Cilt 1 - Bölüm 3: Yabancı, Cadı ve Kedi (2/2)

avatar
636 10

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 1 - Bölüm 3: Yabancı, Cadı ve Kedi (2/2)


“Beni öldürmüş olsa da kötü birine benzemiyor.”

 

“Başak Lütufu, kullanıcısı öldüğü zaman ona yeni bir yaşam şansı verir. Kullanıcının isteğine göre ölen bir başkasını canlandırmak için de kullanılabilir. Başak Lütufu’nun tek bir kullanım hakkı var, onu kendime saklamadığım için Neko kızdı.”

 

“Ben olsam böyle bir hakkı tanımadığım bir yabancı için kullanmazdım herhalde.” Rie’nin tek kullanımlık bir hakkı kendisine saklamak yerine Yu’ya harcaması Yu’nun hoşuna gitmişti. “Yani, hayatta olduğum için zaten mutluyum da bu hayatta olmamı biraz daha anlamlı yapıyor.”

 

Rie, Yu’nun canlanışını ve Neko’nun sözlerini böylece açıklayarak konuşmaya devam etti.

 

“Sahip olduğum diğer Lütuf ise Avcı Lütufu. Avcı Lütufu görünmez şeyleri görmemi sağlıyor. Duvarların arkasını görmek gibi şeyler yapamıyorum ama hayaletleri ve insanların vücudundaki ruhu görebilirim. Seni canlandırma sebebim de biraz bununla ilgili. Belki bir başkası, daha koyu ruhlu biri senin yerinde olsaydı vicdanım beni rahatsız edecek olsa da canlandırmazdım ama senin gibi masum birini öldürüp de bırakmaya gönlüm el vermezdi. Senin ruhun saftan da öte, yeni doğmuş bir bebeğinki gibi. Çok iyi bir insan olmalısın.”

 

“Ben çok iyi bir insan mıyım?” Yu şaka mı yapıyorsun der gibi gülümsedi. Duyduğu şey onu şimdiye dek gördüğü her şeyden daha çok şaşırtmıştı, hatta o kadar şaşırmıştı ki ağzı tüm dişlerini gösterecek şekilde açık kaldı.

 

“Anne, üzülerek söylüyorum ki yanılıyor olabilirsiniz. Bu yaratık hiç de iyi birine benzemiyor.”

 

Neko tamamen haklıydı. Yu kibirli, kıskanç ve bencildi. Günahsız bir ruh olması mümkün değildi. Yu bile kendisini sürekli suçlarken ruhunun saf kalması olanaksızdı.

 

“Neko, çok ayıp.”

 

Rie tekrar kızına terbiyeli olmasını söylerken Yu neden ruhunun böyle saf bir şekilde tarif edildiğini anlamaya çalışıyordu.

 

Olabilecek ilk sebep, yeni bir dünyaya gelmesinden kaynaklı yeni bir ruh elde etmesiydi. “Ruhum değişiyorsa ben, ben olmam ki!” Bunu düşünerek panikledikten sonra aklına ilk teorisini daha mantıklı kılacak yeni bir fikir geldi. “Kendi dünyamdayken bir ruhum yoktu ve buraya geçince, bu dünyanın kurallarına uygun olarak bir ruh kazandım. Henüz bir saatlik olan ruhumu da kirletmek için yeterli vaktim olmadığı için Rie’nin söylediği kadar temiz gözüküyor.”

 

Öyleyse Yu’nun çok iyi bir insan olduğunu düşünerek onu canlandıran Rie, bunu Neko’nun da dediği gibi boşuna yapmıştı. “Bunu kendime saklayacak ve hakkında konuşmayacağım.”

 

Ürettiği teorisinin doğruluğunu kanıtlayamıyordu ama teoriyi doğru kabul edecek ve Rie’ye hata yaptığını söylemeyecekti.

 

“Öyleyse ikinci soru, neden beni taciz ediyordun?”

 

“Taciz etmiyordum!”

 

Yu ellerini kendi göğsüne götürürken Rie de başını farklı bir tarafa çevirip göz göze gelmekten kaçındı.

 

“Seni hadsiz yaşam formu! Annem ile ne cüretle böyle konuşursun?”

 

“Eğer annen baygınken onun göğsüne baksaydım sapık bir tacizci olurdum ve kocası tarafından öldürülürdüm. Bence aynısını o bana yaptığında buna açıkça taciz denebilir.”

 

Yu’nun mantığı basit ve açıktı, kadın erkek eşitliği denen şey böyle olurdu.

 

“Öncelikle ben evli değilim ve hiçbir zaman bir kocam olmadı. Neko’yu ben yarattığım için anne rolünü üstleniyorum.”

 

“Ah... Öyle demek...” Yu’nun dudaklarında haylaz bir gülümseme belirdi. Yu için yol açıktı.

 

“Ayrıca detaylı bir açıklama verdiğine göre belli ki benden hoşlandı. Haha! Yeni tanışmış olsak ve berbat bir halde karşısına çıksam bile ben, benim sonuçta. Başarılıyım, sportifim, yakışıklıyım, karizmatiğim, yetenekliyim. Bir kadının benden etkilenmesi için gerekli tüm özelliklere sahibim. Ben harikayım.” Yu’nun zihni çoktan Rie ile fantezilere dalmıştı ki Neko’nun tehditkâr sesi onu hayal dünyasından çıkardı.

 

“Annem ile arama girebileceğini düşünüyorsan, yanılıyorsun.”

 

Yu’nun niyetini anlayan kedi kız kuyruğunu dikleştirmişti ve öldürmeye hazır bir avcıymış gibi bakıyordu. İşler Yu’nun kısa sürede kurduğu fantezisindeki gibi ilerlerse bu kızla uğraşması gerekecekti.

 

“Konuya dönelim. Yaptığım şey için özür dilerim, seni taciz etmeye çalışmıyordum. Vücudundaki eksiklik dikkatimi çektiği için baktım, bir nevi muayene gibi düşünebilirsin.”

 

“Eksiklik mi!?” Yu yine kendi içinde küçük çaplı bir kriz yaşamak üzereydi. “Neremi eksik görüyor ki? Gayet güzel bir yüzüm var, bacaklarım da uzun, karnım da düz. Kaslarım yok diye mi?” Eksik görülmek ve eleştirilmek, buna biraz daha maruz kalırsa tırnaklarını yemeye başlardı.

 

“Senin bir çekirdeğin yok, bahsettiğim eksiklik bu,” dedi Rie. Yu’nun sakinleşmesini sağladı.

 

“Çekirdek mana üreten ve kendini yenileyen bir organ, yok olmanın eşiğine gelse bile iyileşir ama olur da bir şekilde yok olursa tam göğsünün ortasında olduğu için senin de ölmeni sağlar. Çekirdeksiz birini göreceğimi hiç düşünmezdim.” Rie, Yu’nun çekirdeğin ne olduğunu bilmediğini anlayınca ona organ hakkında bir açıklama verdi.

 

Eksikliğin kendisinden kaynaklı değil de bu dünyadan kaynaklı olduğunu öğrenmek onu hem rahatlatmış hem de gücendirmişti. Yeni dünyada eksik olmak Yu’yu strese sokuyordu.

 

“Mana olmadan da büyü yapılmıyor, değil mi?”

 

Çekirdek olayı da ruha benzer bir şey olmalıydı. Dünyada insanların çekirdek adı verilen organları yoktu ve Yu buraya reenkarne olarak değil de bir geçit aracılığıyla geldiği için vücudunda bir çekirdek oluşmamıştı fakat çekirdeğin aksine ruh fiziksel bir kavram olmadığı için bir ruh elde edebilmişti.

 

Yu’nun sorusu Rie ve Neko’yu şaşırttı. Bu dünyada sıradan insanlar bile mananın büyü için gerekli yakıt olduğunu bilirdi. Neko, Yu’nun cahilliği hakkında kendi kendine mırıldanırken Rie anlayışlı olmaya karar verdi.

 

“Evet. Çekirdek mana üretir ve büyü kullanıcısı da üretilen manayı yakıt olarak kullanarak büyü yapar.”

 

“Anladım, teşekkürler.”

 

Mana olmadan büyü yapılmadığını oyunlarda görmüş, sadece bu dünyada da mana denen şeyin oyunlardakiyle aynı sistemde olduğundan emin olmak istemişti.

 

“Yüksek zekâmın ve etkileyici karizmamın yanında bir de büyü yapabilseydim güç dengesini altüst edecek seviyede bir varlık olurdum. Güç dengesini sağlamak amacıyla dünya benim büyü yapmamı engellemiş.”

 

Büyü yapamazdı, dövüş yetenekleri de yoktu. Canavarların ve büyülerin olduğu fantastik dünyada hayatta kalabilmek için ya temkinli olacak, ne zaman harekete geçmesi gerekse en az on kez düşünecek ve hareketinin tüm muhtemel sonuçlarını hesaplayacaktı.

 

Ya da birkaç arkadaş edinecek ve onlar tarafından korunacaktı. Egosu bu fikri beğenmese de hayatta kalmak için korunmaya muhtaç olduğunu biliyordu.

 

“Ama arkadaş edinmekte hiçbir zaman iyi olmadım.”

 

Ablaları dışında yakın olduğu birkaç insan vardı ve onlarla da sık görüşmezdi.

 

“Şimdi ne olacak?”

 

Üçü de sessizleşmiş ve birinin konuşmasını beklemeye başlamıştı.

 

“Ne yapacağım? ‘Tanıştığıma memnun oldum, öyleyse hoşça kalın’ diyerek kendi yoluma mı gideceğim?” Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. “Şimdi düşünüyorum da, ablalarımın yanında yaşayan bir parazit gibiydim.”

 

Yaşamak için ihtiyaç duyduğu her şey ablaları tarafından kendisine sağlanıyordu. Yemek, ev ve sevgi ablaları tarafından sunulan şeylerdi.

 

Aldığı burs haricinde harçlığını bile Yu’ya veriyorlardı. Yu bunun karşılığında ablalarına boşa uğraşmadıklarını göstermek ve kardeşlerinin ne kadar harika biri olduğunu kanıtlamak istediği için daima onlara yüksek ders notlarıyla dönmüş, kendini farklı alanlarda geliştirmeye özen göstermişti.

 

“Benimle gurur duymalarını istiyordum, daha fazla ilgi görmek istiyordum.”

 

Ablaları ile birlikte yetimhanede kaldığı zamanlarda da ihtiyaçları yetimhane tarafından karşılanıyordu. Son birkaç ayda bulduğu yarı zamanlı iş dışında çalışıp kendi başına ayakta durmak zorunda kalmamıştı.

 

Ama o zamanlar gururu, başkalarının eline baktığı için kırılmıyordu çünkü onlar yabancı insanlar değildi. Yetimhane devlet kurumuydu ve ablaları da onun ailesiydi. Onlar tarafından beslenmek zoruna gitmiyordu.

 

Yeni tanıştığı bu insanların eline bakacak olmaksa farklıydı, onları tanımıyordu. Rie güzel bir kızdı ve Yu onunla biraz daha zaman geçirip, onu tanımak istiyordu ama hâlâ bir yabancıydı.

 

“Ve buradan nasıl çıkacağım ki? Uçup yukarı çıkamam, şuradaki tünellerden birinde yolumu bulmayı denesem karşıma çıkacak ilk tehditte ölürüm. Onların yanında durup beni korumalarına muhtacım.”

 

Zayıf oluşunun farkındalığı egosuna atom bombası atılmış hissiyatı yaratıyordu. Tanımadığı bu insanları tanımak istese de onlara muhtaç olmak sinirlerini bozuyordu.

 

“Yalnızca zorunda olduğum için... Sadece bu seferlik bir istisna yapacağım.” Gözlerini yumdu ve kararını verdi. “Şimdi işi ‘hadi ben de sizinle geleyim’ kısmına nasıl getireceğim?”

 

İsteğini doğrudan dile getirmek istemiyordu. “Peki, ‘şimdi ne yapacağız?’ diye sormak gibi oldubitti tarzında bir şey söylesem?” Böyle yaparak direkt olaya girmiş olurdu. “Ama böyle yaptığımda da ‘ne zaman biz olduk?’ yanıtıyla karşılaşabilirim.”

 

Sessizlik devam ederken Yu’nun zihni de düşüncelerle dolup taşıyordu.

 

“Beni canlandırdığına göre birazcık da olsa bana değer vermesi gerekmez mi? Sonuçta bana kendisi için önemli bir şey verdi. En azından iki dakika sonra ölüp bana verdiği yaşamı boşa harcamadığımdan emin olmak isteyecektir.” Rie’nin kendisine değer vereceğine kendini inandırdığında ondan yardım istemenin zamanı gelmişti.

 

“Şey, aslında gidecek bir yerim yok. Sizinle takılabilir miyim?” Yu Valarfin yardım istediği için utanıyordu, öyle ki farkında olmadan başını eğdi ve dudağını ısırdı.

 

“Yok öyle bir şey, herkes kendi yoluna, hadi kışkış.”

 

“Neko! Bay Valarfin zaten utanıyor, kabalığın sınırı aştı artık.” Rie, Neko’nun kulağını tutup hafifçe çekti. Annesi tarafından cezalandırılan Neko, Yu’ya nefret dolu bir bakış attı.

 

“Utanıyor değilim, sadece alışkın olmadığımdan...” şimdi de parmaklarıyla oynamaya başlamıştı. “Bugün buradaki ilk günüm ve şehirle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Sadece bugünlük yardım etseniz bile yeter.”

 

Yüzünü yastığa gömüp çığlık atmalıydı çünkü utandığı için de utanmaya başladı. Eğer böyle bir günün geleceğini bilseydi insanlardan yardım isteme antrenmanları yapardı.

 

“Başınıza iş açtığıma göre size yardım etmeliyim.”

 

“Anne...”

 

“Şş, Neko. Bay Valarfin’i buraya düşüren bizdik, ona yardım etmek görevimiz.”

 

Yu rahat bir nefes aldı. Hayatında ilk kez tanımadığı birinden yardım istemiş ve istediğini elde etmişti.

 

“Teşekkür ederim.” Yu için teşekkür etmek de kolay değildi ama rahatlayınca bir anda ağzından kaçıverdi.

 

“Öyleyse seni diğer yoldaşımızla tanıştıralım,” Rie eliyle tünellerden birini işaret etti.

 

“O aptal insan hala uyuyor.”

 

Neko’nun gözünde Yu “aptal yaratık”ken yaralı olan kişi “aptal insan”dı. Sadece kendisine hakaret ediyor olsa onu görmezden gelebilirdi ama şimdi de başkasından düşük olduğunu söylüyordu. Sabrı sınanan Yu yanağını ısırarak kendini sakinleştirmeyi denedi.

 

Bir tünelin içine girdiklerinde uyuyan çocukla karşılaştılar.

 

“Onun adı Sharley, benim çırağım. Oradaki turuncu canavar tarafından yaralandı.”

 

Siyah saçlı genç erkek baygın halde yatıyordu. Yu’dan daha genç gözüküyordu, on altı ya da on yedi yaşında olmalıydı. Kendisinden genç olmasına rağmen daha uzun boyluydu ve boy farkı Yu’yu kıskandırdı.

 

“Ama diğer tüm özelliklerim bu veletten daha iyi.” Boy farkı dışında Yu daha yakışıklıydı.

 

“Ama... Hikâyemin muhtemel ana kadın karakterinin çırağı neden erkek?” Basit bir beyin fırtınasının ardından onun, toplum tarafından cadı olduğu için dışlanan ama çok güzel olan Rie’nin yanında durmasının iki olası sebebi olduğu anlaşılabilirdi.

 

Birincisi, ona gerçekten saygı duyuyor ve bir abla/öğretmen olarak görüp onun bilgi birikiminden faydalanmak istiyordu.

 

İkincisi ve daha muhtemel sebebi, Sharley ondan hoşlanıyordu. Yu’ya ikinci sebep daha olası geldi. “Hatta bu yavşak piç, 'Rie cadı diye sevilmiyor ben seversem kesin o da beni sever’ diye düşünmüştür.”

 

Sharley ile tanışmamıştı bile ve şimdiden onu sevmiyordu.

 

“Bu çocuk benim yanımda hiçbir şey, aşk oyununda benim yanım yaklaşamaz- neden ben böyle düşünüyorum!”

 

Buraya gelir gelmez dünyayı bir oyun olarak görmeyeceğini kendisine söylemiş ama şimdi her şeyi oyun olarak görmeye başlamıştı.

 

“Kendine gel Yu Valarfin, lütfen.”

 

“Anladığım kadarıyla lağımı kullanmışsınız ve böyle kirli bir yolu tercih ettiğinize göre gizli bir görevde olmalısınız. Öyleyse oyalanmak yerine harekete geçmemiz gerekmez mi? Burada vakit kaybedip yakalanmak istemiyor olmalısınız.”

 

“Yakalanmak istemiyor demek yerine ulaşmamız gereken bir yer var ve oraya gizlice girmemiz gerekiyor demeyi tercih ederim. İlki bizi suçlu gibi gösteriyor.”

 

Rie’nin cevabı üzerine Yu başını kaldırdı ve mağaranın tavanındaki deliği gösterdi, sonra da kendini işaret etti. Rie şehir yolunu yıkarak bir suç işlemiş ve Yu’yu öldürerek ikinci bir suç daha işlemişti.

 

“-Gibi, kısmı fazla oldu sanki.”

 

“Böyle tatsız olayları unutsak mı artık?”

 

Unutulabilecek olaylar olsaydı Yu unutmayı tercih ederdi ama katilini nasıl unutabilirdi ki?

 

“Bu aptal yaratık ne yazık ki haklı, artık gitmeliyiz. Yoksa insanlar yakında buraya gelecektir ve buradaki tünellerin varlığı da açığa çıkacak.”

 

“Doğru söylüyorsunuz. Neko, sen haritacılık görevini üstlenebilir misin? Ben de Sharley’yi taşıyayım.”

 

“Neden onu siz taşıyacaksınız ki? Bu aptal yaratık sürükleyerek peşimizden getirsin işte, annemin o şeye temas etmesi beni rahatsız ediyor.”

 

Neko’nun tepkisi o kadar aşağılayıcıydı ki Yu o tepkiye maruz kalan kişi olmadığı için memnun olmuş hissetti. “O şey” diye anılmak “aptal yaratık” diye anılmaktan daha kötüydü.

 

“Zayıf gözüküyor, onu taşıyabilirim.”

 

“Eğer yapabilirseniz memnun olurum.”

 

“Sorun değil.”

 

Sharley’yi bir anda romantik rakibi olarak görmeye başladığı için onu taşımak istemiyordu ama Rie’nin onu taşımasını hiç istemiyordu.

 

“Teşekkür ederim, Bay Valarfin. O zaman haritayı izlemeye devam edeceğiz. Tünelin girişini yıkarak birilerinin bizi takip etmesini önleyebiliriz. Tabi kaçmamız gerekirse kaçış için haritada gözüken iki rotadan birini kapattığımız için diğer rotada bir yanlışlık varsa doğaçlama yapmak zorunda kalacağız.”

 

Doğaçlama işi Yu’ya tersti. O hazırlanan programa sadık kalmayı küçük yaşta öğrenmişti ve yapacağı şeyleri daima önceden planlardı. Üzerinde canavarların dolaştığı bir dünyada plansız hareket edeceklerini öğrenmek can güvenliği için endişe vericiydi.

 

“Bu arada,” Yu, Sharley’yi yerden kaldırmadan önce duraksadı ve Rie’ye döndü. “Bana sadece Yu diyebilirsin.”

 

“Öyleyse, seninle tanıştığıma memnun oldum, Yu.”

 

Rie, Yu’ya muhteşem bir gülümseme verdi. Kana bulanmış olmasına rağmen o kadar güzeldi ki Yu, hemen önünde bir yıldızın parladığını hissetti.

 

Beyaz saçlı güzel cadı ona elini uzattı ve Yu uzatılan eli tuttu. “Elinin verdiği his çok güzel!”

 

“Ben de, Rie.”

 

Mutluydu. Aylar sonra ilk kez gerçekten mutluydu, aylar sonra ilk kez yaşadığını hissediyordu. “Aylar sonra ilk kez kalbim, güzel bir his eşliğinde atıyor.”

 

Hissettiği mutluluğun eşliğinde kibirden yoksun, neşeyle dolu saf bir gülümseme sundu. Yu’nun gülümsemesi de Rie’ninki kadar güzeldi.

 

“Seninle de düzgünce tanışalım, adım Yu Valarfin.”

 

Elini Neko’ya uzattı. Başlarda sinirlerini bozmuş olsa da şu an bir şans daha verebilecek havaya girmişti. Karşısındaki kendini beğenmiş kızla yeni bir başlangıç yapabilirdi.

 

Ama Neko, kollarını birleştirdi ve başını Yu’dan farklı bir yöne çevirerek el sıkışmayı reddetti. Yu moralinin bozulmasına izin vermedi ve Neko’ya gülümsedi.

 

Kapının diğer tarafından gelen yabancı ve cadıyı annesi olarak gören kedi, cadının ne olduğunu bilmedikleri isteğinin peşinden yürüyecekti.

-------------------------

15.11.2021 - 19:15






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr