kabiliyetinin kuvvetini sorgulamıyorum, neden çıplak bir adamın çadırına girdiğini sorguluyorum,” dedi Yu.


“Banyodan kaçıp evin koridorunda çıplak koşan erkek kardeşlerin arasında büyümüş tek kız çocuğuyum. Erkek vücudu ilk kez gördüğüm bir şey değil. Hem... Vücudunun altına bakmayacağım.”


Sivina ailesinin tek kızıydı ve erkek kardeşleri kelimenin tam anlamıyla vahşiydi. Her hafta bir kez banyodan kaçar ve çıplak şekilde malikânelerinde koşarken onları gören hizmetçilerin yüzünü kırmızıya boyarlardı.


Sivina için onların tutumları sıradanlaşmıştı ve Yu’nun vücudunu görse de sorun olmamalıydı.


“Ben kardeşin değilim.”


“Evet, tanımadığım bir yabancısın.”


Yu’nun vücudunun güzel olduğunu reddetmiyordu ama daha kaslı hayal etmişti. Ona yaptırdığı antrenmanların bir işe yarayıp yaramadığını sorguladı.


Omuzlarının çıplakken düşündüğü kadar geniş olmadığını ve göğsünün de kaslı olmadığını gördü. Yine de orantılı ve atletik bir vücudu vardı ve Sivina onu estetik buluyordu.


Sivina yavaşça Yu’ya doğru yürürken Yu gözlerini yere indirdi ve suya bakmaya başladı. İki kolunu da küvetin dışına çıkarmıştı. Bir eli yere değerken diğer kolu havada sarkıyordu.


Sivina, Yu’nun yeterince ıslanmamış saçlarını yıkamak için çadırdaki sandalyeyi onun arkasına çekti ve oturdu.


Normalde vücudu daha iyi temizlemek için banyo esnasında suyun içine bitkisel bir ilaç katarlardı ve bu ilaç suyun rengini koyu maviye çevirirdi.


Ama Yu hiçbir şey yapacak hâli olmadığından ilacın kapağını bile açmamıştı ve bu yüzden Sivina suyun altında kalan yerleri görebiliyordu.


Yu’nun pembe başlı beyaz penisi kardeşlerininkinden daha büyüktü ve Sivina onu görünce istemsizce dizlerini birbirine sürttü.


Buna alıştığını düşünüyordu ama ilk kez kardeşi olmayan birininkini görüyordu. Yutkundu ve gözlerini kaçırmak istese de bir süre daha baktı. Yeterince baktıktan sonra ne yaptığını sorgulayarak küvetin yanındaki ilacı aldı ve suyun içine döktü.


Yu’nun arkasını dönmüş olması iyiydi yoksa ilk kez Sivina’nın yüzünü gerçek anlamda kıpkırmızı bir şekilde görecekti ve Sivina bunun olmasını istemiyordu.


İlaç suyun içine karışıp ona koyu mavi bir renk verdiğinde Sivina artık Yu’nun alt kısmını göremiyordu. Eline bir maşrapa aldı ve saçlarının tamamen ıslandığına emin olana dek başından aşağıya su döktü.


Su onun omuzlarından aşağıya akarken Yu kambur bir pozisyon aldı. Sanki çok normalmişçesine Sivina’nın onu yıkamasına müsaade ediyordu.


Sivina bir kavanozun içine parmaklarını sokup şampuanı eline aldı ve Yu’nun saçlarının üstüne sürdü.


Kahverengi saçlarının diplerinde kurumuş çamurlar vardı. Sivina şampuanı köpürterek diplerdeki pisliğin yumuşamasını sağladı ve böylece daha kolay temizledi.


“Beni seviyor musun?” diye sordu Yu. Çıkan seste hiçbir canlılık yoktu. Soğuk, duygusuz ve boş vermişti.


Sivina dizlerini daha kuvvetli bir şekilde birbirine sürtmeye başladı. Zaten onu yıkamak tahmin ettiğinden daha utandırıcıydı ve şimdi soruyu duymak kıpkırmızı olan yüzünü yakacak kadar ısıttı. Sivina yanaklarının sıcaklığı hissediyordu.


Ayrıca sıcaklık yalnızca yanaklarına özel değildi.


“R-Romantik hisler be-beslemiyorum...” Kekeleyerek cevap verdi. Daha önce hiç kimseye karşı romantik hisler hissetmemişti, bu hislerin nasıl bir şey olduğunu bilmeden verdiği cevabın doğru olduğundan emin değildi.


Yu’nun saçlarını yıkamaya devam ederken başını biraz eğdi ve yüzünün yarısına baktı. Gözlerini kapamıştı.


O bir kızı kendine âşık edebilmek için tüm gerekliliklere sahipti. Yakışıklıydı, zekiydi ve babalık duygusu vardı.


Fakat Sivina duygularından emin olamıyordu. Neden bir anda böyle bir şey sormuştu ki?


“Y-Yine de... Seviyorum... Sanırım.”


Akrabaları dışında ilk kez bir erkeğe, öncesinde romantik olmadığını belirtse de sevdiğini söylüyordu. Utandırıcıydı, çok utanıyordu. Dudağını ısırdı ve dizlerini ısınacak kadar kuvvetli bir şekilde birbirine sürttüğünü fark edince bacaklarını birbirinden ayırdı.


Ama bu sefer de farklı şeyler hissediyordu, bacaklarının arasında daha ıslak şeyler.


Yu sessiz kaldı. Sivina yüzünün hâlâ cansız mı olduğunu merak ediyordu ama tekrar eğilip bakmadı ve saçını yıkamaya devam etti. Kardeşleri de çamurda oynar ve saçlarını kirletirdi ama Yu başını çamurun içine gömmüş olmalıydı, bu pislik başka türlü açıklanamazdı.


Diplerde hiçbir pisliğin kalmadığından emin olduktan sonra maşrapa ile Yu’nun saçlarına tekrar su döktü. Kendi saçlarını iki kez şampuan ile yıkadığından Yu’nun saçlarını temizledikten sonra tekrar yıkadı ve yine su dökerek saçlarındaki köpüğü temizledi.


Sivina’nın içinden onun sırtını yıkamak geliyordu ve Yu’nun da buna ihtiyacı varmış gibi gözüküyordu. Eldiven şeklindeki keseyi eline geçirdi, sabunu üzerine koyup Yu’nun sırtına dayadı ve keselemeye başladı.


“Ana’ya söyleyeceğim,” dedi Yu.


“Şu mesele...”


Yu’nun tamamen yanlış anladığı ve hızlıca kapattığı konuydu Ana konusu. İkisinin birbirine âşık olduğunu düşünüyordu.


Belki Ana, Sivina’ya karşı öyle duygular besliyor olabilirdi ve Sivina onu gerçekten çok seviyordu ama âşık değildi. Şu anın aksine, Ana'nın yanındayken dizlerini birbirine sürtecek kadar sıcak hissetmemişti hiç.


“Yu,” dedi. Artık ona ismiyle sesleniyordu ve ismini anmak çok güzel hissettiriyordu. “Sen o meseleyi yanlış anladın ve açıklamama izin vermeden kapadın. Ana... O beni öptü ama ben ona karşı romantik hisler beslemiyorum. Tamamen benim isteğim dışında yaşandı. Ona âşık değilim, kızlara karşı öyle şeyler de hissetmiyorum.”


“Anladım.”


Sonunda ona gerçeği söyleyebildiği için göğsünde ağırlık yapan bir yükün kalktığını hissetti.


“Ben gittikten sonra Yurine kendine zarar vermeyi denedi mi?”


Yu’nun sorusu Sivina’nın tekrar hatırlamak istemediği anları hatırlattı. Yu geldiğine göre Yurine’nin normale döneceğini umuyor ve bir daha bunun hakkında düşünmek istemiyordu.


“Böyle olacağını biliyor muydun?”


“Annesi öldükten sonra böyle bir tutum sergilemişti.”


Yaz sonunda Rolderhelm’deki Sigma Kulesi yanmış ve Yurine’nin annesinin o esnada öldüğünü öğrenmişti. Yu ve Yurine’nin onun ölümüne tanıklık ettiğini biliyordu ve kısa süre önce bunun Cecilus tarafından planlanmış bir suikast olduğunu öğrenmişti.


Ama bunun dışında Yurine’nin annesi hakkında neredeyse hiçbir şey konulmamıştı.


“Evet. Yurine kendine zarar vermeyi denedi. Kendine zarar vermemesi için buraya geldiğimizde Kuşsütü ile onu uyuttuk.” 


Kuşsütü ağır bir ilaçtı ve hastalığı yüzünden acı çeken insanları uyutmak için nadiren kullanılırdı.


“Babaannemin anlattığı hikâyede bir yanlışlık var. Kılıç perileri sevdikleri kişi öldükten sonra ölür demişti. Yurine annesini sevmiyor muydu? O öldükten sonra yaşamaya devam ettiyse hikâye doğru değildir.”


Aksi takdirde Yurine çoktan ölmüş olurdu ama Yu’nun gidişinin ardından onu bıraksalar Yurine gerçekten kendini öldürecek gibiydi. Sivina neyin doğru olduğunu bilmiyordu.


“Kılıç perilerinin sevdiği kişiden ayrıldıktan sonra öldüklerini duymuştum. Bu yüzden onun için çok endişelendim.”


“Ejderha bana da benzer bir şey anlattı.”


“Yeşim Ejderhası mı anlattı?!”


Her ne kadar bu birinin unutmasının mümkün olmadığı bir şey olsa da mutluluk yüzünden Sivina’nın aklından çıkmıştı. Yu buraya bir ejderha ile geldiğine göre onunla bir şekilde anlaşmış olmalıydı ama ona nasıl ulaşabilmişti?


“Evet.”


“Yu, sen suya düştükten sonra ne oldu?”


En çok merak ettiği şey buydu. Sivina onun hemen ardından hiç zaman kaybetmeden suya atlamıştı ama ne kadar ararsa arasın Yu’yu bulmayı başaramamıştı. Yu denizin içinde bir anda kaybolmuştu.


“Suya düştüğümde düşündüğüm tek şey ölmek istemediğimdi. Sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Uyandığımda sabah olmuştu ve bir adadaydım.”


“Ama sen yüzme bilmediğini söylemiştin.”


İlonya’ya giderken Yu’nun yüzme bilmediğini söylediğini hatırlıyordu. Bu yüzden o göldeki tek ada olan Yeşim Adası’na nasıl ulaştığını anlayamadı. Yu tükenmişlik içinde cevapladı:


“Bilmiyorum, Sivina. Neler yaşandığını anlayamıyorum.”


Sivina sırtını yıkamayı bitirdikten sonra kollarına geçti. Bir eli ile Yu’nun sağ kolunu kaldırırken koltuk altından parmak uçlarına kadar yıkadı. Sonra da diğer kolu için aynısını yaptı ama bu sefer bileğine kadar yıkayabilmişti.


“Daha sonra arkamı döndüm ve ejderha hemen oradaydı. Onunla burun buruna geldik, yüzüme vuran nefesini hissettim.”

“Sonra?”


“Korkup altıma işedim.”


Bu cesur itirafı anlayabilirdi. Sivina da onun yerinde olsa aynısının yaşanacağına emindi fakat gururlu Yu Valarfin’in böyle bir şey söyleyeceğini hiç düşünmezdi.


“Ben uyanana dek neden beklediğini bilmiyorum ama beni öldürecekti. Ağzını açtı ve alevlerini üzerime püskürtmeye hazırlandı. Başımı yere gömdüm ve ona yalvardım.”


Hikâyesi ilerledikçe Sivina’nın merakı artıyordu. Yu ise her kelimesinde aynı duygusuzluğu korumaktaydı.


“Sonra ejderhanın kelimelerini kafamda duydum. Bana bir anlaşma önerdi, ya onun kalbini bulup ona getirecektim ya da bir elimi ona verecektim. Bunun karşılığında beni buraya getirecekti.”


Yu’nun yaptığı seçimi açıkça görebiliyordu, elini vermeyi seçmişti.


“Onun kalbini bulmanın ya çok tehlikeli ya da çok zaman alacağını düşündüm ve hemen Yurine’nin yanına dönmek için elimi sundum. Daha sonra elimi aldı ve beni buraya getirdi.”


İlk kez Yu’nun dürüstçe bir şey anlattığını hissediyordu. Kollarını yıkadıktan sonra boynunu yıkadı ve kulaklarının arkasını da keseledi. Ardından sıra göğsüne geldi.


Sivina, Yu’nun göğsünü yıkamak için oturduğu sandalyeyi küvete biraz daha yaklaştırmıştı. Eli onun göğsüne gittiğinde kalbinin hızlandığını hissetti ve Yu, kambur pozisyonunu bozarak arkasına yaslandı.


Başı, Sivina’nın göğüslerinin arasındaydı.


“Hah?” Sivina, yukarıdan onun başına bakıyordu. İki göğsünün arasına mükemmel bir şekilde yerleşmişti.


Yu’ya sarıldıktan sonra kıyafetleri ıslandığı için yenilerini giymişti ama şimdi tekrar ıslanıyordu.


“Ş-Şey...” Elleri ve dudakları titrerken Yu hiçbir şey söylemedi. Yu’nun başı göğüslerinin arasında olduğundan eğilip yüzüne de bakamıyordu.


“Daha önce adını bilmediğin duygular hissettin mi?” diye sordu Yu.


Sivina tam olarak şu anda adını bilmediği duyguları hissediyordu. Peki ya Yu? Ona karşı hisler mi besliyordu? Bu yüzden mi bunu sormuştu?


“Düşününce... Beni seviyor musun diye de sordu, yoksa o benden... Ama olamaz ki daha önce hiç böyle bir şey... Yok, yok olamaz...”


Başını salladı ve Yu’nun göğsünü yıkamaya devam etti. Eli beline doğru indikçe Sivina’nın kalbi daha da hızlanıyor ve altındaki ıslaklığın biraz daha arttığını hissediyordu.


“Ablalarımı seviyordum ve Yurine’yi de onları sevdiğim gibi sevdim.” Yu, konuşmaya başladığında Sivina nefesini tuttu. “Fakat bu sabah uyandığımda göğsümde daha önce hiç tatmadığım bir... Sıcaklık vardı. Bu şey... Anlamlandıramıyorum.”


Sivina da hissettiklerini anlamlandıramıyordu. O da Yu gibi hissediyordu.


“Benim hakkımda mı konuşuyor? Beni kurtardı... Benimle ilgili mi?”


“Her neyse,” dedi Yu. “Sanırım sen de cevabı bilmiyorsun.”


Sivina onu yıkamayı bitirdi. Yıkanmadık alt kısmı kalmıştı ama onu da Yu’nun kendi başına yapması gerekiyordu. Yu kızarmış yüzünü görmeden önce kalkıp odadan çıkmak istedi ama Yu sağ eliyle onun elini yakaladı.


“Kılıcı öğretmeye devam et.”


Duymayı beklemediği bir istekle karşılaştı. Yu’nun bu noktada dövüşmek için kararlılık göstermesini beklemiyordu.


“Ama...”


“Zorundayım.”


Yu’nun yanında onun için savaşabilecek insanlar vardı. Neden öğrenmek zorunda olabilirdi ki?


Fakat ona hayır demek istemedi. Aksine, Yu’nun duygusuz da olsa kararlı tavrından etkilenmişti ve kılıç için ihtiyaç duyduğu şeyin tam da bu olduğuna inanıyordu. Kararlılık.


“Öğreteceğim.”


Yu onun elini bıraktı ve Sivina yüzünü ona dönmeden çadırdan çıkmak için ayağa kalktı. Tam çıkmadan önce Yu tekrar ona seslendi.


“Sivina.”


Eğer arkasını görürse Yu onun kızarmış yüzünü göreceğinden arkasını dönmedi ama durdu ve onun konuşmasını bekledi.


“Teşekkür ederim.”


Yu göremese de Sivina gülümsedi ve çadırdan ayrıldı.


***


“Buraya gel!”


Sekerek koşan kızı sarı saçlı bir adam kovalıyordu.


Kız neşeli bir şekilde evin odaları arasında ilerleyip, sarı saçlı adamı peşinden koştursa da adam kızı köşeye sıkıştırmayı başardı.


“Of!” diye bağırdı kız.


Köşeye sıkıştığı için kızmıştı ve pes etmek istemiyordu. Bu yüzden soluklanan sarı saçlı adamın bacaklarının arasından geçmeyi denedi.


“Başaramadın küçük hanım.”


Adam kızı koltuk altlarından yakalayıp havaya kaldırdı ve kırmızı gözleri parlarken kızın yanağına ıslak bir öpücük bıraktı.


“Emily, daha ne kadar beni peşinden koşturacaksın?”


Kızın adı Emily’ydi. Babası gibi sarı saçlara ve kırmızı gözlere sahip dokuz yaşında bir çocuktu.


“Baba, biraz daha!”


Emily hâlâ oynamak istiyordu ve babasının onu bırakıp gitmemesi için başının tepesindeki kedi kulaklarını tuttu. Babasının önemli bir işi olduğundan günün çoğunda meşguldü ve onunla geçirdiği azıcık zaman hiç yeterli gelmiyordu.


“İşlerimin olduğunu biliyorsun,” dedi Emily’nin babası.


“Evet biliyorum. Annem söyledi, bizim için çalışıyorsun.”


“Evet, öyle.”


Babası onu yere bıraktığında Emily’nin yüzü asılmıştı. Onun üzülmesine vicdanı el vermeyince derin bir iç çekti.


“Peki, peki... Sen kazandın, bugün biraz daha burada durabilirim.”


Babası biraz daha onunla kalacağını açıkladığında Emily onun beline atladı. Hazırlıksız yakalanan babasıyla birlikte yere düştüler.


Babası, kucağındaki Emily’yi gıdıklamaya başladığında Emily gülerek babasının elinden kurtulmaya çalıştı ama babasının güçlü kollarından kurtulmak kolay değildi. Debelenmeleri boşa çıkınca onun merhametine kalmıştı. Babasıyla birlikte gülerken gözlerinden yaşlar akıyordu.


Ama gülüşü, babasının kırmızı gözlerinin kararmaya başlamasıyla yarıda kesildi. Babasının kırmızı gözleri karardı ve eriyerek iki çift çukur hâlini aldı. O çukurlardan örümcekler çıkıyordu.


Çıkan örümceklerden korkan Emily çığlık attı ve babasından uzaklaşmak için onu tekmelemeye başladı.


Ama Emily yeri tekmeliyordu çünkü babası artık yoktu. Bir anda örümceklerin istila ettiği evde Emily bir başınaydı.


Emily daha fazla çığlık attı.


Kâbus parçalanana kadar çığlıkları devam etti.


---


Emily’nin korkusu Yurine’nin göğsünü yarıyordu. Çığlıklar hâlâ tazeydi ve kulaklarında çınlıyordu. Gördüğü rüyadan kaçmak için Yurine hızlıca gözlerini açtı.


Gözlerini açtığında uyandığı dünyanın da rüyadan daha güzel olmadığını fark etti.


Gerçeklikten kaçmak isteyenler rüyalara sığınırdı fakat Yurine’nin rüyalarıyla gerçeklik eşit derecede korkunçtu ve kaçabileceği hiçbir yer yoktu.


Yurine denizin altında boğulan bir insandı ama ne bilinci kapanıyordu ne de suyun yüzeyine çıkabiliyordu. Nefes alamıyor ama yaşamaya devam ediyordu.


Kendi boğazını sıksa ölür müydü? Cevap hayırdı ama Yurine bunu düşünmedi, ellerini boğazına götürdü. Belki boğazını parçalamak onu öldürürdü. Sevginin olmadığı ve ona ulaşma imkânının kalmadığı bir dünyada yaşamaya gerek yoktu.


“Ne yapıyorsun?”


Boğazının üstünde başka bir el hissettiğinde onu ilk başta Sivina sandı fakat ses bir erkeğe aitti.


“Yu?” dedi. Sesi umut doluydu.


“Evet, benim.”


Yurine yavaşça gözlerini çevirdi ve yanında duran adama baktı.


Teni anormal şekilde beyazlamıştı, kederli bir neşeye boğulmuş gözleri, yarı ıslak kahverengi saçları ve güçlükle gülen dudakları vardı.


Bir gün öncesinde tanıdığı babası değildi, farklıydı.


Ama hâlâ Yu Valarfin’di. Aynı vücut, aynı ruh, aynı anılar ve aynı sevgi.


Yu’nun elinin yokluğunu hiç fark etmeden boynuna sarıldı.


Eğer bu bir rüyaysa, Yurine bu rüyadan uyanmak istemiyordu.
-------------------------
01.03.2022 - 23:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr