Bölüm 439: Zuo Lan Panik Halinde Kaçıyor

avatar
1824 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 439: Zuo Lan Panik Halinde Kaçıyor


Guzhen’in delici ritmi sürekli olarak akıyordu, melodi şiddetlendikçe verdiği baskın his de şiddetleniyordu.

 

Bu guzhen’in sesinde Zuo Lan’ın aurasını bastıran bir güç vardı.

 

Zuo Lan’ın yüz ifadesi bir anda değişmişti, gözleri etrafını merakla ve endişeyle arıyordu, bu müziğin nereden geldiğini çözmeye çalışıyordu.

 

Fakat hayal kırıklığına uğramaya mahkûmdu, bu müziğin sesi sanki her yönden geliyor gibiydi.

 

Zuo Lan şaşkın ve endişeliydi, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Aniden iğne ile dürtülen bir balona dönüşmüştü, üç topluluğa bakarken gözleri korku ile dolmuştu.

 

Dişlerini gıcırdattı ve yüksek sesle konuştu: “Gidiyoruz!”

 

Zuo Lan aniden geri çekilmeye karar vermişti!

 

Ata kişiler birbirlerine baktı, onlar da şaşırmıştı.

 

Zuo Lan zaferini ilan etmek üzereydi, ortamdaki herkes ölümüne savaşmaya hazırlanıyordu, fakat Zuo Lan bir anda geri çekildiğini söylemişti.

 

Bırakın üç topluluğu, Zuo Lan’ın kendi astları bile buna inanmakta güçlük çekti.

 

Fakat sonuç olarak Zuo Lan onların kıdemlisiydi ve onun söylediklerine boyun eğmek zorundaydılar. Doğal olarak onun verdiği emre uydular ve onu takip ettiler.

 

Mor Güneş Topluluğu ise hazırlıksız yakalanmıştı bu duruma.

 

Özellikle de Güneş Avcısı, az evvel avuçlarını ovuşturuyor ve savaşmaya can atıyordu. Zuo Lan’ın aniden geri çekilme kararı alacağını tahmin bile edememişti.

 

Bu gelişme Güneş Avcısının moralini yerle bir etmişti.

 

Güneş Avcısının aklındaki tek istek Jiang Chen’i öldürmekti, o ölmeden Güneş Avcısı huzura eremezdi.

 

Jiang Chen çok hızlı gelişen birisiydi, Güneş Avcısı gibi kin ve nefret dolu bir düşman bile bunu kabul ediyordu.

 

Bu hızla ilerlerse Jiang Chen kısa süre sonra Güneş Avcısı ile birebir karşılaşmada tehdit oluşturacak kıvama gelecekti.

 

Bu durumda elbette Mor Güneş Topluluğu tamamen yok olma riski ile karşı karşıya kalacaktı.

 

Güneş Avcısı Jiang Chen ile kendi topluluğu arasındaki kan davasının derinliğini düşününce ileride ne denli büyük sıkıntılar içerisinde olabileceğini hayal dahi edemiyordu.

 

Fakat Zuo Lan artık geri çekilmişti bile, Mor Güneş Topluluğu burada daha fazla oyalanamazdı.

 

Güneş Avcısı da emir verdi ve Mor Güneş Topluluğunu geri çekti.

 

Ortamda kalanlar rakiplerinin kaçtığını görünce yuhalama başlatmıştı.

 

“Yaşlı Güneş Avcısı! Aynen böyle geri çekil ve Gök Topluluğunun kıçını yalamaya devam et!”

 

“Eğer buraya gelme cesaretini bir daha gösterirseniz sizi ezeriz!”

 

Üç topluluğun genç müritleri bir anda gaza gelmişlerdi ve bağırmaya başlamışlardı.

 

Güneş Avcısı bu sözleri duyuyordu, sinirden neredeyse kan kusacaktı. Fakat şimdilik yapabileceği tek şey saklanmaktı.

 

Gök Topluluğu geri çekildikten sonra Mor Güneş Topluluğunun burada kalmasının bir anlamı yoktu. Burada kalırlarsa karşılaşacakları tek sonuç ölüm olacaktı.

 

Güneş Avcısı kendisine güveniyor olsa da üç toplulukla tek başına yüzleşecek kadar de güvenmiyordu.

 

Güneş Avcısının grubu Kıymetli Ağaç Topluluğundan elli kilometre kadar uzaktayken Zuo Lan’ın grubuna yetişebilmişti.

 

“Onurlu elçi, orada büyük bir avantaj elde etmiştik, neden ayrıldık?”

 

Güneş Avcısı Zuo Lan’a ulaştığında şaşkın şekilde sormuştu.

 

Zuo Lan’ın suratı utanç doluydu, gözlerinde hala bir endişe vardı. Kıymetli Ağaç Topluluğunun olduğu bölgeye bir bakış attı fakat konuşmadı.

 

Güneş Avcısı ise daha fazla soru sormaya cesaret edemedi ve sadece Zuo Lan’ı takip etmekle yetindi.

 

Zuo Lan yaklaşık üç saatlik yolculuğun ardından kabini henüz yeni yeni sakinleştirebilmişti. Kıymetli Ağaç Topluluğunda saklanmış olan böylesine bir uzman kişinin varlığından kesinlikle habersizdi. Öyle bir uzman ki yeryüzü dereceli orijin âlemi uygulayıcısının aurasını bastırabilmişti!

 

Zuo Lan bu kişinin kim olduğunu bilmese de emin olduğu bir şey vardı, bu kişi Zuo Lan’dan çok daha güçlüydü.

 

Öylesine uzak bir noktadan sadece müzik notaları kullanarak Zuo Lan’ın aurasını baskı altına almak kolay iş değildi elbette.

 

Fakat Kıymetli Ağaç Topluluğu küçük bir yerdi, böylesine uzman bir kişiyi nasıl barındırabiliyordu?

 

Zuo Lan ne kadar düşünse de bir cevap bulamamıştı, Güneş Avcısını çağırıp sordu: “Güneş Avcısı, Bin Akbaşlıdan başka Kıymetli Ağaç Topluluğunda yüksek güce sahip kim var? Henüz kendisini ortaya çıkarmamış birisi yani?”

 

“Güçlü birisi mi? Bu mümkün değil. Ben on altı krallıkta çok uzun süredir en güçlü kişiyim ve baskın bir karakterim. Dört büyük topluluk benden gizli bir iş başarmış olamaz. Bahsettiğiniz gibi bir müridi kesinlikle gözden kaçırmış olamam. Kıymetli Ağaç Topluluğu kesinlikle Bin Akbaşlıdan daha güçlü birisine sahip olamaz. Eğer varsa da binlerce yıl boyunca düşük bir profil sergilemiş olmalıdır.”

 

Dört büyük topluluk sürekli olarak bir rekabet içerisindeydi. Eğer birinin böylesine güçlü bir koz kartı olsaydı, bunu bu kadar uzun süre saklayamazlardı.

 

Bu hamle dört büyük topluluğun yapacağı bir strateji değildi.

 

Zuo Lan derin düşüncelere dalmıştı, kendisi de Kıymetli Ağaç Topluluğunun böylesine eşsiz güçlü birine sahip olduğuna inanmak istemiyordu. Fakat emin olduğu bir şey vardı ki guzhen’in sahibi olan kişi kendisinden çok daha güçlüydü.

 

Acaba topluluk bünyesinde gizli birisi bu kadar yükselmiş ve toplulukların saldırıya uğramasını istemiyor olabilir miydi? Eğer durum böyleyse o halde işler iyice karmaşık bir hala alacaktı.

 

Zuo Lan Gök Topluluğunun elçisi olarak on altı krallığa hükmetme ve Mor Güneş Topluluğunu da kendi elçisi yapma görevindeydi.

 

Eğer bu görevi tamamlayamazsa bu durumda kendisinin müfettişlik pozisyonu sarsılırdı.

 

Başarısızlığı hazmedebilirdi fakat Gök Topluluğunun ödüllerinden uzak kalmak ve oradaki silah arkadaşlarının alaycı konuşmalarını çekmek zor olacaktı.

 

“Efendi Zuo Lan, siz Kıymetli Ağaç Topluluğunda bir uzman kişinin saklandığından mu şüpheleniyorsunuz?”

 

“Güneş Avcısı, sen on altı krallıktaki her şeyi bildiğini iddia ediyorsun, eğer Kıymetli Ağaç Topluluğunda böyle bir uzman var olsaydı bilmez miydin?”

 

“Efendim, konu bu uzman kişi olunca, ben her daim bu meseleye şüphe ile yaklaşmıştım. Fakat bu şüphelerimi doğrulayan herhangi bir bilgiye ulaşamadığım için bu boş mesele ile sizi meşgul etmek istemedim.”

 

“Neyden şüphelendiğini anlat.”

 

“Efendim, ben uzun zamandır, devasa güçteki bir uzmanın Jiang Chen’i desteklediğinden şüpheleniyordum. Aksi takdirde zaten Doğu Krallığı gibi küçücük bir yerde doğmuş fani bir uygulayıcı bu kadar hızlı şekilde bir gelişim sergileyemezdi.”

 

Güneş Avcısı detaylı şekilde durumu aktardı, bu bilgilerin çoğu Usta Shuiyue’den kalmaydı.

 

Fakat artık Güneş Avcısı da bu uzman kişinin varlığından iyice şüphe etmeye başlamıştı.

 

Fakat bu uzman kişinin burada tesadüfen mi yoksa sadece Jiang Chen’i korumak için mi var olduğunu bir türlü belirleyememişti.

 

Fakat şimdi Zuo Lan’ın korku dolu duruşundan anladığı kadarıyla böyle bir uzman gerçekten de söz konusuydu. Bu uzman kişinin kesinlikle Jiang Chen’le bir bağlantısı vardı.

 

Zuo Lan Güneş Avcısından bütün detayları aldıktan sonra konuştu: “Demek bu kibirli Jiang Chen’in arkasında güçlü bir destekçi var. Bu kadar kibirli olmasına şaşırmamalı.”

 

“Efendi elçi, bu meseleyi böylece unutacak mıyız? On altı krallıktaki işimizi yarım mı bırakacağız?”

 

“Ne? Sen hala Kıymetli Ağaç Topluluğuna dönmek mi istiyorsun?”

 

“Orada gerçekten de bir uzman kişi olsa bile, Gök Topluluğu ile karşı karşıya geldiklerinde ölümle yüzleşmeyecekler mi? Efendi elçi, bu uzman kişi ne kadar güçlü ki?”

 

“Ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum ama kendisini açık etmeden, uzaktan müdahil olduğu halde benden katlarca daha güçlüydü. Eğer Kıymetli Ağaç Topluluğu böylesine güçlü bir korumaya eriştiyse, bu durumda kesinlikle bizi yutarlar.”

 

Güneş Avcısı bunu duyduğuna müthiş derecede üzülmüştü.

 

Şu anda en çok istediği şey Kıymetli Ağaç Topluluğuna bir ders vermekti.

 

“Pekâlâ Güneş Avcısı, Mor Işık Bölgesine geri dön. Sen bu mesele ile daha fazla ilgilenmek zorunda değilsin. Mademki olağanüstü güce sahip bir uzman kişi bu meseleye müdahil oldu, ben bu durumu üstlerime rapor etmeliyim. İleride benden çok daha güçlü elçilerin buraya geleceğini ümit ediyorum. Küçücük bir on altı krallık ne kadar da çok uğraştırdı bizi! Bu benim beklentilerimin dışında gelişti!”

 

Zuo Lan’ın planı kendisi, üç gri cüppeli adamı ve Mor Işık Bölgesinin gücünü birleştirerek diğer üç topluluğu bünyesine katmaktı. Başlangıçta her şey istediği gibi gidiyordu ama işler bir anda tersine dönmüştü.

 

Güneş Avcısının kalbi rahat değildi, on altı krallık küçük bir yerdi, Zuo Lan’ın buraya gelişi zaten baştan beri şaşırtıcıydı.

 

Eğer daha güçlü bir elçi gelecekse, bu durumda Güneş Avcısı onları beklerken sabırsızlanacaktı.

 

Zuo Lan ve Güneş Avcısı panik ve endişe içinde konuşurken diğer toplulukların Ata kişileri ise bir rahatlama içerisindeydi.

 

“Bana neler olduğunu anlatabilecek birisi var mı?” Dokuz Aslan şaşkındı.

 

Bin Akbaşlı ve Ye Chonglou birbirine baktı, ikisi de eşit derecede şaşkındı.

 

Şu anda ortamda neler yaşandığına dair bir tahmin yürütebilen tek kişi Jiang Chen’di.

 

Uzaklardan gelen müzik notasının Zuo Lan’ın aurasını bir ip gibi kestiğini görebilmişti.

 

“Acaba, acaba o olabilir mi?”

 

Jiang Chen’in aklında bir fikir oluşmuştu fakat kesinleşmediği sürece ortalığı alarma vermek istemezdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr