Cilt 2 - Bölüm 19: Happy Birthday, I Guess? (2/2)

avatar
425 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 19: Happy Birthday, I Guess? (2/2)


Faytonun yolcu bölümünde kasabaya doğru hareket ediyorlardı. Güneşin batışıyla yıldızlar gökyüzünde belirmişti ve toprak yol tamamen boştu.

 

“Onlar kibar insanlardı, değil mi?”

 

“Diğer aptallara benzemiyorlardı.”

 

Matan Çiftliğinden önce gittikleri yerlerdeki insanlar oldukça nahoş tavırlar sergilemişti. Bu tavırların neredeyse tamamı hem yarı insan hem de beyaz saçlı olmasından mütevellit Yurine’ye karşıydı.

 

“Dünkü ve sabahki araştırmalarımızdan daha kısa sürdü. Öğrenmek istediğin şeyleri öğrendin mi?”

 

“İşte bu! Şimdi onu yakaladım!... Gibi şeyler söyleyebileceğim bir bilgi edinemedim. Açıksası, Thomas Chember cinayetinden sonraki tüm cinayetlerde hemen hemen tüm kurbanlar sıradan denilecek insanlar. Yani anlatılanlara göre hepsi de kendi halinde insanlardı.”

 

Bugün gittikleri evde yeni denebilecek bir bilgi bulamamışlardı.

 

“Ama yeterince ipucumuz olduğuna inanıyorum. Katilin algoritmasıyla ilgili...”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

“Katilin seçtiği…”

 

İçinde kötü bir his vardı.

 

“Yurine?”

 

Yanında tanımadığı bir çocuk oturuyordu. Beyaz saçları ve kedi kulakları olan bu çocuk gerçek olamazdı.

 

Şu anda hiçbir şey gerçek olamazdı. Yu’nun zaman ve gerçeklik algıları camın üzerinde gittikçe uzaklaşan silik bir yansıma gibi yok oluyordu. Neredeydi? Ne yapıyordu? Bilmediği bir yerde hareket halinde olduğunu hissediyordu.

 

“Ne oluyor?”

 

Yurine’yi duymadı, vücudu titremeye başladı.

 

Kafasının içinde hiçbir şey yoktu. Zaman diye bir şey kalmamıştı, isimler de yoktu. Nerede olduğunu bilmiyor, sadece kulağında rahatsız edici bir çınlama duyuyordu.

 

Kedi kulaklı çocuk onu tutup dizlerine yatırırken gözleri kıpırdamıyordu bile.

 

“Özür dilerim.”

 

“Bu ses?”

 

---

 

Yu henüz cümlesine yeni başlamıştı ki birden sessizleşti ve Yurine’ye bakmaya başladı. Birkaç saniyelik duraksamanın ardından elleri titrerken yüzü kasıldı, Yurine’nin kalbini burkacak bir hal aldı.

 

Dişleri birbirine kenetlenirken aradaki boşluklardan dışarıya çıkan salya Yu’nun çenesinden aşağıya akıyordu.

 

“Ne oluyor?”

 

Aslında bunu sormasına gerek yoktu, ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Daha önce de birkaç kez karşılaştığı krizlerden bir tanesi daha gelmişti.

 

“Bir sorun mu var? Bayım!?”

 

Şoför koltuğunda oturan faytoncu Yurine’nin telaşlı sesi üzerine kafasını çevirdi ve nöbetin ortasındaki Yu’nun acınası yüzünü gördü.

 

Müdahale etmek için faytonu yolun kenarına çekmek üzereydi ki Yurine onu bunu yapmaktan alıkoydu.

 

“Devam et.”

 

Yu’yu yan yatırıp başını dizlerine yerleştirdiğinde akan salyası Yurine’nin elbesine bulaşıyordu ama o buna aldırış etmedi.

 

“Ne oluyor?”

 

Faytoncu omzunun üzerinden arkaya baktı. İlk kez böyle bir durum ile karşılaştığını söylemeye gerek yoktu.

 

“Sen yürü.”

 

Yurine küçük ellerini Yu’nun başının üzerine getirdi ve mana o ellerden ışık formunda çıkarak Yu’nun başının içerisine yöneldi.

 

Faytoncu, Yurine’nin bir büyücü olduğunu anladığında başını yola çevirdi ve atların hızlanması için kamçısıyla birkaç defa vurdu.

 

Yurine, Yu titremeyi bırakıp uykuya dalana dek şifa büyüsüne devam etti.

 

***

 

“Başım, çatlıyor…”

 

Boğazında yakıcı bir asit hissiyle uyandı. Midesinde bir boşluk ve o boşluğun içinde yakıcı bir sıvı var gibi hissediyordu. Karnı açtı.

 

Başta kusmamak için yanan midesini kontrol etmeyi denedi ama başarılı olamadı. Midesinden gelen yakıcı sıvı, boğazından yükseldi ve ağzından dışarı çıkmadan önce Yu kafasını yatağın dışına çıkarttı.

 

Tat alamıyor olsa da ağzının yandığını hissedebiliyordu, ağır bir koku da ağzındaydı. Kahverengi kusmuk Yu’nun ağzından çıkarak yatağın yanında birikti.

 

Kusarken yaşaran gözleri yüzünden etraf bulanıktı. Görüşünü netleştirmek için elleri ile gözyaşlarını silmeyi denedi fakat başaramadı. Kolunu yüzüne kadar götüremiyordu.

 

Olanları hatırlamayı denerken gözlerini kapadı. Yaşlar göz kapaklarından dışarı taşıyordu.

 

“Yurine…”

 

“Buradayım.”

 

Yurine, Yu’nun ona verdiği isim ile seslenildiğinde cevap veriyordu. Yu mutluydu.

 

Arabada olduğunu hatırlıyordu. Şimdi iyice düşüncünce kriz anını da hatırladığını fark etti, Yurine onu dizlerinin üstüne almıştı.

 

Ama bu hatıra sanki yıllar öncesine aitmiş gibi geliyordu.

 

“Her seferinde daha kötü oluyor.”

 

Yurine de bunun farkında olmalıydı. Sigma Kulesindeki ilk nöbet dışında Yu’nun geçirdiği nöbetlerin her biri, bir öncekinden daha şiddetliydi.

 

“Ne olacak bilmiyorum.”

 

Kendi dünyasındayken kullandığı ilaçlar sayesinde krizlerin yaşanmasını engelleyebiliyordu. Bu dünyaya gelirken yanında epilepsi ilaçları da vardı fakat kısa sürede bitmişti.

 

“Şu anda o ilaçlar yanımda olsa bile bir işe yarar mıydı merak ediyorum.”

 

Ona kriz konusunda yardımcı olabilecek tek kişi Yurine’ydi ve kriz anını şimdiye dek hızlıca atlatmasını sağlamıştı.

 

Fakat bu sefer yaşananlar endişe vericiydi. Normalde şifa büyüsü Yu’nun hızlıca kendisine gelmesini sağlıyordu ama bu sefer bayılmış ve kendine geldiğinde yatağında uyanmıştı.

 

“Neden bir başkasına değil de bana?”

 

Haline kaçıncı kez isyan ettiğini hatırlamıyordu. Yedi yaşından beri yakasını bırakmayan bu hastalıktan kurtulmayı sadece hayal edebilmişti.

 

“Sanki dünya, bana verdiği her gülümsemenin karşılığını misliyle alıyormuş gibi.”

 

Artık bıkmıştı. Mutlu olduğu en küçük anın ardından bir bela vuku buluyordu.

 

“Ne yapıyorsun?”

 

“Bana müteşekkir olmalısın. Bu her zaman yapacağım bir şey değil, sadece bugünlük yapıyorum. Bunu bir borç olarak görebilirsin. Daha sonra bana iyi hizmet ederek borcunu öde.”

 

Yurine, Yu’nun kustuğu yeri temizliyordu.

 

“Bunu benim yerime yapmak zorunda değildin.”

 

“Teşekkür etmek için doğru kelimeler bunlar değil.”

 

Yu’nun kıyafetlerinden birini yere atmıştı ve kıyafeti ayağı ile hareket ettirerek pisliği temizliyordu.

 

“Teşekkürler.”

 

Yurine utandı. Yu’nun teşekkürü samimiydi.

 

“Nereye gidiyorsun?”

 

Yu enerjisini toplayıp kollarını ve bacaklarını hareket ettirebilecek seviyeye geldiğinde ayağa kalktı.

 

“Ağzımı yıkayacağım, biraz da temiz hava almak istiyorum.”

 

Ağzı hala yanıyordu ve koktuğunu hissedebiliyordu. Bundan kurtulmalıydı.

 

İçeriye temiz havanın girmesi için önce pencereyi açtı, sonra da bir masanın üzerindeki kovanın içine ağzını çalkaladığı suyu boşalttı.

 

Bu kova tıraş olmak, yüz yıkamak ve diş fırçalamaktan arta kalan suyun boşaltılması için oradaydı. Kova dolduktan sonra loncanın arka bahçesindeki bir çukura boşaltıyorlardı.

 

Ağzını birkaç kez yıkadıktan sonra pencerenin önüne geçti ve soğuk havayı içine çekti. Hava ciğerlerine dolarken zihni açılıyordu.

 

“Beni buraya kim getirdi?”

 

“Faytoncuya seni taşımasını söyledim.”

 

“Umarım bunu kibar bir şekilde söylemişsindir.”

 

Yu alaycı bir tonda konuştu. Yurine’nin, en azından henüz, bir şeyleri kibarca rica edecek bir çocuk olmadığını biliyordu.

 

“Üzgünüm. Bugün böyle bir şey yaşansın istemezdim.”

 

Bugün önemli bir gündü ve içinde tatsız bir olayın yaşanmasını istememişti.

 

“Ben…” Konuya nasıl gireceğini bilmiyordu. Aslında basit bir şeydi ama nedenini bilmediği bir zorluğu vardı, bu belki de Yurine’nin tepkisini tahmin edemediği içindi. “Hediye seçme konusunda iyi olduğumu iddia etmeyeceğim.”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Yurine, pahalı kıyafetini ayağıyla bir kenara ittikten sonra tamamen Yu’ya dikkat kesildi. Konuşmanın nereye gittiğini merak ediyordu.

 

“Genelde hediye vermem gerektiğinde bunun kullanışlı bir şey olmasını isterim, çünkü çoğu hediye hiç kullanılmamak üzere bir köşeye atılır. Tabi kullanışlı hediyeler de pahalı ve ben fakirim, o yüzden ablalarıma hediye olarak bir üründen ziyade hizmet vermeyi tercih diyordum. Hizmetten kastım yemek yapmak, eğlence merkezi, masaj vesaire. Çünkü hiç kullanılmayacak bir şeye kıyasla bunlar güzel anılara dönüşüyor, rahatlatıyor.”

 

Yu’nun hediyeler konusundaki genel fikri bu şekildeydi.

 

“Ama bu dünyada eğlence merkezleri yok ve senin ne gibi şeylerden hoşlanacağını kestiremedim. O yüzden klasik bir şey seçtim.”

 

Pencerenin önünden ayrıldı ve odanın içindeki dolabı açtı. İçini biraz karıştırdıktan sonra kıyafetlerin altına gizlenmiş küçük, kahverengi bir peluş ayı çıkardı.

 

“Bir çocuğa vermek için fazla klasik bir hediye olabilir ve ne işine yarar bilmiyorum.” Bir oyuncakla nasıl oynanırdı? Yu bunu bilmiyordu. “Yanımda olduğun sürece hiç oyuncağın olmadı, yani bu belki hoşuna gidebilir.”

 

Hediyeyi Yurine’ye uzattı. Yurine hem şaşkın hem çekimserdi. Kollarını uzattı ve minik, beyaz ellerinin arasına oyuncağı aldı.

 

“Söylemek isterim ki paraya kıydım, Lylphia ucuz bir şey alıp paranın kalanına koymadıysa burada bulabileceğin en iyi oyuncak ayı o.”

 

“Lylphia gitmeden önce konuştuğunuz diğer iş buydu yani.”

 

“Evet, buydu.”

 

Yu sürekli Yurine ile olduğundan tek başına hediye seçmeye gidemezdi. Eğer hediye almak için gitmek isterse Yurine’nin de onunla gelmesi gerekirdi ve sürpriz bozulurdu.

 

“Yurine.”

 

Yurine’nın kızıl gözleri, Yu’nun ametist gözlerine kilitlendi. O kızıl gözler gözyaşıyla ıslanmak üzereydi.

 

Yu yüzüne yerleştirebildiği en güzel, en sıcak gülümsemeyi yerleştirdi.

 

“Doğum günün kutlu olsun.”

 

Yurine’nin yanakları kızardı. Gözlerinin dolmaması için çaba sarf ediyordu ama akan birkaç damla yaşı engelleyemedi.

 

“Nereden biliyordun ki?”

 

“Nereden mi biliyordum? Seninle aynı anda kimlik kartı çıkardığımızı unuttun galiba. Üstelik senin kimliğini de ben taşıyorum, elbette doğum gününü bileceğim.”

 

Yurine’nin doğum günü Yu’nun doğum gününden üç buçuk hafta sonra, yirmi üç eylül tarihindeydi. Yu’nun aksine Yurine teraziydi.

 

“Teşekkürler.”

 

Utangaç, ürkek ama tatlı bir teşekkür. Yu’ya şimdiye dek hissettiği tüm mutlulukların en safını tattırıyordu.

-------------------------

Bugün seriye başlamamın üzerinden tam bir yıl geçti, okuyanlara teşekkürler.

 

24.12.2021 - 22:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44355 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr