Cilt 2 - Bölüm 33: Sivina Ecues (1/2)

avatar
411 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 33: Sivina Ecues (1/2)


Küçük Sivina’nın iki eli ile birden tuttuğu kılıç taşıyabileceğinden daha ağırdı. Yine de babasının komutuyla kılıcı eline almış ve kaldırmıştı.

 

Sivina kılıcı zar zor havada tutmayı denerken babası elindeki kılıç ile Sivina’nın üstüne geldi.

 

Sivina ilk hamleyi bile savunamadı, babasının kılıcıyla kendi kılıcı çarpıştığında kılıç yere düştü ve ikinci hamlede Sivina’nın omzunda bir morluk oluştu.

 

“Gerçek bir kılıç morluktan fazlasını yapacak!”

 

“Ama bunu taşıyamıyorum ki?”

 

Sivina ağlıyor ve annesinin gelip onu babasının işkencesinden kurtarmasını bekliyordu.

 

“Karşına bir düşman çıktığında ona kılıcımı taşıyorum, bana vurma diyebilir misin?”

 

Sivina’nın babası bir erkeğin yolunu kılıç ile çizebileceğine inanıyor ve kızının erkeklerden eksik kalmasını istemiyordu. Lord Ecues’in kızı evinde oturup kocasının eline bakan bir kadın olmayacaktı.

 

Bu yüzden tüm ailenin itirazlarına rağmen kılıç eğitimleri ve Sivina’nın vücudunda oluşan morluklar devam etti. Sivina en azından ağabeyinin şifa büyüsü kullanabiliyor olmasına minnettardı, onun sayesinde vücudundaki morluklar uzun süre kalmıyordu.

 

---

 

Gece göz gözü zor görürken Sivina hız kesmeden katilin peşinden koşmaya devam ediyordu. Sıcak nefesi soğuk hava ile birleşince buharlaşıyor ve soluk sesleri gitgide yükseliyordu.

 

Dışarıdan bakıldığında bu manzara görenler için tuhaftı. Elinde kılıç tutan pijamalı bir kız kendisinden kaçan bir adamı kovalıyordu.

 

“Her yeri yırtıldı.”

 

Pijamaların içinde şövalye üniformasına kıyasla çok daha rahat hareket edebilse de hâlâ bununla koşmak tuhaf hissettiriyordu.

 

Açıkçası Yu’nun geldiği ilk günden katilin ortaya çıkacağını düşünmediği için biraz hazırlıksızdı. Bu yüzden de kendine kızıyordu.

 

“Bunu Ana almıştı.”

 

Arkadaşı tarafından ona alınan kıyafetlerin artık kullanılamayacak hale gelmesinden dolayı üzgündü. Onun hediyesine daha iyi bakmak isterdi.

 

Tabii yırtılmış kıyafetler endişelenmesi gereken sorunlar arasında ilk ona bile girmezdi. Ana’yı kurtarmak için önüne atladığı kaya canını görünenden daha çok yakmıştı ve hiç hız kesmeden kilometreler boyu koşarak kayanın sebep olduğu yaraları daha da açmıştı.

 

Bu yaraların üzerine bir de Sony’nin ışık büyüsü ile açtığı yaralar eklenmişti ki yeni yaraları eskisine kıyasla çok daha kötüydü. Eğer vücudunda mana dolaşmasaydı çoktan bir yere yığılıp ölür ya da en iyi ihtimalle acıdan ağlıyor olurdu.

 

Koşmaya devam ettikçe yaraları açılıyor, acı veriyor ve kanamaya devam ediyordu. Eğer kısa süre içerisinde yaraları iyileştirilmezse güzel vücudunda ömür boyu kalacak izlere sahip olabilirdi.

 

Yine de bunlardan hiçbiri onu durdurmaya yeterli gelmeyecekti. Bir şövalye aldığı görevi yarım bırakmazdı. Görevi gerçekleştirmek ve geriye başarılı bir şekilde dönmek bir şövalyenin yapması gereken şeydi ve pes etmek, bahaneler öne sürerek geri çekilmek ne bir şövalyenin ne de Ecues ailesinin kitabında yazmazdı.

 

Zaten görevlerinin böyle bir maceraya dönüşmesinden memnundu ve geri çekilmeyi hiç düşünmemişti. Yu onun yem olmasını önerdiğinde bile onun hakkında kötü bir şey düşünmemiş, hemen kabullenmişti.

 

Sivina en başından beri maceracılığın bir şövalyeye uygun olmadığını düşünüyordu. Elhaven’den Rolderhelm’e geldiği ilk seferde maceracılık ile biraz uğraşsa da amacı kılıcını dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğine inandığı birine adamaktı.

 

Ama Ana ile tanıştıktan sonra hayalini ertelemesi gerekti. Hâlâ eski hayalleri devam ediyordu ama Ana bir maceracı olmak istediği için onun yanında maceracılığa devam etmeyi kabul etmişti. Çünkü onu seviyordu.

 

Buna rağmen eski düşünceleri devam ediyordu ve maceracı olmaktan memnun değildi. Sivina bir şövalyeydi, kılıcı ile hizmet ederdi ve gücünü iyilik uğruna kullanacak birisine hizmet etmek istiyordu.

 

Maceracı olarak çıktıkları görevlerden hiçbiri bir şövalyenin yapması gereken işler değildi. Elbette bir şövalye, efendisi ona emrettiğinde canavar avlar ya da birisine bakıcılık yapardı ama bunları para için yapmazdı. En azından Sivina’nın hayranı olduğu hiçbir şövalye para için böyle şeyler yapmıyordu.

 

Fakat şu anda şimdiye kadarki tüm görevlerinden çok daha zor ve mühim bir görevin üzerindeydi. Katledilen insanların öcünü almak için, adaleti sağlamak için dövüşüyordu ve bu bir şövalyeye uygun bir işti.

 

Tabii görevleri onu heyecanlandırsa ve bu görev ile uğraşmaktan memnun olsa da aynı zamanda Satoshi bu görev yüzünden öldüğü için üzgündü. Satoshi’ye karşı yoğun bir sevgi beslemiyordu, hatta sevgi beslediğini söylemesi bile yalan olurdu. Onu arkadaş olarak görebilmesi için bile tanışmalarının ardından iki ay geçmesi gerekmişti.

 

Ona karşı sevgi beslemiyor oluşunun sebebi tabii ki de çok açıktı. Satoshi’nin antipatik hareketleri her tanık oluşunda Sivina’yı utandırıyor ve Satoshi hem kendisine hem de Ana’ya karşı yılışık bir tavır sergiliyordu.

 

Ama bunu görmezden gelmek ve şifa büyüsüne sahip olan Satoshi ile yoluna devam etmek zorundaydı çünkü Sivina kendisini savunabilse de Ana ona kıyasla güçsüz kalıyor ve görevlerde yaralanabiliyordu. Yani gruplarının Satoshi’nin gücüne ihtiyacı vardı.

 

“Kendimi savunabilmiş halime bak.”

 

Bu düşünce onu yakıyordu ama Satoshi’nin ölümünden sonra bitkin bir tavır takınmasının sebebi de onu sevdiği için değil, kendine kızdığı içindi. Eğer en başında kendi çıkarları için onu yanına almamış olsaydı hala yaşıyor olurdu.

 

“Katil o gece Sivina’nın odasına girmek istiyordu.”

 

Özellikle cinayetin sonrasında Yu’nun söylediği sözleri duyup nasıl olur da kendine kızmaz, suçlamazdı? Şövalyeler insanları korurdu ama masum bir insan Sivina yüzünden ölmüştü.

 

Sözler incinmesini sağlasa da bu sözleri sarf ettiği için Yu’ya kızmamıştı. Olaya en mantıklı yaklaşım buydu. Bir şövalye olarak duygularını geri plana atmakta çoğu zaman başarısız olsa da en azından böyle ciddi bir durumda bunu başarmalıydı.

 

“Bunları düşünmek bana acı veriyor. Düşünmeyi bırakmak istiyorum ama düşünmeden de edemiyorum çünkü düşünmediğim zaman da unuttuğum için acı çekiyorum.”

 

Düşünceleri zihninden atmayı deneyerek koşmaya devam etti. Bacakları yansa da asla yavaşlamıyordu.

 

“Yakaladım!”

 

Hızlanmak için bir ağacın üstüne zıpladı, üstüne zıpladığı ağaçtan başka bir ağaca zıpladı ve oradan destek alarak ve bir ok gibi katilin üzerine fırladı.

 

Katil üstüne gelen Sivina’yı fark ettiğinde kılıcından kaçınmak için kendini yere attı. Sivina katilin üzerinden geçerken düz bir doğrultuda uçmaya devam etti ve önüne çıkan başka bir ağaçtan destek almak için havada dönerek o ağacın üstüne kondu.

 

Bacaklarını zorlaması sadece bacaklarının değil, oradan yayılan acıyla tüm vücudunun sızlamasına neden olmuştu. Yine de durmadı ve konduğu ağaçtan aldığı destekle arkasında kalan katile doğru tekrar sıçradı.

 

Katil bu sefer Sivina’dan kaçınmak yerine belindeki hançerlerden birini çıkararak Sivina’ya fırlattı. Sivina katile doğru uçmaya devam ederken fırlatılan hançeri kılıcıyla engelledi ve katile yaklaştığında kılıcını direkt olarak göğsüne saplamayı denedi.

 

Sivina’nın hamlesi katilin başka bir hançeri tarafından karşılandı. Sivina’nın kılıcı önüne çıkan hançer tarafından boşluğa yönlendirilirken Sivina ağaçtan sıçradığında kazandığı hızı kullanarak katile omuz attı ve yere düşürdü.

 

Sivina ona teslim olmasını söyleyecekti ki katil yerden eline aldığı toprağı Sivina’nın yüzüne fırlattı.

 

Toprak, Sivina’nın deniz yeşili gözlerine geldiğinde gözleri yandı ve katil onun ayak bileğine bir tekme atarak dengesini kaybedip yere düşmesine sebep oldu.

 

Ardından katil yerdeki Sivina’yı hemen öldürmek için elindeki hançerle üzerine sıçradı. Sivina ayaklarını katilin karnına geçirerek onu arkasına attı ve dövüşün neredeyse başladığı gibi bitmesini engelledi.

 

Katilin burnu Sivina tarafından kırılmıştı ve Rino’nun altında kaldığı için de yaralanmıştı ama şu anda Sivina onun kırık burnu dışında herhangi bir yarası olmadığını görüyordu. Sony onu iyileştirmişti.

 

Sivina’nın ise durumu geçen her an ağırlaşıyor ve gücünün azaldığını hissediyordu. Büyü kullanamasa da hâlâ ayakta olduğu için vücudundaki mananın bolluğuna şükretmeliydi.

 

Sivina dönerek ayağa kalktı ve elindeki kılıcı katile doğrulttu. Katil de Sivina ayağa kalkarken kalkmış ve sakladığı hançerlerden birini daha çıkararak tuttuğu hançerlerin sayısını ikiye tamamlamıştı.

 

“Satoshi’yi öldürdüğün gün beni hedeflememiş miydin? İşte, karşındayım. Neden kaçıyorsun?”

 

“Genelde hedeflediğim mahlûkatlar yanlarında kılıçlarını tutmuyorken ortaya çıkmayı tercih ediyorum. Eğer sen kılıcını bırakırsan ben de memnuniyetle kaçmayı bırakırım.”

 

“Benim orada olacağımı nereden bildin?” Sivina rakibinin kışkırtmasını görmezden geldi.

 

Satoshi’nin öldüğü gün Kızılşapel’e yeni gelmişlerdi. Nasıl oldu da geldikleri gibi katilin ağına takıldılar merak ediyordu.

 

“Birilerinin beni araştırdığını duydum ve beni arayan insanlara gözdağı vermek iyi olur diye düşündüm.”

 

“Bu benim sorumun cevabı değil.”

 

William elinde iki silah taşıyor olsa da Sivina’nın kılıcının menzili daha uzundu, bu yüzden ilk hamleyi yapmakta sorun görmedi.

 

Sivina’nın kılıç stili, Elhaven’deki dövüş stilleri arasında en az saygı duyulan ve en ölümcül olanlardan biri olan kuendo ve Elhaven’in soyluları arasında popüler olan özel eskrim stilinin birleşiminden oluşuyordu.

 

Kuendo ona Ecues ailesinden miras kalmıştı ve en hızlı yolla hedefi etkisiz hale getirmeyi öğretiyor, bunun için bazı kesimlerin uygun bulmadığı hamlelerin kullanılmasını öneriyordu.

 

Elhaven Eksrimi adı verilen ve sadece soylu aileler arsında öğretilen tarz ise her zaman saldırı ve geri çekilmeye uygun, kuğu kadar zarif bir dövüş yöntemi gösteriyordu.

 

Sivina’nın uzun ince bacaklarının konumu stilin mükemmel kabul ettiği biçimdeydi. Vücudu yana dönüktü ve başı ile kılıcının ucu katile bakıyordu. Bacakları iki yana doğru açıktı ve bu rakibine üstünlük kurarken ileri gitmesine ve rakibi üstünlük kurduğunda geri çekilmesine olanak sağlıyordu.

 

Eğer rakibi olan Kızılşapel Katili bodoslama dövüşen birisi olsaydı dövüş çoktan sonlanmış olurdu ama öyle dövüşmüyordu. Görünüşe göre o da şövalye tarzında olmasa da bir dövüş stili biliyordu.

 

Sivina’nın iki farklı türün birleşiminden oluşan hareketleri zarifti, estetikti ve hamlesini güçlendirmek için kendi etrafında döndüğü her an dans ediyor gibi görünüyordu.

 

Birisi bu esnada Sivina’yı izliyor olsaydı bu güzel şövalyenin ortaya koyduğu gösteri karşısında hayran kalmadan edemezdi. Sivina’nın kılıç dansı bir erkeği kendine âşık edebilecek kadar güzeldi.

 

Kızılşapel Katili adıyla anılan William Berry’nin hareketleri ise bodoslama olmasa da Sivina’nın büyüleyici hareketlerinin yanında oldukça kaba kalıyordu. Dövüş stili Sivina’nın önceden gördüğü bir stildi ama adını çıkaramıyordu. Muhtemelen paralı askerler tarafından kullanılan bir stildi.

 

Sivina’nın yaralı olduğu gerçeği bir yana, katilin ortaya koyduğu dövüş için o kadar da kötü denemezdi. Sivina’nın saldırılarını karşılamayı başarıyor ve kılıcının etine girmesine engel oluyordu.

 

Ama bu onun iyi olduğunu da göstermezdi. Sivina yaralı olmasaydı rakibi onun hızına ayak uyduramaz ve ne olduğunu bile anlayamadan ölürdü.

 

“Elinde kılıç tutan bir şövalyeye karşı iyi değilmişsin.”

 

“Aslında elinde kılıç tutan şövalyeleri de öldürmüşlüğüm var ama sen şimdiye dek gördüklerim arasında en iyisisin. Belki de o gün senin odana girseydim acı bir sonla karşılaşırdım, belki de bugün bu kadar uğraşmak zorunda kalmazdım...”

 

Katil gerilemeye devam ederken Sivina sürekli ilerliyor ve kılıcı daima rakibinin göğsünü hedef alıyordu.

 

Katilin kılıçtan kurtulduğu her saldırının ardından Sivina yeni saldırısını o kadar hızlı bir şekilde yapıyordu ki rakibi soluklanmak için küçük bir an dahi bulamıyordu.

 

“Burada teslim ol ve mahkemede yargılan, aksi takdirde yargıyı kılıcım verecek.”

 

“Üzgünüm, ne teslim olacak ne de bugün öleceğim.”

 

Dövüş böyle devam ettiği sürece hiçbir şey yapamayacağını anlayan katil anında geri sıçradı ve cebinden çıkardığı kırmızı bir taşı Sivina’ya fırlattı.

 

Sivina üzerine gelen büyü taşını gördüğünde bir hata yaptı ve refleks olarak taşın kendine çarpmasını engellemek için kılıcı ile taşa vurdu.

-------------------------

20.1.2022 - 13:33






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr