Cilt 2 - Bölüm 38: Geleceğe Yönelik Şeyler (2/4)

avatar
352 3

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 38: Geleceğe Yönelik Şeyler (2/4)


Yere kanlar damlamaya başladığında Salery de ilk çığlığını attı. Gözünü kaçırmadan işkenceyi izlemeyi deneyen Yu aynı zamanda yüzündeki dehşeti de saklamaya çalışıyordu. Başını Sony’ye çevirdi, tepkisini merak ediyordu.

 

Sony ise hiç oralı değildi, karşısında babası işkence görmesine rağmen başını kaldırıp bakmaya bile zahmet etmemişti.

 

“Rie’nin ölümünde payın olduğunu kabul ediyor musun?”

 

“Hayır!”

 

Cellât olumsuz yanıtı duyduktan sonra işkenceye devam etti ve on dakika sonra Salery’nin sol elinin işaret parmağı parçalanarak yere düştü.

 

Hekim kopan parmağın parçalarını yerden aldı, yanında getirdiği şişeden döktüğü su ile temizledi ve şifa büyüsü kullanarak yerine taktı.

 

“Rie’nin ölümünde payın olduğunu kabul ediyor musun?” Yu tekrar sordu.

 

“Hayır...”

 

Son cevabında sesi güçsüz çıksa da hâlâ ret cevabıydı. Cellât işkencesine devam etti.

 

Yu gördüğü şeylerden hoşlanmıyor ve işkence edilen birini izlemek kanını donduruyordu ama yüzündeki dehşet ifadesi zaman geçtikçe yerini iğrenme ve nefrete bırakıyordu.

 

“Bir de dünyada bundan zevk alan manyaklar vardı...”

 

Eğer Yu’nun duyduğu internet efsaneleri doğruysa internetin ücra köşelerinde işkence videoları izlemek için para ödeyen insanlar vardı. Şu anda kendini onlardan biri gibi hissediyordu.

 

“Sorgulamalarda yalanlarla karşılaşmak beklenmedik değil. Böyle durumlarda yalanları ayıklamak ve saf gerçeğe ulaşmak için bazen baskı yapmanız gerekir. Bu baskı sayesinde kırılma noktasına ulaşırız ve kırılma noktasının ardında sadece gerçekler vardır.”

 

Cellât, Salery’ye işkence etmekle meşgulken hekim Yu ile sohbet etmeye başlamıştı.

 

“Ya işkencenin bitmesi için sahte bir itiraf yaparsa?”

 

“Karşılaşılmadık vakalar değil ama elimizde gerçeklere ulaşmak için başka bir yöntem bulunmuyor.”

 

“Ya yalan söylemiyorsa?”

 

“Eh... Eninde sonunda bunu anlayacağız.”

 

Yu bu yöntemin doğru olmadığına inansa da işkenceyi izlemeye devam etti. Eğer gerçekleri öğrenmek için farklı bir yöntem olsaydı zaten onu kullanırlardı. Salery’nin ağzından laf almak için ya oğluna ya da kendisine işkence etmek gerekecekti.

 

Salery’nin parmakları ne zaman kopsa hekim yerine geri takıyor ve işkence devam ediyordu. Parmaklardan sonra sıra kulaklara, burna ve dişlere geldi. Salery işkence boyunca ağlayıp çığlık atmayı sürdürdü ve Yu bu süre boyunca sadece aynı soruyu tekrarlayıp durdu.

 

“Rie’nin ölümünde payın olduğunu kabul ediyor musun?”

 

“Rie’nin ölümünde payın olduğunu kabul ediyor musun?”

 

“Rie’nin ölümünde payın olduğunu kabul ediyor musun?”

 

İki saat boyunca aynı soruyu sormasına rağmen aldığı tek cevap hayırdı ama en sonunda sıra hadım aletine geldiğinde Salery’nin de kırılma noktasına ulaşmış oldular.

 

“EVET! EVET! RİE’NİN ÖLÜMÜNDE PAYIM VAR!”

 

---

 

Cellât yere dökülen kanları temizlerken Yu sorularını sormaya başlayabilirdi. İlk sorusunu sordu.

 

“Cinayeti sen mi planladın?”

 

“Ben sadece...”

 

Cellât başını yaptığı işten kaldırıp baktığında Salery’nin soluğu kesildi ve korkudan gözleri yaşardı. Cellât yüzünden konuşamayıp kekelemeye başladığında Yu müdahale etti.

 

“Devam et.”

 

“Ben... Ben yemin ederim ki sadece bana söylenenleri yaptım, cinayeti tasarlamadım. GERÇEKTEN! GERÇEKTEN!”

 

Cellât sözlerin doğruluğundan emin olmak için bir bakış daha attığında Salery sanki kırk yaşında bir adam değil de küçük bir çocukmuş gibi hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

“Sana kim, ne söyledi?”

 

“Vermilia ailesi, planı onlar yaptı! Yemin ederim ki onlar yaptı! Ben sadece kendi ailemi korumaya çalışıyordum!”

 

Ve Yu’nun beklediği şey gelmişti, iş uzuyordu.

 

“Vermilia ailesi de ne oluyor?” diye sordu Yu. Onun sorusunu cevaplayan Salery değil, yanlarındaki hekim oldu.

 

“Vermilia, Dri mevkisinde yer alan bir aile. Mora’daki Huo kolundan gelen kralın akrabalarıydılar. Krallık Huo kolundan Zao koluna geçtiği zaman gözden düşmüşlerdi. Şu anda Huo kolundan bir kralı başa geçirmek isteyen Zodyaistlerin yanındalar. Bishory’ler ise Vermilia’ya bağlı bir aile.”

 

Bu dünyadaki haritanın ortasındaki çoğu ülkede soyluları ayırt etmek için ayrı ekler kullanılırdı. En üst kademede olanlara, yani krallara, imparatorlara ve dini liderlere onları ayırt etmek için “El” unvanı verilirdi.

 

Prens ve prenseslere “Zi” diyerek, kraliyetin akrabalarına “Dri” diyerek, şövalye aileleri dışında kalan diğer tüm soylulara da “Von” diyerek hitap edilirdi.

 

Buradaki tek istisna Rolderhelm’i yöneten Rolder ailesi için geçerliydi. Rolderhelm anayasada prenslik olarak geçiyor ve yöneticisine prens ya da prenses deniyordu. Şu anda ülkeyi yöneten prenses ve onun kocası için “El” eki kullanılmaktaydı.

 

“Tüm aile toplanıp bir kişiyi nasıl öldüreceklerini mi planladı? Bu işin başını çeken bir kişi olmalı.”

 

“Mora’daki Bishory topraklarını yöneten akrabalarıma emri Cecilus Dri Vermilia verdi, eğer itaat etmeseydim ailem sürülecekti...”

 

Salery zaten kendisine Rolderhelm’de bir hayat kurmuştu ama hâlâ Mora’da bıraktığı ailesi için endişeleniyordu. Yu bunun onu yumuşatmasına izin vermemek için hakkında fazla düşünmeden konuşmaya devam etti.

 

“O kim?”

 

“Dükün ikinci çocuğu ve varisi.”

 

Hekim, Yu’nun bilgisiz olduğunu görünce tekrar söze girdi. Bunu yapmak zorunda değildi ama Yu yaptığı bilgilendirmeleri iyi niyetine verdi.

 

“Ailenin başı çok yaşlı ve herkes ölmesini bekliyor. Varisiyse erkek olduğu için Cecilus ama insanlar Cecilus’un başa geçmesini istemiyor.”

 

“Neden?”

 

“Hakkında pek hoş olmayan söylentiler var... Akıl sağlığının yerinde olmadığı, şiddete meyilli olduğu gibi... Vermilia’ya bağlı olanların çoğu Cecilus’un ablası olan Cornelia’yı düşes yapmak istiyor. Tabii sadece duyduklarımı söylüyorum. Duyduğuma göre Cornelia, Cecilus’a göre çok daha iyi bir tercihmiş.”

 

Yu’nun aklındaki şey Cornelia ve aile reisinin de cinayette payı olup olmadığıydı. Cecilus için akıl sağlığı yerinde değil diyordu, her şeyi tek başına mı planlamıştı?

 

“Veraset babadan oğla geçmiyor mu?”

 

“Evet, normalde öyle işliyor. Görünüşe göre gelecekte Vermilia ailesi içerisinde bir toprak kavgası çıkacak. Biz Rolderhelmlileri ilgilendirmiyor tabii ama insanlar için en iyisi neyse o olsun isterim.”

 

“Anladım, teşekkür ederim.”

 

Bu iş için Mora’ya gidecekleri artık kesindi. Orada Vermilia ailesi ile tanışacak ve gereğini yapacaktı.

 

“Cecilus ne zaman Mora’daki akrabaların ile iletişime geçti?”

 

“Geçen ocak ayının sonunda geçmiş, baharın başında da Rie geldi.”

 

Salery’nin ifadesi ile Yurine’nin önceden ona anlattığı şey uyuşuyordu. Rie ve Yurine ilkbaharın başında Rolderhelm’e gelmişlerdi.

 

“Ama neden? Rie ağustosun sonunda öldü. Onu öldürmek için altı aylık bir plan mı tasarladılar? Neden Mora’dayken ya da geçen altı ay içinde öldürmediler ki?”

 

“Bilmiyorum... YEMİN EDERİM BİLMİYORUM! CİDDEN BİLMİYORUM! DOĞRU SÖYLÜYORUM!”

 

Cellât dürüstlüğünü kontrol etmek için hadım makasını elinde salladığında Salery tekrar ağlayıp, haykırmaya başladı. Yu eli ile cellâda durmasını işaret etti.

 

“Cecilus neden onu öldürmek istedi?”

 

“Bilmiyorum, sadece bana söyleneni yaptım. Ailem sürülmesin diye yaptım, sadece böyle yaptım!”

 

Salery korkudan ağlıyordu. Yu yapılan işkenceyi gördüğünden onu ağladığı için suçlayamazdı, Salery işkenceye iyi bile dayanmıştı.

 

“Şimdiye kadar anladıklarımı aktaracağım: Cecilus Dri Vermilia ocak ayının sonunda akrabaların ile iletişime geçti, onlar da sanırsam Rie’yi sana yönlendirdi, öyle mi? Bu kısmı doğru anlamışım, değil mi?”

 

“Evet,” Salery başını salladı.

 

“Ve sen, Rie’yi öldürecek planı hazırlamadın.”

 

“Evet,” Salery tekrar başını salladı, başı yerinden kopacakmış gibi sallanıyordu.

 

“Planı sana kim iletti?”

 

“Cecilus’un kendisi... Rie o kuleye gitmeden bir hafta önce başkentte onunla buluştuk, o zaman planını bana anlattı.”

 

“Rie o kuleye neden gitti peki?”

 

“Sirius Lütufu’nun orada tutulduğuna inanıyordu.”

 

“Sirius Lütufu ne oluyor?”

 

“Üç Büyük Lütuf’dan bir tanesi, diğerleri Andromeda ve Soe.”

 

Yurine ile Lütuflar hakkında detaylı olmayan bir sohbet gerçekleştirseler de bunları duymamıştı. Bildiği Lütuflara yenileri eklendi.

 

“Rie neden onu almak istedi? Ya da şöyle sorayım, Rie’nin hedefi neydi? Onu buraya senin ailen yönlendirdi ama herhalde ‘Rolderhelm çok iyi biraz da orada takıl’ diyerek getirmemişsinizdir kızı.”

 

Rie’nin neden geldiği ile ilgili en ufak bir bilgi kırıntısı bile bilgi açlığını bastırabilirdi.

 

“Her şeyi en başından itibaren anlatmanı istiyorum.”

 

Salery bildiklerini hemen anlatmaya başladı.

 

“Buraya geldiğinde onun benim ailem tarafından yönlendirildiğini biliyordum ama hakkındaki planlardan haberim yoktu. Bildiğim kadarıyla kendini korumak ya da onun gibi bir şey istiyordu. Kimden korumak istediğini bilmiyorum fakat zarar görmeden peşindeki kişiyi öldürmek istiyor, anlattıklarından anladığım buydu. Akrabalarım ona buradan bahsetmiş ve benim müdürü olduğumu söylemiş, böylece, daha fazla bilgi edinip güçlenmek için buraya geldi.”

 

Anlattıktan sonra durup Yu’ya baktı, Yu başıyla devam etmesini işaret etti.

 

“Buraya geldiğinde ona küçük kütüphaneden bahsettim, orada merak ettiği herhangi bir konu hakkında bilgiyi bulma ihtimali olduğunu anlattım. Fakat oraya girmek için özel izin gerektiğini ve izni de bir anda ortaya çıkan birine veremeyeceğimi, akademi içinde yükselmesi gerektiğini ekledim.”

 

“Bir dakika... Rie’ye izin vermeyi mi planlıyordun? Neden Maron’a izin vermemiştin ki?”

 

Maron Martin, Büyücülük Akademisinin müdür yardımcısıydı ve o bile küçük kütüphaneye giremiyordu. Oraya girmek için tüm bu şeyleri yaptığını söylemişti.

 

Salery önce konuşmak yerine sustu ama cellâdın ona bağırmasıyla hemen öttü.

 

“Ben... Karısını kıskanmıştım...”

 

Yu bu üç kelimenin ardından sadece iğrendi. Bunu duymak istemiyordu, kendi konusuna geri döndü.

 

“Anlatmaya devam et.”

 

“Bunu kabul etti ve Başak Kardinali olarak bir görevi olsa da Büyücülük Akademisine yerleşti. Burada onun yanına kendi yeğenimi çırak olarak verdim, bunu kötü niyetle yapmamıştım. Sadece akrabalarım aracılığıyla geldiği için ona kıyak geçmek istemiştim.”

 

“Yeğenini vermek de nasıl bir kıyaksa artık...”

 

Salery, Rie’ye çırak olarak Sharley’yi değil de tatlı bir kız vermiş olsun isterdi. O zaman bu maceraca biraz daha güzel olabilirdi.

 

“Tabii kız da Sharley ile aynı yaralara sahip olabilirdi, değil mi? Belki de böylesi en iyisi olmuştur.”

 

Sıradan bir insanın zarar görmesindense Sharley’nin zarar görmesini tercih ederdi. Onu ilk gördüğünde bile sevmemişti.

 

“Yaz sonunda Cecilus, ağabeyim ile birlikte buraya geldi. İkisi bana Sirius Lütufunu aradığını söyledi ve eğer iş birliği yapmazsam ailemin zarar göreceğini söyleyerek beni planlarına dahil ettiler. Sigma Kulesi’nde Rie’nin aradığı Lütuf’un bulunduğuyla ilgili sahte kayıtlar hazırladım ve onları Rie’ye gösterdim. Daha sonra Rolderhelm’in kanalizasyon sisteminin bir haritasını bulup Rie’ye verdim ve onu kuleye gönderdim. Orada yaşanan her şey önceden hazırlanmıştı, katiller orada onu bekliyordu.”

 

Sigma Kulesi’ne kelimenin tam anlamıyla bir hiç uğruna gitmişlerdi.

 

Yu yumruğunu sıktı ve Salery’nin suratına bir tane geçirdi. Bu hamle cellâdı bile şaşırmıştı ama kimse sesini çıkarmadı.

 

“Kusura bak, sadece boşu boşuna canımı tehlikeye attığım için sinirlendim.”

 

Aslında sinirden çok kinlenmişti demek daha doğru olurdu, hıncını almak için bir tane daha vurdu. Bu tarz şeylere alışık olmadığı için kendi eli de acımıştı.

 

Hâlâ ona vurmak istiyordu ama bunu bir yerde kesmeliydi.

 

“Ama Rie kuledeyken aradığı şeyi aldığını söylemişti... Eğer kayıtlar sahteyse Rie ne almıştı ki?”

 

Durum böyleyse Rie’nin kandırıldığından bile haberi yoktu.

 

“Avcı goril ve o katillerin seçilmesinin özel bir sebebi var mı?”

 

“Avcı goril?” diye tekrar etti Salery. “Bununla ilgili bir bilgim yok.”

 

“Peki ya o katiller? Onların seçilmesinin özel bir sebebi olmalı, Rie onları tanıyordu.” Bu hikâyenin nereye kadar uzanacağını merak ediyordu, her şey bir şekilde birbiriyle bağlantılıydı. “Ben anlayamıyorum. Keder, Rie’yi öldürmeyi başarmıştı ama ben Keder’i öldürebildim. Nasıl olur da ben başarabilirken Rie başaramaz?”

 

Salery şaşırdı, gözlerini kırparken Yu’yu baştan aşağıya süzdü ve bunu nasıl başardığını anlamaya çalıştı.

 

“Hey, sen ciddi misin? Keder’i öldürdüğünü mü söyledin?” Soruyu soran kişi hekimdi. Yu’yu omzundan tutmuş ve kendine çevirmişti. Yu böyle bir temastan rahatsızdı ama ses etmedi. “Doğru mu söylüyorsun?”

 

“Evet. Rie, Neşe’yi öldürdü ve Keder de Rie’yi, ben de Keder’i.”

 

Hekim’in gözleri açıldı ve Salery gibi o da Yu’yu baştan aşağıya süzdü.

 

“Onlar son on beş yıldır yer altı dünyasının en popüler katilleri. İkizler Lütufu’na sahip oldukları için belirli bir mesafedeki insanların çekirdeklerini kilitleyebiliyor ve büyü kullanmalarını engelliyorlar. İnsanlar üzerinde yorgunluk, baş ağrısı, zihin bulanıklığı gibi çeşitli etkiler de yaratıyorlar. Bu mesafe azaldıkça etki güçleniyor. Birkaç kilometrelik alandaki belirgin etki en fazla yorgunluk olurken mesafe birkaç metreye indiğinde insanlar hiç büyü kullanamıyor. Onların hiç başarısız olmadığı söylenir.”

 

“Ah... Evet, bunda da teknik olarak başarısız olmadılar ama anlıyorum...”

 

Yu basit bir mantık kurdu. Keder ve Neşe başkalarının vücutlarında olumsuz etkiler bırakıyor ve büyü yapmalarını engelliyordu. Rie ve Yurine’nin büyü kullanamama sebebi ve Rie’nin yakın dövüşte kaybetmesinin nedeni buydu.

 

Ama onların bu gücü Yu üzerinde işe yaramazdı çünkü Yu bu dünyaya ait değildi. O farklı bir dünyada doğmuş ve bu dünyaya geçiş yapmıştı. Böyle olunca da farklı dünyanın standartlarına göre oluşan vücudu bu dünyadaki her canlıda bulunan çekirdeğe sahip olamıyordu.

 

Bir çekirdeği olmadığı için de Keder ve Neşe’nin sahip olduğu İkizler Lütufu üzerinde işe yaramadı. Şimdi düşünüyordu da belki kılıç eğitimine sahip olsaydı ikisini de öldürebilirdi.

 

Bunun üzerine düşecekti. Keder’i elinde bir silah yokken silahsız bırakmış ve onu kendi silahıyla öldürmeyi başarmıştı. Peki ya Neşe’yi öldürebilir miydi?

 

“O zaman Keder ve Neşe bu dünyanın standartlarına göre güçsüz insanlardı.”

 

Neşe, Keder’den daha güçlüymüş gibi hissetmişti. Her hâlükarda zamanı geri aldıklarında tekrar karşılaşacaklardı. Yani hazırlanmalıydı.

 

“Eğer bu doğruysa sen bir ödülü hak ediyorsun.”

 

“Kalsın,” dedi Yu. Öğrenmek istediklerini öğrenmiş ve zindanın kapısına yönelmişti. “Bu meselenin gizli kalması daha iyi olur, adım çıksın istemiyorum, en azından böyle bir konuda.”

-------------------------

23.1.2022 – 18:22






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr