Bölüm 465: Küçük Huang Hamlesini Yapıyor

avatar
1504 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 465: Küçük Huang Hamlesini Yapıyor


Jiang Chen kapısının önünde hazır vaziyette dikiliyordu, sakin duruşu onun oldukça havalı görünmesini sağlıyordu, karşısında duran kalabalık karşısında dimdik ayaktaydı.

 

Aniden bağırdı ve bu esnada İlah’ın Gözü yeteneğini de aktif etmişti: “Eğer buraya bela çıkarmaya geldiyseniz açıkça söyleyin! Sizler Görkemli İlaç Sarayının saygın çekirdek müritlerisiniz! Pazar yerlerindeki dilenciler gibi davranmayı bırakın! Ben sizlere baktıkça midem bulanıyor.” Jiang Chen konuşmasını bitirdiğinde İlah’ın Gözü sayesinde beş millik bir alanı kapsayacak şekilde bütün yönlere bakmıştı.

 

Her yönden, yönünü kendisine dönmüş birçok siluetin olduğunu fark etti, bu Yan Hongtu denen adam belliki nüfuzu yüksek birisiydi. Bu karşısındaki insanların burada kendi istekleriyle olup olmamaları fark etmezdi, her iki durumda da Yan Hongtu’nun Süzülen Bulutlar Bölgesindeki nüfuzu açıkça belli oluyordu.

 

“Daha gelecek olan var mı? Çıkın açığa!” Jiang Chen homurdanarak konuştu.

 

Çekirdek müritler bir anda ortak şekilde hareket ettiler, merkeze yakın bir yerde patikaya benzer bir yol oluşmuştu, merkezde ise genç yaşta gri gümüş cübbeli bir adam duruyordu. Gözleri hançer kadar keskin, gagaya benzeyen burnu ve gözlerinin birleşimi ise bakışlarına fazladan sinsilik katıyordu. Yanında birçok çekirdek müritle beraber patikada yol almaya başlamıştı.

 

Ortamdakiler anında Yan Hongtu’yu selamlamaya başladılar. Aralarından birkaç tanesi Jiang Chen’i suçlamak istercesine onun neden kıdemli kardeş Yan Hongtu’yu selamlamadığını bile sormuştu.

 

Jiang Chen bu kibirli şekilde gelen kıdemli kardeşe bir bakış attı, manzaranın hâkimi olduğunu sanan bu adam durumdan oldukça keyif alıyor gibi görünüyordu, on bin kişiye yaklaşık olan bu kalabalığın kendisine itaat etmesinden yüksek derecede haz aldığı aşikârdı.

 

Bu adamın yetişim seviyesi dördüncü ya da beşinci seviye orijin âlemi olmalıydı, her ne kadar henüz göksel orijin âlemine ulaşamamış olsa da Süzülen Bulutlar Bölgesinde hâkimiyet kurmak için şu anki seviyesi yeterliydi. Bu adamın görünüşüne bakılırsa intikam peşinde koşmayı seven, sinsi ve kindar birisiydi. Amacına ulaşmak için elinden gelen her şeyi yapıp aklına gelen her yolu deneyecek bir yapısı vardı.

 

Bugün yaşanan bu olayın arkasında bu adamın olduğu ve amacının ise Jiang Chen’i baskı altına almak olduğu aşikârdı.

 

Fakat uygulamaya koyduğu bu planı karşısında Jiang Chen’in umursamaz tavırlarını görünce otoritesinin daha büyük bir tehlikede olduğunu ve tahtının sarsıldığını hissetmişti: “Şu Jiang Chen denen adam sen misin?” Yan Hongtu bunu söylerken Jiang Chen’e yaklaşıyordu ve suratında alaycı bir gülümseme vardı.

 

“Sen de Yan Hongtu olmalısın değil mi? Seninle konuşarak sözlerimi israf etme niyetinde değilim. Eğer gerçekten de bela çıkarmak için buradaysan silahlarını çıkar. Sen kim oluyorsun da buradaki cahil insanları örgütleyip benim üzerime gönderiyorsun?” Jiang Chen böylesine hain oyunlardan büyük oranda nefret ediyordu. Bu tarz karaktere sahip insanlarla aynı ortamdaki havayı solumaktan bile nefret ediyordu.

 

Bu adam tipik bir acınası vahşiydi.

 

“Jiang Chen! Sen ne cüretle kıdemli kardeş Yan Hongtu’ya sadece ismini söyleyerek hitap edersin?”

 

“Süzülen Bulutlar Bölgesinde kıdemli kardeş Yan Hongtu’ya saygılı olmalısın!”

 

“Sen ölmek mi istiyorsun Jiang Chen?”

 

Yan Hongtu’nun bir şey söylemesine gerek yoktu, yanındaki dalkavukları onun yerine Jiang Chen’in hata yaptığını düşünerek cevap veriyorlardı zaten.

 

Jiang Chen kahkaha ile gülerek bakışlarını Yan Hongtu’ya çevirdi: “Ben sadece yetenekli kişilere ve hamleleri ses getiren kişilere saygı duyarım! Sen benim yeteneklerimle başa çıkabilecek seviyede misin? Benim saygıma layık mısın?”

 

Yan Hongtu sinirli şekilde güldü: “Jiang Chen! Senin ne kadar kibirli birisi olduğunu duymuştum, bundan dolayı sana zorbalık ettiğimi söyleyemezsin. Burada toplanmış olan müritlerin hepsi Görkemli İlaç Sarayının müritleridir, hepsinin kendine has onurları vardır. Fakat sen buraya seviyesi düşük takipçilerini getirerek buradaki insanların onuru ile oynadın. Kuralları hiçe saydın!”

 

“Kurallar mı? Ne kuralı? Topluluğumuzun böyle bir kuralı mı var?”

 

“Topluluğun böyle bir kuralı yok fakat Süzülen Bulutlar Bölgesinin var! Bölgenin böyle bir kuralı olmasa bile ben dersem olur!”

 

Yan Hongtu’nun ses tonu oldukça baskındı, karşısındaki kişinin cevap vermesini psikolojik olarak bastırmak isteyen bir taktik uyguluyordu: “Süzülen Bulutlar Bölgesindeki hizmetkârlar ve muhafızlar bile göksel ruh âleminde. Sen buraya yetişim seviyesi düşük olan takipçileri getirdiğinde buradaki kişilerin onurlarını hiçe saymış oluyorsun ve bu durum kurallara aykırı! Askeri Dao yetişimcileri birbirlerinin onurlarına saygı duymalılar.”

 

Ortamdaki müritlerden de benzer tepkiler yükselmişti.

 

Jiang Chen ise bu çıkan sesleri umursamayarak konuştu: “Kesin sesinizi! Benim takipçilerimin sizinle ne ilgisi var? Ben sadece topluluğun kurallarına uyarım ve bu bölgenin kurallarını sizin uydurduğunuzu bildiğim için o kuralları tanımam! Eğer dediğiniz gibi bir kural gerçekten varsa o kuralı hemen değiştirin! Eğer öyle bir kural yoksa geldiğiniz yere geri dönün!”

 

Yan Hongtu ellerini kaldırarak konuştu: “Jiang Chen, gerçekten de bizim isteklerimize karşı gelip bütün Süzülen Bulutlar Bölgesini karşına mı alacaksın?”

 

Jiang Chen tam cevap verecekti ki hafif ve barışçıl bir ayak sesi duyuldu, Jiang Chen’in bu ayak sesinin Küçük Huang’a ait olduğunu anlamak için sadece bir saniye düşünmesi yeterliydi.

 

Küçük Huang konuştu: “Senin ismin Yan Hongtu değil mi? Sen söylediğin her sözde takipçileri hedef alan birisin. Şuna ne dersin, madem senin tüm takipçilerin burada, ben bir şarkı çalacağım ve takipçilerinden herhangi biri şarkım bittiğinde hala burada dikilebiliyor olursa biz bu bölgeden ayrılacağız. Fakat aksi durum yaşanırsa, yani şarkı bittiğinde takipçilerinden hiçbiri burada kalmamış olursa ileride bize problem çıkartmayacaksın.”

 

Ortamdaki herkes Küçük Huang’ın ses tonundan etkilenmişti.

 

Bir de konuşan kişinin genç bir kız olduğunu ve çok çirkin bir yüzünün olduğunu da görünce ortamdakiler iyice garip bir durumun içine düştüklerini fark etmişlerdi.

 

Küçük Huang karşısındakilerin tepkilerini görmezden gelerek bir parmağını şaklattı ve elinde bir anda bir Zither belirdi. İnce ve narin parmaklarıyla bir anda Zither’i çalmaya başladı, güçlü notalar kısa zamanda atmosferi ele geçirmişti. Melodi vahşetle yükseliyordu.

 

Bu öldürücü notalar bünyesinde bir tür efsun barındırıyor gibiydi, dinleyen kişinin direkt olarak ruhuna saldıran bir efsun!

 

Jiang Chen melodinin içinde ruha saldıran bir şey olduğunu fark ettiğinde olağanüstü derecede şaşırmıştı.

 

Bu ani saldırı elbette berbat bir kalp gücüne sahip olan yetişimcilerin zihinsel savunmalarının anında çökmesine sebep olmuştu, illüzyon görmelerine bile sebep olmuştu.

 

Aslında bu tarz bir saldırı illüzyon içeren bir saldırı değildi, fakat notalarında fiziksel akımlar barındıran bir dalga sürüsü gönderiyordu. Hem fiziki hem de ruha yönelik bir saldırı karşısında elbette düşük seviyeli yetişimciler çığlıklar atmaya başlamıştı, kulaklarını kapatmaya çalışıyorlardı.

 

Fakat elbette bu tarz bir saldırı kulak kapatılarak def edilecek bir şey değildi.

 

Acı çığlıklar yükseldikçe takipçiler düzensizleşmeye ve dağılmaya başladılar.

 

Otuz dakikadan daha az bir sürede ortam tamamen boşalmıştı, tek bir takipçi bile kalmamıştı, Küçük Huang ise hala narin parmaklarıyla Zither’e vurmaya devam ediyordu.

 

Müzik durduğunda ise düşük seviyeli müritlerin göğsünden sanki bir dağ kadar ağırlık kalkmış gibiydi. Hepsi de endişelenmişti, yüzlerindeki ve göğüslerindeki terleri sildiler. Daha evvelden Yan Hongtu’nun gücünden korkuyorlarken şimdi ise ona destek olmaktan korkar hale gelmişlerdi.

 

Şu anda böylesine bir güçle karşı karşıya gelmeye kim cesaret edebilirdi ki? Eğer bu çirkin kız müziğini çalmaya devam etseydi bu adamlar nasıl dayanırdı? Kalp Dao’ları bir kez kırılınca geri eski haline gelmesi imkânsızdı. Bu süreç orijin âlemindeyken çok daha zor olurdu.

 

Ortamdan ayrılma arzusu hepsinin de kalbinde hızla büyüyordu. Bu çatışmanın içine dahil olmayı istemiyorlardı. Aralarında daha akıllı olanlar Yan Hongtu’nun Süzülen Bulutlar Bölgesindeki otoritesinin büyük oranda sarsılacağını öngörebilmişti. Hatta bu otoritenin tamamen yok olabileceğini dahi tahmin edenler vardı.

 

Küçük Huang bir süre sonra ellerini şaklattı ve kadim Zither bir anda kayboldu. Jiang Chen’e bakarak hafifçe gülümsedi ve onun yanına doğru yürüdü.

 

Jiang Chen mutlu şekilde Yan Hongtu’ya bakarak konuştu: “Şimdi ne diyorsun Yan Hongtu?”

 

Yan Hongtu elbette Jiang Chen’in böylesine güçlü bir takipçisi olabileceğini düşünememişti, bu durum kendisini anında pasif bir hale sokmuştu: “Hah! Bu takipçin güçlü olsa bile diğerleri çok zayıf!” Homurdanarak konuşuyordu ve meselenin peşini bırakmayacağı belli oluyordu.

 

Jiang Chen kahkaha ile güldü: “Madem senin için asıl önemli olan şey güç, o halde Süzülen Bulutlar Bölgesindeki bütün elemanlar benim önümde diz çökmeli öyle değil mi?”

 

Yan Hongtu’nun buna verebilecek bir cevabı yoktu.

 

Jiang Chen’in bu takipçisi güç bakımından bu bölgedeki herkesten daha üstündü: “Jiang Chen, ben bu takipçilerle alakalı olan meselenin daha fazla uzamasını istemem. Fakat sen de farkındasın ki sen buraya geleli henüz birkaç saat olmasına rağmen fırtınalar yarattın. Ben bu bölgenin ustası olarak senin bu şekilde davranmana ve kurallara karşı gelmene ve geleneklerimize aykırı davranmana izin vermem.”

 

Jiang Chen sürekli olarak kurallardan bahsedilmesinden irrite olmuştu: “Yan Hongtu, eğer bela çıkarma peşindeysen başka numaralar düşünmelisin, ne kurallarından bahsediyorsun? Hangi geleneklerden bahsediyorsun? Sen kimsin ki bu kuralları ve gelenekleri bana anlatıyorsun? Kuralları senin koyabileceğini kim söyledi? Benim bildiğim tek bir kural var ve bu oldukça basit, bana saldırılmadığı sürece ben saldırmam, bana saldırılırsa on katı güçle ben saldırırım. Şimdi söyle bana, sivil haklar konusunda mı benimle tartışmak istiyorsun yoksa askeri Dao konusunda kapışmak mı? Acele et ve kararını ver, seninle harcayacak vaktim yok benim!”

 

Jiang Chen gerçekten de Yan Hongtu denen karakterden korkmuyordu, bu bölgedeki insanlar ondan korkabilirdi ama Jiang Chen’in gözünde Yan Hongtu aslında bir palyaçodan başka bir şey değildi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr