Cilt 3 - Bölüm 31: Seni Tekrar Görmek Harika

avatar
386 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 31: Seni Tekrar Görmek Harika


“Bir Lütuf bir kişiden bir başka kişiye nasıl geçer?”


Rie öldükten sonra onun Lütufları Yu’ya geçmişti. Yu yaşadığı deneyimde Lütufların küre şeklinde Rie’nin vücudundan çıktığını ve kendisini kovaladığını gördü.


Azer tarafından yaratılan Lütufların kullanıcı değiştirmesine bu şekilde tanık olmuştu.


“Onu öldüren kişi Keder’di ama Keder yerine bana geldiler.”


Deneyimine göre bir kullanıcı öldüğünde Lütuf bir başka kullanıcıya geçiyordu, peki Lütufları elde etmek için kullanıcının hangi şartları sağlaması gerekliydi?


Mevcut kullanıcı, Keder tarafından öldürüldüğünde Lütuflar, Keder’e değil Yu’ya geçti. Eğer orada olmasaydı Lütufların kime geçeceğini merak ediyordu.


Ama elindeki bilgiye göre bir Lütufu almak için mevcut kullanıcıyı öldürmekten fazlası gerekliydi, bunu biliyordu.


“Acaba Rie, Başak Lütufu’nu kullanarak beni canlandırdığı için aramızda bir bağ oluştu ve Lütufları bu yüzden mi beni seçti?”


Bu mantıklı bir teoriydi ve bu teorisini destekleyebileceği bir durum söz konusuydu; Keder ve Neşe’nin Lütufları, Yu’ya geçmemişti. En azından o öyle biliyordu.


Öyleyse Rie’nin Lütuflarının Yu’ya geçmesi, Başak Lütufu sayesinde aralarında oluşan bağ yüzündendi. Yani birini öldürmek Lütufları almak için yeterli gelmiyordu. En azından Yu’nun durumunda böyleydi.


“Benimle dalga geçme, ne demek Pontifeks öldü?”


“Zaten yaşlıydı, vücudu kışa dayanamamış olmalı.”


Pembe saçlı adamın yüzünde yapmacık bir üzüntü vardı. Pontifeks’in ölüm haberini onlardan almak bile durumun şüpheli gözükmesi için yeterli geliyordu.


“Yine de sağlıklıydı,” dedi Link.


Kılıcını hâlâ elinde tutuyordu. Yüzünde öfke ya da nefret yoktu, sarı gözleri keskin bir şekilde pembe saçlı adama bakarken sadece görevini yaptığına inanıyordu.


“Kardinal hazretlerini bir tartışma için kapıda mı bekleteceksiniz?” dedi Yu. Gerginliğin büyümemesi için aralarına girmişti.


Link geri çekilirken Verryho, pembe saçlı adam ve arkasındakiler eğilerek kardinal hazretlerine karşı içten özürlerini dile getirdiler. Hepsinin davranışı yapmacıktı.


“Öyleyse tanışma faslının devamı için içeri buyuralım, kardinal hazretleri. Sizin maiyetiniz de dinlenmek ister,” dedi Verryho.


“Yolu açın, kardinal hazretleri yakınında durmanızı istemiyor.”


Yurine’nin daha önce herhangi bir insanın karşısında şu an olduğu kadar rahatsız olduğunu görmemişti. 


Şu anda güçlü gözükmesini isterdi fakat Yurine hareket etmek yerine Yu’ya dönüp kollarını kaldırdı ve Yu’nun kendisini kucağına almasını bekledi.


Diğer insanlara verecekleri izlenime önem veren Yu, zaten çocuk olduğu için güçsüz zannedilen Yurine böyle yaparak kendisini daha güçsüz göstereceği için hareketi tasvip etmese de onu kucağına aldı. Eğer bu kadar çok rahatsız olduysa güvende hissetmesi için çabalamalıydı.


“Ben bile kendimi güvende hissetmiyorum, onu nasıl güvende hissettirebilirim ki? Hem asıl mesele güvende hissettirmek değil, güvende tutmak. Cidden orospu çocuklarının harman olduğu bir mekâna geldik gibi görünüyor.”


Leoral öldüğünde her şeyin yoluna gireceğini düşünmüştü, yeni karşılaştığı insanlar onu saçma hayallerinden uyandırdı.


Yeni evleri olacak Dolunay Malikânesi’ne ilk adımı atacak olan Yurine olmalıyı ama kucaktan inmeyi reddettiği için evlerine ilk adım Yu tarafından atılacaktı.


Vermilia askerleri Leoral’in tabutunun etrafındayken roaron savaşçıları koşup kapının önünde sıraya girdiler ve Başak Kardinali’nin geçmesi için bir yol oluşturdular.


“Hay ağını, örümceğini...”


Malikânenin kapısından içeri girerken yüzüne örümcek ağı yapışınca sessizce lanet okudu. Örümcek tam bir ağ örmemişti ama kapının bir ucundan diğer ucuna ağını uzatmıştı. Bir eli ile Yurine’yi tutarken diğer eliyle yüzündeki ağı atmaya çalışıyordu.


“Bana da bulaştı! Bu yaratıklar daha temizlik yapmayı bilmiyor, Yu al şunu.”


“Bu piçler daha yeni çıktı kapıdan, bize piçlik olsun diye mi böyle bir şey ayarladılar? Öyleyse onların götünü goblinler siksin.”


Kapılara ağ kuran örümceklerin ne yapmaya çalıştığını her zaman merak etmişti. İnsanları avlamayı mı deniyorlardı? Bu kocaman bir kapının bir ucundan diğer ucuna ağ ören bir örümcekle karşılaştığı ilk sefer değildi. Böyle olaylar günlük yaşam enerjisini tüketiyordu.


Malikânenin içerisinde, ilerideki U şeklindeki merdivenlere doğru uzanan kırmızı halının iki kenarına dizilen hizmetçilerin neredeyse tamamı genç kızdı. Duvarlar tablo ve heykellerle süslenmişti.


“Normalde bu kadar güzel kızla beraber yaşayacak olmak beni heyecanlandırmalıydı ama şu arkamızdaki herifler yüzünden onlara acıyorum, zavallılar kim bilir nasıl bir hayat yaşıyordur.”


Zorbalık ve tacizle karşılaşmalarına şaşırmazdı. Meclislerinde olacak insanların dış görünüşleri bile ‘bana güvenme’ diye bağırıyordu.


Yu ‘insanları görünüşüne göre yargılama’ sözüne katılmıyordu. Birini dış görünüşüne göre yargılamak her zaman yaptığı bir şeydi ve davranışlarını bu şekillendirirdi. Ona göre insanlar nasıl yargılanmak istiyorsa öyle görünmeliydi ve dış görünüşleri de karakterleri ile bağlantılıydı.


“Arada sırada yanıldığım olsa da küçük istisnalar genel resmi bozmuyor.”


Merdivenlerin önlerinde animelerde klişeleşmiş Fransız tipi hizmetçi kıyafeti giyen, kızıl saçlı ve yeşil gözlü, küçük göğüslü bir hizmetçiyle karşılaştılar.


“Ben başhizmetçi Barbara Russuo, müsaadenizle size malikâneyi tanıtacağım.”


***


Rengi dışında malikânenin içinin ayırt edici bir özelliği yoktu. Boyutu gerçekten büyüktü ama Rolderhelm’de de buna yakın boyutlu malikâneler görmek mümkündü.


İçerisi malikânenin tarihine sadık kalınarak döşenmiş olsa da insanların kaldığı kişisel odalar renkliydi. Yurine’ye verilen oda ise malikânenin bir süredir kullanılmayan lord odası olduğundan renklendirilmemişti, hâlâ beyazdı.


Yu’nun ve yanlarında gelen diğer insanların odası da beyazdı, onlar adeta sıfır oda almış gibiydiler. Eşyalarını yerleştirmelerinde malikânenin hizmetçilerinden yardım istemediler. Bulunmalarını istemedikleri şeyler olduğu için işlerini kendileri görmüştü.


“Şuranın hizmetçi kadrosunda kim bilir kaç tane ajan vardır, hepsini elden geçirmem gerekecek. Daha sonra meclisi de düzenlemeliyiz ama sanırım hepsi Vermia’yı geri aldıktan sonra uğraşabileceğim işler.”


“Anlıyorum, eski Vermia dükü de öldü. Katedralin tek destekçisini kaybetmesi kötü olmuş.”


Beyaz bir takım elbise giyen ve sırtına kadar uzanan pembe saçlara sahip adamın adı Leshua Von Shimien’di. Kendisini genç yaşta ailesinin tek üyesi olarak bulmuş zengin bir tüccardı.


“Önceki Pontifeks hazretleri, Başak Kardinali hazretlerine bir şehir bahşettiğine göre yeni destekçiler bulabilir. Bendeniz aciz kulunuz da size seve seve yardım eder kardinal hazretleri.”


Verryho gibi birisinin yardım teklif etmesi tek kelimeyle aşağılayıcıydı.


Yu, Yurine’nin aklından geçen hakaret dolu kelimeleri kendi kafasının içinde duyuyor gibiydi. Yurine gibi gururlu bir küçük hanım onun yardımına muhtaç kalmaktansa şehri kaybetmeyi tercih ederdi.


“Göklerden gelen bir karar vardır, Başak Kardinali’nin başarısı engellenemez,” dedi Yu.


İsmi Ravin olan, siyah kıyafetler içindeki siyah sakallı ve siyah saçlı adam sararmış dişlerini göstererek güldü.


“Buradaki herkes ben kötü adamım diye bağırıyor lan. Orta doğuda müritlerini badeleyen hocalara benziyor kodumun herifi.”


“Tanrımız, farklı bir mezhebe bağlı olsalar da elbet onun davası uğruna savaşanları ödüllendirir,” dedi Ravin.


Ravin, Kova Katedrali rahiplerinden biriydi. Virgo, Kova Katedrali mensuplarının çoğunlukta olduğu bir yerdi ve Ravin, buradaki Kova Kilisesi’nin başrahibiydi. Onun, Yurine’nin varlığından rahatsız olduğu aşikârdı.


Burada hiç konuşmayan, oturmasına rağmen bastonunu elinde tutan yaşlanmış, kel adam sessizce yerinde durmaya devam ediyordu. Şimdiye dek tek yaptığı kendini tanıtmaktı, onun adının Beny Von Dandon olduğunu öğrenmişlerdi.


“Bunda da bir şerefsizlik vardır kesin. Bunları yeni Pontifeks getirdiyse onda da bir şerefsizlik vardır. Ağzımı hayra açmak istiyorum fakat başımıza baya dert açılacak kesin.”


Ravin’den sonra hiç kimse konuşmayınca tuhaf bir sessizlik oluştu. Yu onlarla herhangi bir şey konuşmak istemiyordu, onları kovmak istiyordu.


Link’in söyleyecek lafları var gibiydi ama hizmet ettiği kızın yanında kendini tutuyordu.


“Kardinal hazretlerinin dinlenmesi gerek, yarın meclisi toplar ve şu anki durumumuzu konuşuruz.”


Tanışma faslının bitişinden sonra konuşacak başka yer yokmuş gibi Yu, Başak Katedrali’nin önemli mensuplarını Yurine’nin odasında topladı çünkü güvenle konuşabileceklerini hissettiği tek yer burasıydı.


Yu ve Yurine yatağın üzerine otururken Sivina ve Ana sandalyelerin üzerine oturmuştu. Link, Kigaro ve Dimen ayaktaydı.


“Hayallerimizin ötesinde bir ortama düştük, değil mi?” dedi Yu.


Vaziyetleri kötüydü ve çevrelerinde kötü insanlar toplanmıştı. Yu ağlanacak hâlde olmalarına rağmen şaka yaparak hayal kırıklığıyla karşılaştıkları için asılan suratları gülümsetmek istedi.


“Böylesini hayal bile edemezdim,” diye cevapladı Link.


“Verryho hakkında bilgi verdin, diğerleri hakkında bir şey biliyor musun?”


Aralarında Mora hakkında en çok bilgi sahibi olan kişi Link’di, eğer bu odada birisi onları tanıyorsa bu kişi Link olurdu.


“Tanımıyorum ama Ravin muhtemelen Kova Katedrali’nin şerefsiz rahiplerinden birisi. Kiliseler aracılığıyla kara para haklamak gibi işler yapıyordur. Bu şehre daha önce defalarca kez gelmeme rağmen Leshua Von Shimien’i de daha önce duymamıştım, savaş başladıktan sonra zengin olanlardan birisidir. İnsanları dış görünüşlerine göre yargılamak istemiyorum ama Verryho ve Ravin gibi adamların arasında onu görünce hiç güven vermiyor. O yaşlı adam hakkındaysa hiçbir şey bilmiyorum.”


“Sen onları biraz araştır.”


Bir meclisleri olmak zorundaysa üyelerinin onlar olmasını istemiyordu. Eğer yapabilirse Yurine’yi tek hâkim yapacaktı, yapamazsa da kontrol edebileceği bir meclis oluşturacaktı.


Aklından ilk geçense şu anki meclis üyelerini zaman aralıklarıyla öldürmekti. Bunun için kanındaki zehri kullanmayı düşündü ama bu riskli olurdu.


Bart'ın cesedini kullanarak rinolar üzerinde yaptıkları deneyde zehrin rinolara bulaşmadığını görmüştü ama hâlâ daha fazla deney yapması gerekiyordu. Yanlışlıkla dostlarını, özellikle Yurine'yi zehirlemek istemezdi.


Bu yüzden onları öldürmek için farklı yollar arayacaktı.


“Genelev patronunun bizim meclisimizde olması bile Başak Katedrali için bir leke,” dedi Sivina. Yu başı ile onu onayladıktan sonra konuştu.


“Roaronlar sürekli bu kapının önünde ve koridorlarda nöbet tutsun. Yurine nereye giderse orada bir roaron savaşçısının bulunup muhafızlık yapmasını istiyorum.”


Kigaro’ya isteklerini söyledikten sonra Ana’ya döndü.


“Seni rahibe yaptım ama şu anlık rahibelikle alakalı bir şey yapman gerekmiyor, Yurine’nin yanında muhafızlık yapacaksın.”


“Peki ya ben?” diye sordu Sivina.


Şu anki öncelikleri bir ordu kurmak ve bir anda ortaya çıkıp Cornelia’ya yardımlarını sunmaktı. Ordu kurma konusunda Sivina’nın yardımını istiyordu.


“Bir ordu kuracağız, bana yardım edeceksin. Link de kendi işini bitirince bize yardım eder. Şu anki önceliğimiz kaybettikleri şehir Vermia'nın geri alınması. Ordu kurmak için yeterli paraya sahip olduğumuzu düşünüyorum fakat hızlı olmalıyız, bunu aklınızda bulundurun. Biz ordu kurup Vermia'ya gittiğimizde Cornelia çıkıp ‘şehri aldık zaten’ derse komik olur.”


Ama böyle bir şey olmasının ihtimali düşüktü. Kuşatmalar aylar boyu sürerdi ve Vermia düşmeye yakın bile değildi. Aksine, şehir duvarlarının ardında yazın sonuna kadar dayanmalarını sağlayacak yiyecek vardı.


Şimdiye kadar hiçbir katedral Cornelia’ya destek vermemişti. Cornelia şu anki ordusunu ailenin Vermia dışında sahip olduğu mal varlıklarını satarak kurmuştu ve kendilerine yiyecek sağlayan bir destekçileri yoktu. Yurine, Cornelia’nın yardımına koşunca bir kahraman gibi gözükecekti.


“Bir savaşa hazır mıyız ki?” diye sordu Sivina.


“Vermia’nın Vermilia Ailesi'nde olması gerek. Vermilialar katedralin tek destekçisi. Gördüğünüz gibi kendi şehirleri başkasının elindeyken ne onlar ne de biz ciddiye alınıyoruz.”


“Peki ailenin sıradaki reisi bizi destekleyecek mi?” diye sordu Link.


“Onun yardımına yetişirsek Cornelia neden bizi desteklemesin ki? Tüm ülke tarafından terk edilmiş durumdalar, hâlâ nedenini anlayamıyorum.”


Pontifeks ve Leoral arkadaştı ama Vermia düşünce Andromeda Kilisesi şehrin geri alınması için hiçbir yardımda bulunmamıştı.


“Çünkü Pontifeks tüm kararları tek başına vermiyor. Pontifeks’in, yani eski Pontifeks’in çevresindeki insanların verilen kararlardaki etkisi çok büyük. Zaten o insanlar yüzünden Zodyaist taraf çürüdü.”


“Ve o insanlardan biri şimdi ülkenin başına geçti, öyle mi?”


Link başını sallayarak onayladı.


“Ayrıca yasalara göre erkek evlat kız evlattan önce gelir, Vermiliaların yeni reisi Cecilus Dri Vermilia. Cornelia’nın destekçileri olduğunu biliyorum ama onu desteklemek aile içinde savaşa sebep olmaz mı? Tek destekçimiz olduklarını sen söyledin, onları da kendi içlerinde savaştıracak mıyız?”


“Mümkünse hayır.”


Yurine ona şaşkın bir bakış atsa da bozuntuya vermedi.


“Dediğin şey, biraz karışık geldi,” dedi Kigaro. “Mümkünse hayır derken...”


“Cecilus, Rie’nin ölümünün baş şüphelisi ve Başak Katedrali’nden hoşlandığını zannetmiyorum.”


“Ne dedin?” Link, Yu’ya doğru bir adım attı. “Cecilus Dri Vermilia, önceki kardinali mi öldürdü?”


Herkes bir anlığına Yurine’ye baktı. Yurine kollarını Yu’nun beline dolayarak bu bakışlardan kaçmayı denedi.


“Evet, tabii bunu kimseye söylemeyin. Leoral, Cornelia’yı bizim meclise atarken varisini son anında bile Cecilus olarak gösteriyordu. Aptal herif... Eğer Cecilus başa geçerse Başak Katedrali’nden desteği çekmesi işten bile değil.”


“Mümkünse hayır derken bir iç savaşa yol açmadan Cornelia’yı başa geçirmeyi kastediyordunuz yani. Bunu yapmak için aklıma gelen tek yol...”


“Evet, Ana. Cecilus’un kendi rızasıyla hakkından vazgeçeceğini zannetmiyorum. Bunun tek yolu onu öldürmek.”


Yurine başını Yu’nun göğsüne dayamış, onun kalp atışlarını dinliyordu. Konu, Cecilus’u öldürmeye geldiğinde konuşmaya karar verdi.


“Onun ölmesi gerek, annemin intikamını almak zorundayız. Annemin kanı yerde kalmayacak.”


Yu, Yurine’nin başını okşarken ona gülümsedi. Link, ayakta konuşmaya devam etmemek için bir masanın üstüne oturdu.


“Cornelia, kardeşini öldürmene izin verecek mi peki?”


“Cornelia ile konuşarak Cecilus’un yargılanmasını sağlamanın zor olacağını zannetmiyorum. Sonuçta Cecilus’un olmaması demek onun düşes olacağı anlamına geliyor. Neden bunu reddetsin ki? Onun çıkarlarına da hizmet eden bir durum söz konusu.”


“Sen dük olmak için kendi kardeşini öldürür müydün?”


“Eğer kardeşten kastın benim ablalarımsa, hayır, bunu yapmazdım. Kardeşten kastın Cecilus ise... Yani, Cecilus gibi sırf reddedildi diye cinayet işleyen bir kardeşin ölmesi pek de umurumda olmazdı.”


Şu anda Link’in yüzünü dikkatle inceliyordu. Merak ettiği şey onu öldürmeye çalışacaklarını Cecilus’a iletip iletmeyeceğiydi. Link’in sadakatini görmek için güzel bir fırsattı.


“Kuşatmadan dönüp Cornelia’yı düşes yaptıktan sonra şehirdeki çürük yumurtalar ile ilgileniriz.”


“Buradaki çürük yumurtalar Andromeda Kilisesi tarafından buraya getirildiler. Şehri almak onlardan kurtulmaktan daha kolay olur. Dürüst olacağım...”


Link sesini kıstı, odanın kapısında roaronlar nöbet tutuyordu ama Link söylediklerinin yabancı kişilerin kulağına gitmediğinden emin olmak istemişti.


“Andromeda Kilisesi eskiden yarısı çürümüş bir elmaydı ve onun çürük olmayan tarafı Tauntis idi. Şimdiyse Andromeda Kilisesi de Zodyaist taraf da tamamen çürümüş bir elma. Savaşta zaten kaybeden konuma düşmüştük, şu anki iktidar sadece savaşı kaybetmeden önce ceplerini doldurup kaçmakla ilgilenen insanlar olabilir. Zaten ülkeyi bu duruma sokan kişilerin savaş kazanacağını zannetmiyorum.”


“Bir anda kaybeden tarafa katıldık yani...” diyerek iç geçirdi Ana.


“İş teklifimi kabul ettiğiniz için pişman mısınız? Özür dilerim, ben de Zodyaist tarafın kaybedeceğini bilmiyordum. Açıkçası Zodyaistlerin çürümüş bir topluluk olduğunu bilseydim kraliyet safına katılırdık.”


“Öyle mi diyorsun?” diye sordu Link.


Hiçbir zaman bir dinin çıkarını düşünmemişti. Yu için Zodya tarafına katılmak isteklerine giden yolda sadece bir merdiven görevi görüyordu.


“Buraya gelmeden önce daha fazla araştırma yapmalıydım.”


Zodyaizm’in onları da çürütmesine ve aşağı çekmesine müsaade edemezdi.


“Azer umurumda değil, yüce din Zodyaizm’in ne durumda olduğu da. Yurine burada çünkü annesinin ölmeden önceki arzusunu gerçekleştirmek ve krallığa barış getirmek istiyor. Ben buradayım çünkü Yurine burada. Krallığa barış gelecekse bunun Yu Zao’nun mu yoksa Pontifeks’in mi elinden olduğu önemli mi? Kardinal Rie, dileğini Zodyaizm çatısı altında gerçekleştirmek istedi çünkü onun için şartlar bu şekilde gelişmişti. Eminim barışın kimin elinden geleceğini umursamazdı.”


Rie’nin isteği ile ilgili bir şey bilmiyor, şu anda konuştuklarını uyduruyordu. Bunları Link’e söylemenin doğru olup olmayacağı sorusu da aklını kurcalamaktaydı, eski Pontifeks’e bağlı ve yeni gelenleri sevmiyor gibi gözüküyordu ama ajan çıkarsa başları derde girerdi.


“Gerçekten de öyle, sanırım yanlış tarafı seçtik,” dedi Link.


Onun yorumu Yu’yu gülümsetti.


“Eğer Andromeda Kilisesi’nin savaşı kazanma şansı varsa karanlık işlere bulaşacak dahi olsam onları desteklerim. Sonuçta amacımız huzurlu bir ülke kurmak değil, Ethalot sınırlarını geçip Nekoverine’ye ulaşmak için güç kazanmak. Kaybetmeyi kabullenmiş ve savaş bitmeden önce ceplerini doldurmak isteyen kimseler başa geldiyse yeni şeyler düşünmem gerekecek.”
-------------------------

12.03.2022 - 19:34






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr