Cilt 2 - Bölüm 18: İz Peşinde

avatar
435 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 18: İz Peşinde


“...İşte bu yüzden karakoldaki kayıtlara erişmek istiyoruz.”

 

“Üzgünüm, maceracı olsanız bile izniniz olmadan kayıtlara erişmeniz yasak.”

 

Rolderhelm son kırk yılda büyük bir değişim geçirmişti.

 

Konumu nedeni ile hala zengindi ve diğer ülkelere kıyasla daha yaşanılabilirdi ama çevresindeki diğer ülkelerden çok farklı sayılmazdı.

 

Bugünkü Rolderhelm gelişmiş bir Batı Avrupa ülkesine benzetilirse eski Rolderhelm, Türkiye sayılırdı.

 

Rolderhelm Prensliği’nin bu hızlı değişimine sebep olan, Kahramanların Savaşından sonra Rolderhelm Prensesi Eumi El Rolder ile evlenen Denise’di.

 

Prenses, kocasına kendi soy ismini ve başbakanlığı vermiş. Bunun ardından Rolderhelm'e büyük değişiklikler gelmişti.

 

Denise El Rolder, Rolderhelm’i Rolderhelm yapan kişiydi. Ülkeyi dünyanın en zengin ve güvenli ülkelerinden biri haline getirmiş, huzur ve refah ortamını sağlamıştı.

 

Denise’in yaptığı her şey Yu’nun gözünde modern olarak adlandırılıyordu. Gelişmiş bir ülkede olması gereken şeyleri kendi ülkesine adapte etmişti. Denise’in, Yu’nun dünyasından gelme ihtimali olduğu düşünüldüğünde yaptıkları şaşırtıcı değildi.

 

İcraatlarından bir tanesi de her kasabaya karakol kurmaktı.

 

Karakollardan önce belirli stratejik konumlarda kışlalar olsa da karakollar tamamen halk arasındaki suçla mücadele etmek ve sivil güvenliği sağlamak amacıyla kurulmuştu. Rolderhelm’de polis ve jandarmanın görevini, şehir muhafızları adı verilen birlik üstleniyordu.

 

Tabii, Kızılşapel’deki şehir muhafızlarının sivil güvenliği sağladığını iddia etmek zordu. Kızılşapel Katili’nin otuz altı cinayetinden yirmi yedi tanesinin burada işlendiği göz önünde bulundurulduğunda Kızılşapel’in muhafızları işlerini pek iyi yapamıyordu.

 

Rolderhelm hakkındaki küçük bilgilendirme geçildiğinde, Kızılşapel Muhafız Karakolunun önündeki tartışmanın sebebi Yu Valarfin’in Kızılşapel Katili ile ilgili dosyalara erişmek istemesi ve buna müsaade edilmemesiydi.

 

İşte tam da bu yüzden Yu, yanında birisini getirmişti.

 

“Ben, Büyücülük Akademisinden bir şövalyeyim. Benim için bir şeyler yapılamaz mı?”

 

Bu dünyanın şövalyeleri birkaç sınıfa ayrılıyordu. Rolderhelm’in dışında en çok karşılaşılan şövalye sınıfları savaşçı şövalyeler ve asil şövalyelerdi.

 

Şavaşçı şövalyeler tıpkı orta çağ şövalyeleri gibiydi. Para ve ganimet karşılığı soylu lordlar için savaşıyorlar ve çoğu zaman dürüstlük, şeref ve adalet gibi şeyleri umursamıyorlardı. Onlar tıpkı Yu’nun dünyasının şövalyelerinin bir zamanlar olduğu gibi profesyonel katillerdi

 

Bu profesyonel katiller hafife alınacak insanlar değillerdi. Tıpkı Sivina’nın bahsettiği gibi yalnızca en iyiler, eğer bir soylunun oğlu olarak doğmadılarsa şövalye olabilirlerdi.

 

Ayrıca Yu, Sivina’nın memleketi olan Elhaven’de şövalye olmanın, bir soylunun oğlu olarak doğulsa bile çok zor olduğunu duymuştu. Yani Sivina mütevazı olmaya çalışsa da onu hafife almamalıydı.

 

Asil şövalyeler ise şövalye hikayeleri ile büyümüş soyluların arasından çıkıyordu. Onlar dürüst ve adil şövalyelerin hikayeleri ile büyüdüğü için var olduğuna inandıkları ideal şövalye olmaya çalışıyorlardı.

 

Rolderhelm’deki şövalye sınıflarının sayısı ise üçtü. Bunlar: Kraliyet şövalyeleri, akademi şövalyeleri ve onursal şövalyelerdi.

 

Onursal şövalyeler, başardıkları işler nedeni ile şövalye ilan edilen insanlardı ve geneli tüccarlardan oluşuyordu. Başarıları da pek tabii ki para ile ilgiliydi.

 

Kraliyet şövalyeleri, kendilerini Rolderhelm’e adamış kahramanlar olarak bilinirdi. Onlar, Rolderhelm Prensliği’nin elit birlikleriydi.

 

Akademi şövalyeleri de Büyücülük Akademisine bağlı olan özel birliğin adıydı. Bu şövalyelerden bazıları büyünün yanında kılıç kullanırken bazıları sadece büyülü güçlerine güvenirdi.

 

Lylphia da bir akademi şövalyesiydi. Yu karakola gitmek istediğinde bir problem çıkabileceğini düşünmüş ve onu yanında getirmişti. Şövalye isminin bir ağırlığı vardı ve onlara pek çok kapı açılabilirdi.

 

Sivina yerine Lylphia’yı yanında getirme sebebiyse Sivina’nın Elhaven’de şövalye ilan edilen biri olmasıydı. İnsanlar ona da saygı duyuyor olsa da Lylphia, Rolderhelm için daha öncelikliydi.

 

Hem, Lylphia’dan isteyeceği bir şey daha vardı.

 

“Bu önemli bir mesele.” Lylphia, iri göğsünün üzerindeki broşu gösterdi.

 

“Dosyalarda eksik olmaması için yanınızda duracağım. Hızlı olursanız sevinirim,” dedi muhafız şefi, durumu kabullenmek dışında bir seçeneği yoktu.

 

“Teşekkür ederim,” dedi Lylphia.

 

Böylece aradıkları suçlunun, William Berry’nin dosyasına ulaşmayı başardılar.

 

***

 

Yu karakoldaki dosyalarda bulduğu bilgileri günlüğüne not aldıktan sonra oradan ayrılmışlardı.

 

“Teşekkür ederim, Lylphia. Gerçekten çok yardımcı oldun, yanımızda olmasaydın girmemize izin vermeyecekti.”

 

Araştıracakları ilk eve doğru yürürken biraz laflıyorlardı.

 

Lylphia “Önemli değil,” diyerek göğüslerini Yu’ya çevirdi. “Sonuçta bu benim de görevim.”

 

“Ayrıca,” dedi Yu, Lylphia’nın göğüslerini görüş açısından çıkartmayı deniyordu. “Diğer şeyi de halledersen sevinirim.”

 

“Evet, evet. Aklımda, merak etmeyin! Hoşça kalın!” dedikten sonra Yu’nun yanından ayrıldı.

 

Yu, Yurine ile birlikte yürümeye devam ederken tuttuğu notları ayaküstü şekilde inceliyordu.

 

“Diğer şey derken neyi kastediyordun? Bunu açıkla.”

 

“Olmaz.”

 

“Ne demek olmaz!”

 

Yurine hızlanarak Yu’nun önün kesti ve ayağını yere vurdu. Kuyruğu dikeldi ve tatlı görüntüsü gülümsemesine sebep oldu.

 

“Yoksa beni mi kıskandın?”

 

“Agh! BÖYLE ŞEYLER UYDURMA!”

 

İki saniye önce girdiği savaş durumu sebebiyle dikelmiş kuyruğu şimdi sallanmaya başladı. Kızarmış yüzünü gizlemek için sırtını Yu’ya döndü.

 

“Ne yapacağımızı söyle.”

 

“Bir şekilde işverenim sayılırsın ama böyle komut almaktan hoşlanmıyorum. Utangaç bir şekilde ‘Y-Yu… Ş-şimdi ne yapacağız?’ dersen daha mutlu olurum.”

 

Sesini bir kızın sesine benzemesi için inceltti ve şaşırtıcı şekilde Yurine’nin sesine benzetmeyi başardı. Ellerini de çenesinin altında birleştirirken, Yurine’nin sadece göz ucuyla gördüğü cilveli bir bakış attı.

 

Ama Yurine, Yu’nun başarılı taklidini soğuk bir tavırla karşıladı.

 

“Saçmalama, nereye gidiyoruz?”

 

“Vesthelm ve Southelm adasındaki birkaç vakayı incelemek için o adalara gidemeyeceğiz. Başkentteki vaka da incelemeye değer mi bilmiyorum, oraya gittiğimizde araştırırız elbet ama bence yaşlı adamı öldürdüğü o vaka katilin kendini denemesinden ibaret.”

 

Bu aklına izlediği bir animeyi getirmişti. Animede herkesi kalp krizi ile öldüren ana karakter seri cinayetlerine başlamadan önce sahip olduğu gücü denemek için birisinin trafik kazası sonucunda ölmesini sağlıyordu.

 

Başkentteki vaka da benzer olmalıydı. William Berry, birini öldürüp öldüremeyeceğini denemişti.

 

Yu’nun bu şekilde düşünmesinin sebebi seçilen hedefin kimliğiydi. William’ın hiçbir cinayetinde hedef, o yaşlı adam kadar savunmasız değildi.

 

“Buradaki yirmi yedi cinayete gelince, bunlardan altısı hakkında bilgi sahibiyiz. Kalan yirmi bir tanesini araştırmalıyız.”

 

Bilgi sahibi oldukları cinayetler şunlardı: Satoshi, Richard Henry ve iki hizmetçisi, Alatin’in ağabeyi ve babası.

 

Satoshi bir şifacıydı, Richard yaşlı bir şövalyeydi ve hizmetçileri de sıradan insanlardı. Alatin’in hem ağabeyi hem de babası şövalyeydi.

 

“Yirmi bir cinayet araştırmamız gerekiyor. Tüm cinayetler otuz dört yılının aralık ayından otuz dokuz yılının eylül ayına kadar uzanan bir zaman diliminde işlenmişler. Cinayetler arasında düzenli bir zaman aralığı yok ama tüm cinayetler arasında on üç tanesi perşembe günü işlenmiş. Belki sadece tesadüftür, belki de bir ipucu çıkartabiliriz.”

 

Listenin başında, başkentte otuz dört yılının aralık ayında işlenen cinayetin ardından otuz beş yılının ocak ayında işlenen ilk Kızılşapel cinayeti yer alıyordu, Sör Thomas Chember.

 

Gidecekleri yer karakola oldukça yakındı, sadece biraz yürümeleri yetecekti. Karakola bu kadar yakın bir yerde cinayet işlemek de büyük bir cesaret örneği sayılmalıydı.

 

“Yurine.”

 

“Ne oldu?”

 

“Sabahki kahvaltıda Ana’nın söylediklerini hatırlıyorsun değil mi? Sabah Şövalyesi diye birinden bahsetmişti.” Yu konuyu bölmemek için sormamıştı ama merakı hala devam ediyordu. “Kim o?”

 

“Tek bir kişi değil, birden fazla kişi.”

 

“Kim onlar?” Yu kendini düzeltti.

 

“Uzun zaman önce yaşamış ilk Sabah Şövalyesi’nin kılıcını almayı başaranlara verilen isim. Mora’da yer alsalar da tüm dünyaya nam salmış efsanevi kahramanlardır. Sonuncusu, Mora Kralı tarafından öldürüldü.”

 

“Mora Kralı dediğin adam, iç savaşı başlatan kişi mi? Onun ismi de Yu’ydu.”

 

“Evet.”

 

Yu ismini kullanan tek kişi olmayı isterdi, bir adaşı olması ismini daha az özel kılıyordu.

 

Chember ailesinin mütevazı malikânesine vardıklarında Yu kapıyı çaldı.

 

Chember ailesi yeni başbakanın reformları başladığı sırada güce kavuşmuş sıradan insanlar tarafından kurulmuştu. Soyadlarını da Kahramanların Savaşı sırasında İlonya’nın Chember adlı bir köyünde gerçekleşen muharebeden alıyorlardı.

 

Malikânenin kapısını açan orta yaşlı, kısa boylu ve şişman bir kadındı. Birkaç yama izi barındıran Fransız tipi siyah bir hizmetçi kıyafeti giymişti ve siyah saçlarının üzerinde beyaz bir tülbent bağlıydı.

 

“Buyurun,” dedi kapıyı açan hizmetçi. Yurine’yi gördüğü anda yüzü ekşimişti.

 

“Burada Yurine’yi gören herkes böyle mi tepki verecek? O son derece tatlı bir çocuk. Bu dünyanın insanları ile benim tatlılık algım mı farklı diyeceğim ama Sivina ve Ana da tatlı buldu. Hmm… Sanırım bazı insanlar sadece kötü.”

 

Yurine’ye karşı kötü davranılmasından hoşlanmıyordu. Yurine’ye sergilenen tutum karşısında şimdilik ayıya dayı diyecek ama ileride bunun tekrarlanmasına izin vermeyecekti.

 

“Neye bakıyorsun? İğrenç gözlerini üzerimden çek.”

 

Doğal olarak Yurine de kadının ifadesinden rahatsız olmuştu.

 

“Tamam, tamam. Kavga etmeyelim hemen.” Yu kendi sinirini bastırarak buraya geliş amaçlarına değinmek istedi. “Adım Yu Valarfin. Biz, Thomas…”

 

Thomas ismini duyduğu an hizmetçinin ekşimiş yüzü gerildi, kaşları yukarı kalktı ve gözleri açılırken dudakları çirkin bir şekilde çarpıldı.

 

“...Chember cinayetini araştırıyoruz.” Hizmetçinin ifadesinden sonra cümlenin devamını getirmekte tereddüt etmişti. “Burada bilgi edinebileceğimizi umdum.”

 

“Onu araştırmak için biraz geciktiniz sanki. Neden cinayetleri araştırıyorsunuz?”

 

“Maceracılarız ve amacımız da ödül. Bu sizi tatmin edecek bir nedendir umarım. Şimdi kendime bir muhatap bulabilecek miyim?”

 

“Chemberlerden biri ile konuşmayı umuyorsanız yanlış yerdesiniz, burada sadece iki hizmetçi var ve biri benim.”

 

“Sizinle de konuşabiliriz.”

 

Hizmetçinin onları istemediğini düşününce eve girmek için kendisi bir adım attı. Hizmetçi, üzerine yürüyen Yu’yu görünce kaçıldı ve onları evin içine almak zorunda kaldı.

 

Malikâne dışarıdan göründüğü şekilde mütevazıydı. Gösterişsiz bir şekilde döşenmiş, minimal bir çizgi izlenmişti. İçerisi temiz ve düzenliydi ama evdeki sessizlik korkutucuydu.

 

Hizmetçi onları doğrudan ana salona getirdi. Yu, Yurine ile birlikte iki kişilik gri bir koltuğa yerleşti ve hizmetçi de oturmak için onların karşısındaki tek kişilik koltuğu seçti.

 

“Kendimi tekrar tanıtayım, ismim Yu Valarfin ve bu da Yurine Valarfin. Kızılşapel katilini arayan maceracılarız.”

 

“İsmim Ortetite, buradaki diğer hizmetçi alışverişe çıktı.”

 

“Malikânenin sahibi nerede?” Yu hızlıca konuya girdi.

 

“Şimdiki sahibi başkentte. Chemberler’in hepsi cinayetten sonra Kızılşapel’i terk etti. Malikânenin şimdiki sahibi burayı satmak istedi ama satın alacak biri çıkmadı. Burayı kendi haline bırakmaya gönlü razı gelmediği için içerisinde ben ve arkadaşımı bırakarak başkente yerleşti. Buraya çok az uğrar.”

 

Gözünün önüne ablalarının odası gelmişti. Ortetite’nin sözlerinin ardından o odayı kendi haline bıraktığı için vicdan azabı çektiğini fark etti.

 

“Şimdi ne haldedir acaba? Muhtemelen yokluğum fark edildiğinde polis oraya girmiştir.”

 

Bu durum, Birinci Dünya’daki zamanla İkinci Dünya’daki zaman aynı anda akıyorsa geçerliydi. Eğer buradaki bir sene, kendi dünyasındaki bir saniyeye eşitse henüz yokluğunun fark edilmesine imkan yoktu ama Satoshi ile yaptığı deney sayesinde zamanın aynı anda aktığını yüzde yetmiş emindi

 

“Thomas Chember hakkında bildiklerinizi anlatır mısınız? Hakkında ne biliyorsanız söyleyebilirsiniz, dedikodular da buna dâhil.”

 

“O, Chember ailesinin ikinci efendisiydi. İyi biri olduğunu söyleyemeyeceğim, ölümünün ardından üzülen çok kişi olmadı.”

 

Ölen kişi için öldükten sonra hakkında söylenenlerin bir önemi olmasa da yas tutulmaması üzücü bir durum olurdu. Fakat Thomas Chember için yas tutulmuyorsa bunun bir sebebi olmalıydı, yani bu yüzden ona acımaya gerek yoktu.

 

“Bir şövalye olmasına rağmen şövalyelerin sahip olması gereken erdemin onda birine bile sahip değildi. İçkiye ve kadınlara düşkündü, babasının ona miras bıraktığı servetin çoğunu kumarda kaybetti. Ailenin yeni efendisi onun ölümünün ardından aileyi borç batağından kurtarmak için çok çalıştı.”

 

“Yas tutulmamasını anlayabiliyorum.”

 

Baba olsa böyle hayırsız bir evlat, evlat olsa böyle hayırsız bir baba istemezdi. Onun gibi bir adamın bir başkasının hayatının içinde olması, hayatında olduğu kişiye rahatsızlık dışında bir şey sağlamazdı.

 

“Bu adamın hiç iyi yönü yok muydu?”

 

“İçtiği zaman fazla kafa ütüleyen bir tip değildi, yatıp uyuyordu. Tek iyi yönü bu olsa gerek.”

 

Ortetite’nin eski efendisine karşı saygı beslemediği ortadaydı. Onun anlattığı gibi birine kimse saygı duymazdı.

 

“Peki sonradan mı böyle birine dönüştü yoksa hep mi kötüydü?”

 

“Babası ve annesi gemilerinin batması sonucu ölmüş, benden önceki hizmetçiler bu olaydan sonra değiştiğini söylüyor. Tabi bu olaydan önce de berbat biriymiş ama en azından kılıç yeteneği sayesinde ona tolerans gösterilebiliyormuş. Babası ölünce kraliyet şövalyelerinden ayrılıp ailenin başına geçmiş. Daha sonra da iyice çekilmez birine dönüşmüş.”

 

“Onunla ilgili başka ne var? Adının karışıtğı olaylar vesaire…”

 

“Adı sıklıkla olaylara karışıyordu. Bunlar çoğunlukla kavga ve tacizdi. Bir kez de cinayet ve tecavüz şüphelisi olmuştu ama bunun hakkında pek bir şey bilmiyorum.”

 

Thomas Chember sahiden de ölmeyi hak eden birisine benziyordu. Belki de William Berry onu öldürürken adaleti sağladığını düşünmüştü.

 

“Cinayet ve tecavüz haberlerinden devam edelim, bunlar hakkında ne biliyorsunuz?”

 

“Olayın üstü hemen örtüldü, içinde hangi isimler var hiç açıklanmadı. Sadece olayın ardından muhafızların sık sık onu almaya geldiğini biliyorum.”

 

“Hiçbir şey mi açıklanmadı? Harbiden üstü örtüldü mü bunun?”

 

“Evet. Bunun hakkında bilgi sahibi olan birileri varsa anca o zaman bu olayı araştıran muhafızlardır.”

 

Yu bu olayın öylece gizlenmesine anlam veremiyordu. Gizlenen olay özellikle cinayetleri çözmesinde ona yardımcı olabilecek bir olay olduğu için morali bozulmuştu.

 

“Cinayeti anlatabilir misiniz?”

 

“Cuma sabahı kahvaltıya gelmediğinde o zamanlar burada çalışan arkadaşım onu uyandırmak için odasına çıktı. Kapıyı çaldığında odadan hiçbir tepki gelmedi ve içeri girmeyi denedi ama kapı kilitliydi. Elimizde de o kapının anahtarı yoktu bu yüzden bahçıvanı çağırdık ve adam kapıyı kırdı.”

 

Ortetite hiç düşünmeden anlatmaya başladı, o günü net bir şekilde hatırlıyor gibiydi.

 

“İçeri girdiğimizde o adamın cesedi ile karşılaştık. Yatağı kana bulanmıştı, ömrümde gördüğüm en korkunç manzaraydı. Tamamen yüzülmüş derisi yatağın yanında duruyordu.”

 

Yu hikayeyi duyduğunda tüylerinin ürperdiğini hissetti.

 

“Daha sonra öğrendik ki katil onun derisini yüzerken zihnini açık tutan bir ilaç kullanmış. Adam her anı yaşamış ama ne hareket edebilmiş ne de bir ses çıkarabilmiş. Katil, onun üzerine imzasını bıraktıktan sonra pencereden kaçıp gitmiş.”

 

“Daha sonra olayla ilgili herhangi bir gelişme kaydedildi mi?”

 

“Kaydedildiyse de ben bilmiyorum.”

 

“Hepsi bu kadar mı? Anlatabileceğiniz başka bir şey yok mu?”

 

“Hepsi bu kadar.”

 

Yu günlüğüne notlarını almayı bitirdikten sonra teşekkür etti ve evden ayrıldılar.

-------------------------

24.12.2021 - 21:56






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr