Cilt II - Bölüm 38: Nekoverine'nin Yeri

avatar
443 4

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 38: Nekoverine'nin Yeri


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 38: NEKOVERİNE’NİN YERİ

Tanrıça Rheia’nın safı savaşta güçsüz düşmüştü. Oburluğun Bedivere’ünün şeytan ordusu dünyanın doğusunu, hatta haritada gözükmeyen kısımları bile ele geçirmiş, onlarca yıl sonra bile düzeltilemeyecek yaralar oluşturmuştu.

 

Hayır, değil onlarca, yüzlerce yıl geçse bile düzeltilemezdi. Savaşı Bedivere’ün ordusu kazanırsa bir daha asla düzeltilemeyecek yaralardı.

 

Tanrılara olan nefreti o kadar büyüktü ki onları kendine çekmek için tüm dünyayı yok etmekte, yaşayan her canlıyı yemekte sorun görmüyordu.

 

Tanrılar arasında yalnızca iki kişi dünya için mücadele ediyordu, Rheia ve Azer dışında hiçbir tanrı Bedivere’ün karşısına çıkmamıştı. Azer ve neslinin de ölmesinin ardından Nekovezwei’de kalan son tanrı Rheia’ydı ve o da öldükten sonra bu dünya tamamen yok olacaktı.

 

Cennete ulaşacak güce kavuşmak için Bedivere, Rheia’nın ölümünün ardından dünyada kalan her bir ruhu yiyecek, eğer açlığı dinmezse şimdiye dek yaptığı gibi farklı dünyadan ruhlar getirecekti.

 

Bedivere’ün kardeşi Galahad, ona karşı sahip oldukları en büyük koz, sevdiği Rheia’yı korumaya çalışırken ölmüştü. Onun ölümünün ardından Rheia da savaşmakta bir anlam görmüyordu.

 

Denise, Yumi ve Natalia ise tanrıçayı ikna etmeye çalışıyordu.

 

Rheia: Savaşmanın bir anlamı kalmadı artık, cennet bu dünyayı terk etti ve sahip olduğumuz güç ile ölümümüzü geciktirmek dışında bir şey yapamayız. Bu dünyanın da cennetin de sonu geldi.

 

Yumi: Siz nasıl pes edebilirsiniz? Dünyayı korumanız gerekmiyor mu? Yarattıklarınızı korumanız gerekmiyor mu?

 

Eğer Rheia bir tanrıça olmasaydı Rolderhelm’in taç prensesinin tokadı yüzüne inmiş olurdu. Ama Yumi onu tokatlamak yerine yumruğunu sıkmakla yetindi.

 

Rheia: Galahad öldü, onun dışında kim Bedivere’ü durdurabilir ki? Yeryüzündeyken ölümlüyüm ve bir tanrıçanın ruhunu daha alınca Bedivere durdurulmaz olacak. Azer’in ruhu zaten onu yeterince güçlendirdi, benim de ölümümle cennet de dünya gibi yok olacak.

 

Denise: Ne yapacaksınız o zaman?! Bedivere sizi yemesin diye kaçacak mısınız? Nereye kadar!

 

Natalia: Sizin nereniz tanrıça be!

 

Beyaz saçlı genç cadı öfkelenerek yumruklarını masaya vurdu ve masanın üstündeki eşyaların düşmesini sağladı

 

Natalia: Tanrılar cennette güvende oturabilirler, siz de isterseniz Rolderhelm’e kaçıp cennete dönün. Bu dünya bizim sahip olduğumuz tek dünya, bu insanların sahip olduğu tek dünya! Son ruh buradan göçene dek insanlar savaşmaya devam edecek!

 

Natalia hışımla çadırın içinden çıktı ve yok olmak üzere olan dünyada sakinleşebileceği bir yer aradı.

 

---

 

Dünyaya inmiş en güzel varlıktı, zarifti, nazikti, bir erkeği kendine aşık edebilecek her erdeme sahipti. Fakat yeşil saçları kan yüzünden kırmızıya boyanmışken yüzünde kederli bir ifade vardı, ruhsuz vücudu yerde yatıyordu. Tanrıça Rheia’nın bedeni yavaş bir şekilde dünyadan silinmekteydi.

 

Yumi de bir şeytanın kılıcı tarafından öldürülmüş ve ruhu Oburluğun Bedivere’ünün midesine girmişti.

 

Yalnızce Rheia ve Yumi değil, son savunmayı yapan her bir asker, adam, kadın ve çocuk katledilmiş, ruhları artık bir vücudu bile olmayan Bedivere’e gitmişti.

 

Geriye kalanlar yalnızca Denise ve Natalia’ydı. Vücutlarında kalan mana ile ölümlerini geciktirmeye çalışıyorlardı.

 

“Kendi dünyamda bir kez öldüm, başka bir dünyada bir kez daha öleceğim.”

 

Bedivere tamamen korkunçtu, onun gücü o kadar yüksekti ki Tanrıça Iselle’nin özenle yarattığı fiziksel vücudu bile bu gücü barındıramamış ve yok olmuştu. Onu oluşturan tek şey çevresindeki ışığı bile emen siyahtı.

 

Ayakları yoktu, biçimsiz bir varlık havada süzülüyordu. Onu oluşturan siyahlığın içinden sürekli eller, başlar ve ayaklar çıkıyordu ama bunların hiçbiri Bedivere’e ait değildi, hepsi onun içinden kurtulmak isteyen ruhlara aitti.

 

???: A-ç-l-ı-ğ-ı-m, a-ç-ı-m, i-n-t-i-k-a-m-a a-ç-ı-m.

 

Konuşan Bedivere müydü? Konuşan bir erkek miydi? Konuşan bir kadın mıydı? Konuşan bir çocuk muydu? Konuşan bir insan mıydı?

 

Bedivere’ün kelimelerindeki her harf başka biri tarafından seslendiriliyordu. Saf oburluk kendilerine yaklaşırken ruhlarındaki ağırlığı hissediyorlardı.

 

Denise sonun geldiğini anladığında pes etti. Hayır, Yumi’nin öldüğünü gördüğünde çoktan pes etmişti zaten. Şimdi Rheia’yı anlayabiliyordu.

 

Fakat Natalia pes etmeyi ısrarla reddediyordu. Bedivere’ün uğursuzluk, acı ve çığlıktan oluşan formu renkleri yok edip üzerlerine gelirken Natalia’nın yüz ifadesi bir anlığına değişti, gözleri kırmızıya dönerken dudaklarında şeytani bir gülümseme belirdi. Tek bir andı, tek bir saniye. Ama Denise görmüştü.

 

Natalia elindeki asayı kaldırıp yere vurdu ve tüm dünya karanlığın içine gömüldü, Denise ve Natalia ise o karanlığın içinde duruyorlardı.

 

Natalia: Hala yapacak bir şey var, pes etmeyeceğim.

 

Denise: Böyle bir büyün varsa neden daha önce kullanmadın!

 

Denise, Natalia’nın yakasına yapıştı, o devam etmekle ilgilenmiyor ve kaybettikleri için suçlayacak birini arıyordu.

 

Natalia: Zamanı geri sarmanın bir yolu var, eğer Nekoverine denen mekanı bulursak zamanda geri gidebilir ve Galahad’i uyarabiliriz.

 

Denise ağlıyordu, Yumi’nin ölümü onu öylesine etkilemişti ki her şeyin çözümünü şimdi öğrenmekte bir anlam göremiyordu. Ne de olsa zamanı geri aldıklarında bulacağı Yumi, son anına kadar Denise’in yanında kalan Yumi olmayacaktı.

 

O Yumi olduğu için yine ona değer verecek ve aşkını sürdürecekti tabi ama… vicdanı nasıl rahat edecekti?

 

Denise: Neden daha önce söylemedin…

 

Cümle ağzından bir soru gibi çıkmamıştı, sadece konuşmak için konuşmuş ve Natalia’nın önünde dizlerinin üzerine çökmüştü.

 

Natalia: Bir bedeli vardı.

 

Natalia’nın ifadesi de acıklıydı ama Denise’e bir açıklama vererek daha fazla oyalanamazdı, Nekoverine’yi bulmak için karanlığı terk ettiler.

 

***

 

Prensesin sağından soluna doğru Yu, Yurine, Lylphia, Sivina ve Ana dizilmişti. Kraliyet sarayının salonunda, tahtın önünde hazır ol pozisyonundaydılar.

 

Rolderhelm Prensesi Yumi El Rolder, nedimesinin tuttuğu sandığın içindeki onur nişanlarını yerleştirmeye hazırlanırken arkalarında şövalyeler, soylular ve Rolderhelm’deki ekonomiyi döndürmeye yarayan burjuvalar saygı duruşunda bekliyordu.

 

Prenses Yumi: Başarınızdan ötürü sizi tebrik ediyor ve Rolderhelm’i bir canavardan kurtardığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. Lütfen devletimizin minnetinin bir göstergesi olan bu nişanları kabul edin.

 

“Şövalye falan ilan ederler diye bekliyordum ben, bir tane nişan takıyorlar sadece. Acaba gerçek altın mı? Kaç para eder bu nişan?”

 

Zamanı geri saracakları için göğüslerinde duran bir nişana sahip olmalarının bir önemi yoktu. Satıp kazandıkları parayı amaçları uğruna kullanmak daha mantıklıydı.

 

“Ama harbiden de ayıp ediyorlar, bari para ödülü verselerdi ne bileyim bin altın iki bin altın falan… yüz altına bile razıyım, böyle çok kuru oluyor. Koskoca Rolderhelm Prensliğinin Prensesisin sen, yakışıyor mu sana bu yaptığın? Cimrilik resmen.”

 

Prenses soldan sağa doğru ilerliyordu, önce Ana’nın göğsüne nişanı taktı, daha sonra Sivina’ya.

 

“Bazen sadece onur nişanı olmak ister- öhöm… neyse.”

 

Sivina bembeyaz şövalye üniformasının içinde çok karizmatik duruyordu, tamamen iyileşmiş ve yeni bir mücadeleye hazır hale gelmişti.

 

Özellikle Redshapel’de kendisi adına yapılan kutlamaların ardından morali en üst seviyedeydi. Dün öğlen vaktinde kasaba halkı Sivina için öyle büyük bir eğlence düzenlemişti ki o gotik kasaba bile Yu’nun gözüne kısa süreliğine de olsa güzel gözükmüştü.

 

Lylphia’nın iri göğüslerine madalyanın yerleştirilmesinin ardından sıra Yurine’ye geldi.

 

Prenses, küçük Kılıç Perisinin madalyasını takabilmek için diz çöktü. Yu normalde bir soyluyu kibirli hayal eder ve çocuk dahi olsa herhangi birinin önünde diz çökeceğini düşünmezdi ama saraya gelirken kraliyet ailesinin son derece mütevazı olduğunu duymuştu.

 

Yurine göğsündeki nişanı incelerken kuyruğunun sallanıyor oluşunu Yu komik buldu. Yurine, Yu söz verdiği günden beri olması gerektiği gibi, bir çocuk gibi davranıyordu. Bu sırada Prenses Yumi eli ile  Yurine’nin saçlarını karıştırdı ve onu özel olarak tebrik etti.

 

Sıra Yu’ya geldiğinde kendini hazırladı. Şu anda ona öyle bir şey söylemeliydi ki sözlerini kocasına ileteceğinden emin olmalıydı. Daha sonra başbakan ile bir konuşma yapma şansı olur mu emin değildi bu yüzden bu fırsatı kaçırma lüksü yoktu.

 

Prenses, Yu’nun önünde durdu. Hikayede saçları pembe olarak anlatılmıştı fakat hikayedeki Yumi belki henüz yirmi olmamıştı, şu anda karşılarında duran Yumi ise saçları ağarmış, altmışına yaklaşmış yaşlı bir teyzeydi.

 

Yu: Kocanızın akademide bıraktığı yazıyı okudum.

 

Prenses anlamadığını belirten bir şekilde ona bakmış fakat hem Yu hem de Prenses Yumi bir anda durup oyalanmanın tuhaf olacağını düşündüğünden konuşmamıştı. Prenses, Yu’nun onur nişanını taktı ve geri çekildi.

 

Prenses Yumi: Redshapel’in kahramanları için bu akşam bir ziyafet düzenlenecek ve gün boyu saraydaki eğlenceler devam edecek, keyfinize bakın.

 

Başlarını eğip reverans yaptılar ve kutlamanın devamı için sarayın bahçesine çıktılar.

 

---


Yu’nun anladığı kadarıyla Rolderhelm’in varis prensinin oğlu, yani bir gün Prensliğin başına geçecek olan kişi, Sivina, Ana ve Lylphia’ya asılıyordu. Lylphia halinden memnun gibi gözükürken Sivina ve Ana ondan rahatsız olmuştu.

 

“Acaba cidden doğru mu tahmin ediyorum ya? Bu ikisinde var bir şeyler, ben bir çekim hissettim. Bana bu kadar yakın olup da benimle ilgilenmemelerinin başka sebebi olması mümkün değil. Sonuçta ben çok iyiyim.”

 

Yu beraber geçirdikleri günlerde ikisi arasındaki ilişkiyi incelip gerçekten de birbirlerine aşık olup olmadıklarını anlamaya çalışmıştı.

 

Ama şu anda onlarla daha fazla ilgilenemezdi, çünkü Yu’nun çevresi onu gülümsetirken Yurine’yi rahatsız edecek şekildeydi. Bir sürü zengin ve soylu kız etrafına toplanmıştı.

 

Hatta bu kızların arasında birbirleriyle kardeş olan iki prenses de vardı, yaşları Yu’ya yakındı. Yu mavi saçlıyı da beğenmişti ama pembe saçlı olan prensesi daha çok beğenmişti, o yirminin başında gözüküyordu.

 

Prenses: Bay Valarfin, nelerden hoşlanırsınız?

 

Pembe saçlı olan Prenses, Yu ile bir sohbet başlatmayı denedi. Prenses konuşmaya başladığında şanslarının azaldığını hisseden diğer kızlar yüzlerini astı ama belki bir umut diyerek Yu’nun yanından ayrılmadılar.

 

Yu: Tatlı kızlardan hoşlanırım.

 

Nazik bir gülümseme ve kibar bir ses tonu ile şakayla karışık şekilde karşılık verdi. Kulağa şaka gibi gelen yanı dışında Yu bunu söylerken tamamen dürüsttü.

 

Yu’nun ifadesinin ardından iki prenses ile birlikte ortamdaki diğer kızların suratı pembeleşti ve kaçamak bakışlar atmaya başladılar. Yu’nun kalbini kazanmak adına tatlılık yarışına girmeyen tek kişi asık bir yüzle Yu’nun yanında duran Yurine’ydi.

 

Soylu Kız: Katili nasıl yakaladığınızı anlatır mısınız? Eminim sizin karşınızda hiç şansı olmamıştır.

 

Yu: Benim karşımda kimin şansı olabilir ki? Zorlanmadım bile, hatta adil bir mücadele olması için katile avans bile vermeyi düşünüyordum, sonuçta ondan yüz tanesi bile benim zekamın yanına yaklaşamaz-

 

Yurine daha fazla dayanamadı, Yu konuştukça kızlar ona daha fazla yaklaşıyor ve Yu’nun egosu şiştikçe şişiyordu.

 

Yu’nun elini çekiştirmeye başladı. Bunu herhangi bir şey söylemek için yapmıyordu, sadece Yu’nun onlarla daha fazla konuşmasını istemiyordu.

 

Prenses: Sizin kızınız mı?

 

Yurine: Seni ilgilendirmez.

 

Yu’ya cevap verme hakkı tanımadan prensesi susturdu. Yu, Yurine’nin başını okşarken ortamı toparlamaya çalıştı.

 

Yu: Kusuruna bakmayın, etrafımdaki kızların güzellik seviyesi artınca Yurine’nin de kıskançlık seviyesi artıyor.

 

Yu tarafından övülen kızlar Yu’ya sırılsıklam aşık olmadan önce Yurine yapacak bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Bir şekilde onu buradan uzaklaştırması gerekiyordu, Yu’nun elini tutup çekmeye devam etse de bu Yu ile kızlar arasındaki sohbeti engellemeye yetmiyordu.

 

Ama Yu’yu rezil etmek istemediği için aklına gelen çoğu planı uygulayamıyordu. Yu gerçekten babasıymış gibi davransa ve onu annesine söylemekle tehdit etse kızlar ondan soğur muydu? Hayır, bunu yaparsa Yu’nun burnu bir daha indiremeyeceği şekilde kalkar ve sürekli bundan bahsederdi.

 

Başka ne yapabilirdi? Yu’nun üç kağıtçı biri olduğunu söyleyemezdi… Acaba Sivina ya da Ana’dan yardım mı istemeliydi? Hayır, onlar da Yurine’nin dikkatli olmasını gerektirecek kadar güzellerdi.

 

Yurine: Yu, beni kucağına al.

 

Yu onu reddetmedi ve kucağına aldı. Peki şimdi ne yapmalıydı? Sadece bir şey yapmış olmak için doğaçlama yapmıştı.

 

Soylu Kız: Bay Valarfin yalnızca yakışıklı değil aynı zamanda çok tatlı.

 

Yu: O sizin tatlılığınız.

 

Yurine: Yu, aptal! Beni tuvalete götür!

 

Kızları Yu’dan soğutmaya çalışırken Yu için aksesuar görevi görmüş ve onu daha da beğenmelerini sağlamıştı. Artık yapabileceği tek şey Yu’ya onu tuvalete götürmesini söylemek ve yeni bir plan düşünmek için zaman kazanmaktı.

 

Yu onu yine reddetmeyerek kızlardan müsaade istedi ve Yurine’yi sarayın içine doğru götürdü. Tuvaletin önüne geldiklerinde Yurine aslında tuvaleti olmadığından yere indirilmeyi istedi.

 

Yu: Beni kıskandın mı sen?

 

Yurine: Saçmalama.

 

Yu: Kıskanman kötü bir şey değil, normal olan bu. Benim gibi birini bulduğun zaman kıskanmalısın. Bir dakika bu yanlış oldu, benim gibi birini bulamazsın, ben eşsizim.

 

Yu mutlu olduğu o mekana dönmeden önce sarayın hizmetçilerinden biri tarafından durduruldu.

 

???: Bay Valarfin, başbakan sizi görmek istiyor.

 

---

 

Yu ve Yurine, Rolderhelm Başbakanı Denise El Rolder’in ofisinin kapısında beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra odadan takım elbiseli bir adamın çıkmasının ardından hizmetçi Yu’ya içeri girebileceklerini söyledi.

 

Yu: Merhaba.

 

Denise El Rolder altmış yaşına gelmiş, beyaz saçlı, açık kahverengi gözlü bir adamdı. Bir zamanlar zamanı geriye sarmış, Yu ve Yurine’nin bilgisine ihtiyaç duyduğu kişi oydu.

 

“Gerçek adı Denise mi acaba?”

 

Denise: Oturun lütfen, bir şey içer miydiniz?


Yu, Denise'in masasının karşısındaki koltuğa oturdu. Yurine ise diğer koltuğa oturmak yerine Yu'nun kucağına oturmayı tercih etti.

 

“Ne harika adamım lan ben, koskoca başbakan bana içecek ikram ediyor.”

 

Yu: Meyve suyu alabilirim.

 

Yurine: Ben de meyve suyu istiyorum, elmalı olsun. Yu, sen de elmalı iste.

 

Yu: Peki, benimki de elmalı olsun.

 

Yu’nun da kendi istediği gibi meyve suyu istemesi Yurine’yi sevindirdi.

 

Denise: Herkes meyve suyu alıyorsa ben de aynısından alayım o zaman.

 

Hizmetçi içecekleri getirmek için odadan ayrıldı, Denise artık rahatça konuşabileceğini düşünerek Yu’ya döndü.

 

Yu onun mutlu mu yoksa üzgün mü olduğunu anlamakta zorlanıyordu. Dudaklarında bir gülümseme olsa da gözlerinde hüzünlü bir ifade vardı.

 

Denise: Dünyadan mısın?

 

Yu: Evet.

 

Denise: Yirmi yıldan uzun süredir dünyadan gelen birini görmüyordum.

 

Denise uzun süredir görmediği bir dostunu bulmuş gibi gözüküyordu, Yu yaşlı paralel dünyacı adamın sesindeki özlemi hissetti.

 

Yu: Birkaç hafta önce yine dünyadan gelen Satoshi isimli biriyle tanışmıştım ama beraber fazla vakit geçirmedik.

 

Denise: Isekaicı patlaması kırk yıl önce Bedivere’un ruhları yemek için farklı dünyadan onları çağırmasıyla başladı, ondan önce çok fazla gelen yoktu. Kahramanların Savaşından sonra gelen isekacıların sayısında hızlı bir düşüş yaşandı ama o zamandan beri sürekli olarak bizim dünyamızdan ya da başka dünyalardan buraya birileri geliyor.

 

Yu: Başka dünyalardan mı?

 

Yu kendi dünyası ve bu dünya dışında da dünyalar olduğunu düşünmüştü, şimdi teorisi doğrulanıyordu.

 

Denise: Hatırladığım kadarıyla Büyücülük Akademisinde bıraktığım yazıda bundan çok fazla bahsetmemiştim ama evet, başka dünyalar da var.

 

Yu: Neyse bu başka dünyaları geçelim de benim merak ettiğim bir şey var, siz buraya geldiğinizde dünyada yıl kaçtı?

 

Denise: İki bin yirmi beş.

 

Yu: Hehe- pardon.

 

Hikayedeki Denise yirmilerinin başında olmalıydı, eğer dünyadan iki bin yirmi beş yılında geldiyse Yu’dan beş ya da altı yaş daha küçüktü.

 

Yurine: Yu, neden güldün?

 

Yu: Ben iki bin on dokuzda buraya geldim.

 

Denise kırk yıl önce gelmesine rağmen dünyadaki zamanı iki bin yirmi beşti ve Yu ondan kırk yıl sonra gelmesine rağmen dünyadaki zamanı iki bin on dokuzdu. Yu bunun enden böyle olduğunu anlamamıştı.

 

Denise: Farklı boyutlar arasında zaman farklı işliyormuş.

 

Yu: Anladım.

 

Hizmetçi içeceklerini getirip odadan ayrıldıktan sonra Yu tekrar konuşmaya başladı. Denise ve Yu birbirleri ile konuşurken sanki uzun süredir arkadaşlarmış gibi hissediyorlardı.

 

Yu: Dünyayı hiç özlediniz mi?

 

Denise: Gençliğimi özlüyorum ama dünyayı hiç özlemedim. İnternet olmadan yaşamanın sıkıcı olduğunu reddedemeyeceğim ama böyle bir durumda kim orayı özler ki? Fantastik bir hayat yaşadım, pembe saçlı bir waifum oldu ve dünyada bulamadığım mutluluğu buldum. Üstüne öldüğüm zaman Rheia beni cennete alacak. Yaşadığım hayattan tamamen memnunum.

 

“Cennet meselesi, ben de bunun ilgi çekici olduğunu reddedemem.”

 

Yu Büyücülük Akademisinin kütüphanesinde Nekoverine için bir yol bulduktan sonra vaktinin önemli bölümünü sonsuz yaşamı araştırarak geçirmişti.

 

Ama küçük kütüphanede bile tatmin edici hiçbir şey bulamayarak hayal kırıklığına uğramış ve araştırmasını cennete yöneltmişti.

 

Küçük kütüphanede Denise’in bıraktığı notların kalanında cennet hakkında da yazılar bulmuştu. Yu’nun bulduğu şey onu endişelendirse de bir yandan da umutlandırmıştı.

 

Denise’in yazdığına göre tanrılar insanlara cennete ya da cehenneme gideceklerini söylerken tamamen dürüst değillerdi.

 

İnsanlar öldüklerinde ruhları farklı bir vücutta tekrar hayat buluyordu ve tanrılar yalnızca sevdikleri insanları cennete alıyor ya da nefret ettiklerini cehenneme gönderiyordu.

 

Yu bunu okuduktan sonra karmaşık hislere kapılmıştı. Reenkarne olursa kendisi değil başka biri olacaktı ve bir tanrıya kendini sevdiremezse sonsuz yaşantı hakkı olmayacaktı.

 

“Acaba Rie’nin ruhu şu anda başka bir vücutta mıdır?”

 

Yu: Sizinle konuşmanın güzel olduğunu düşünüyorum ama artık asıl konuya girmenin zamanı geldi. Sizin de anlayacağınız üzere akademide bıraktığınız yazıyı bulduk.

 

Denise: Evet, bunu karıma söylemişsiniz.

 

Yu: Size ulaşmak için başka şansım var mıydı bilmiyorum, umarım saklamak istediğiniz bir sırrı ortaya çıkarmamışımdır.

 

Denise: Merak etme, kırk yıl önce bu konuyu karıma anlatmıştım zaten. Peki yanındaki çocuk senin geçmişini biliyor mu? Bence saklamamalısın.

 

Yurine: Biliyorum! Yu bana anlattı. Ben Yu’nun anlattıklarına inanıyorum!

 

Meyve suyunun kalanını kafasına diktikten sonra heyecanla konuştu. Yu’ya inandığını belirtmek istemişti.

 

Yu: Bıyığın çıkmış.

 

Meyve suyundan kalanlar Yurine’nin dudağının üstünde birikmişti. Yurine iki parmağı ile dudağının üstündeki lekeyi sildi.

 

Yu: Arkadaşınız Natalia, Yurine’nin annesinin ustasıydı. Nekoverine’yi bu sayede biliyor ama oranın nerede olduğunu bilmediğimiz için bir yol arıyorduk.

 

Denise: Natalia? Yaşıyor mu? Kahramanların savaşından sonra bir daha gözükmedi.

 

Yurine: Yaşamıyor.

 

Annesinin onu öldürdüğünü eklemedi, sadece artık yaşamadığını söyledi.

 

Denise’in yüzü asıldı, bekleneceği şekilde arkadaşının ölümü onu üzmüştü.

 

Denise: Ne zaman?

 

Yurine: Üç yıl önce.

 

Yu: Natalia, Yurine’nin annesine yaşadığınız macerayı anlatmış ve annesi de Yurine’ye anlatmış. Bu dünyaya geldiğimde bir şekilde Yurine ve annesi ile karşılaştım ve maceralarına dahil oldum. Yurine’nin annesi öldüğünde Yurine bana Nekoverine’den bahsetti, bu yüzden orayı arıyoruz. Oraya gittiğimizde Rie’nin geri gelmesini dileyeceğiz.

 

Denise: Ethalot.

 

Yu: Bu çok hızlı oldu.

 

Denise’i ikna etmek için uğraşacaklarını zannediyordu ama adam Nekoverine’nin yerini hemen söyledi.

 

Yu: Neden hemen cevapladınız ki?

 

Denise: Yu Valarfin, şunu asla unutma: Waifular kutsaldır ve bir adam waifusunu kurtarmak istiyorsa diğer her erkek ona yardım etmelidir.

 

Yu ve Denise gülerken Yurine Yu’nun kolunu tutup çekiştirdi.

 

Yurine: Yu, waifu ne demek?

 

Yu: Karı demek ama-

 

Yurine: YU, SAÇMALAMASANA! ANNEM SENİN KARIN OLMADI! NEREDEN ÇIKARTIYORSUN BUNU!?

 

Yurine kendisini tutup sarsarken Yu onu durdurmayı deniyordu, Denise bu sırada kahkahalara boğulmuştu.

 

Denise: Yaşlılıktan ölmezsem kalp krizinden öleceğim, bu kadar yeter.

 

Denise güldüğünde gözünden gelen yaşları silerken Yu, Yurine’yi sakinleştirmeyi başardı.

 

Yu: Devam edelim, tam olarak nerede?

 

Denise masaya bir harita koydu ve kalem ile Ethalot’un batısını işareteldi.

 

Denise: Nekonozwei dağının içinersinde fakat buraya giremezsiniz.

 

Yu: Neden?

 

Denise: Ethalotlulara göre dünya yaratılmaya buradan başlamış, buraya kutsal topraklar diyorlar. Güvenlik üst düzeyde ve kralın izni olmadan kimse giremez. Kral yalnızca tebaasından olan hacı adaylarına özel izin çıkarıyor, ben bile daha sonra oraya gitmek istediğimde izin alamamıştım.

 

Yu: Siz nasıl girdiniz?

 

Denise: Biz oraya gittiğimizde ortada Ethalot diye bir ülke kalmamıştı.

 

Yu: Peki diyelim dağa ulaştık, Nekoverine’ye nasıl gireceğiz?

 

Denise onlara yolu tarif etti ve Yu aldığı bir kağıda tarifi yazdı. Nekoverine hakkında biraz daha konuşmayı denese de Denise orası hakkındaki şeyleri kendisinin öğrenmesi gerektiğini söyleyerek konuşmayı bitirdi.

 

Yu: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim ama söylemek istediğim bir şey var.

 

Denise: Ne söylemek istiyorsun.

 

Yu: Ya bize onur nişanı verdiniz iyi güzel de, sizce de çok kuru olmadı mı bu? Para falan verseydiniz bari o kadar uğraştık.

 

Denise: HAHAHAHA! Sende gençliğimi görüyorum! Manevi ödüller tatmin etmiyor değil mi?

 

Yumruğunu masaya vurarak kahkaha attı, onun gülüşü Yu ve Yurine’yi de güldürmüştü.

 

Denise: Bana da şövalyelik vermişlerdi ama bu yetmez diyerek Yumi’yi istemiştim. Kellemi alacaklarını düşünüyordum, sonuçta hiçbir soyluluğu olmayan, daha yeni şövalye olmuş bir adam çıkıp ülkenin varisi olan prenses ile evlenmek istiyor. Neyse ki Yumi de beni seviyordu, böylece kellemi almak yerine isteğimi kabul ettiler.

 

Yu: İyiymiş, o zaman bize bin altın yeter.

 

Denise: Bu ödülü arkadaşlarınla paylaşacak mısın?


Yu: Bir de bizim mahkeme işi vardı onu da aradan çıkartırsak güzel olur.

-------------------------

15.04.2021 - 22:05






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44375 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr