Bölüm 452: Güneş Avcısıyla Savaş

avatar
1599 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 452: Güneş Avcısıyla Savaş


Dan Chi ile neredeyse aynı seviyede olan Devasa Muhitin ağır kişileri bile Jiang Chen’in savaşacağını söylediği zaman şaşırmıştı.

 

“Bu o Jiang Chen mi? Böylesine bir dâhi kişi on altı krallıkta gerçekten de var mıymış?”

 

“Vay be! İnanılmaz! Bu çocuk en fazla yirmili yaşlarında görünüyor ve daha şimdiden orijin âlemine geçiş yapmış! Görünüşe göre on altı krallığı tamamen hafife almışız.”

 

“Acaba bu çocuğun doğuştan gelen potansiyeli olan bir uygulayıcıyı öldürdüğü ve Gök Topluluğunu baskıya aldığı dedikoduları gerçekten de doğru mu?”

 

“Dan Chi her daim stratejik hamleler yapan birisi olmuştu, şimdiki kumarı buymuş demek!”

 

Devasa Muhitin güçlerini temsilen gelen kişilerin hepsi de şaşkındı. İlk başta Jiang Chen’in meditasyonda olmasının bir bahane olduğunu düşünmüşlerdi.

 

Fakat…

 

Jiang Chen’in kendine güven dolu bir şekilde ortaya çıkması ortamdakilerin fikrini değiştirmişti.

 

Bu durum Devasa Muhitin güçlerinin temsilcilerinin Dan Chi’nin neden Jiang Chen’e bu kadar önem verdiğini göstermişti.

 

“Jiang Chen! Sen…!” Güneş Avcısı da şaşkındı, ağzı açık kalmıştı ve cümlesini bitirememişti.

 

Neredeyse halüsinasyon gördüğünü düşünecekti.

 

O baskın karakteri ile meşhur olmuş Güneş Avcısı az evvel Jiang Chen’i görünce kızarmıştı, cümlesini bile bitiremez duruma gelmişti.

 

Az evvel savaşmaya niyeti vardı çünkü Kıymetli Ağaç Topluluğundan herhangi bir uygulayıcıyı kendisine hazır sunulmuş bir yemek olarak görüyordu, rakiplerine karşı tam bir psikolojik üstünlüğü vardı.

 

Karşısına çıkan herhangi birini kolayca ezebileceğini düşünüyordu.

 

İşin aslı, rakibinin Jiang Chen olabileceğini hiç düşünmemişti, zaten rakibi Jiang Chen olsa bile bu adam sadece ruh âlemindeydi.

 

Sonsuz Ruh Dağından bu yana sadece bir yıldan daha az bir süre geçmişti.

 

Jiang Chen Sonsuz Ruh Dağındayken göksel ruh âlemine henüz yeni geçiş yapmıştı.

 

Ne kadar güçlü olursa olsun, Güneş Avcısının gözünde Jiang Chen’in orijin âlemine geçişi imkânsızdı, üstelik de bir yıldan daha az bir sürede!

 

Bundan dolayı Güneş Avcısı rakip adayları listesinde Jiang Chen’e hiç yer vermemişti.

 

Fakat Jiang Chen’in ani çıkışı ve kendine güvenen, iddialı duruşu ve tavırları Güneş Avcısının planlarını suya düşürmüştü.

 

Jiang Chen kendisine rakip olmakla kalmamış, üstelik bir de orijin âleminden bir rakip olarak çıkmıştı karşısına.

 

Jiang Chen’in orijin âlemine geçişi bir yana, aurası ise üçüncü seviyenin zirvesindeki Güneş Avcısının aurasından bile üstündü.

 

Güneş Avcısı bu durumu kabullenmekte büyük zorluk çekiyordu.

 

Zuo Lan durumu gördüğünde kendisi de büyük oranda şaşırmıştı.

 

Güneş Avcısının arenaya çıkıp savaşmasını öneren kişi kendisiydi, onun savaşmasını kesin bir zafer olarak görmüştü, fakat Jiang Chen’in ortaya çıkışını diğerleri gibi kendisi de tahmin edememişti.

 

Feng Beidou Güneş Avcısının duruşunu yitirdiğini görünce kükredi: “Güneş Avcısı! Orijin âlemine henüz adımını atabilmiş genç ve tecrübesiz birisi seni korkutabiliyor mu yoksa?”

 

Güneş Avcısı bunu duyunca kederlendi.

 

Kendisi sonuçta yüz yılı aşkın bir süredir hayatta olan yaşlı, görmüş geçirmiş, tecrübe sahibi birisiydi. Feng Beidou’nun sözlerinin üzerine geri çekilmek gibi bir olasılığının olmadığını iyice anlamıştı.

 

Artık meselenin sadece Jiang Chen ve kendisi arasında olmadığını, Görkemli İlaç Sarayı ve Gök Topluluğu arasındaki bir mesele haline dönüştüğünü rahatça görebilmişti.

 

Bu mücadelenin sonucu Mor Güneş Topluluğunun da kaderini belirleyecekti.

 

Eğer kaybederse sadece kendisi kaybetmiş olmayacak, bütün topluluk kaybedecekti.

 

Gök Topluluğu kesinlikle yenilgiye uğramış bir topluluğu Mor Işık Bölgesi haline getirmezdi.

 

Güneş Avcısının aklında sayısız düşünce dönüp dolanıyordu, fakat kısa bir süre sonra zihnini sakinleştirdi, kendisi sonuçta yakın zamanda yeryüzü orijin âlemine geçecek olan birisiydi. Jiang Chen ne kadar kaliteli bir dâhi olursa olsun, yine de kendisinden güçlü olamayacağını düşünüyordu Güneş Avcısı.

 

Jiang Chen’in az evvelki anlık aurası elbette güçlüydü, fakat bunun bir gösteriş olduğunu düşünüyordu Güneş Avcısı ve karşısındaki kişinin sadece yirmili yaşlarında tecrübesiz bir genç olduğunun farkındaydı. Bu yirmili yaşlarındaki genç kişi nasıl olur da Güneş Avcısı gibi yüz küsur yaşındaki bir canavarla mücadele edebilirdi?

 

Feng Beidou elini salladı ve bir eşyayı Güneş Avcısına doğru gönderdi, aynı zamanda bilinçaltından bir mesaj da gönderdi: “Güneş Avcısı, ben sadece ve sadece zafere bakarım, yenilgi benim için kabul edilemezdir. Ben sana koruma sağlaması için bu Ruh İnci’sini veriyorum, bu inci sayesinde sana orijin âlemi uygulayıcıları tarafından gönderilen bütün ateş ve buz elementi saldırıları etkisini yitirecek.”

 

Güneş Avcısı aşırı derecede mutlu olmuştu ve anında bu eşyayı kabul etti.

 

Jiang Chen’e duyduğu nefret okyanuslar kadar derindi, doğal olarak Jiang Chen hakkındaki araştırmasını yapmıştı. Jiang Chen’in Ateş ve Buz’un Büyüleyici Nilüfer Çiçeği yeteneğinin savunulmasının olağanüstü derecede zor olduğunun farkındaydı.

 

Şimdi ise Ruh İnci’si üzerine gelecek olan bütün ateş ve buz elementi saldırılarını engelleyecek olduğuna göre nilüferin etkisi de yok olacaktı!

 

Güneş Avcısının savaşma arzusu birdenbire katlarca arttı. Mademki nilüferin etkisi ortadan kalkacaktı, bu durumda Jiang Chen kesinlikle Güneş Avcısına zarar veremezdi.

 

Dan Chi bunu görünce homurdanarak konuştu: “Elçi Feng, bu tarz bir hamle adil sayılmaz ve hile kategorisine girmez mi?”

 

Feng Beidou gülümsedi: “Ben mücadeleye birini gönderip Güneş Avcısına yardım ettirmedim, bundan dolayı hiçbir kuralı bozmadım. Bu nasıl hile yapmak olabilir ki? Sizin de elinizde kaliteli bir eşya varsa Jiang Chen’e verin de kullansın. Sizin elinizdeki eşyaların ne kadar kaliteli olduğunu görebilmek için sabırsızlanıyorum.”

 

Görkemli İlaç Sarayı aslında zengin kaynakları olan bir kurumdu fakat Gök Topluluğu ile kıyaslandığında kesinlikle çok zayıftı.

 

Dan Chi tam konuşmak üzereydi ki Jiang Chen söze girdi: “Saray başkanı Dan Chi, yaşlı bir köpeği öldürmek için sizden bir şeyler ödünç almama ne gerek var?”

 

Dan Chi bunu duyunca güldü: “Güzel! Genç bir kahraman tam da böyle olmalı! Işığının her yerde parlamasına izin vermelisin. Jiang Chen! Senin Güneş Avcısı denen köpeğin kafasını kesmeni bekleyeceğim ve seninle bunu kutlamak için içip eğlenmeyi dört gözle bekliyorum!”

 

Güneş Avcısının suratı ise şu anda sinir küpü gibiydi: “Jiang Chen! Senin gençliğinden kaynaklı bir kibrin var ve bu senin suçun değil, genç ve cahil birisin! Fakat kendinden başka hiçbirine saygı duymaman senin suçun! Aramızdaki eski defterleri bugün kapatacağım! Daha önce de söylediğim gibi, eğer seni öldürmezsem ben insan değilim!”

 

Güneş Avcısı konuşmasını bitirince eliyle bir kavrama hareketi yaptı ve uzun kılıcını eline aldı.

 

“Jiang Chen! Seni gidi pislik! Geber!”

 

Ateş ve Buz’un Ruh İnci’si sadece savunma için değildi, aynı zamanda saldırıların gücünü de artıran bir eşyaydı.

 

Güneş Avcısı ateş elementine yatkın olarak doğmuş birisiydi ve ömrünün yarısını alev elementi üzerine çalışıp onu yetiştirmek için harcamıştı. Jiang Chen’in ortaya çıkışından evvel on altı krallıktaki en güçlü alev elementi uygulayıcısı Güneş Avcısıydı.

 

Güneş Avcısı kılıcını çektiğinde havada uğursuz çatlaklar ve hava akımları oluşmaya başlamıştı, sayısız alev elementinin kıvılcımı etrafa yayılıyordu.

 

Bir ejder görünümüne sahip bu kılıcın yaydığı ışıklar alevlerden oluşan bir okyanus gibiydi.

 

Bu alev okyanusu basit görünüyordu, fakat orijin âleminden aldığı güç oldukça yoğundu. Sanki element enerjisi bir anda bir kafes oluşturmuş ve havayı içine hapsetmiş gibiydi.

 

Jiang Chen bu alev denizi tarafından kuşatıldığında kesinlikle ölümle yüzleşecekti.

 

Fakat elbette bu tarz açıktan yapılan bir saldırı Jiang Chen için oldukça basitti.

 

Jiang Chen ellerini kaldırdı ve on altı adet buzlu nilüfer dalını oluşturdu, bu dallar kaşla göz arasında devasa bir buzdan duvar örmüştü.

 

Güneş Avcısının alevli saldırısı bu duvarla karşılaştığında anlık olarak duraksadı.

 

Ateş ve buz elementlerinin çarpışması devasa bir etki yaratmıştı.

 

Jiang Chen elleri ile mühürler oluşturdu ve buz duvarının erimesi ile oluşan dev su dalgalarını kontrol etmeye ve Engin Okyanus Dalgaları yeteneğini kullanarak karşı saldırı oluşturmaya çalıştı.

 

Savaşın gidişatı bir anda Jiang Chen’in istediği yöne çevrilmişti.

 

Dan Chi savaşı izledikçe yüzündeki gülümsemenin şiddeti de artıyordu.

 

“Jiang Chen kesinlikle beni hayal kırıklığına uğratmadı, vücudunun gücü zaten çok yüksek, bir de bunun üzerine kullandığı tekniklere aşırı derecede hakim olması onu gerçekten de eşsiz bir dâhi haline getiriyor. Güzel… Çok güzel… Görünüşe göre bu sefer gerçekten de çok kaliteli bir kumar oynadık!”

 

Dan Chi oldukça karizmatik bir kişiliğe sahipti, Görkemli İlaç Sarayının başına geçtiğinden bu yana tek hedefi bu sarayı kanatlandırmak ve göklere taşımaktı.

 

Kendisi de kesinlikle bir askeri Dao dâhisiydi. Bu kadar genç yaştayken Devasa Muhitin yaşlı canavar uygulayıcılarıyla aynı seviyede olması zaten onun ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyordu.

 

Dan Chi’nin bu özelliklerinden dolayı hiç kimse onun Kıymetli Ağaç Topluluğu ile neden ittifak kurmak istediğini bir türlü anlayamamıştı, kendisinden çok daha zayıf bir kurumla neden ittifak arayışı içerisindeydi?

 

Fakat Dan Chi bir kere gözlerini Jiang Chen’e dikmişti, çevresinden gelen eleştirilere ve kötü yorumlara kulak asmamıştı, şimdi ise hiçbir pişmanlık duymuyordu.

 

Jiang Chen’e yaptığı yatırımın karşılığını almak üzere olduğunu hissedebiliyordu.

 

Güneş Avcısı hafifçe homurdandı, rakibinden gelen saldırıyı pek önemsememişti, elindeki uzun kılıca yön verdi ve üzerine gelen saldırıya karşı doğrulttu.

 

Güneş Avcısı bu savaştan gittikçe daha fazla zevk almaya başlamıştı.

 

Hem yetişim seviyesinin neredeyse yeryüzü orijin âlemi derecesinde olması hem de Ruh İnci’sine sahip olması ona kesinlikle üstünlük sağlıyordu.

 

“Eğer bu acınası hayvan Jiang Chen’i bugün öldürmezsem sonraki karşılaşmamızda o beni öldürebilecek güce ulaşabilir, bu pis hayvanın gelişim hızı çok yüksek. Ne pahasına olursa olsun onu bugün burada öldürmeliyim!”

 

Güneş Avcısı bunu düşündükten sonra gözlerinden öldürme arzusu yaymaya başladı.

 

“Seni gidi acınası hırsız Jiang Chen! Bugün ya sen öleceksin ya da ben öleceğim! Başka bir yol yok!”

 

Güneş Avcısı konuşurken eliyle bir kavrama hareketi yaptı, elinde halka şeklinde dizilmiş tespihe benzer bir eşya belirdi.

 

Tespihi havaya savurduğunda ise bu tespih normal boyutundan çok daha büyü bir hale geldi. Tespihin her bir tanesi bir kafatasından yapılmıştı ve korkunç bir görüntü oluşturuyordu.

 

Güneş Avcısı gülerek konuştu: “Jiang Chen! Sen bugün göksel alevlerle yanmanın ne demek olduğunu anlayacaksın!”

 

Tespih taneleri havada dönerken aynı zamanda kılıcını da savurdu, yirmi dört adet kafatası şeklindeki tespih tanesi vınlamaya başladı.

 

Kafatasları parlak ve berrak bir görüntüye sahipti, sanki her biri içinde birer tane volkan barındırıyor gibiydi.

 

“Göksel ateş! Saldır!”

 

Yirmi dört adet kafatası sanki canlı varlıklar gibi hareket ediyorlardı, ağızları açılmıştı ve ileri doğru mavi renkli alevler püskürtüyorlardı.

 

Aynı zamanda dönme hareketi de yapan bu kafataslarının sayısı sanki artık yirmi dört değil de yüzlerce sayıdaymış gibiydi. Göklerden inen kutsal alevli meteorlar gibiydiler.

 

Alevlerin hepsi mavi renkliydi.

 

Alevlerin mavi renkli olması demek doğal bir alev olmadığı, değişik bir öze sahip olduğu anlamına geliyordu!

 

Her ne kadar bu alevi Göksel Alev olarak isimlendirmek tam doğru olmasa da yine de sıradan ateş elementi özüne sahip olmadığı aşikârdı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr