Cilt 2 - Bölüm 4: Aile Bağları Kurmak (1/2)

avatar
535 9

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 4: Aile Bağları Kurmak (1/2)


Neko güneş doğmadan birkaç saat önce uyumayı başarmıştı ama Yu tüm gece ayaktaydı. Yatakta ne kadar hareketsiz beklerse beklesin uyku gözünün yanına dahi yaklaşmamıştı.

 

Bundan nefret ediyordu. Etrafında konuşabileceği hiç kimse ya da oyalanabileceği hiçbir şey olmadığı için kendi düşünceleri ile baş başa kalıyordu ve bu, ona acı veriyordu.

 

“Dolandırıcılık. Bunu neden yapmak istiyorum?”

 

Marino Swann’a sunacağı iş teklifi dolandırıcılıktı. Yu bir suça karışmaktan korksa da dolandırıcılık fikri aklına girdiğinde ona karşı koyamamıştı.

 

“Kolay para kazanmak için mi? Binlerce insanı kandıracağım, onların parasını çalacağım.”

 

Eğer yanında konuşabileceği birisi olsaydı böyle şeyleri düşünmek zorunda kalmazdı, onunla konuşur ve tüm olumsuz düşünceleri unuturdu.

 

“Mutlu olmak için yapacağım… Değil mi? Çünkü artık olumsuz şeyler düşünmek istemiyorum, güzel bir hayat yaşamak istiyorum. Eğer çok param olursa burada bunu yapabilirim. Farklı bir ülkeye gider, bir zengin olarak lüks bir hayat yaşarım. İstediğim de bu, tüm acılarımdan uzakta yaşayabilirim.”

 

Aklına dün gece geldi, Lucie ona yakın davranıyordu. Hatta onun yakınlığı Yu’nun içini ısıtmıştı.

 

“Birisiyle evlenebilirim, hatta burası fantastik bir dünya olduğuna göre bir harem bile kurabilirim. Hangi erkek bunu reddedebilir ki? Etrafımda güzel kadınlar olur, belki çocuklarım da olur. Tüm bunlar olursa sürekli oyalanır ve böylece bana acı veren tüm anılardan, tüm pişmanlıklardan kurtulurum. Kim olduğumu bile unuturum belki.”

 

Para her şey demekti. Parası varsa insan rahata erişir, huzuru ve mutluluğu bulur, sevgiye ulaşabilirdi.

 

“Para sevgiyi satın alamasa da ona ulaşmak için aracı olabilir. Birinci Dünya ya da İkinci Dünya, her ikisinde de para beni mutlu edecek yaşama götürür.”

 

Yükselen güneşin ışığı, penceredeki perdenin altından odaya girdiğinde Yu’nun da uyku zamanı geliyor demekti ama bu sabah uyuyamazdı, erkenden belediye gitmeli ve kimlik çıkartmalıydı.

 

Kimlik çıkartması gerektiği aklına gelince arkasını döndü. Neko normalde uyumadan önce Yu’ya sırtını dönse de uyurken hareket etmiş ve yüzünü dönmüştü.

 

Küçük elleri ile yorganı tutuyordu, ağzı nefes almak için hafifçe aralanmıştı. Yu onun uzun siyah kirpiklerini estetik buluyordu ve bembeyaz saçları da çok güzeldi.

 

“O… Benim sorumluluğumda.”

 

Saçlarına dokunmak için elini uzattı, parmakları saçlarına değmek üzereydi ki kendini durdurdu ve elini geri çekti.

 

“Benim gibi, kimsesiz. Annesini ben öldürdüm ve onu öylece terk etmem mümkün değil.”

 

Ölüm anında Rie’nin gözlerinde beliren o şaşkınlığı Yu ömrü boyunca unutmayacaktı.

 

Gözlerinden akan yaşları eliyle sildi.

 

“Neden bu kadar berbat biriyim? Neden iyi biri olmak için çalışmıyorum? Neden? Neden? Neden!”

 

Neko uyanıp onu bu hâlde yakalasın istemiyordu. Yanakları kızarmıştı, akan burnunu silmek için ayağa kalktı ve su kovalarına doğru ilerledi.

 

Dolu kovadan bir avuç su aldı ve burnuna götürdü, sonra boş kovanın üstünde burnunu yıkadı.

 

Yanaklarından süzülen yaşları temizlemek için yüzünü de yıkadı. Sonra da ıslak yüzünü kıyafetine sildi.

 

“Ben bir katilim. Cinayetin yanında dolandırıcılık ne ki? Zaten çamura bulanmış ellerimin üzerine biraz daha çamur sıçramasından mı çekinmeliyim? Öyle ya da böyle, hiçbir su benim ellerimi temizleyemez.”

 

Tekrar Neko’ya baktı. Ona bakınca kendini daha bir aşağılık hissetti. Göğsünün içindeki karanlık çukur tarafından tüketiliyordu.

 

“Ona inanmak istiyorum ama düşüncelerim, hislerim karman çorman. Tüm hataları telafi etme şansı, gerçek olamayacak kadar güzel bir fikir fakat onun söyledikleri gerçek olsa bile, ben bunu başarabilecek bir adam değilim. Sadece kandırıyorum, kendimi de onu da, her zaman yaptığım gibi.”

 

Aynanın karşısında yüzünü inceledikten sonra kıyafetlerini giyindi. Kaliteli kumaştan yapılmış siyah elbisesini giyip aynaya tekrar baktığında görüntüsü onu tatmin etmişti.

 

“Neko, Neko, Neko.” Üç kez seslendi ama Neko uyanmadı. “Neko, kalkmamız lazım.” Çocuğu omzundan tutup hafifçe sarstı.

 

“Birazdan,” dedi Neko. Gözlerini bile açmamıştı ve mayışmış hâli Yu’yu gülümsetti.

 

“Uyanmayı erteledikçe, uyanma ihtimalin bir o kadar azalır. Hadi kalk.”

 

Alarmı erteledikçe uyanma ihtimalinin azaldığını YouTube’dan öğrenmişti. Şu anda alarm görevi gören Yu olduğuna göre Neko onu ertelememeliydi.

 

Neko gözlerini ovuşturarak yataktan kalktı. Gecenin çoğunu uyanık geçirdiği için hala uykusu vardı. Esnedi ve gerindi, daha sonra tekrar yatağa yatacaktı ki Yu onu durdurdu.

 

“Yatma, yatma… Kalk hadi, kahvaltı yapıp belediyeye gideceğiz. Geri geldiğimizde tekrar uyursun.”

 

Neko oflayarak kalktı ve yüzünü yıkadı. O havluyla yüzünü kurularken Yu aynanın karşısında hâlâ kendini seyrediyordu.

 

“Çok yakışıklıyım, değil mi?” diye sordu. Artık uyanık olduğu için Neko ile konuşabilirdi.

 

Kedi kulaklı küçük kılıç perisi, konuşan genci dikkate almadan kıyafetlerini değiştirmeye başladı. Yu konuşmaya devam etti.

 

“Kendimi övmek için söylemiyorum ama tanrı bir ustaysa ve insanlar onun zanaatıysa, ben kesinlikle sanatı olmalıyım. Yani şu yüzüme, gözüme, sesime, vücudumun doğal şekline bak. Kesinlikle bir ustalık eseri yapmak isteyerek beni yaratmış olmalı. Gerçi ablalarımın da kesinlikle benden aşağı kalır bir yanı yoktu, ikisi de çok güzeldi. Sanırım bu atalarımızın geçmişte yaptığı mükemmel eş seçimleriyle ortaya çıkmış mükemmel bir genetik miras. Evet, Valarfinlerin doğal mirası olağanüstü güzellik.”

 

Neko, Yu’nun dediklerini hiç umursamadan kıyafetlerini değiştirdi. Yu bugün sadece birilerine bir şeyler anlatarak düşüncelerden kaçmak istiyordu, bu yüzden umursanmamayı umursamadı.

 

“Sen ağladın mı?” diye sordu Neko.

 

“Neden ağlayacağım ki?”

 

“Gözlerin kızarmış.”

 

Yu elini gözlerine götürdü, kendini aynada o kadar incelemesine rağmen gözlerinin kızardığını fark edememişti.

 

“Gece boyu uyanıktım, o yüzden kızarmıştır.” İtiraf etmek yerine, pembe bir yalanla savuşturmayı tercih etti. Ağladığını söylemek istemiyordu.

 

Eline bir tarak aldı ve yatağın üzerine oturdu. Sonra da Neko’ya sandalyeyi yatağın önüne çekmesini işaret etti.

 

“Saçlarını öreyim,” dedi.

 

“Gerek yok.” Neko tarağı almak için Yu’nun eline uzandı. Yu elini havaya kaldırarak tarağı kaçırdı.

 

“Resmi bir yere gideceğiz, ondan sonra da biraz işimiz var. Güzel olmamız gerek.”

 

Konu iyi görünmeye gelince Neko da Yu gibi hassaslaşabiliyordu. Sandalyeyi çekti ve oturarak Yu’nun saçları ile ilgilenmesine izin verdi.

 

Yu onu anlamakta zorlanıyordu; Neko bazen Yu’dan iğreniyor gibi davransa da bazen de kendisiyle ilgilenmesine izin veriyordu. Yu onun ne düşündüğünü bilmek isterdi.

 

“Ne işimiz var?” Neko’nun oturduğu yer odadaki boy aynasının karşısına denk geliyordu, duygusuz bir yüzle saçlarının yapılışını izlerken sordu.

 

“Biraz araştırma yapacağız.”

 

“Dünkü kişiye önereceğin iş ile ilgili mi?”

 

“Evet.”

 

Nüfus, bahis sistemi, oyunların tarihi ve zamanları, oyunların detayları gibi ayrıntıları öğrenmesi ve donanımlı şekilde Marino’ya gitmesi gerekiyordu.

 

“Ne işi?”

 

“Umut… Şans… Umut pazarlaması gibi bir şey-” Neko’nun saçlarını tararken onunla sohbet edebildiği için mutlu olmuştu, bu mutluluk yüzünden bir anlığına boş bulunarak yapacağı iş hakkında ipucu verdi.

 

“DOLANDIR-MMMH!”

 

“Bağırma!”

 

Neko beklediğinden daha zeki çıkıp Yu’nun aklındaki planı hemen anladı. Yan odalardaki insanların bir şey duymaması için Yu hızlı davrandı ve hemen Neko’nun ağzını kapadı.

 

Yu elini çektikten sonra Neko kendi elinin tersiyle ağzını sildi. Onun böyle yapması Yu’yu incitmişti.

 

“Dolandırıcılık mı yapacaksın? Onu mu dolandıracaksın?”

 

“Hayır, Marino’yu dolandırmayacağım.” Onu dolandırmayı denese bile zaten bitmiş bir adamdan alabileceği pek bir şey yoktu ve bir şekilde evini elinden alsa Marino’nun borçluları bu sefer kendisine bulaşabilirdi. “Bana bak Neko, zamanı geri sarmak istiyorsun değil mi? Zaman geri sarılacaksa bu dünyada yaptığımız hiçbir şeyin önemi yok çünkü hepsi yaşanmamış olacak.”

 

“Ama biz hatırlayacağız.”

 

“Hiç gerçekleşmemiş bir olayı hatırlayacağız, bu annenden daha mı önemli?”

 

Cümlesinin hemen ardından bunu söylediği için pişman oldu, Neko’ya biraz daha umut vermişti.

 

“Her seferinde bunu kullanıp…” Neko küçük yumruklarını sıktı. Bu sırada Yu onun saçlarını örmeye başlamıştı.

 

“Ölüm riski yok, yasalar tarafından son ana dek suçlu sayılmamamız gerekiyor ve iş bittiğinde derhal Rolderhelm’i terk edebiliriz. Eğer işler düşündüğüm şekilde ilerlerse tahmini olarak iki aylık bir süreç bizi bekliyor olacak, bu sürede diğer işleri de halledebiliriz.”

 

“Diğer işler?” dedi Neko, hâlâ ikna olmuşa benzemiyordu.

 

Yu konuyu dolandırıcılık meselesinden saptırdığı için rahatladı.

 

“Sigma Kulesi. Suikastçıları kim tuttu ve amacımıza ulaşmak için ne yapmalıyız? Bunların cevabını arayacağız, sanırım.”

 

Zamanı geri sarmak Yu’ya imkânsız bir hedef gibi gelse de, ‘denedim’ diyerek vicdanını rahatlatmak için biraz çalışacaktı.

 

Biraz uğraştıklarında ve zamanı geri sarmanın imkânsızlığı anlaşıldığında Neko’nun annesinin ölümünü kabullenmesini ve geleceğe bakmasını umuyordu.

 

“Tamamdır,” dedi. Neko için güzel bir balıksırtı örmüştü. “Kahvaltı yaptıktan sonra çıkabiliriz.”

 

***

 

“Çok az yemek yiyorsun.”

 

Yu oldu olası sıra beklemekten nefret ederdi. Eğer ATM’den para çekmek, fatura yatırmak ya da bunlar gibi sıra beklemesi gereken farklı işleri olursa sıra beklememek için sabah erkenden kalkar ve işini hallederdi.

 

Ama sıra beklemekten hoşlanmayan tek kişi Yu değildi, onun gibi sıra beklememek için erkenden kalkıp gelenler yüzünden sabahın ilk saatlerinde olmalarına rağmen belediyenin önünde uzun bir kuyruk oluşmuştu.

 

“Karnım doyuyor.”

 

“Ama biraz zayıfsın, birkaç kilo alman gerek. Bu kadar zayıf olman sağlıksız.”

 

Neko da Yu gibi yemeklerden tat alamıyor ve düzensiz besleniyordu fakat Yu kendini zorlayıp karnını doyuracak kadar yiyebilse de Neko çok az yemek yiyordu.

 

“Karnım doyuyor dedim!” Neko kollarını göğsünde birleştirdi.

 

Yarım saatten biraz sonra Yu ve Neko belediyeye girdi ve içerideki koltuklara oturarak nüfus memurunun onları çağırmasını beklemeye başladı.

 

On dakika sonra nüfus memuru onları bir odaya çağırdı. Gün ışığından tamamen yararlanmak için perdeler sonuna kadar açılmıştı.

 

Nüfus memuru, “İsminiz nedir?” diye sordu.

 

“Yu Valarfin.”

 

“Buyurun, Bay Valarfin. Oturabilirsiniz.”

 

Nüfus memurunun oturduğu sandalye dışında odada tek bir sandalye vardı, Yu kendisi oturmak yerine Neko’yu oturttu.

 

Nüfus memuru kredi kartı büyüklüğünde dikdörtgen bir kâğıt çıkardı ve sordu, “Valarfin soy isminiz, Yu isminiz, öyle mi?”

 

“Evet.”

 

Onayı aldıktan sonra memur, norm yazıyla kâğıdın üzerine önce soy ismi, sonra da ismi yazdı.

 

“Doğum tarihi, doğum yeri, cinsiyet, uyruk, ebeveyn isimlerini söyler misiniz?”

 

“Sekizinci ayın otuzu, Kahramanların Savaşından Sonra yirmi yılı, Başkent Rolderhelm - Lonca Mahallesi, erkek, insan.” Rolderhelm’de doğmasa da nüfusa böyle kaydettirecekti.

 

Tarihi verirken sekizinci ayın otuzu dedi, Birinci Dünya’da bu tarih otuz ağustosa denk geliyordu. Burada da sekizinci ayın otuzunun yine otuz ağustosa denk geldiğini öğrenmişti. Bazı ülkelerin kullandığı farklı takvimler olsa da Rolderhelm, Birinci Dünya’daki miladi takvimin tamamen aynısını kullanıyordu.

 

Takvimdeki benzerlik nedeniyle Yu kendisinden önce buraya başka Birinci Dünyalıların geldiğini anlamıştı ve hâlâ burada kendisi gibi başkaları da olabilirdi.

 

“Babamın ismi Yuu, iki ‘u’ ile yazılıyor. Annemin ismiyse... Helen.” En son ebeveynleriyle birlikte olduğunda Yu hâlâ bir bebekti. Daha sonra babası bir trafik kazasında, annesi de bir şekilde ölmüş ve ablaları ile birlikte yetimhaneye gönderilmişti.

 

“Onlar nereli?”

 

“İkisi de Rolderhelm, Lonca mahallesi.”

 

“Başka akraban var mı? Varsa kayıt için daha sonra onlarla birlikte tekrar gelmen gerekiyor.”

 

“Ablalarım vardı ama ikisi de öldü. Onlar dışında akrabam yok, şu anda bana yakın diyebileceğim tek kişi Neko.”

 

“Ablalarının adını ve doğum yeri ile tarihlerini söyle.” Nüfus memuru ayrı bir dosya aldı, Yu’nun bilgilerini dosyaya geçirdi ve dosyanın içinde akrabalar adı verilen bir bölüm açtı.

 

“Onlar ikizdi. Büyük olanın adı Ryu, küçük olanın adıysa Myu. Kahramanların Savaşından Sonra on beş yılı, beşinci ayın otuzu. Rolderhelm, Lonca Mahallesi.”

 

Memur, Yu’nun ablalarını yine norm yazıyla dosyaya yazdı. Yazdıktan sonra yorulmuş elini salladı.

 

“Şimdi gelelim Neko’ya…” Memur, sandalyede oturan çocuğa döndü. “Neko sen misin?”

 

“Evet,” diye cevapladı Neko.

 

“Kimin, kimsen var mı?”

 

“Hayır.”

 

“Yani bu adam, şu anda yakın olduğun tek kişi diyebilir misin?”

 

Neko cevaplamadan önce yere baktı, gerçeği kabullenmekte zorlanıyordu. “Evet,” dedi sessizce.

 

“Eğer seni zorla yanında tutuyorsa bana söyleyebilirsin, sana zarar veremez.”

 

“Aslında zorla tutulan kişi ben sayılırım.” Çocuk kaçırdığından şüphelenilmesi zoruna gidiyordu.

 

Neko başını sallayarak reddetti, “Bu herif bana zorla hiçbir şey yaptıramaz, onu parçalara ayırırım.”

 

Yu sözlerinde ciddi olduğunu bildiği için yutkundu, nüfus memuruysa şaka yapıldığını düşünerek güldü.

 

Memur kendini toparladıktan sonra konuştu. “Yönetmeliğe göre insanlara hayvan ve mevki ismi verilemez. Başka bir isim düşünmeniz gerekiyor.”

 

Yu hafifçe kıkırdasa şaşırmıştı, Türkçe konuşmalarına rağmen nüfus memuru da neko kelimesinin anlamını biliyordu.

 

“Ne demek verilemez? Annem bana bu ismi verdi!”

 

“Üzgünüm, yönetmelik böyle.”

 

Neko itiraz etse de yönetmeliğe karşı gelemeyecekti. Neko ve memurun tartışması devam ederken Yu aklındaki ismi söyledi.

-------------------------

21.11.2021 - 03:16






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr