Bölüm 449: Jiang Chen Orijin Âlemine Geçiyor!

avatar
2420 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 449: Jiang Chen Orijin Âlemine Geçiyor!


“Bu sarsıntının yönü… Devasa Muhit! Ne oldu orada?”

 

“Yoksa orada bizim bilmediğimiz bir güç mü var?”

 

“Böylesine büyük ve sıra dışı bir olay kesinlikle büyük gücün varlığına öncü bir işaret! Kutsal Uçurum Kıtasını bile sarstı bu olay!”

 

Kutsal Uçurum Kıtasındaki ihtiyarlar şaşkındı. Tahminler, fikirler ve düşünceler bir anda yayılmaya başlamıştı.

 

Bu sıra dışı olay yaklaşık iki saat boyunca sürdü ve sonrasında hafiflemeye başladı. Kimse hala kendine gelememişti, olayın başlangıcında nerede duruyorlarsa hala orada dikiliyorlardı. Bir aptal edasıyla gökyüzüne bakıyorlardı ve az evvel gördükleri şeyin gerçek olup olmadığını düşünüyorlardı.

 

Jiang Chen ise bu esnada taştan yapılmış bir heykel gibi Kıymetli Ağacın altında bağdaş kurmuş vaziyette oturuyordu.

 

Vücudunda dolaşan enerji ve güç tıpkı gökyüzünü selamlayan ejderler ve Anka kuşları gibiydi.

 

Orijin âlemine geçişinin bu denli olağanüstü bir etki yaratacağını hiç düşünememişti.

 

Önceki hayatından kalan bilgilere göre bu tarzda bir sıra dışı olaya sebep olan kişiler artık fani dünyanın yükünden kurtulup ölümsüzlerin dünyasına geçmeyi kaderlerine yazdırabilmiş olan kişilerdi.

 

Bu esnada bilinçaltında bir var olup bir yok olan noktasal şekilli bir mühür fark etti, bu mührün köşelerinde dokuz adet nokta dolaşıyordu, sanki bu noktalar sürekli olarak yeni mühürler oluşturup öncekileri yok ediyor gibiydi.

 

Tıpkı bir zincir şeklindeydi bilinçaltında oluşan bu şey, ve bu zincirde bir mühür vardı, Jiang Chen şu anda bunun ne olduğunu anlayamıyordu.

 

Fakat bilinci tekrar işlemeye başladığında bu mührün müthiş bir güç barındırdığını hissetti, sanki bu mühür kadim bir şeytani canavarı içine hapsetmişti, bu canavarın gücü ise tek hamlede Kutsal Uçurum Kıtasını yıkabilecek seviyedeydi.

 

“Acaba benim reenkarnasyonum tesadüf değil miydi? Kutsal Babamla mı ilgili? Neden böylesine bir mühür var oldu ki şimdi içimde?”

 

Jiang Chen Boulder’in Kalbi sayesinde sakin kalabiliyordu, fakat aynı zamanda böylesine güçlü bir mührün de yok yerden gelip bir anda ortaya çıkmayacağının da farkındaydı.

 

Meditasyonla bu gücü incelemeye kalktığında ise sayısız sivri iğnenin bir anda ruhuna battığını hissetmişti.

 

Şu anki bilinç seviyesiyle bu meselenin yüzeyini bile inceleyemiyordu.

 

Jiang Chen içindeki bu gizemli gücün önceki hayatından babasıyla ilgili olduğunu düşünüyordu.

 

Orijin âlemine geçerken vücudunda dolaşan enerji ile yanlışlıkla bu mührü dürtmüş ve bunun sonucunda bu sıra dışı gökyüzü olayına sebep olmuştu.

 

Duruma oldukça şaşkındı.

 

Önceki hayatından bilgilerine göre bu sıra dışı olayın kesinlikle orijin âlemine geçişiyle alakası olmalıydı. Aninden bilincinin kontrolünü ele almıştı, bu şekilde bu gökyüzü olayının daha fazla sürmeden bitmesini sağlamıştı.

 

Orijin âleminin harika kapısı açıldıktan sonra artık önünde birçok askeri Dao kapısı da açılmıştı.

 

Şu anda nilüferin toplamda yetmiş iki dalını kontrol edebiliyordu.

 

Asıl sevindirici şey ise Ateş ve Buz’un Büyüleyici Nilüfer Çiçeğinin bazı efsunlu özelliklerinin ortaya çıkmasıydı. Nilüferin isminde ‘yao’ ibaresinin geçmesi zaten onun ne kadar gizemli bir varlık olduğunu gösteriyordu.

 

ÇN; Nilüferin isminde ‘yao’ ibaresinin geçmesi aslında Çin dilinde oluyor, ‘yao’ ibaresi şeytani, doğal olmayan, kötü ruh, canavar, afacan-yaramaz, iblis, uğursuz, cin gibi birçok anlama geliyor. Yazar ileride ortaya çıkacak özelliklerin haberini vermiş.

 

Jiang Chen doğal olarak bu özellikleri görmezden gelemezdi.

 

“Ateş ve Buz’un Büyüleyici Nilüfer Çiçeği aynı zamanda Ateş ve Buz’un Hayali Nilüfer Çiçeği’ ismiyle de anılır. Şimdi orijin âlemine girdiğime göre nilüferin ‘hayali’ anlamını kullanarak kendi siluetimi kopyalayabilir ve yine nilüferin ‘büyüleyici’ anlamını kullanarak rakiplerimi büyüleyebilirim!”

 

Jiang Chen artık orijin âlemine geçtiğine göre birçok uzman rakiple karşılaşabilirdi. Yeteneklerini ve tekniklerini sürekli olarak geliştirmesi gerektiğinin farkındaydı, aksi takdirde karşılaşacağı rakipleri kolayca onu alt edebilirdi.

 

‘Hayali’ sanatından başka olarak ‘Süpernova Noktası’ sanatı da Jiang Chen’in dikkatini çeliyordu.

 

Süpernova Noktası kutsal bir sanatsal yetenekti, on binlerce ruh gücünü bir parmak hareketinde barındıran ve patladığında barındırdığı güçle beraber müthiş bir yıkım oluşturabilen bir sanattı.

 

Jiang Chen şu anda elbette Süpernova Noktası yeteneğini henüz geliştirememişti, fakat nilüferin bu özelliğini kullanabilmek oldukça avantajlı olurdu.

 

Nilüferin barındırdığı ateş ve buz akımları tek bir parmağında toplanacaktı ve inanılmaz öldürücü bir güce sahip olacaktı!

 

Zamanında Gök Topluluğunun elçilerinden birisi olan Wu Chen üzerinde bunu denemişti fakat sadece yüzeysel bir başarı yakalayabilmişti ve ondan sonra bu tekniğe çalışacak vakti de olmamıştı zaten.

 

Şimdi orijin âlemine girip müthiş bir güç kazandığına göre orijin âleminde olmanın verdiği sınırsız kaynak, ruhunu beslemeye başlamıştı.

 

Nilüferin dallarının boyutları da birkaç katına çıkmıştı.

 

Bu şekilde barındırdığı güç de oldukça artmıştı, ruh âlemindeki nilüfer ile şimdiki nilüfer arasında neredeyse beş kat güç farkı vardı.

 

“Süpernova Noktası sayısız gizeme sahip, ben şu anda zor olan teknikleri geliştirebilecek durumda değilim.”

 

Jiang Chen şu anda sadece üç hamlede antrenman yapabiliyordu.

 

Birincisi, Alevli Süpernova Noktası;

 

İkincisi, Engin Karanlık Süpernova Noktası;

 

Üçüncüsü ise Galaksi Süpernova Noktasıydı.

 

Bu hamlelerin birincisi olan Alevli Süpernova Noktası sınırsız ateş elementi gücünü absorbe ederek gökleri dahi tutuşturabilecek bir patlama gücüne sahip oluyordu, tıpkı bir anda patlayan bir yanardağ gibiydi.

 

İkinci olan Engin Karanlık Süpernova Noktası ise su elementinin gücünü kullanıyor ve gizemli, karanlık bir güç yaratarak rakiplerin üzerine binlerce buzdağı yağdırıyor hissi veriyordu.

 

Üçüncü olan Galaksi Süpernova Noktası ise metal elementinin gücünü kullanıyordu ve manyetik kuvvet oluşturarak rakibin hareket alanını sınırlandırıyordu, bu hamle metal özünü kullanan çok kuvvetli bir hamleydi ve rakibi bir saniyeden daha kısa sürede yok edebilirdi.

 

Bu üç hamlenin hepsi de göksel anlamlar içeren kendilerine has özellikleri olan hamlelerdi. Jiang Chen’in şu anda içinde bulunduğu durum bu tekniklerin tam potansiyelinin yüzde birini bile ortaya çıkartmakta yetersizdi.

 

Fakat durum bu olsa bile Jiang Chen şu anda Gök Topluluğunun elçisi Zuo Lan’la yüz yüze gelebileceği konusunda kendisine güveniyordu.

 

Orijin âlemine geçtikten sonra önceki hayatından kalan bilgiler çok daha kullanışlı hale gelmişti.

 

Ruh âlemindeyken bazı koşullarla sınırlandırılmış durumdaydı ve önceki hayatından kalan bilgileri maksimum potansiyelinde uygulamaya geçiremiyordu. Nilüferin ve Manyetik Dağın sadece yüzeysel kuvvetlerini aktif edebiliyordu.

 

Fakat şimdi bu gizli hazine değerindeki bilgiler iyice gün yüzüne çıkıyordu ve fiziki kuvvet konusunda ani patlayıcı bir etki yaratıyordu.

 

Nilüferden ayrı olarak Manyetik Dağ da Jiang Chen’e olağanüstü savaş yetenekleri kazandırabilecek bir sanattı.

 

Bu süreçte manyetik fırtına oluşturma konusunda çalışmıştı.

 

Manyetik kuvvet sadece rakibin hareketlerini engelleyen bir kuvvet değil, aynı zamanda rakibi istenilen şekilde yönlendirebilen de bir kuvvetti.

 

Fakat manyetik fırtına daha başkaydı, bu yetenek manyetik kuvvetin çılgın bir versiyonu gibiydi. Rüzgarın gizemlerini barındırıyor gibiydi, hafif esen bir rüzgar etkili olmazdı fakat bu rüzgar fırtınaya dönüştüğünde yoluna çıkan her şeyi yıkabilecek güce erişirdi.

 

İşte manyetik fırtınanın gücü buydu.

 

Bir kez forma büründükten sonra tıpkı vahşi bir kadim canavar gibi hareket ediyordu. Jiang Chen’den daha güçlü yetişime sahip bir uygulayıcı bile bu kuvvet karşısında düzensiz bir hale bürünürdü.

 

Hareketlerini kontrol edemeyen bir rakibi öldürmek tıpkı bir tavuğu öldürmek kadar kolay olmaz mıydı?

 

Manyetik Altın Dağın potansiyeli müthişti, manyetik kuvveti sonsuzdu ve kaynakları tükenmezdi.

 

Manyetik fırtınadan başka olarak Jiang Chen’in Şeytani Altın Göz yeteneği de gelişim gösteriyordu. Ruh âlemindeyken bu yeteneği uygulayabilme becerisi sadece başlangıç seviyesindeydi. Güçlerinin eşit olduğu rakiplerine sadece bir defa bu saldırıyı yapabiliyordu, kendisinden güçsüz olanları ise sarsmak için zaten yeterliydi.

 

Orijin âlemine geçtikten sonra Şeytani Altın Göz yeteneğinin gücü de olağanüstü derecede artış göstermişti. Bir bakışla direkt olarak rakibin ruhuna erişebiliyordu. Jiang Chen kendisinden güçlü bir rakiple karşı karşıya olsa bile bir bakışı ile rakibinin dikkatinin dağılmasını sağlayabiliyordu.

 

Jiang Chen şu anda Zuo Lan’la karşılaşırsa onun dikkatini rahatça dağıtabileceği hususunda kendine güveniyordu.

 

Orijin âlemine girdiğinden bu yana gücünün gözle görülür derecede arttığının farkındaydı. Bunun üzerine çeşitli teknikleri ve yeteneklerinin etki alanı ve oranı da genişlemişti.

 

“Orijin âlemi kesinlikle çok farklı bir âlemmiş. Bu âlemde biraz daha güçlendikten sonra belki de ileride Manyetik canavarları ve Manyetik Dağı kullanabilirim, hatta belki de Altın Mühür Lordunun kendisini bile kullanabilirim.”

 

Jiang Chen eğer Manyetik Dağın tamamını aktif edebilirse müthiş bir kazanım sağlayacağını iyi biliyordu.

 

Jiang Chen orijin âlemine geçtikten sonra müthiş mutluluk hissediyordu, sürekli olarak yetişim ve meditasyon yapma isteği vardı içinde. Dış dünyada neler yaşandığına dair bir nebze umursama hissetmiyordu.

 

Bu esnada ise ittifak törenini izlemeye gelenlerin hepsi gökyüzünde gördükleri sıra dışı olay karşısında heyecanlı ve şaşkındı.

 

Bu manzara bu kişilerin kavrama yeteneklerinin dışında bir şeydi.

 

Ortamdakilerin hepsi de Devasa Muhitin ağır kişileriydi. Beş yüz yaşının üzerinde olanlar bile vardı burada, fakat bu kişilerin hiçbiri daha evvel böyle bir olaya şahit olmamışlardı, hatta şahit olmadıkları gibi böyle bir şeyi daha önce duymamışlardı bile.

 

Kalplerindeki şaşkınlığın geçmesi biraz süre almıştı.

 

Dan Chi kendisini toparlayan ilk kişi olmuştu ve söze girdi: “Güzel… Çok güzel! Bu sıra dışı olay kesinlikle heyecan verici ve güzel haberlerin öncüsü bir şeydir! Bunu gerçekleştiren sebep ne olursa olsun sonuçta bizim ittifakımızın böylesine muazzam bir olayın şahitliği ile başlaması harika bir şeydir, bu kesinlikle bizim iyi şansımızın olduğunu gösterir! Bu kesinlikle Görkemli İlaç Sarayı ile Kıymetli Ağaç Topluluğu ittifakının gökler tarafından onaylandığı ve kutsandığı anlamına gelir!”

 

Dan Chi ortamdakileri etkilemek için bu olayın sebebi olarak kendi ittifakını göstermeyi seçmişti, bu şekilde avantaj sağlamak istemişti.

 

Askeri Dao konusunda şans ve kader meseleleri her daim konuşulan bir şeydi sonuçta.

 

Dan Chi’nin sözlerine kimse karşı çıkamamıştı, hala bu olayın etkisindeydiler.

 

Dürüst olmak gerekirse yaşanan bu olayın yarattığı şaşkınlık müthiş derecedeydi. Bu olay hakkında konuşmayı kimse istemiyordu, tanrıları sinirlendirecek bir söylemde bulunabileceklerinden korkuyorlardı.

 

Bu esnada ittifaktakilerin aklında da sorular vardı, acaba gerçekten de gökler bu ittifakı kutsamış olabilir miydi?

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunun elemanları tamamen mutlulukla dolmuştu, ileride Devasa Muhitte kimsenin onları aşağılayamayacağını anlamışlardı.

 

“Daoist bin Akbaşlı, belli oluyor ki gökler sizin ittifakınızı onaylıyor ve destekliyor!”

 

Bin Akbaşlı kafasını salladı.

 

Bu esnada uzaklardan bir ses daha duyuldu: “Saçmalık!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr