Cilt 3 - Bölüm 23: Rahibe Açığı

avatar
338 5

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 23: Rahibe Açığı


“Tebrik ederim, kardinal hazretleri,” dedi Leoral.

 

Vaftiz töreninin ardından Leoral ve Yurine getirilen tatlıları yiyerek sohbet ediyor, bu sırada Yu onların yanında ayakta bekliyordu.

 

“Tatlılılara ihtiyaç duyulacağını biliyordum, adam sırf töreni görmeye gelip tören bitince de gidecek değil. Harika bir adam olduğum gibi harika bir kâhyayım ben.”

 

Herkesin akıl edebileceği basit bir şeyi bile düşünebilmiş olmak böbürlenmesi için yeterli bir sebepti.

 

“Gelecekte daha da fazlası vaftiz olacak. Gelecektekilerin yanında bu küçük bir başlangıç sayılır.”

 

Leoral kıkırdayarak cevapladı. “Kardinal hazretlerine güvenim sonsuz, başarabileceğinize eminim.”

 

İkisi vaftiz hakkındaki konuşmalarını sonlandırıp farklı konulara geçiş yaptığında Yu’nun aklı hâlâ vaftizde kalmış ve önemli bir problemin varlığını fark etmişti:

 

“Daha fazla kişi vaftiz olacak... Bunların hepsini Yurine mi vaftiz edecek? On, on beş, yirmi kişiden bahsetmiyoruz ki binlerce belki on binlerce kişi vaftiz olacak. Yurine nasıl hepsini vaftiz edecek? İmkânsız. Hadi biz bir şekilde tanıdığı insanlarız da başkalarını vaftiz ederken iğrenir o, bir sürü kişinin elini yüzünü yıkayamaz.”

 

Rolderhelm’deki maceralarının ardından Yurine başka insanlara karşı yumuşamaya başlamış olsa da bu Yu’nun etkisi sayesindeydi ve hâlâ diğer insanları kendinden küçük görüyordu. Onun aynı işlemi binlerce kişiye uygulaması mümkün değildi.

 

“Bizim rahip ve rahibelere ihtiyacımız var. Sadece vaftiz için değil, dinlerin din görevlileri olur. Başak Katedrali’ndeki tek din görevlisi Yurine mi olacak? Şövalye bulduk ama rahipler bulmamız gerek. Onları nasıl bulacağız? Rahiphatip okulu falan mı açmamız gerek? İyi de dört sene bekleyecek miyiz onun için? Yoksa diğer dinlerden mi toplayacağız? Lan yeni mezhep kurmak zormuş, din kursak kim bilir ne kadar zor olurdu? Acaba Ana’yı rahibe mi yapsak?”

 

Katedralin hizmetçileri, Ana, Sivina, Kigaro, Dimen, Link ve Yu’nun hâlâ adını bilmediği yarı elf hizmetçi salonun kendilerine uzak kalan bir köşesine çektikleri masalara oturmuş sohbet ediyordu.

 

“Bu dünyada kızlar çok güzel, kim yarattıysa eline sağlık.”

 

Elf kulaklarının Yu için açıklanamayan bir çekiciliği vardı ve onun elf kanı taşıdığını bilmek yarı elf hizmetçiyi daha da çekici yapıyordu.

 

Hizmetçi kıyafetleri ile ilgili bir fantezisi yoktu, hatta o kıyafetlerden hiç hoşlanmazdı ama Clara da çekiciydi.

 

Sivina ve Ana’nın çekiciliğiyse buradakilerin hepsinden üstündü, Sivina’nın saçları Yu’nun sevdiği gibi uzundu ve onun için S değerinde bir waifuda olması gerektiği gibi beyazdı. Ana’nın da uzayan saçları onu eskisinden çok daha çekici kılıyordu.

 

“Tüm bu hikâyeden bağımsız düşünürsem ben de bir waifum olsun isterdim...” Böyle şeyler yapamayacağını bilse de arada sırada hayal ediyordu.

 

“Çocuklarımın olduğu, savaş ile dövüş ile uğraşmam gerekmeyen bir dünya olurdu. İnsanlar va~y derdi va~y... Yu ne harika adam. Eğer bu hastalık olmasaydı zamanı geri alma faslı bittikten sonra neler neler yapardım...”

 

Hiçbir vasfı olmayan liselilerin bile hareminin olduğu dünyalarla kendisininkini karşılaştırdığında acı çekmeden edemiyordu. Oysa bu dünyadaki ilk gecesinde onun tek isteği huzurlu bir ülkede, refah içinde ve güzel bir waifu ile birlikte yaşamak, insan ırkına bir katkı olarak mükemmel genlerini gelecek nesillere aktarmaktı.

 

“Yurine beni ve Rie’yi birlikte görmek istiyor...”

 

Yüzüne acı tatlı bir gülümseme yerleşti.

 

“Rie sahiden güzeldi, ölmek için fazla güzel dedikleri türden.” Bu, bu dünyadaki bir deyimdi. “Onunla birlikte olacağımı zannetmiştim. Yani, benim yerimde kim olsa böyle hayal ederdi sanırım. Benden de hoşlanmış gibi gözüküyordu ama biraz ‘bruh’ olduk.”

 

Rie’nin görünüşünü hatırladığı kadarıyla zihninde canlandırmayı deniyordu. Beyaz saçlar ve kırmızı gözleri vardı. Dünyadayken gördüğü iki boyutlu anime kızlarıyla onu karşılaştırdı.

 

“Sahiden Rie tam bir anime kızı. Yurine’nin dileğinin gerçekleşmeyecek olması ne acı...”

 

Yu zamanı geri aldıktan sonra da Yurine’nin yanında durmayı ve onlar için bir hayat hazırlamayı planlıyordu. Bu esnada Rie’nin de yanında olacaktı ve birbirlerinden hoşlanmaları şaşırtıcı olmazdı.

 

Zaten ona âşık olmasa da ilk gördüğünde ondan hoşlanmıştı. Rie’nin de ondan hoşlandığını biliyordu. Belki yeni dünyada ondan hoşlanmaması için bir şeyler yapardı. Aksi takdirde Yu’nun kaçınılmaz ölümü geldiğinde Rie de üzülürdü.

 

“Onu üzersem Yurine de üzülür ki gelecekte zaten üzülecek. En azından üzdüğüm insanların sayısını azaltmalıyım ama kendimi sevdirmemeye çalışarak nasıl yanlarında kalacağım ki? Uzaktan onlara yardım etmenin mümkün olacağını sanmıyorum.”

 

Yaptıklarının sonucunda hiçbir ödül alamayacak olmak üzücü olsa da hem kızı için çalışıyor hem de yapması gerektiği gibi bozduklarını düzeltmeyi deniyordu.

 

“Neyse...”

 

Yu, Ana’ya bakarken onu rahibe yapma fikri aklına yattı. Zaten o şövalye olmayı reddetmişti. Hizmetçi olarak hizmet etmek ya da rahibe olarak hizmet etmek, ikisi arasında seçim yapması gerekse hangisini seçerdi? Rahibe olursa daha yüksek bir prestij elde edebilirdi. Yani rahibe olmayı sorun etmezdi, Yu böyle düşünüyordu.

 

Yarın sabah bu konuyu onunla konuşmaya karar verdi. Rahipleri ve rahibeleri nasıl bulacağını bilmiyordu, Ana’yı kesinlikle rahibe yapmalıydı aksi takdirde katedralleri aşırı boş olacaktı. Ana’yı rahibe yaptıktan sonra hâlâ din görevlilerine ihtiyaç duyacaklardı ama ilk adımı atmış olacaklarından gerisini getirmesi kolay olurdu, böyle umuyordu çünkü genelde en zor kısım ilk adımdı.

 

“Fantastik dünyadaki rahibe kıyafetleri de güzel oluyor. Dünyadakiler siyah ve fazla kapalı şeyler olduğundan sevmiyorum ama fantastik dünya olunca priestess falan beyazlı şeyler giyiyorlar. Ana’ya da şöyle beyazlı bir rahibe kıyafeti giydiririz, güzel olur.”

 

Geneli beyaz olan, altın renginde süslemeler eklenmiş bir kıyafeti Ana’nın üstünde hayal etti. Harbiden de güzel duruyordu.

 

Yu uzun saçtan daha çok hoşlandığı için Ana’nın saçları biraz daha uzadığında çok daha güzel dururdu. Evet, bunu yapacaktı. Ana’ya o beyaz rahibe kıyafetini giydirecekti.

 

Ana’nın yönelimlerinden ötürü ona dokunma şansı olmasa da Ana o kıyafet içinde güzel duracak ve muhtemelen Sivina’nın hoşuna gidecekti. Yani Yu, Sivina’ya da bir şekilde iyilik yapmış olacaktı.

 

“Hentailerde yuriler güzel diye katlanıyorum buna, yoksa bu ilişkiyi kabul etmezdim. Benim bile waifum yok ama bir waifu olması gereken kızın waifusu var ya... Sokayım böyle işe.”

 

İkisini birbirini öperken hayal etti, bunu görmek bir yandan ona acı verecek olsa da bir yandan da görmeyi isterdi.

 

“Buraya asıl geliş amacımı açıklamanın zamanı geldi sanırım; ben buraya sizinle birlikte Virgo’ya gideceğimi söylemek için geldim.”

 

“Heh? Konu ne zaman buraya geldi lan? Lan! Ben kaç saattir kızları izliyorum?”

 

Birkaç güzel kız görünce düşüncelere dalmış ve yanında konuşulan her şeyi kaçırmıştı. Kaç dakikadır kızlara bakıyordu? Fark edilmiş miydi? Eğer baktığı kişiler Yu’nun birkaç dakika boyunca hiç kıpırdamadan kendilerine baktığını gördüyse ne düşünmüştü?

 

“Niye utanıyorum lan? Yok artık, ben böyle miydim?”

 

“Dinlenmeniz gerekmiyor mu?” diye sordu Yurine.

 

Yu kendisine bakmasalar da başını salladı.

 

“Dayı, kız haklı şimdi yat yatağına dinlen. Yolda ölüp gideceksin başımıza iş çıkarma.”

 

İzlediği yapım ve okuduğu eserlerden öğrendiği kadarıyla ağaçlarda meyve, tarlalarda sebze, böyle yerlerde de orospu çocuğu yetişirdi.

 

Leoral’in ölümü sebebiyle Başak Katedrali’ni suçlayacak birileri elbet bir şekilde çıkardı. Hatta belki Cecilus bunu bir bahane olarak kullanıp dük olduğunda Başak Katedrali’ne savaş ilan ederdi.

 

“Olmayacak şey değil.”

 

“Dinlensem de dinlenmesem de eceli engelleyemeyeceğim. En azından kaçınılmaz son gelmeden önce Rie’nin kızının yanında olmak ve onun başardıklarını görebildiğim kadarıyla görmek istiyorum. İçimde birazcık daha yaşama isteği varsa sebebi bu.”

 

“Pekâlâ, böyle istiyorsanız benim için sorun değil.”

 

Yurine, Leoral’ın isteğini kabul ederken Yu da başlarına gelebilecek muhtemel senaryoları düşünüyordu.

 

“Bize şehir verdiği için minnettarım ama ölüp de bizim üstümüze kalmaz umarım.”

 

Bir şehir almalarını sağlasa da bunun karşılığında Leoral’i mutlu etmeleri gerektiğini düşünmüyordu.

 

“Artık bir şehre sahip olduğuna göre kardinal hazretlerinin yapmayı planladığı şeyler nelerdir? Eminim aklınızda olan bir şeyler vardır.”

 

“Küçücük çocuğun aklında ne olabilir? Aptal herif.”

 

Doğal olarak Yurine soru karşısında hazırlıksız yakalandı. Yu, Başak Katedrali için planladığı şeyleri Yurine ile paylaşsa da Yu’nun farklı günlerde parça parça anlattığı şeyleri Yurine’nin bir anda kafasında toparlayıp anlatması mümkün olmayacaktı.

 

“Müsaade ederseniz küçük hanımın planlarından ben bahsedebilirim.”

 

Yu, Yurine’nin imdadına yetişti.

 

“Evet, Yu sen anlat.”

 

“Müsaadenizle.”

 

Yurine’nin onayını alıp başını eğdi, ardından sırtını dikleştirdi ve anlatmaya başladı.

 

“Başlangıç için yaptığımız planlarda bir şehir elde etmek olmasa da yine de ileri seviyelerde diğer kardinaller gibi bir şehre atanacağımızı varsaymış ve bunun için planlar yapmıştık, şimdi sadece yaptığımız planları planlanan vakitten erken uygulamamız gerekecek.”

 

Leoral dikkatini ona verdi. Yu’nun anlatacakları biraz doğaçlama biraz gerçekti.

 

“Şu anda katedralin eksiklerini tamamlamak yapmamız gereken ilk şey. Bizi temsil edebilecek iki güçlü şövalye elde etmiş olsak da Başak Katedrali’nin havariliğini yapacak din görevlilerinin eksikliğini çekiyoruz. Bu eksikliği en kısa sürede kapatmazsak katedralimizin ciddiye alınacağına inanmıyorum, ilk başta buradaki dostlarımız arasından Ana’yı rahibe olarak atayacağız, kendisi zeki ve kültürlü bir kızdır.”

 

“Ana?”

 

Ana’nın rahibe olarak atanacağından henüz Yurine’ye bahsetmemişti çünkü buna az önce karar vermişti.

 

“Anlaştığımız gibi küçük hanımım. Fikrinizi mi değiştirdiniz?”

 

“Yok, anlatmaya devam et.”

 

Yu, Yurine’ye gülümsedi ve anlatmaya devam etti.

 

“Virgo’ya yerleştiğimizde Başak Katedrali’ne hizmet edecek rahipler yetiştirmek için derhal çalışmalara başlayacağız fakat bu uzun bir süreç olduğundan dolayı önce bize katılmaya gönüllü olacak rahipleri arayacağız.”

 

“Böyle rahipler olacak mı?”

 

“Ne yazık ki bu konuda umut etmek dışında bir şey yapamayız.”

 

Söylediklerini az önce uydurmuştu, bir dakika öncesine kadar böyle bir şey yapacaklarından Yu’nun kendisi bile haberdar değildi. Zaten sadece sıradaki kelimelerini seçerken zaman kazanmak için söylediği bir şeydi ve muhtemelen bunun için uğraşmayacaktı bile. Farklı katedrallerden rahip çekmek farklı sıkıntılar doğurabilirdi.

 

“Rahipler katedrale daha fazla üye getirecek mi peki?”

 

“Yine üzülerek konuşuyorum ki rahiplerin başarısı belirsiz. Yine de bu rahiplere ihtiyaç duyduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Farklı yerlerde kiliseler açabilmek için onlara ihtiyacımız var.”

 

“Katedralin büyümesi için ne yapmayı planlıyorsunuz peki?”

 

Soru Yu’nun çalıştığı yerden gelmişti, rahat bir nefes aldı.

 

“Burada Başak Katedrali’ni temsil edenlerin karizması önem kazanıyor. Büyü gibi bilinmez olan unsurlar insanları ya korkutur ya da hayran bırakır. Küçük hanımım da Ana da güçlü rüzgâr büyücüleridir. İnsanların güvenini kazandığımızda onların güçleri hayran bırakacak ve kendine çekecektir. Elimizdeki iki şövalye de oldukça iyi. Sivina Ecues örnek bir şövalyedir ve kendisi Rolderhelm’de oldukça ünlüdür. Link Yachi Long da en nihayetinde Long hanedanının bir üyesi. Onların sergileyeceği kahramanlıklar harika bir reklam çalışması yapılmasını sağlayabilir.”

 

“Kahramanlık? Rolderhelm’de ünlü olması buradaki insanların onu tanımadığı gerçeğini değiştirmiyor. Haddimi aşmak istemiyorum ama Long hazretlerinin geldiği kolun da pek değer görmediğini söylemeliyim.”

 

Leoral’in iki cümle kurması Yu’nun beş cümle kurduğu sürede gerçekleştiğinden Yu bir cevap uydurmak için ihtiyaç duyduğu süreyi buluyordu.

 

“Bir savaş var, değil mi? Savaşın kötü yönleri olsa da şövalyelerin kahramanlıklarını göstermesi için çok sayıda fırsat anlamına da geliyor. Savaşta ön saflarda düşmana korku veren soylu Başak Şövalyeleri, kitleleri çekmek için yeterli reklamı yapmamızı sağlayacak.”

 

“Onların bunu yapacak potansiyeli ya da sizin savaşa dahil olacak gücünüz olduğunu düşünüyor musun? Henüz yeni kuruldunuz, tek destekçiniz benim ve benim bile savaş için daha fazla gücüm kalmadı.”

 

Yu önce Leoral’ın ilk sorusuna cevap verdi.

 

“Savaş esnasında şövalyelerimiz korkup saklansalar bile insanlar bizim dediğimize inanacak çünkü biz onların safındayız ve kendi safındakilerin güçsüz yönlerini görmek istemezler. Herkes kahramanların kendisini kurtardığına inanmak ister, kimse düşmanın üstün geldiğini duymak istemez ve insanlar inanmak istedikleri şeylere inanır.”

 

“Yalan söylemeyi planlıyorsun!”

 

Leoral’in tepkisi korkutucuydu. Odanın içindekiler onlara dönerken Yu sakince cevapladı.

 

“Tarih kabul edilmiş binlerce yalanla doludur, bir eksik ya da bir fazla, hiçbir şey fark etmeyecek.”

 

İnsanlar inanmak istediği şeylere inanmaya devam edecekti ve Yu insanların bu yönünden yararlanmamanın aptallık olduğuna inanıyordu.

 

“Ayrıca endişelenmenize gerek yok çünkü bunların hiçbiri yalan olmayacak, iki şövalye de daha önce örnek kahramanlıklar sergilediler. Onlar kaçacak insanlar değiller.”

 

Link’i tanımıyordu ama yine de onu dahil etti. Sivina’nın korkup kaçmayacağınaysa güveniyordu. Yaralı hâline rağmen Kızılşapel Katili’nin peşinden koşan biri kaçmazdı.

 

“Ve savaşlara dahil olacak gücümüz var. Vermia hanesinin desteği haricinde de küçük hanım hafife alınacak birisi değil, Mora’ya her şeye karşı hazırlıklı şekilde geldik.”

 

Bu konuya bu kadar erken gelmeyi planlamıyordu aslında. Anlatmak istediği şeyler üretim ve ticaret ile ilgiliydi ama doğaçlama konuşmanın verdiği dezavantaj ile konu savaşlara gelmişti.

 

Zaten düşündüğünde iç savaş varken konunun buraya gelmesi kaçınılmazdı.

 

“Nasıl olacakmış bu?”

 

Leoral’ın kolları masanın üstündeydi, Yu’yu pür dikkat dinlemeye başladı.

 

“Ailemden kalan tüm mal varlığını küçük hanıma sundum, bu sayede bir ordu kurmak mümkün. Hatta Vermia şehrinin düştüğünü öğrendiğimizde şehri geri almanıza yardımcı olmak için bir ordu kurmayı planladık. Elbette çok büyük bir ordu olmaz fakat yardımcı olacağını söyleyebilirim.”

 

Burası Yu’nun tamamen uydurduğu bir kısım değildi. Ana ona Vermia’nın düştüğünü söyleyince bunu yapmayı düşünmüştü.

 

Vermia ailesinin desteği kendileri için önemliydi ve şu anda Mora’da ciddiye alınmalarını sağlayacak bir şey varsa o da bir dük tarafından desteklenmeleriydi. Eğer kendilerini destekleyen dükün toprağı yoksa ne o dük ne de katedral ciddiye alınırdı. Vermia kesinlikle Vermilia ailesinde olmalıydı.

 

Vermia’yı geri almak aynı zamanda oradaki halkın gözünde değer kazanmak anlamına geliyordu. Şu anda Vermia şehri konumundan ötürü farklı mezheplerin bir arada yaşadığı bir yerdi ve kendi mezheplerinin lafı dahi orada geçmiyordu.

 

Fakat Başak Katedrali şehri kurtarırsa o zaman işler değişebilirdi.

 

Ayrıca Yu, Cornelia ile tanışmak ve ona bizzat yardımını sunmak istiyordu. Eğer Cornelia ile birlikte şehri almayı başarırlarsa Leoral’in ölümünden sonra Cornelia’nın desteğini de almayı başarabilirdi.

 

Ve Cornelia’ya kendini sevdirirse onu başa geçirmek için Leoral ve Cecilus’u öldürebilirdi.

 

Hem katedralin büyümesi hem de gelecekleri için önemli bir müttefik kazanma amacıyla Yu’nun savaşa dahil olması gerekiyordu. Savaş kaybedilirse alacakları hasar büyük olacaktı ama kazanırlarsa katedralleri de ciddiye alınmaya başlayacaktı.

 

Ve katedrallerinin ciddiye alınması demek Yurine’nin ciddiye alınması demekti.

 

İç siyasette Yurine’nin sözü geçmeye başlarsa dış siyasette de aynısı olabilirdi ve böylece Ethalot kralı ile görüşüp, Nekoverine’ye gitmek için gerekli izni elde edebilirlerdi.

 

Eğer izin alamazlarsa da güçlendiklerinde sahip oldukları orduyla oraya zorla girerlerdi.

 

“Nasıl bir aile bu? Senin ismini daha önce duymamıştım. Hem bahsettiğin mal varlığının miktarı tam olarak ne kadar?”

 

“Ailem buralardan değildir, yani anlatsam da bilmezsiniz. Mal varlığına gelince, özürlerimi sunarım fakat bunu size açıklamak gibi bir yükümlülüğüm bulunmuyor. Sahip olduğum her şeyi küçük hanıma sundum ve artık tüm servetim küçük hanımın şahsına aittir. Katedralin destekçisi olsanız da size söylemek zorunda değiliz ve söylemeyeceğiz.”

 

Sahip oldukları miktar yaklaşık on beş bin altındı. Ellerindeki parayla farklı ırkların elit birliklerinden oluşan birkaç bin kişilik bir paralı asker ordusu ya da insanlardan oluşan büyük bir ordu kurmak mümkün.

 

Leoral duyduklarından hoşlanmamış gibi görünüyordu ve Yu, Andromeda Gardiyanı’nın bakışlarını üzerinde hissetti.

 

Yine de fikri değişmemişti. Servetleri kişiseldi ve Leoral’a açıklamak zorunda değillerdi. Mora teokratik bir ülkeydi ve din adamları en üstte yer alıyordu. Karşılarındaki bir dük olsa dahi kardinalin altında yer almaktaydı.

 

Başak Katedrali’nin ona hesap verme yükümlülüğü yoktu.

 

***

 

“Yu, o ilacı içmeyi ne zaman bırakacaksın?”

 

Leoral geceyi burada geçirmeye karar vermişti. Yurine ile konuşmaları bittiğindeyse herkes odalarına dağılmıştı.

 

Yu için yemek saati de o andan sonraydı. Dün yaptığı hatayı tekrarlamak istemediğinden yemeği ilacı içtikten sonra yemeliydi.

 

İnsanlar odalarına dağıldığında ilacını hazırladı, içti ve ardından yemeğini yedi. Bu sefer herhangi bir sorun çıkmamıştı. Baş ağrısı vardı fakat Yurine ağrıyı yok etmeyi başarmıştı.

 

Şimdiyse Yu dişlerini fırçalıyordu ve Yurine’ye cevap vermeden önce için ağzını yıkaması gerekti.

 

“Daha iyi bir çözüm bulduğum zaman bırakacağım.”

 

İlacı kullanmaktan memnun değildi ama dünkü olaya rağmen ilaç hâlâ etkiliydi. Baş ağrısı ve kusma sorunları gün içinde bir epilepsi krizi yaşamaya tercih edilebilirdi.

 

“Hadi, yatmadan önce dişlerini fırçala.”

 

Ayna ile aynı hizaya gelmesi için Yurine’nin altına bir tabure yerleştirdi. Yurine taburenin üstüne çıkıp dişlerini fırçalamaya başladı.

 

“Nasıl GDO’lu tavuk ve inekler yetiştirip bu endüstride devrim yapacağımızdan bahsetmek istiyordum. Savaş işi bir tık planlananın dışında oldu.”

 

“Anaişinepeki?”

 

“Dişlerini fırçalarken konuşma, macunu yutacaksın.”

 

Bir dakika sonra ağzını yıkayıp tabureden indi ve sorusunu tekrarladı.

 

“Ana ne alaka peki? Bana söylememiştin.”

 

 

“Benim de aklıma bugün geldi. Din görevlilerine ihtiyacımız olduğu için onu rahibe yapmak istiyorum. Herkesi vaftiz edecek halin yok.”

 

Ardından gelen Yurine’nin sessizliği durumu kabullendiğini gösteriyordu. O da yüzlerce, binlerce kişiyi vaftiz etmekle uğraşmak istemezdi.

 

“Benim yanımda yatacaksın, değil mi?”

 

“Evet.”

 

Lavabodan çıkıp Yurine’nin odasına giderken Yu, Leoral’in muhafızlarından birinin onu izlediğini fark etti.

 

“Kesin bir iş çıkacak başımıza...”

 

Odaya girdiklerinde kapıyı kilitledi, Yurine’ye geceliklerini giydirdi ve birlikte yatağa yattılar.

 

“Kızmayacaksan merak ettiğim bir şey var.”

 

“Rolderhelm’de de böyle demiştin, sanırım kızacağım.”

 

“Ama merak ediyorum, soracağım.”

 

Onu kızdırmayı göze alarak sorusunu sordu:

 

“Beni baban olarak görüyorsun, Rie’yi de annen...”

 

“KAPA ÇENENİ!”

 

Beklediği cevap buydu, soruyu sormasına bile müsaade etmemişti. Zaten onun farklı bir şekilde yanıt vereceğini de düşünmüyordu.

 

Yurine, Yu’yu cimcirecekti ki onun yüzündeki ciddiyeti fark etti. Yu soruyu onu sinirlendirmek için sormamıştı.

 

“Öyleyse iyi geceler öpücüğü ver, hadi.”

 

Yanağını Yurine’ye döndü ve öpücüğünü beklemeye başladı.

 

Yurine yanaklarını şişirdi. “İyi geceler, aptal.”

 

Yurine onu öptükten sonra kendi iyi geceler öpücüğünü almak için yanağını döndü ve Yu aldığı öpücüğün karşılığını verdi.

 

“İyi geceler.”

-------------------------

19.02.2022 – 03:47






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr