Cilt II - Bölüm 35: Görevi Bitirmek

avatar
479 5

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 35: Görevi Bitirmek


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 35: GÖREVİ BİTİRMEK

Yu: Yurine, ölmesine izin verme!

 

Yurine ne yapması gerektiğinin farkındaydı. Annesine ulaşmak için çıktığı yolda Sony’nin hayatta kalması ve Büyücülük Akademisine teslim edilmesi gerekliydi. Ardından orada annesini almak için bir yol arayabilirdi. Bunun için manasını bitirmesi gerekse dahi Sony’yi hayatta tutacaktı.

 

Yurine’nin şifa büyüsü esnasında Sony can çekişiyor ve Yurine’nin dikkatini dağıtıyordu. Lylphia Sony’yi kollarından tutarak hareket etmesini engellerken Yurine’nin şifa büyüsü etki etmeye başladı.

 

Ana: Bay Valarfin! Sivina! Lütfen onu arayalım!

 

Ana tuttuğu omuzlarından Yu’yu sarsmaya devam etti. Arkadaşının tehlikede olması yüzünden korkuyor ve ağlıyordu. Bu esnada herkes yerdeki parçalanmış kuklayı unutmuştu çünkü her birinin kendi öncelikleri vardı.

 

Yu onu reddedemedi. Sadece Ana tatlı ve güzel olduğu için değil, aynı zamanda görevi başarmalarındaki katkılarından dolayı hem Ana hem de Sivina’ya karşı borçlu hissediyor ve onlardan birinin zarar görmesini istemiyordu.

 

Yu: O nereye gitti?

 

Ana: Kuklanın geldiği yöne.

 

Ana Yu’nun arkasından geleceğini düşünerek koşmaya başladı. Yu onun peşinden koşmadan önce arkasını döndü ve Lylphia’ya seslendi.

 

Yu: Yurine’nin yanında bekle.

 

Yurine’yi yalnız bırakmak istemiyordu, bu yüzden Lylphia’yı Yurine’nin yanında bıraktı. Zaten konu birini korumak olduğunda Lylphia kendisinden daha iyi bir iş çıkarırdı.

 

Yurine ve Lylphia’yı arkasında bırakırken Ana’nın peşinden koşmaya başladı. Kuklanın geldiği yöne doğru gidiyorlardı.

 

Yu: Büyü kullanarak nerede olduğunu hissetmek gibi şeyler yapabilir misin?

 

Yurine dövüştüğü esnada Yu’nun başının üzerine kaya düşerken bunu fark etmiş ve arkasını dönmüştü.

 

Bundan sonra Sharley kristal kılıçlar fırlatırken de fark ederek arkasına dönmüş ve kılıçlara karşı kendilerini savunmuştu.

 

Yu onun bunu nasıl yaptığını bilmiyor fakat saldırıyı oluşturan manayı hissederek yaptığını varsayıyordu ve Yu hariç yaşayan her canlıda mana vardı.

 

Buna göre büyücüler mana sayesinde saldırıları hissediyorsa Ana, Sivina’nın vücudundaki manayı hissederek onu bulmayı deneyebilirdi.

 

Ana: Hayır.

 

Yu’nun güvendiği ve mantıklı olduğuna inandığı teorisi çürürken yapabilecekleri tek şey olarak düz bir rotada koşmak ve Sivina ile karşılaşmayı ummak kalmıştı.

 

“Sivina şuradan yürüyerek gelse ne iyi olurdu.”

 

Eğer katil tarafından öldürüldüyse ve katil hayatta kaldıysa Ana ve Yu’nun başı derde girebilirdi. Ana’nın katil ile mücadele edip edemeyeceğini bilmiyordu ama Yu katilde de şansının Sharley’de olduğu gibi yaver gideceğini zannetmiyordu. En azından Sivina katili öldürdüyse canlarını kaybetme riskinden kurtulurlardı.

 

Ana ormanda geçirdiği süre esnasında mana harcamış olmasına rağmen hala Yu’dan daha hızlıydı ve arkasından gelen Yu’nun hızına ayak uydurabilmek için yavaşlamak zorunda kalıyor, böyle olduğunda da daha hızlı koşması için Yu’ya sesleniyordu.

 

Ana’nın arkasında olmak belirli nedenlerden ötürü Yu için sorun değildi ve onun arkasından geliyor olmak konusunda normal şartlarda iyi hissederdi. Ama konu ölüm kalım meselesi olduğundan dolayı daha hızlı koşabilmek için elinden geleni yapıyordu.

 

Koştukları esnada gözlerine birkaç ağaçta oluşan ezikler takılmıştı. Birisinin ayakları ile basması sonucu ağaçların dış yüzeyi içe çökmüştü.

 

Yu: Ağaca nasıl o şekilde basabilirsin?

 

Ağaçların üzerindeki ayak izlerine ait parmak uçları yukarı denk geliyor olsaydı birisinin ağaca tekme attığını düşünürdü ama parmak uçları aşağıya bakıyorken anlaması zordu.

 

Gerçi biraz düşündükten sonra şaşırmaya gerek olmadığını fark etti. Yu’nun ablaları da Yu gibi zeki insanlardı ve özel bir okulu burslu olarak kazanmışlardı.

 

Yu da ablaları oraya gittiği için yine burs ile aynı okula girmişti ve sınıfındaki öğrencilerin pek çoğu Yu gibi zeki insanlardı.

 

Ama okulunda kendi küçük çevresi dışında tavana sıçan manyaklar vardı ve bunun yanında bir ağacın üzerinde dik bir şekilde yürümek dahi normal sayılırdı.

 

Ana: Sivina yapmış olmalı, eminim ileridedir.

 

Yu: Önümüzdeki ağaçta da ayak izi var, geriye mi fırlamış?

 

İkisi de durup bir düşündü. Geri mi dönmeliydiler? Sivina’nın bıraktığı ayak izi ikisinin de şaşırmasını sağlamıştı.

 

Ana: Geride olsa görürdük, ileriye gidelim.

 

Yu’nun da reddetmemesiyle beraber izledikleri rotada ilerlemeye devam ettiler. Eğer Sivina o noktadan sonra sağa ya da sola gittiyse yanlış yöne doğru ilerliyor olurlardı ama yapacak başka bir şey olmadığı için doğru yolda olduklarını umarak koştular.

 

Ana: Sivina!

 

Bir oyuğun birkaç metre ilerisinde yerde yatan iki insan vardı. Bu insanlardan biri eskimiş kıyafetler içindeyken birinin gümüş saçları kana bulanmış ve pijaması parçalanmıştı.

 

Yerde yatan adamın boğazında Sivina’nın kılıcı vardı. Kılıç adamın boğazını delmiş ve yere saplanarak dik bir şekilde hava durmuştu.

 

Sivina ise o adamdan birkaç adım ötede yatıyordu. Vücudu kanlar içindeydi ve karnında da bir yara vardı. Yu da Ana’nın arkasından koştu ve Ana ağlarken Yu, Sivina’nın hayatta olduğunu anlayabilmek için boynunun solundan nabzını kontrol etti.

 

Ana: SİVİNA! SİVİNA! SİVİNA!

 

Yu: Hala yaşıyor.

 

Ana arkadaşını sarsıyordu. Yu Sivina’nın ihtiyacı olan şeyin sarsılmak değil tedavi olduğunu bildiğinden Ana’yı tutup geri çekti ve Sivina’yı kucağına aldı.

 

Ana: Ne yapıyorsun?

 

Yu: Yurine’ye götürmezsek ölecek, hızlı olmalıyız.

 

Şifa büyüsü sayesinde hayatta kalabilirdi ve şifa büyüsünü yapabilecek tek kişi Yurine’ydi.

 

Aslında onu taşıyan kişi Ana olsaydı daha hızlı hareket edebilirlerdi ama Yu acil bir durumda oldukları için bunu düşünemedi ve Sivina’yı kucakladığı gibi koşmaya başladı.

 

Uykulu ve yorgun olmasından dolayı her an dengesini kaybedip düşecek gibi hissediyor ama bir canın sorumluluğunu üstlendiğinden dolayı koşmayı bırakamıyordu.

 

Ana: Lütfen daha hızlı koşun!

 

Yu elinden geldiğince hızlı koşuyordu. Böylece on dakikada geldikleri yolu belki de beş dakikada dönmüştü. Tabi ki kucağında Sivina’yı taşırken bunu yapmak onu kaldırabileceğinden daha fazla zorlamıştı ama yavaşlarsa kucağındaki kadın ölebilirdi, Yu’nun hızlanmaktan ve hızlanmaktan başka seçeneği yoktu.

 

Yurine, Lylphia ve Sony’yi arkalarında bıraktıkları alana yaklaştıklarında başkalarının da orada olduğunu fark ettiler.

 

Komodo ejderleri, rinolar, atlar ve onlar tarafından çekilen vagonlar ile birlikte onlarca muhafız ve onların peşindeki insanlar bulundukları yere akın etmişti.

 

Birkaç su ve toprak büyücüsü ateşi söndürmeye çalışırken Yu’nun gözleri Yurine’yi arıyordu.

 

Arkasında kuyruk olan beyaz bir figürün vagona taşındığını görünce Sivina’yı Ana’ya verdi ve vagona doğru koştu.

 

Yu: Ne yapıyorsunuz! Bırakın!

 

Kendisini tutmaya çalışan iki adamı itti ve tek sıçrayışta vagonun üstüne atladı.

 

Yu: Yurine!

 

Yurine’nin gözleri kapalıydı, Yu hemen nabzını kontrol etti.

 

Lylphia: Bay Valarfin, o yaşıyor.

 

Nabzı atıyordu ve Lylphia’nın onayladığı gibi yaşıyordu. Ama bu Yu’nun derin bir nefes almasını sağlamamıştı, Yurine’nin kalbinin attığını ve nefes alıp verdiğini tekrar ve tekrar kontrol ediyor, elini tutmayı bırakmıyordu.

 

Yu’yu durdurmayı deneyen adamlar onu almak için tekrar geldiklerinde Lylphia tarafından durduruldular.

 

Lylphia: O adam kızın babası.

 

???: Bunu bilmiyorduk, af edersiniz.

 

Adamlar önce Yu’nun dokuz yaşında kızı olan birine göre genç gözükmesinden ötürü inanamayarak birbirlerine baktı fakat daha fazla uğraşmayarak özür dilediler ve onları yalnız bıraktılar.

 

Yu: Ona ne oldu?

 

Ormana gelen muhafızların getirdiği hekimlerden birisi yanlarına geldiğinde Yu soruyu hem Lylphia’ya hem de hekime sordu. Soruyu Lylphia cevaplayacaktı ama hekim önce konuştu.

 

Hekim: Büyücü olsa da en nihayetinde bir çocuk, fazla mana kullandığı için bitkin düşmüş. Merak etmeyin sağlığı yerinde.

 

Lylphia: Duyduğunuz gibi, ben de aynı durumu birkaç kez yaşamıştım. Uzun bir uyku çektikten sonra kendine gelecektir.

 

Yu: Anladım.

 

Hekim Yurine’yi kontrol edip müdahale etmesi gereken bir konu olmadığına kanaat getirince yanlarından ayrıldı.

 

Yu çevresine bakıyordu, hekimin gittiği yönde başka bir vagon vardı ve onun üstünde Ana ağlamaktan soluksuz kalırken iki şifa büyücüsü Sivina’yı hayatta tutmaya çalışıyordu.

 

Yu: Ağır yaralanmış, bulduğumuzda çok kan kaybetmişti.

 

Lylphia: İyi olacak mı?

 

Yu: Bilmiyorum.

 

Yu elbette bu sorunun cevabını veremezdi, bir doktor olmadığından net bir şey söyleyemezdi ama gördüğü kadarıyla Sivina’nın yaşayıp yaşamayacağı kan naklinin olmadığı bir dünyada sadece kaderin elindeydi.

 

Yu: Sony’ye ne oldu?

 

Lylphia: Yurine tedaviye devam ederken kasabadan yetkililer geldi ve duruma el attı. Lütuf işiyse...

 

Lylphia üzgündü, Yu da onları hiç tanımamasına rağmen izlediği sahnenin ardından üzülmüştü.

 

Yu: Yapmam gereken bir şey yoksa yatıp uyuyacağım.

 

Lylphia yok demek için başını salladı ve iyi uykular dileyerek Sivina ile Ana’nın yanına gitti. Yu uyandığında her şeyin daha iyi olmasını umarak gözlerini kapattı, eli Yurine’nin elini tutuyordu ve uyuması için iki dakika bile geçmesi gerekmemişti.

 

***

 

Katlanması zor bir baş ağrısı eşliğinde uyandı. Ellerini başına götürürken hareket eden bir şeyin içinde olduğunu sarsılma ve seslerden anlayabiliyordu.

 

Baş ağrısı ve sarsıntılı yolculuk birleşince Yu’nun kusası geldi, kendine hakim olamadı ve Lylphia kenara kaçılırken Yu başını yatağın solundan çıkarıp içindekileri yere bıraktı.

 

Yatak olarak üstünde bulunduğu şey aslında yere serilmiş bir battaniyeden ibaretti, bu yüzden kusmuk Yu’nun bulunduğu yere de geldi.

 

Ama Yu bunu dert edecek durumda değildi, iki saniyelik soluklanmanın ardından midesinden yükselenler tekrar ağzından dışarı çıktı. Yemek yemediği için kusmuğun çoğu sıvı şekildeydi.

 

Yu aynı şeyi üçüncü kez yaşarken gözünde biriken yaşlar yüzünden önünü görmekte zorlanıyordu.

 

Vagonun içinde bir ayak sesi duydu ve birisi omzuna dokundu.

 

???: İyi misiniz?

 

Yu cevap veremiyordu. Yutkunmak istediğinde boğazına öyle acı bir tat geldi ki yanında birilerinin olmasını hiç umursamadan yere tükürdü.

 

Zaten önlerinde kustuktan sonra bir de tükürmesini umursayacaklarını zannetmiyordu, karşılarındaki adam hastayken bunu dert eden bir insana ne denirdi ki?

 

Başı çatlayacaktı, ağrı öyle bir boyuta ulaşmıştı ki gözünde biriken yaşlar akmaya başladı. Yu sızlanırken başının üstünde hissettiği rahatlatıcı bir hissin ardından kendine gelebildi.

 

Yu: Yurine?

 

Böyle durumlarda rahatlamasını sağlayan şifa büyüsünü yapan kişi Yurine’ydi. Gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silerken başını kaldırdı.

 

Karşısında görmeye alıştığı kedi kulaklı tatlı çocuk yerine tanımadığı yaşlı bir adam duruyordu.

 

Lylphia: Benim bir açıklama yapmam gerekiyor ama önce kendinize gelmelisiniz.

 

Yu: Yurine nerede?

 

Yu’nun ihtiyacı olan şey kendine gelmek ya da bir açıklama almak değildi. Yurine’nin nerede olduğunu öğrenmek istiyordu. En son onun yanında uyumuştu ve şimdi yanında değildi, nerede olduğunu öğrenmeliydi.

 

???: Kızınız orada yatıyor.

 

Yaşlı adamın parmağıyla gösterdiği yere baktı. Vagonun içinde dört kişilerdi, Yu arka tarafta yatarken Lylphia ve yaşlı adam onun yanındaydı ve Yurine vagonun ön tarafında yatıyordu.

 

Lylphia: Merak etmeyin, Yurine sadece uyuyor.

 

???: Hızlı bir gençsiniz anlaşılan. Henüz yirmiye yeni girmişken bu yaşta bir kızınızın olması Rolderhelm’de pek rastlanır değil. Eh, sizin gibi yakışıklı bir oğlan için durumlar farklı sanırım.

 

Yaşlı adam ortamı yumuşatmaya çalışırken Yu kusmuktan uzak durmaya çalışarak dizlerinin üstünde ilerledi ve Yurine’nin yanına geldi.

 

Kızın iyi olduğunu kontrol etmek için elini tuttu ve bileğinden nabzını kontrol etti. Daha sonra kalp atışlarını ve nefes alıp verişini dinledi. Lylphia’ya güvenmiyor değildi ama kendi teyit etmediği sürece içi rahat etmeyecekti.

 

Yurine’nin her şeyinin normal olduğunu anladığında artık rahat bir nefes alabilirdi. Yere çöktü ve Yurine’nin elini tutmaya devam ederken kustuğu yere baktı.

 

Yu: Özür dilerim.

 

Lylphia bezler ile kusmuğu temizliyordu. Kendi pisliğini ikinci kez başkasına temizletiyor olmak utanmasına sebep olmuştu.

 

Lylphia: Önemli olan sağlığınızın iyi olması, böyle olduğu sürece sorun değil.

 

Yu: Teşekkür ederim, su alabilir miyim?

 

Yaşlı adam bir kasanın içinden çıkardığı matarayı bir kova ile birlikte Yu’ya verdi. Yu suyla önce ağzını yıkadı sonra da ağzını yıkamak için kullandığı suyu kovaya boşalttı. Bunu kusmuk tadı gidene kadar tekrarladı, en sonda da matarada kalan suyu içti.

 

George: Ben sizin kim olduğunuzu öğrendim ama kendimi tanıtmadım, bağışlayın lütfen. İsmim George, hekimim.

 

Yaşlı bir adamın kendisine karşı bu kadar saygılı konuşuyor oluşu Yu’yu rahatsız etmişti ama rahatsızlığını dile getirmedi.

 

George: Herhangi bir şey hatırlıyor musunuz?

 

Yu: Gece Lylphia ile konuştuktan sonra yatıp uyumuştum?

 

Ama farklı bir şey olmuş olmalıydı, yoksa Yu’ya neden bunu sorardı ki?

 

Lylphia: Sivina’nın tedavisi için Büyücülük Akademisine gitmemiz gerekiyordu. Sabah ne yapacağınızı sormak için sizi kaldırdım fakat kalkar kalkmaz ağzınızdan köpükler gelmeye başladı. Ne yapacağımı bilemediğim için önce Yurine’yi uyandırmayı denedim ama uyanmayınca koşup bir hekim getirdim.

 

George: Güven vermeyecek ama ben de ne yapacağımı bilmiyordum. İlk kez böyle bir vaka ile karşılaşıyorum. Arkadaşınız kızınızın şifa büyüsünü başınıza doğru yaptığını görmüş.

 

Dün gece Yurine yatmadan önce günlük rutin haline getirdikleri şekilde Yu’ya şifa büyüsü uygulamıştı. Lylphia da orada olduğundan bunu görmüştü.

 

George: Ben de aynısını yapmayı denedim ama işe yaradı mı emin olamıyorum.

 

Vagon hareket ederken sallanmaya devam ettiği için hala midesi bulanıyordu. Yüzünü ekşitti, ağzına gelmeye başlayan kusmuk tadını geri yuttu.

 

Yu: Az önce işe yaradı, teşekkür ederim.

 

George: Peki bu bir hastalık mı yoksa ani gelişen bir olay mı?

 

Yu: Epilepsi, bir süredir Yurine ile üstesinden gelmeyi deniyoruz. Beyni olan her canlıda görülebilecek bir şey.

 

George: Daha önce hiç rastlamadım.

 

“Allah Allah, işe bak…”

 

Mantıken Yu’nun hastalığının burada da görülmüş olması gerekiyordu. Tabi George’un görmemiş olması bir istisna olabilirdi ve istisna değilse bile Yu büyü diyerek işi fazla uzatamayacaktı.

 

Yu: Belki Büyücülük Akademisinde tedavi bulabilirim diye düşünüyordum.

 

Lylphia: Akademi kütüphanesinde tıptan tutun çiftçiliğe kadar pek çok konu hakkında yapılmış araştırmalar var, eminim işinize yarayacak bir şeyler bulabilirsiniz.

 

Yu: Sivina’nın durumu nasıl?

 

Lylphia: Yaraları iyileşti ama zehrin etkisi devam ediyor, bu yüzden hala uyanmadı. Sürekli olarak şifa büyüsü ile hayatta tutmayı deniyorlar. Onu Büyücülük Akademisine götürme sebebimiz de bu, tedavisi orada devam edecek.

 

Yu, Sivina’nın iyileşmesini umuyordu. Satoshi’nin ardından bir kayıp daha vermek istemiyordu.

 

Lylphia: Sizi uyandıracak ve ne yapmak istediğinizi soracaktım ama durumunuz kötüleştiği için sizin de Akademiye götürülmeniz gerektiğini düşündüm.

 

Yu: Anladım, böylesi iyi olmuş.

 

Büyücülük Akademisine giderlerse Yurine’nin orada muayene edilmesini sağlayabilirdi, böylesi iyi olurdu. İşini şansa bırakmak istemiyordu ve onun sağlığı için yapması gerekeni yapacaktı.

 

Yu: Şu an neredeler peki?

 

Lylphia: Sivina ve Ana öndeki vagonda, Sony arkadaki vagonda gidiyor. Uyandıktan sonra intihar girişimlerinde bulunmaya devam ettiği için onu bağladık.

 

Yu: Bu Ana da Satoshi ölünce kusuyor Sivina yaralanınca ağlama krizine giriyor, aşık mıdır nedir.

 

“Bulduğum ilk waifu bulduğum gece ölüyor, bulduğum ikinci waifu yüz elli yaşında, onun kardeşi desen aşağı kalır yanı yok. Bulduğum diğer iki waifu da farklı yönelimlere mi sahip çıkacak? Lylphia da…”

 

Lylphia da Yu’ya hitap etmiyordu. Çirkin bir kız değildi ama Yu’ya çekici gelmiyor, ondan elektrik alamıyordu. Ondan hoşlanan pek çok göğüs delisi olabilirdi ama Yu göğüs - boy orantısızlığı yüzünden rahatsız olmaktan kendini alıkoyamıyordu.

 

“Şans yok ki bizde, elin çöp isekaicılarına aynı anda beş - on tane kız aşık oluyor, bana gelince sahip olduğum dergi bile elimden alınıyor. Benim diğer isekaicılardan ne eksiğim var ya? Hepsinden daha yakışıklı, zeki ve karizmatiğim. Bu yüzden mi yoksa? Bu dünyanın tanrıları beni kıskandığından piçlik mi yapıyorlar?”

 

Yu: Olanlar yüzünden kendini mi suçluyorsun?

 

Lylphia’nın yüzünde kederli bir ifade yer alıyordu. Yu dün gece uykulu olduğundan dikkat etmemişti ama Sony’nin intihar girişiminden beri böyleydi.

 

Lylphia bir süre sessizleşti, bakışlarını yere eğerken oturduğu zeminde dizlerini karnına çekti.

 

Lylphia: Sony’yi öldürmeseydim işler bu şekilde ilerlemezdi.

 

Yu: İşlerin bu şekilde ilerlemesi senin değil Sony’nin suçu. Sony bu noktaya kendi yaptığı seçimler sonucunda ulaştı.

 

Onu rahatlatmak için konuşmaya başladı, insanların başkaları yüzünden üzülmesinden hoşlanmıyordu.

 

Yu: Sonuçlar seçimleri yapanların sorumluluğudur, hiç kimse başkalarının seçimleri yüzünden üzülmeyi hak etmiyor.

 

Yu bunu biliyordu, bunu anlıyordu. Kendisi bir başkasının seçimi yüzünden üzülse de böyle olmasını ne o, ne de diğerleri hiç hak etmemişti.

 

Yu: Kendini suçlayıp boşu boşuna üzülme, çünkü üzülmek seni bir yere götürmeyecek ya da o kuklayı geri getirmeyecek. Sadece kendini depresyona sokacak ve kötü bir ruh haline bürüneceksin.

 

Sözlerinin Lylphia’ya etki edip etmediğini bilmiyordu ama onda bir etki yarattığını umarak sessizleşti ve öğlen olup Büyücülük Akademisine varana kadar Yurine’nin elini tutmayı bırakmadı.

 

***

 

Sivina en öndeydi, bir sedyede hızlıca Büyücülük Akademisine taşınırken Ana bir an olsun onun başının ucundan ayrılmıyordu.

 

Yu ise Yurine’yi kucağında taşırken Akademiye yürüyordu. Yu’nun yanındaysa Lylphia ve George isimli yaşlı hekim vardı.

 

Kuklanın parçalarını taşıyanları saymazsak en arkada iki kişi tarafından kollarından tutularak Akademiye sokulan Sony vardı. Elleri bağlıydı, önünde ve arkasında onun ani bir hareket yapmasını engellemek için orada bulunan şövalyeler vardı.

 

Akademidekiler müdürün oğlunun geri döndüğünü duyduklarında onu görmek için sınıflarından çıkmış fakat Sony’nin bir tutsak olarak güvenlik önlemleri ile beraber Akademiye sokulduğunu görmek kafalarını karıştırmıştı.

 

Salery: Sony!

 

Merdivenlerden aşağıya hızla inen Salery oğlunun yanına koştu. Oğlu Sony hiç oralı değildi, başını yavaşça kaldırdı ve babasının yüzüne acınası bir ifadeyle baktıktan sonra tekrar başını eğdi.

 

Yanındaki muhafızlar onu götürmeye çalışırken Salery onları engellemeyi deniyor, yollarında duruyordu.

 

Salery: Ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Oğlumu bırakın hemen.

 

Salery otoritesini kullanarak oğlunu kurtarmayı deniyordu ve Salery’nin yanındaki şövalyeler buna hazırlıklıydı. Salery’nin önündeki şövalye iç cebinden bir belge çıkardı ve Salery’ye doğrulttu.

 

Salery kağıdı almayı denediğinde buna izin vermeyerek kağıdı geri çekti ve uzaktan okumasını söyledi.

 

Şövalye: Sony Von Bishory’yi Akademinin hücresine atacağız, bunu engellemeye hakkınız yok.

 

Salery: Ne demek yok! Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben buranın müdürüyüm!

 

Salery şövalyeleri iterek oğluna ulaşmayı denedi ama şövalyelerin tepkisi sert oldu, onu iterek yere düşmesini sağladılar.

 

Şövalye: Elimizde belge var, Akademiyi hücre olarak kullanacağız. Bir sorununuz varsa savcılığa bildirin.

 

Şövalyeler Sony’yi Akademinin batı kısmında yer alan hücrelere götürmek için köprüye çıktılar. Salery bir süreliğine arkalarından bakakaldıktan sonra ayağa kalkıp oğlunu takip etti. Yu ve Yurine’yi tamamen görmezden gelmişti.

 

Yu: Bu Maron’un işi mi?

 

Lylphia: Siz gelmeden önce bize yolladığı mektupta Sony’yi hırsızlıkla suçladığını ve hakkında yakalama emri çıkardığını anlatmıştı.

 

Böyle olması iyi olmuştu. Salery oğlunun zarar görmesini istemeyerek onun tekrar kaçmasını sağlayabilir ve Yu her şeye baştan başlamak zorunda kalabilirdi.

 

Sivina çoktan revire götürülmüştü. Yu da Yurine’yi revire götürerek muayene ettirmek istiyordu.

 

Yu: Revir nerede? Yurine’yi oraya götürmek istiyorum.

 

Lylphia: Size eşlik edeyim, beni takip edin.

 

Büyü tehlikeli bir işti ve büyü ile uğraşırken yaralanmak mümkündü. Böyle bir durumda hızlıca müdahale edilebilmesi için iki binanın da her katına revirler konulmuştu.

 

Lylphia, Sivina hakkında da bilgi edinebilmek için onları Sivina’nın götürüldüğü revire götürdü. Arkada kaldıkları için Sivina’nın hangi revire götürüldüğünü bilmiyordu ama onun da bulunduğunu düşündüğü, kendilerine en yakın olan revire doğru ilerlemişti.

 

Bu esnada Yurine’yi tanıyanlar Yu’nun etrafına toplanmış ve Yu’yu soru yağmuruna tutmaya başlamıştı.

 

Yu onları umursamıyor, kendini soruları cevaplamak zorunda hissetmiyordu. Bu yüzden önüne çıkanları iterek yoluna devam etti ve Lylphia da bu işte ona yardımcı oldu.

 

Revire geldiklerine Sivina bir yatağa yatırılmıştı. Şifa büyücüleri onun başının etrafında toplanmış yapılması gerekeni tartışıyorlardı.

 

Ana ise gözlerindeki umut ışığıyla büyücüleri dinliyor, Sivina’nın elini bir saniye olsun bırakmıyordu.

 

Şifa büyücüleri Yu’nun bilmediği kelimeler kullanarak tartışıyorlardı. Bir büyücü zehir hakkında bilgi sahibi olabilmek için kana ihtiyaç duyduklarını söyledi.

 

Şifa büyücülerinden başka biri bunu onaylarken Yu’nun bilmediği fakat bir ilaç olduğuna inandığı bir ismi andı ve şimdilik bunun kullanılmasını önerdi.

 

Diğer büyücüler de başlarını sallayarak öneriyi yapan kişiyle aynı fikirde olduklarını belirttiler. Birkaç tanesi şifa büyüsü uygulamaya devam ederken iki tanesi ilacı hazırlamak için revirden ayrıldı.

 

Bir başka büyücü ise eline aldığı kesici bir alet ile Sivina’nın parmağına bir kesik alarak dökülen birkaç damla kanı bir kabın içine aldı.


Sivina’nın parmağına açılan kesik şifa büyüsü sayesinde hızlıca kapanmıştı.

 

Yu o kanı nasıl test edeceklerini ve zehrin ne olduğunu nasıl anlayacaklarını bilmiyordu, yine de büyü diyerek işin içinden çıktı.

 

Bir dakika sonra başka bir hekim Yurine’nin yanına geldi. Yurine hala uyumaya devam ediyordu.

 

Yu: Manasını bitirdikten sonra bayıldı, dün akşamdan beri uyuyor.

 

Hekim kısa bir muayenenin ardından başını saldı.

 

Hekim: Merak etmeyin, önemli bir sorunu yok. Neko özel bir varlık, vücudu hala bir çocuğa ait, bu yüzden kendini zorladığı zaman güçten düşebilir ya da kılıç perisi olduğu için manasız kaldığında uykuya dalabilir. Burada ikisi de yaşanmış gibi gözüküyor, çekirdeği yeterli miktarda mana ürettikten sonra uyanacaktır. Uyandıktan sonra iki hafta boyunca büyü yapmasına izin vermeyin. Bunun dışında diğer çocuklar gibi beslenmesine dikkat etmesi gerek, hepsi bu kadar.

 

Yu: Anladım, teşekkür ederim.

 

Hekim: Rica ederim.

 

Hekim Yu’nun yanından ayrılarak Sivina’nın yanına gitti. Lylphia da arkadaşını kontrol etmek için oraya ilerledi. Yu hala Yurine’nin yanındaydı, kızın yüzünü izlerken dün gece söylediği şeyleri düşünüyordu.

 

“Gerçekten mümkün mü ki? Rie’yi geri getirebilir miyiz?”

 

Eğer böyle bir yol olsa bile Yu o yolu takip eder miydi? O yol Yurine’nin zarar görme ihtimali olan bir yolsa, Yurine’nin sağlığı söz konusuysa böyle bir şeyi yapar mıydı? Yurine bunu istese bile Yu onu tanımadığı bir kadına tercih ederdi. Yurine onu affetmeyecek bile olsa Yu onun sağlını her şeyden önce tutardı.

 

“Hem onu getirdikten sonra bana ne olacak?”

 

Yu’nun pabucu dama atılacak ve Yurine sadece annesine mi değer verecekti? Yu Yurine’yi seviyordu ve bu ilişkinin zarar görmesini istemiyordu.

 

???: Bakın kimler dönmüş.

 

Yu arkasını döndüğünde Maron Martin ile karşılaştı. Sarışın adamın yüzünde tatmin olmuş bir gülümseme vardı. Tanımadığı Sivina ve Ana’ya göz attıktan sonra Yu’nun yanına geldi ve eğilerek Yurine’yi kontrol etti.

 

Maron: Sağlığı yerinde mi?

 

Yu: Evet.

 

Maron: Sevindim, bir kayıpla karşılaşmak üzücü olurdu, özellikle bir çocuğun zarar görmesinde payımın olmasını istemezdim.

 

Maron’un Yurine iyi olduğu için mi yoksa vicdanı zarar görmeyeceği için mi sevindiğini Yu anlayamamıştı. Belki de onu hiç umursamıyordu ve sadece kibarlık olsun diye böyle söylemişti.

 

Maron: Tebrik ederim. Görevi size emanet etmekle doğru bir karar vermişim, güvenimi boşa çıkarmadınız.

 

Yu: Oradaki kızların da hakkını vermek gerek.

 

Maron: Evet, onların da ödül alacaklarından emin olacağım. Size gelince, bugün dinlenin. Rie ve Yurine’nin eski odasını kullanabilirsiniz, batı binasındaki danışman size odanın yerini gösterir. Burada kaldığınız sürece ihtiyaçlarınız karşılanacak. Ayrıca söz verdiğim gibi Salery’yi sorgulamanızı da sağlayacağım ve mümkün olan en kısa sürede iki kütüphaneyi de size açacağım, sadece müdürlüğün bana geçmesini beklemeniz gerekecek.


Yu: Teşekkür ederim.

 

Maron: Asıl ben teşekkür ederim.

 

Arkasını döndü ve Lylphia’ya doğru yöneldi. Onunla da küçük bir sohbet gerçekleştirirken Sivina’yı kontrol ediyor ve Ana’yı rahatlatmaya çalışıyordu.

 

Yu onları revirde bıraktı ve Yurine’yi kucağına alarak kendilerine verilen odaya gitti.

-------------------------

Bugün ikinci cildi yazmayı bitirdim, kırk bölüm yazmam üç ay sürmüş :D Diğer bölümleri de yakında sırayla yüklerim. İyi okumalar.


10.04.2021 - 21:40







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44380 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr