Cilt II - Bölüm 31: Büyücülerin Mücadeleleri

avatar
447 6

Z (ESKİ) Start Again: Mutlu Son İçin - Cilt II - Bölüm 31: Büyücülerin Mücadeleleri


CİLT II: ALTIN MEKTUPLARI

BÖLÜM 31: BÜYÜCÜLERİN MÜCADELELERİ

Sivina’nın katilin peşinden gitmesinin ardından alanda üç kişi kalmışlardı.

 

Tipik bir büyücü savaşında olduğu gibi aralarında belirli bir mesafe vardı. Başta Lylphia yakın dövüş yeteneklerine güvenerek mesafeyi kapatmayı denemişti ama Sony Lylphia’yı engelleyerek bir mesafe açmayı başarmıştı.

 

Sony ve Lylphia saf güç bakımından karşılaştırıldığında güçlerinin birbirine yakın olduğu söylenebilirdi. Ama burada önemli olan güç değildi, önemli olan dövüşte yer alan büyücülerin kullandığı büyü türleriydi.

 

En başında iki kişi olsalar da Lylphia’nın büyü sorunu devam ediyordu. Önceden yapılan ışık büyüsü nedeni ile büyük bir alan ağaçlardan arınmış olsa da Lylphia büyüsünün mesafesini ayarlayamadığı takdirde tüm ormana yayılacak büyük bir yangın başlatabilirdi.

 

Sony’nin ise yangın başlatmak gibi bir derdi yoktu. Şu anda Sony için oldukça iyi bir konumda demek doğru olurdu. Kendisi toprak büyüsü sayesinde hem ateş hem de rüzgar büyüsüne karşı kendini savunabilirdi, ayrıca rakipleri yalnızca ateş ve rüzgar büyüsü kullanabiliyor ve bu da Sony’nin ışık büyüsüne karşı onları savunmasız kılıyordu.

 

Sony’nin ışık büyüsü Yurine’nin ışık büyüsünün aksine ofansifti, bu yüzden ışığı kullanarak saldırılar başlatabilirdi ve yapılan saldırıları ne ateş ne de rüzgar durdurabilirdi. Sony gerçekten de bir ateş büyücüsü olan Lylphia ve rüzgar büyücüsü olan Ana için zorlu bir rakipti.

 

Lylphia: O duvarları oluştururken çok fazla mana harcamış olmalı, eğer uzarsa alırız.

 

Ana: Sivina’ya yetişmemiz gerekmiyor mu? Uzamasına izin veremeyiz. Bu işi bitirip onun yanına gidelim.

 

Lylphia: Ne Sivina’ymış arkadaş. Merak etme, teke tekte alır o herifi. Kadın manyak gibi dövüşüyor, görmedin mi?

 

Ana gerçekten de Sivina’ya düşkündü. Lylphia bunu Yu yem olarak kullanmak için Sivina’yı başkente götürdüğünde daha iyi anlamıştı. Ana ve Lylphia yalnız kaldığında Lylphia onun moralini düzeltmeye çalışsa da yanında Sivina yokken son derece cansızdı.

 

Ana: Ama yaralı!

 

Lylphia saldırılardan kaçmayı denerken ofladı.

 

Lylphia: Sen ona aşık falan mısın?

 

Ana: N-ne alakası var?

 

Ana sanki utanç verici bir sırrı ortaya çıkmış gibi kızardı ve sessizleşerek dövüşe odaklandı.

 

Sony’nin saldırıları hız kesmeden üzerlerine gelmeye devam ediyordu. Haleleri durdurma imkanları olmadığı için yapabilecekleri tek şey kaçmaktı.

 

Kaçtıkları esnada ikisi de aynı şeyi düşünmüş olmalıydı ki bir anda yön değiştirerek Sony’ye doğru koşmaya başladılar. Sony’nin fırlattığı ışık halelerinden sıyrılıyor ve ona yaklaşıyorlardı.

 

Ana’nın Sivina’dan aldığı kılıç eğitimi vardı, Lylphia’nın vücudundaki manayı kullanma kabiliyeti ise muhteşemdi, bu nedenle iş yakın dövüşe geldiğinde Sivina’ya rakip olamayacak olsa da göz ardı edilemeyecek bir güce sahipti.

 

Eğer ikisi birlik olursa yakın mesafede Sony’ye karşı şansları uzak mesafede olduğundan daha fazla olurdu. Onların bu fikrini güçlendiren şeyse Sony’nin yakın mesafe dövüşünden kaçmak için çaba göstermesiydi.

 

Lylphia ve Ana’nın kendine hiç yavaşlamadan yaklaştığını gören Sony onları durdurmak için toprak büyüsünü kullanarak yerden paralel biçimde çıkan iki sütun oluşturdu.

 

Sütunlardan biri Ana’nın karnına çarpıp nefesini kesti ve taklalar atarak yere düşmesini sağladı fakat Lylphia sütundan sıyrılarak Sony’nin üzerine doğru gitmeye devam etti.

 

Aslında sütundan sıyrılmak için gösterdiği çaba onu bir nebze olsa da yavaşlatmıştı ama sütunun üzerinden atlamak gibi bir şey yapamazdı.

 

Çünkü havadayken tamamen savunmasız olurdu ve bu esnada Sony ona saldırsaydı onun ışık saldırısından ne kaçabilir ne de ateş büyüsüyle kendini savunabilirdi.

 

Bu sebeple yerde kalmaya ve koşmaya devam etti, Sony’nin toprak ve ışık büyülerinden sıyrıldı ve ona yaklaştığı anda bir tur dönerek tekmesini kafasına indirmeyi denedi.

 

Sony aniden geri adım atarak üstüne gelen tekmeden kurtuldu. Lylphia ise hiç beklemeden bir tur daha dönerek tekrar tekme atmayı denedi. Sony tekrar geri adım atarak kurtulduğunda Lylphia aynı işlemi birkaç kez tekrarladı ve en sonunda Sony çarptığı bir ağaç nedeni ile daha fazla geri gidemeyerek kafasına yediği tekme ile birkaç metre savruldu.

 

Eğer Sony vücudunda yüksek derecede mana olmayan sıradan bir insan olsaydı bu tekme onu öldürebilirdi. Gerçi öyle olsaydı Lylphia onu öldürecek bir saldırı yapmaktan kaçınarak tekmeyi karnına atmayı denerdi.

 

Lylphia: Nedenini açıklamak ister misiniz? Ben soylu ve zengin bir aileden gelen, sıkıntısız bir hayat yaşama imkanıyla birlikte önünde harika bir kariyer olan genç ve güçlü bir büyücünün neden hırsızlık yaptığını ve bir katil ile iş birliği içerisinde olduğunu anlayamıyorum çünkü.

 

Sony: Zaten anlaşılmak istemiyorum, beni rahat bırakın yeter.

 

Lylphia: Bir suçluyu öylece rahat bırakmamız mümkün değil. Aksi takdirde size yardım ettiğimiz için biz de suçlu sayılırız ve kariyerimi bu şekilde sonlandırmak istemiyorum. Anlayacağın burada bizi uğraştırmadan teslim olmak yapabileceğin en iyi seçim olur.

 

Ana: Ve şu Nana da kim oluyor?

 

Karnına aldığı darbe ve yerde yuvarlanması ile birlikte üzerine giydiği pijamada yırtıklar oluşmuştu. Karnı hala acıyor olacak ki onu tutarak Lylphia’nın yanına geldi.

 

Lylphia: Nana isimli şahsı da bulmamız gerekecek sanırım. Eğer sizin rehin tuttuğunuz birisi değilse o da sizinle iş birliği yaptığı gerekçesi ile yargılanmalı. Tabi ondan daha önemlisi çaldığın lütufun yerini söylemen, eğer yanında taşıyorsan işimiz kolaylaşır.

 

Sony yutkundu, yavaşça ayağa kalkmak üzereydi ki Ana’nın yolladığı hortum ile çarptığı birkaç ağacı kırarak geriye doğru uçtu.

 

Ana: Yerde kal, tekrar ayağa kalkmayı denersen bu sefer daha sert bir tepkiyle karşılaşırsın.

 

Sivina giderken ayağa kalkıp savaşa devam ederek Lylphia ve Ana’yı uğraştırmıştı. Şimdi tekrar ayağa kalkarsa dövüşmeye devam edebileceği kesin gibiydi, buna izin vermemeleri gerekiyordu.

 

Lylphia: Hay senin toprağını!

 

Ne yazık ki ayağa kalkmasına izin vermeme amaçları başarıya ulaşamamıştı. Lylphia ve Ana aniden havada belirip üzerlerine gelen halelerden sıyrılırken Sony aralarında bir duvar örerek onları duvarın etrafından dolaşmak zorunda bıraktı.

 

Lylphia: Keşke eski zamanlardaki gibi büyü yapmadan önce büyünün adını bağırsalar, böyle çok ani oluyor.

 

Duvarı geçtiklerinde tekrar ışık haleleri ile karşılaştılar, yine kurtulmayı başarmış olsalar da Sony aralarına tekrar mesafe koymuş ve gardını almıştı.

 

Ana: Herifte ne mana varmış, bir türlü bitmek bilmedi.

 

Lylphia: Hayır doğru düzgün saldıramıyorum da, saldırsam adam da kül olacak.

 

Ana tekrar yay şeklinde yatay bir rüzgar dalgası fırlattı, Sony zıplayarak dalgadan kurtulduğunda dalga ilerlemeye devam etti ve daha fazla ağacı keserek boş alanı genişletti.

 

Ağaçların yere düştüğünü gören Lylphia’nın aklına bir fikir geldi.

 

Lylphia: Alanı ağaçlardan arındırmaya devam et!

 

Lylphia Ana’ya komut verdikten sonra fırladı ve tekrar yakın dövüşe geçebilmek için Sony’nin üzerine koşmaya başladı. Ana da arkasında aldığı komuta uyarak ağaçları kesiyordu.

 

Sony: Çok ısrarcısın.

 

Sony, Lylphia’yı durdurmak için önünde toprak sütunlar oluştursa da, bir hata yapıp zıplamasını sağlamak için ani duvarlar çıkarsa da Lylphia hepsinden başarı ile sıyrılıyor, gerekirse aniden yol değiştirip duvarların etrafından dolaşıyordu.

 

Sony’nin saldırmak için kullandığı ışık büyüsü de bir işe yaramıyordu, Lylphia kaç saldırı ile karşılaşırsa karşılaşsın hepsinden kurtuluyor ve Sony’nin üzerine ilerlemeye devam ediyordu.

 

Sony tekrar yay şeklinde ilerleyen yatay bir ışın oluşturarak Lylphia’ya fırlattı. Amacı Lylphia’nın ışının üstünden zıplamasını sağlamak ve o havadayken haleler ile işini bitirmekti.

 

Ama Lylphia zıplamak yerine yerde kayarak ilerledi ve Sony’nin önüne geldi. Ana’nın da ışık dalgasını fark edip kurtulduğunu umuyordu fakat şu an arkasını dönüp sağ olduğunu teyit edecek vakti yoktu.

 

Yumruğunu Sony’nin çenesine geçirmek istedi, Sony bu sefer kaçmak yerine Lylphia’nın yumruğunu yakaladı ve karnına bir yumruk atarak Lylphia’nın nefesinin kesilmesini sağladı.

 

Lylphia elini kurtarmak için ateş büyüsünü kullanarak vücudunun sıcaklığını kısa süreliğine arttırdı. Bu genellikle tercih edilmeyen ve kullanıldığı zaman da su büyüsünün ani saldırılarına karşı savunma amacı ile kullanılan bir yöntemdi ve birkaç saniyeden uzun süreli kullanım kullanıcıya zarar verirdi.

 

Lylphia’nın büyüyü uzun süre kullanması gerekmedi, Sony çığlık atarak Lylphia’nın elini bıraktı ve Lylphia kıvrak bir hareketle Sony’nin arkasına geçerek sırtına attığı tekme ile onun metrelerce uçmasını sağladı.

 

Böylece az önceki ışık büyüsünden kurtulup ağaçları kesmeye devam eden Ana’nın oluşturduğu boş alanın ortasına gelmişti.

 

Lylphia: Alanın dışına çık ve alevlerin çevreye sıçramasını engelle, bu işi bitireceğim.

 

Ana kendine söyleneni yaparak alanın dışına çıktı. Onun alanın dışına çıkmasının ardından Lylphia rakibinin üstüne yürümeye devam ederken elini havaya kaldırdı ve yukarı doğru büyük bir alev topu fırlattı.

 

Alev topu belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra patlayarak yayılmaya başladı ve Ana’nın oluşturduğu alanı çevreleyen, Lylphia ve Sony’yi içinde bırakan bir ateş kubbesi oluşturdu.

 

***

 

Yu hayal kırıklığına uğramak istemediğinden dövüş başlamadan önce Yurine’yi çok güçlü biri olarak düşünmemişti.

 

Yine de oldukça iyi bir iş çıkartıyor gibiydi, en azından Yu’nun gözüne bu şekilde gözüküyordu. Yurine, Sharley’e karşı baskı kuramıyordu ama konu savunma olunca başarılıydı, Sharley’nin saldırıları Yurine’nin rüzgar duvarını aşmayı başaramamıştı.

 

Ama bunun ne kadar devam edeceği belli değildi. Sharley kesintisiz bir şekilde saldırılarına devam ederken Yurine yavaşça geri çekiliyordu.

 

İlk başlarda fark edilmesi zor olsa da Yu şu anda Yurine’nin kendisine dövüş başladığı zamankine kıyasla daha yakın olduğunu görüyordu.

 

Sharley: Neden bu piçi koruyorsun!? Sen delirmişsin!

 

Sharley saldırının Yurine’ye isabet etmemesi için çaba gösteriyordu, onun hedefi Yu’ydu. Ama Yurine onun önünde durduğundan isabet ettirmekte zorlanıyordu.

 

“Artık bende gurur falan kalmadı yani, daha önce hiç bu kadar düşmemiştim.”

 

Gece bittiğinde parçalara ayrılmış gururunu nasıl iyileştireceğini düşünmesi gerekiyordu. Yurine’nin bir Kılıç Perisi ve büyücü olduğunun farkındaydı ama en nihayetinde o küçük bir çocuktu ve Yu küçük bir çocuğun arkasına saklanmayı kendine yediremiyordu.

 

Yine de elinden hiçbir şey gelmediği için orada durup Yurine’nin kazanmasını ummak dışında yapabileceği bir şey yoktu.

 

Yurine: Ha? Bu ne hadsizlik böyle? Bana deli diyen düşük yaşam biçimine bak, sen insanların akıl sağlığı hakkında yorum yapacak durumda değilsin.

 

Sony konuşurken bulduğu boşluktan yararlanan Yurine dövüş başladığından beri ilk kez saldırıya geçti ve etrafında oluşan fırtınayı tek bir yöne, Sharley’ye gönderdi.

 

Yurine’nin yolladığı fırtına Sharley’nin kalkan ile ya da kenara kaçılarak kurtulabileceği bir saldırı değildi. Tüm sokağı kaplayan rüzgarlar Sharley’ye kaçacak mesafe bırakmadan onun önünde oluşturduğu kristal duvarı söküp götürdü ve Sharley’ye çarparak geriye sürükledi.

 

Yurine: Seni kurtarmak istediğime inanamıyorum, üstün bir varlık olsam da arada sırada yanlış düşünebiliyormuşum demek. Keşke goril sana saldırdığında geberseydin. Seni ölüme terk etmek annemin verdiği en iyi kararlardan bir tanesiydi.

 

Sharley: YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN! YALAN!

 

Arada belirli bir uzaklık olsa da Yurine’nin sözlerini duymayı başarmıştı. Rie’nin kendisini terk ettiğini duyduğunda gözü döndü ve hedef olarak Yurine’yi aldı, bir anda oluşturduğu yüzlerce kristal Yurine’nin üzerine fırladı.

 

Yurine’nin rüzgarları her bir kılıcı etrafa saçarak saldırıyı savuşturdu.

 

Sharley: Anlamıyor musun? Rie’yi geri getireceğiz diyorum. Bu adamın seni kullanmasına neden izin veriyorsun?

 

Sharley’nin sesi acıklıydı, bedenini saran bandajlar yırtıldığı için yanıklarla dolu vücudu görünebiliyordu.

 

Yurine: Saçmalama, herhangi bir insan beni kullanamaz, annem hariç.

 

Sharley: O ZAMAN NEDEN!

 

Bu sefer yatay değil dikey bir saldırı yaptı, oluşturduğu kristal kaya Yu’nun başının tepesinde belirdi ve hızla aşağıya düştü.

 

Yurine saldırı arkasında olduğu için göremese de manayı hissettiği an telaşla arkasını döndü ve kayayı itmek için rüzgar büyüsünü hazırladı.

 

Yu: Ölüyordum lan!

 

Endişesinin boşuna olduğunu görünce derin bir nefes aldı, Yu başına düşecek kayadan kaçarak kurtulmuştu ve soluklanırken Yurine’ye bakıyordu.

 

Yurine bu sefer manayı hissetmekte daha hızlı davrandı, arkasından gelen kılıçları fark etti ve hızla dönerek bir rüzgar kalkanı oluşturdu. Böylece kristal kılıçlar yukarı fırladı ve kılıçları oluşturan mana bir süre sonra dağıldı.

 

Sharley: NEDEN! NEDEN! NEDEN!

 

Hiç durmadan kılıçlar yaratıyor ve yarattığı kılıçları bu sefer Yu ile birlikte Yurine'nin de üstüne gönderiyordu.

 

Yurine de üzerlerine gelen kılıçlardan başarıyla kurtuluyor ve sonraki saldırısı için vücudunun etrafında dönen bir fırtına oluşturuyordu.

 

Yurine: Senin de ne manan varmış, tükenmek bilmedi. Oysaki annemin yanındayken sürekli bitiyordu.

 

Yurine ışık büyüsünü saldırı için kullanmayı bilmiyordu ve şifa için ışık büyüsünü kullanmak çok fazla mana gerektiriyordu.

 

Aslında sorun mana değildi, Yurine’nin küçük vücudunda çoğu büyücüyü kıskandıracak kadar fazla mana vardı, Sigma Kulesinde büyü kullanamadığı sırada bile içinde dolanan manayı hissedebiliyordu. Hatta Yurine’nin vücudundaki mana annesinin manasından bile daha fazlaydı.

 

Fakat Sharley’nin mana stokunun ne durumda olduğunu bilmediğinden saldırıp saldırmamak konusunda kararsız kalıyordu.

 

Çünkü Yurine sahip olduğu devasa mana stokuna rağmen şimdiye dek yarısını harcamıştı.

 

Manasının hızla bitmesindeki en büyük sebep Yu’nun koşmasını sağlamak için yaptığı şifa büyüsüydü. Şifa büyüsünde manayı bir vücuttan diğer vücuda aktarma işlemi sırasında mananın büyük bir kısmı havaya karışıyor ve bu yüzden de normalden daha fazla harcanmasına sebep oluyordu.

 

Yurine manasının yarısını tükettiği için gereksiz harcama yapmak istemiyordu, Sharley ise vücudunun durumuna rağmen hiç durmadan büyü yapmaya devam ediyor ve manayı hiç sorun etmiyormuş gibi gözüküyordu.

 

İşin kötüsüyse Sharley’nin yaptığı büyülerin gücünün sürekli artıyor oluşuydu.

 

Yurine oluşturduğu rüzgar duvarına çarpan nesneleri hissedebiliyordu. Sharley’nin gönderdiği kılıçların hızı, ağırlı ve sertliği her seferinde artıyor ve Yurine’yi telaşlandırıyordu.

 

Buna rağmen Yurine’nin yüzünde durumu hakkında rakibine fikir verecek bir ifade yoktu. Dövüş sırasında Yu’nun tabiri ile poker face olmayı annesinden öğrenmişti.

 

Daha doğrusu annesinden görmüştü demek gerekiyordu. Annesi ona arada sırada küçük dersler verse de büyü eğitimi ve diğer eğitimler konusunda sıklıkla görmezden geliyordu.

 

Yurine bu görmezden gelinmeyi kaldırabilirdi. Çünkü bir arak büyücüsü olan Rie’nin rüzgar ve ışık büyüsü kullanan Yurine’ye öğretebileceği şeyler sınırlıydı.

 

Yurine, Emily bildiği için okuma yazma ve dört temel işlemi de biliyordu bu yüzden çocuklara öğretilen diğer şeyleri öğretmemesini de anlayabilirdi.

 

“Şimdi fark etimde, görmezden gelindiğim daha pek çok mesele var.”

 

Ama isteklerinin yerine getirilmemesine, annesinden beklediği ilginin yeterince gösterilmemesine ve fikirlerinin görmezden gelinmesine üzülmeden edemiyordu.

 

Yine de bu durum annesine olan sevgisini asla azaltmamıştı, Yurine annesinin Sharley’ye büyü öğretiyor ve onunla Yurine ile ilgilendiğinden daha fazla ilgileniyor oluşunu görse de durumu içine atıyor ve onu sevmeye devam ediyordu.

 

“Sharley’den bu yüzden nefret ediyorum sanırım. Onu sevdiği için değil, o, Sharley ile benimle ilgilendiğinden daha çok ilgilendiği için.”

 

Gözünden gelen bir damla yaşı eli ile sildi ve gülümsedi.

 

Yurine: Yine de nefret güç vermiyor, onu durdurmam için yeterli gelmeyecek. Sen!

 

Yu: Efendim?

 

Yurine: Sharley düşündüğümden daha güçlüymüş.

 

Yu: Yani?

 

Yurine: Üç dediğimde beni kucağına alıp duvarın arkasına zıplayacaksın. BİR İKİ ÜÇ!

 

Yurine Yu’ya itiraz etmesi için hiç zaman tanımadan bağırarak üçe kadar saydı. Henüz birdeyken etrafında biriken fırtına fazla güçlü olmasa da Sharley’ye fırlattı.

 

Yurine ikiye geldiğinde Yu onu kucağına almıştı ve üç dediği anda Yu zıpladı.

 

Yurine büyüsü ile onu destekledi, böylece Yu şu anda zayıf düşmüş olsa da Yurine’nin rüzgar büyüsü sayesinde duvarın arkasına atlamayı başarmıştı.

 

Yurine: KOŞ!

 

Yurine düşüşlerini rüzgar büyüsü ile yavaşlattıktan sonra manasının kalanını Yu’nun koşmasını sağlamak için kullanmaya başladı.

 

Yu: Büyü dersine ne oldu?

 

Yurine: Kes sesini.

 

Yurine Yu’nun boynuna sarılmıştı, Yu yerdeki izleri fark etti ve izleri takip etmenin onları ayrı düştükleri arkadaşlarına götüreceğini düşünerek koştu.

-------------------------

Sivina'nın soyadı için önceki bölümlerde "Jaleorn" demiştim ama bu isim hoşuma gitmedi. Sıradaki bölümde soyadını "Solis" olarak yazacağım.


05.04.2021 - 12:50






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44382 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr