Cilt III - Bölüm 11: Yıldızların Mora Krallığı

avatar
587 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt III - Bölüm 11: Yıldızların Mora Krallığı


CİLT III: YILDIZLARIN MORA KRALLIĞI

BÖLÜM 11: YILDIZLARIN MORA KRALLIĞI

Ocak ayını arkalarında bırakmış ve Şubat ayına girmişlerdi. Kışın son ayında ve farklı bir ülkedeydiler fakat kar İlonya’da gösterdiği performansı burada da eksiksiz bir şekilde sergiliyor, hala hayatı felç etmeye yetecek şekilde yağıyordu.

 

Mora, İlonya’nın kuzeyindeki bir ülke olduğu için kışın burada daha sert geçeceğini öngörmüştü ama en azından kış mevsiminin son ayında karın azalacağını umuyordu.

 

Artık yolculuklarının sonuna geldiği için içini hem rahatlama hem de heyecan kaplamıştı. Yeni bir yere ilk kez girecek olmanın verdiği endişe duygusunu da hissediyordu ama yanında tanıdığı insanlar olduğu için endişelenmeye gerek olmamalıydı.

 

İlonya ve Mora arasındaki tepeleri aşmak yalnızca birkaç günlerini almıştı. Tepelerin en zor yanı iniş ve çıkışlardı. İlkbahar ve yaz şartlarında olsalardı zorlanmayabilirlerdi ama yağan kar yüzünden araçları tepenin üstüne çıkarmak zordu ve tepeden aşağıya indirmek çok daha zor olmuştu.

 

Yu tepeleri aşmak konusunda iyi bir iş çıkarttığına inanıyor ve bir övgüyü hak ettiğini düşünüyordu ama roaronların hiçbiri ona istediği övgüyü vermedi. Oysaki Yu hiçbirini aç bırakmadan ya da soğuk yüzünden ölmelerini sağlamadan tepeleri aşmayı başarmıştı.

 

Tabi kayıplar Yu’nun öncülük ettiği (Liderleri sembolik olarak Yurine olsa da ipler Yu’nun elindeydi) grup tarafında olmamıştı. Tepelerdeki üç haydut grubu da büyük kayıplar vermiş ve faaliyetleri sonlandırılmıştı.

 

Herkes o tepelerde haydutların olduğunu bilirdi. Eğer Mora ve İlonya arasında yolculuk ediyorsanız ve gümrükten geçiremeyeceğiniz eşyalarınız varsa o tepeleri kullanmanız gerekirdi ve orada da eşyalarınıza konmak için haydutlar sizi beklerdi.

 

Yu’nun durumu da aynısıydı. Yu da ne roaronları ne de altınları gümrükten geçiremezdi ve paraları Mora’ya götürmek için tepeleri aşması gerekiyordu fakat kış ayı bu kadar sertken orada hala haydutların olacağını ciddi manada düşünmemişti.

 

Tabi ki de haydutlara karşı önlemler almıştı fakat onları anlamakta zorlanıyordu. Soğuk ve açlık yüzünden ölme ihtimalleri o kadar yüksekti ki o tepelerde yaşamaya devam etmek adeta intihardı. Tabi buna intihar deniyorsa iki yüz kişilik yarı aslan kabilesine sayıları yirmi ile elli civarında olan haydut grupları ile saldırmaya ne denebilirdi ki?

 

“Aslında yaptıkları o kadar da mantıksız değil. Yani, o tepelerde kalmak da yenileceğini bile bile saldırmak da mantıksızdı ama başka seçenekleri yoktu. Muhtemelen erzakları artık onları idare edemeyecek bir durumdaydı ve karınlarını doyurmak zorundaydılar. Bunun için de bize saldırmaları ve eşyalarımız ile erzaklarımızı ele geçirmeleri gerekiyordu.”

 

Yu roaronları silahlandırmıştı ama bu silahlar donanımlı bir orduya denk değildi. Onların ellerindeki silahlar daha çok köylerden bulunmuş ve onların bir adam öldürebilmesine yarayacak baltalar ve çekiçlerdi. Yine de roaronlar bunlarla idare etmesini bilmişti.

 

“Roaronların silahları için de o kadar kötü denmemeli bence. Son haydut grubunun silahları için iyi denilebilirdi ama ilk ikisinin silahlarının bizden fazla farkı yoktu. Hem ortaçağda da herkesin elinde kılıç yoktu, hatta izlediğim bir videoda tarım için kullanılan tırpanları savaşmak için kullandıklarını görmüştüm. Bu göz önünde bulundurulduğunda Roaronların silahları o kadar da kötü sayılmaz. Tabi daha iyilerini temin etmem gerekiyor. Onların düşmana korku yayan savaşçılar olmasını istiyorum.”

 

Gruplarına toplamda üç farklı haydut grubu saldırmıştı. İlk haydut grubu kırk iki kişiden oluşuyordu, ikinci grup yirmi dört ve en donanımlı olan üçüncü grupsa elli beş kişiydi.

 

Roaron erkekleri Yu’nun onlardan beklediği şeyi yapmış ve üç saldırıda da görevlerini yerine getirerek Yurine ve kendisini korumuştu. Onlar Yu’nun beklediği kadar iyiydi. Haydut gruplarından ilk ikisi gece saldırmış ve roaronlar iki gece baskınını da kayıp vermeden atlatmıştı.

 

Elli beş kişilik olan son grupsa onlara sabah saldırmayı tercih etmişti. Onlar donanımlıydı ve ilk iki gruba kıyasla daha deneyimli gözüküyorlardı. Roaronları yenme ihtimalleri olmasa da eğer gece baskınını seçselerdi en azından kayıp verdirmeyi başarabilirlerdi.

 

Son grubun gücü dışında başka bir ilgi çekici yönü vardı. O grubun içindeki birisi roaronlara karşı koymayı başarmıştı. Yalnızca tek bir tanesine karşı değil, etrafı beş roaron tarafından sarılmasına rağmen kılıcını sallamaya devam ediyordu.

 

Muhtemelen bunu uzun süre devam ettiremezdi ama iki metrelik beş yarı aslan savaşçısına karşı tek başına bir dakikalık savunma yapabilmesi bile başarıydı.

 

“Sivina etrafım iki kişi tarafından sarılırsa kaybederim diyordu. Acaba bunu duyunca ne diyecek?”

 

Roaronların onu yenmeyi başaramadığını görünce Yurine harekete geçti. Yu bunun gereksiz bir hamle olduğuna inanıyor ve roaronların kısa süre içinde onu alt edeceğini biliyordu ama Yurine gücünü bir insan üzerinde denemek istemişti.

 

Kılıcı ne kadar iyi kullanırsa kullansın Yurine gibi bir rüzgar büyücüsüne karşı şansı pek de yüksek değildi. Yurine onu kolayca yenmiş, roaronlardan daha fazla saygı ve takdir toplamıştı.

 

Bu kişinin onu ilginç yapan yönü kılıçtaki yeteneği değildi, o, eğer iddia ettiği kişiyse önemli birisiydi.

 

Kendine Link Yachi Long diyordu. Yu’dan biraz daha uzun fakat ona kıyasla daha inceydi ama bu güçsüz olduğu anlamına gelmiyordu. Kılıç konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahipti ama onun değerini belirleyen şey kılıcı değil ismiydi. Long ismi Mora krallığının temsili yöneticisinin seçildiği klanın adıydı ve şu anki kral Long klanının Zao kolundan olsa da Yachi kolu da Long klanının bir parçasıydı.

 

Yachi kolu fazla göz önünde değildi ama onlar da kraliyet kanı taşıyorlardı ve Yachi kolundan da herhangi birinin kral olma şansı vardı. Gerçekten iddia ettiği kişi olamazdı, değil mi? Böyle biri neden tepelerde dolaşıp haydutluk yapardı ki?

 

“Umarım doğru söylemiyordur. Sonuçta Zodyaistlerin kral yapmak istedikleri kişi farklı bir koldan olsa da Long klanından. Gider gitmez kraliyet hanedanına saldırmaktan tutuklanmayalım.”

 

Link Yachi Long ‘u da sağ kalan diğer on yedi haydut gibi köle olarak satılmak üzere yanlarında getirmişlerdi.

 

Yurine: Sonunda vardık, Yu. Buradan ayrılalı neredeyse bir yıl olacak.

 

Andromedia’ya gelmeden önce Libra Şehrine uğramış ve yeni bir vagon almışlardı. Ayrıca yeni vagonları için de bir şoför tutmuşlardı.

 

Yu yeni vagonlarının eski vagonlarına benzer olmasına özen göstermişti çünkü aldığı gün kaybettiği vagonu sevmişti. Ama bu vagon büyük ve daha konforluydu.

 

Yurine pencerenin perdesini aralamış dışarı bakarken hem mutlu gözüküyordu hem de kederli. Buradan ayrılırken annesi ile birlikteydi ve şimdi onsuz geri dönmüştü.

 

Onun kederli olması Yu’nun canını sıkıyordu. Kafasını çevirdi ve pencereden dışarı bakarken bir elini Yurine’nin omzuna koydu.

 

Andromedia’nın surları altın rengine boyanmıştı ve birkaç kilometre uzaktan görülebiliyordu.

 

Yu: Rolderhelm ve İlonya ile benzer yönleri olsa da farklılık kilometrelerce uzaktan anlaşılabiliyor. Burasının daha bir, nasıl desem, ortaçağ havası var. Ama böyle bir kalabalık görmek hala şaşırtıyor.

 

Ana yola girip biraz ilerledikten sonra şaşırtıcı bir kalabalıkla karşılaşmışlardı. Yu kışın, kar böylesine kuvvetliyken insanların evlerine kapanacağını düşünüyordu ama Mora krallığında, Andromedia’nın çevresindeki yollarda yer alan kalabalık şaşırtıcıydı ve şehrin kapısına geldiklerinde kalabalığın sayısı daha da artmıştı.

 

“Belki de dertleri yiyecektir.”

 

İki roaron, Kigaro ve Dimen vagonlarına rinoların üzerinde eşlik ediyordu. Yu, Kigaro’nun roaronların komutanı olarak atanmasını önermiş ve bu öneriyle Yurine onu komutan yapmıştı. Kigaro artık kendisi dışındaki yirmi dokuz roaron erkeğinin lideriydi.

 

Dimen ise Kigaro’nun kendine yardımcı olarak seçtiği kişiydi. Kalan roaronları ise bir anda şehre sokmaları mümkün olmadığı için bir süre şehrin biraz uzağında tutacaklardı. Tabi ki de Yu kurulan mülteci kampının ihtiyaçlarını karşılayacaktı.

 

Kigaro ve Dimen’in kendilerine eşlik etmelerinde farklı amaçlar vardı. Öncelikle Yu, roaronları pontifekse tanıtmak istiyordu, onları şehre sokmadan önce bunu yapmalıydı. İkincisi güvenliklerinin sağlanması gerektiğiydi. Yurine iki roarondan da daha güçlüydü ama yine de korumalara sahip olmalıydı. Ve son olarak birileri vagonlarının arkasında onları takip eden on sekiz köleye göz kulak olmalıydı.

 

Mora ülkesinde kölelik yasaldı ve yakaladıkları haydutlar hayatlarının geri kalanını muhtemelen birilerinin işlerini yaparak, karın tokluğuna çalışarak geçireceklerdi. Tabi Link isimli şahıs gerçekten iddia ettiği kişi çıkarsa köle olan Yu olabilirdi.

 

Vagonları yavaşladı ve bir süre sonra dur kalk yaparak hareket etmeye başladı. Önlerindeki uzun kuyruğun bitmesini ve sıranın onlara gelmesini bekliyorlardı.

 

Yu: Kışın böyle kalabalıksa yazın nasıl olduğunu merak ediyorum.

 

Onlar sıra beklerken kar tekrardan yağmaya başlamıştı. İşçiler araçların geçebilmesi için yolu temizliyor, bir süre sonra kar tekrar temizlenen yerleri kaplıyordu.

 

Yurine: Buradan sonra nereye gideceğiz?

 

Yu: Artık Sivina ve Ana ile buluşmak istiyorum. Onlara eski Başak Kardinalinin... gittiğini ve senin yeni Başak Kardinali olmak için geleceğini haber vermelerini söyleyerek göndermiştik.

 

Yurine varken Rie için öldü kelimesini kullanmayı başaramadı.

 

Yu: Bu haberi herhalde Andromeda Katedraline iletmişlerdir.

 

“Sivina ve Ana’ya verdiğim paraların güvenliğinden de emin olmak istiyorum.”

 

Yu: Doğrudan Andromeda Katedraline gidelim. Belki Sivina ve Ana, Başak Katedrali adına geldiğinden onları misafir olarak kabul etmişler ve orada kalmalarına izin vermişlerdir

Onların Başak Katedralinde ya da tuttukları bir handa kalma ihtimalleri de vardı ama Andromeda Katedralinde değilseler bile şehirde oldukları sürece her halükarda onları bulabilirlerdi.

 

Yu: Katedraldekiler seni tanıyor değil mi?

 

Yurine: Pontifeks ve çoğu kişi beni tanıyor.

 

Yu: Önce Pontifeks ile görüşmeli ve seni Başak Kardinali olarak onaylamasını sağlamalıyız. Umarım sistem hala söylediğin şekilde işliyordur.

 

Yurine: Yu, bana inanmıyor musun?

 

Yu: İnanıyorum. Sadece son bir yılda sistemi değiştirmişlerse sıkıntıya gireriz diyorum. Sen Rie’nin kızı olduğun için Başak Katedralini destekleyenler seni kolayca kabullenebilir ama ben bir anda çıkıp lütufa sahip olduğumu, kardinal olacağımı söylersem destek alabileceğimizi zannetmiyorum. Üstelik önceki kardinali öldürmekle suçlanabilirim.

 

“Zaten suçlu sayılırım.”

 

Yurine ile vakit geçirdikçe Rie’nin ölümü yüzünden hissettiği suçluluk duygusu artıyordu. Eğer Keder ve Rie dövüşürken Yurine’yi tutmasaydı, onu bıraksaydı… eğer Yu kendine güvenseydi, eğer Yu biraz daha cesur olsaydı, eğer Keder’e saldırsaydı… eğer harekete geçseydi Yurine’nin annesi hala hayatta olabilirdi.

 

Fakat Yu sadece izlemeyi tercih etmişti. İzlemeyi ve yerinde durarak bir çocuğu koruduğunu düşünmeyi tercih etmişti. Ne kadar aptalcaydı, o işleri berbat etmek dışında bir şey yapmamıştı.

 

“Birisinin öldürüldüğünü görüyorum ve buna müdahale etmiyorum, bu beni de katil kadar suçlu yapmaz mı? Kendimi kandırmaya gerek yok, ben en az Keder kadar katilim, eğer orada olmasaydım belki de… evet, ben olmasaydım Rie yaşardı, beni yaşatmak için lütufunu harcamamış olsaydı.”

 

Neden gün geçtikçe suçluluk duygusu artıyordu? Olayın hemen ardında hayatta kaldığı için mutlu hissediyordu, şimdiyse kederliydi, pişmandı.

 

“Kendi pisliğimi temizlemeye çalışıyorum aslında. Fakat yıkansam bile elimdeki kan gider mi ki?”

 

Bunları düşünürken eline bakıyordu. Kendisini kurtaran birinin ölümüne sebep olmak, bir anda daha da berbat hissetmeye başladı. Bir süre önce Yurine sayesinde kapanan çukur açılmak istiyor gibiydi, buna engel olmalıydı.

 

Yurine: Yu, böyle üzgün bakma. Ben senin suçlanmana izin vermem.

 

Yu: Sen kibar bir çocuksun. Böyle iyi bir kızı hak edecek nasıl bir iyilik yapmış olabilirim, ben?

 

Yurine başkalarının suçlamalarından Yu’yu korusa bile Yu’nun kendini suçlamasına, kendi vicdanı tarafından yargılanmasına engel olamazdı. Yine de bunu denemesi bile yürek ısıtıcıydı.

 

Önlerindeki araçlar ilerlediğinde ve sıra onlara geldiğinde vagonları şehir kapısının altında durdu. Vagonu kullanması için ayarladıkları şoför Tobias ve şehir kapısındaki memurun konuşmalarını duyabiliyorlardı.

 

Memur vagonun yüklerini incelemek istediğinde Tobias şoför bölümünden indi ve vagonun kapısını çaldı.

 

Tobias: Hanımım, Bay Valarfin, yüklerimizi kontrol etmek istiyorlar.

 

Yu: Kapıyı aç, Tobias.

 

Tobias söyleneni yaparak kapıyı açtı. Şoförleri, Yu’dan daha uzun fakat daha zayıftı. Pembe saçları ve sarı renkte gözleri vardı. Yu onun güvenilir olup olmadığını anlamaya çalışmıştı ve onun normal bir insan ne kadar güvenilirse o kadar güvenilir olduğuna karar vermişti.

Yandaşlarında ekstrem bir sadakat aradığından onunla uzun süreli bir anlaşma yapmak yerine kısa süreli bir anlaşma yaparak işleri bittiğinde göndermeye karar verdi.

 

Şehre yasadışı mal sokulmasını engellemek ve vergileri idare edip kayıtları tutmak için bulunan memur Yu ve Yurine’yi selamlayarak vagonun içine girdi. Kapının hemen dışında gardiyanlar bekliyordu.

 

Yu burası dini bir bölge olduğu için şeytanların kılıçlarını yanlarında getirmek yerine roaronların kampında bırakmayı tercih etmişti.

 

“Eğer o kılıçları birileri bulursa onların başına ne gelir? Umarım kötü şeyler gelmez.”

 

Memurun dikkatini çeken ve kontrol ettiği ilk şey vagonun içindeki alanın yarısını kaplayan sandıklardı. Memur sandıkların açılmasını istediğinde Yu ayağa kalktı ve kilitli sandıkları açmaya başladı.

 

Memur: B-bu kadar fazla altının sizde ne işi var? Bunlar nereden geldi?

 

Buraya gelmeden önce durdukları şehirde Yu kanunlarla alakalı bir kitap bulmuştu. Bulduğu kalın kitapta okuduğuna göre şehre soktukları değerli eşyalar ne kadar fazlaysa ödedikleri vergiler katlanarak artıyordu.

 

Daha az vergi ödemek için altı bin altını bir anda değil de parça parça sokmaya karar verdi ve böylece kalan altınları roaronlara emanet etti.

 

Buna rağmen burada hala dudak uçuklatacak miktarda altın vardı. Bu yüzden memur şaşkınlığını gizleyemedi.

 

Yu: Bu altınlar Valarfin ailesine, yani bana aitti.

 

Memur: Mora’da böyle bir aile var mıydı?

 

Yu: Moralı değiliz. Memleketim Fırtına Krallığıdır, iç savaş yüzünden Rolderhelm’e geldim ve yolumuz Küçük Hanım ile keşişti. O andan sonra da Küçük Hanıma sadakat yemini ettim.

 

Fırtına Krallığı da Fırtına Tanrısı Azer’e tapıyordu fakat Zodya dini oradaki etkisini çok uzun zaman önce yitirmişti. Yalnızca küçük bir kesim Zodyaizm’e mensuptu ve ülkeler arasındaki mesafeden dolayı Mora’daki Zodyaizm ile Fırtına Krallığındaki Zodyaizm arasında farklar vardı.

 

Memur: Eğer zenginseniz neden bir çocuğa bağlılık yemini ettiniz ki? Bu saçma bir hikaye.

 

Yu: Cehaletiniz rahatsız edici. Çocuk dediğiniz kişi Başak Lütufunun taşıyıcısıdır ve Başak Kardinali olmak için burada bulunuyor.

 

Başak Katedralini önemseyen kimse olmayabilirdi ama Başak Katedralini duymuş olmalıydı. Sonuçta yaşadığı şehirde Andromeda Pontifeksinin onayıyla yeni bir mezhep ortaya çıkıyordu (daha doğru söylemek gerekirse unutulup yok olmuş eski bir mezhep tekrardan kurulmuştu), Başak Katedralini kimse önemsemese de şehirde yaşayan insanların duymuş olması gerekiyordu.

 

Tabi burada önemli olan asıl nokta Başak Kardinalliği değil, Yurine’nin Başak Lütufunu taşıyor oluşuydu.

 

Yüzyıllar önce Azer tarafından yaratılan lütuflardan çoğu kayıptı ve nerede olduğu bilinen sadece Andromeda, Nebula, Aslan, Kova, Terazi, İkizler, Yay ve Başak ve Avcı Lütufları kalmıştı.

 

Nebula’nın nerede olduğunu bilen sadece birkaç kişinin olduğu düşünüldüğünde ve ikizler lütufunu taşıyan insanların da öldüğü gerçeği eklendiğinde geriye yedi lütuf kalmıştı ve bu lütufların mezhepleri önemsenmese bile kendileri ve taşıyıcıları büyük önem taşıyordu.

 

Memur: Başak Lütufu, onun bunu taşıdığını kanıtlayabilir misin?

 

Yu: Bunun için Andromeda Katedraline gidiyoruz fakat burada sizi ilgilendiren bir durum olduğunu zannetmiyorum, lütfen siz sadece kendi işinizi yapın.

 

Memurun verebileceği bir cevap yoktu. Yu altınlara bir açıklama getirmişti ve hem Yurine hem de kendisi yalnızca kıyafetlerle değil fiziksel olarak da asil göründükleri için hikaye biraz daha inandırıcı olmuştu.

 

Memur vagondaki mallar ve arkalarındaki kölelerin sayımını yaptı, vergiyi not etti ve ardından vagonları şehrin içine girmeye hazır hale geldi.

-------------------------

Bir haftadan uzun süredir bölüm atmadığımın farkındayım, tembelliğimi geçersek bunun bir sebebi de yeni bölümü 24 Haziran tarihinde atmak istemem.

Çünkü tam olarak bu bölümün yayınlandığı 24.06.2021 – 22:00 tarihi ile birlikte seriye başlamamın üzerinden yarım yıl geçti. Altı ay sonra, 24 Aralığa gelindiğinde de tam bir yıl olacak. O zamana kadar serinin nasıl bir noktada olacağını merak ediyorum.

Yazdığım internet romanı olduğu için bir taslak olarak görüyorum ve değişiklik yapmaktan çekinmiyorum. Bir süredir yapmak istediğim birkaç değişikliği bölüm on bir itibari ile paylaşacağım.

Şehir isimleri ve harita: Önceki şehir isimlerini hiç beğenmediğim için şehir isimlerini değiştirdiğim ve yeni bir harita yaptım. Dünya haritası belli olduğu için eskiden paylaştığım haritadan fazla farklı değil. Haritayı yorumlarda paylaşacağım.


Karakter düzenlemesi: Önceki ciltte bahsettiğim Cecilus Dri Vermilia isimli karakterin yaşının küçük olduğunu düşündüm, bundan sonra on yedi yaşında olarak bahsedilecek.


İsim değişikliği: Daha önce Rie'nin Sigma Kulesinden Nebula Lütufunu aldığını söylemiştim. Nebula ismini beğenmediğim için bu ismi değiştirmeye karar verdim fakat henüz hoşuma giden bir isim bulamadım. Belki Quasar falan derim ama bunun da güzel olduğunu düşünmüyorum. Önerileriniz varsa belirtebilirsiniz :)


Lütuflar: İkinci cildin başlarında Yurine 36 lütuf olduğundan bahsetmişti, bu sayıyı 30'a indirmeye karar verdim.


Gelecekte farklı değişiklikler yapabilirim. Az önce dediğim gibi hikayeyi internette paylaştığım için henüz taslak olarak kabul ediyorum ve hoşuma gitmeyen yerleri (değiştirebileceğim seviyede olanları) değiştireceğim.


Cildin sıradaki on bölümü sakin geçecek, bu cilt ana olaylara tahmini olarak 25. bölüm civarında ya da ondan sonra girebilir. Yaşanacak olaylar belli olsa da bu cildin kaç bölüme yayılacağı hakkında net bir fikrim yok ama önceki ciltten uzun olmasını planlıyorum.


Seriyi buraya kadar takip ettiğiniz için teşekkür ederim. Eğer serimi eleştirir ve daha kaliteli bir hikaye oluşturabilmem için önerileriniz varsa verirseniz sevinirim. Sıradaki bölüm görüşmek üzere!


24.06.2021 - 22:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44382 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr