Bölüm 434: Üstün Olmanın Verdiği Güç

avatar
1803 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 434: Üstün Olmanın Verdiği Güç


Üç adet gri cüppeli adam sıralı şekilde dizilmişti. Bir tanesinin göğsünde bir yıldız, bir tanesinin göğsünde iki yıldız ve sonuncusunun ise göğsünde üç yıldız deseni vardı. Oluşturdukları formasyonun düzeni bu adamların rütbelerini belli eden bir düzendi.

 

Mavi kıyafetli adam gri cüppelilerin önünde ellerini göğsünde birleştirmiş şekilde dikiliyordu, vücudunun her kıvrımında üstünlük ifadesi vardı: “Benim astlarımın hiçbiri otuz yaşın üzerinde değil. Sırasıyla dokuzuncu seviye ruh âlemi, dokuzuncu seviyenin zirvesi ve Ruh Kralı seviyesindeler. Hepsi de üçer defa savaşacak. Sizin topluluklarınız istediği stratejiyi uygulayabilir ve kazanma şansının en yüksek olduğunu düşündüğü müridi gönderebilir.”

 

Göğsünde bir yıldız olan uygulayıcı az evvel Tang Hong’u deviren adamdı.

 

Bu adam aynı zamanda gri cüppeliler arasındaki en genç olandı. Bakışları bir kılıç kadar keskindi ve dudaklarındaki kibirli gülümseme suratına buz gibi bir ifade veriyordu: “Ben Wu Chen, dokuzuncu seviye ruh âlemi uygulayıcısıyım. Benimle rakip olmak isteyen var mı?”

 

Wu Chen’in bakışları ortamdakilerin üzerinde dolaşıyordu, konuşurkenki ses tonu alaycıydı: “Yoksa o üç büyük topluluğun o meşhur müritleri aslında kabuklarından çıkmaya bile korkan kaplumbağalar mı?”

 

Üç toplulukta da dokuzuncu seviyeli ruh âlemi uygulayıcısı vardı fakat kimse şu anda harekete geçerek risk almak istemiyordu.

 

Herkesin kalbinde tereddüt vardı. Bu mesele üç büyük topluluğun geleceği ile alakalıydı. Böylesine kritik bir anda bir anlık bir hata çok büyük bir sorumluluk yüklenmek demekti, eğer başarısız olurlarsa bundan sonra her daim ‘hain’ olarak nitelendirilebilirlerdi.

 

Wu Chen’in bakışları küçümseyiciydi, kahkaha ile gülerek konuştu: “Üç topluluğun çok meşhur müritleri savaşmaktan korkuyor mu? Böyle korkak adamlar askeri Dao yolunda yürümeye layık mı?”

 

Bunları söyledikten sonra bağdaş kurarak orta yere oturdu ve konuşmasına devam etti: “Mademki hepiniz korkak birer tavuksunuz, ben de aranızdan biri cesaretini toplayana kadar burada oturup bekleyeceğim. Cesaretinizi topladığınızda beni uyandırırsınız.”

 

Wu Chen gözlerini kapattı ve meditasyon yapmaya başladı.

 

Bu hareket topluluğun müritlerini iyice sinirlendirmişti. Bu resmen aşağılamaydı!

 

Wu Chen’in bu hareketleri üç büyük topluluğu aşağılayıcı yöndeydi.

 

Zuo Lan’ın ise yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Aslında Wu Chen’in bu hareketlerini onaylamıyordu fakat aynı zamanda ona hayranlıkla bakıyordu.

 

Bu tarzda bir davranış üç büyük topluluğun moralini bozabilirdi.

 

Üç topluluğun Ata kişileri artık buna dayanamayacak hale gelmişlerdi, bir araya gelerek endişeli ve gergin şekilde konuşmaya başladılar.

 

“Bugün kapımıza gelenler arkadaş canlısı değiller ve bu Wu Chen denen adam onların en güçsüzü. Bu adama karşı en güçlü dokuzuncu seviyeli uygulayıcımızı göndermeliyiz. İlk gönderdiğimiz mürit kazanamasa bile biz Wu Chen’i yorarak sonraki savaşta kaybetmesini sağlamalıyız. Eğer Wu Chen denen bu veledi yenemezsek zaten diğerleri daha güçlü olduğundan iyice umudu kesmemiz gerekebilir.”

 

Üç topluluğun dokuzuncu seviyenin zirvesinde olan uygulayıcıları da vardı.

 

Fakat yarım adımlı orijin âlemi uygulayıcıları hiç yoktu, yani ellerinde hiç Ruh Kralı yoktu.

 

Kısa süre evvel Ye Chonglou Ruh Kralı seviyesindeydi fakat artık o da orijin âlemine geçiş yapmıştı.

 

Bu durum ise üç topluluğun sadece dokuzuncu seviyeli olan kişiye ve dokuzuncu seviyenin zirvesinde olan kişiye karşı galibiyet ihtimalinin olduğu anlamına geliyordu. Ruh Kralı olan uygulayıcıyla karşılaştıklarında kesinlikle zafer elde edemezlerdi.

 

“Ata kişi, ben savaşmak için gönüllüyüm.” Kıymetli Ağaç Topluluğunun başkanı Xie Tianshu’nun arkasında duran bir dokuzuncu seviyeli ruh âlemi uygulayıcısı konuştu. Gözler bir anda konuşan kişiye dönmüştü. Başkan yardımcısı Lee Yuan!

 

Dokuzuncu seviye ruh âlemindeki Lee Yuan topluluğunun en kuvvetli savaşçısı olarak biliniyordu.

 

Akan Rüzgâr Topluluğunun baş kıdemlisi de bu esnada savaşmaya gönüllü olduğunu söylemişti.

 

Devasa Ruh Topluluğundan ise yine bir başkan yardımcısı pozisyonundaki kişi gönüllü olmuştu.

 

Bu kişilerin hepsi de dokuzuncu seviye ruh âlemindeydi. Topluluklarının en güçlü savaşçılarıydılar.

 

Eğer bu kişiler ileri adım atmazsa diğerleri hiç atmazdı zaten.

 

Burası Kıymetli Ağaç Topluluğunun bölgesiydi, bundan dolayı başkan yardımcısı Lee Yuan’ın öncü olması gayet normaldi. Önce kadehini kaldırarak ortamdakileri selamladı: “Değerli konuklar, topluluk her şeyden üstündür. Ben bu mücadelede gerekirse canımı verecek kadar elimden gelenin en iyisini yapacağım. Eğer olur da bu mücadelede ölürsem aileme göz kulak olun.”

 

Lee Yuan’ın bu düşmanların ciddi bir bölgeden buraya geldiklerinin farkında olduğu anlaşılabiliyordu. Lee Yuan ne yaparsa yapsın bu mücadeleyi kazanamayacağının farkındaydı aslında.

 

Fakat böyle bir sezgiye sahip olmasına rağmen geri planda kalmayı kendine yedirememişti.

 

Elinden gelenin elbette en iyisini yapacaktı ve aklındaki en iyi plan gerekirse ölerek rakibin mümkün olan en fazla miktardaki enerjisini almaktı. Bu şekilde rakibi yoracak ve kendisinden sonra savaşan üç topluluk müridi için avantajlı bir durum oluşturacaktı.

 

Bu durum ise üç topluluğun tek umudunun dokuzuncu seviyeli ya da dokuzuncu seviyenin zirvesindeki bir mücadeleyi kazanabileceğine işaretti.

 

Eğer bu iki mücadeleden birini kazanamazlarsa zaten Ruh Kralı konusunda kesinlikle zafer elde edemezlerdi.

 

“Wu Chen, kibrini kendine sakla! Ben Lee Yuan! Seninle savaşacağım!”

 

Wu Chen’in gözleri açıldı, kutsal bir ışık huzmesi gözlerinden etrafa saçılıyordu. Bu esnada aynı zamanda yüksek sesle kahkaha attı: “Demek kararınızı verdiniz!”

 

Wu Chen aniden parmağını salladı, bakışlarını Lee Yuan’a çevirmişti. Salladığı parmağını Lee Yuan’a doğrulttu: “On hamle, benim ihtiyacım olan tek şey on adet hamle. Eğer seni on hamlede yere sermezsem beni kaybetmiş sayabilirsin!”

 

Hadsiz, baskın ve özgüven dolu!

 

Lee Yuan Ata kişiler hariç bırakıldığında on altı krallıktaki en güçlü yetişimcilerden biriydi. Her daim en güçlü kişiler arasında yer almıştı.

 

Fakat buna rağmen şu anda henüz yirmili yaşlarında olan bir velet tarafından aşağılayıcı sözlere maruz kalıyordu. Lee Yuan her ne kadar sakin karakterli birisi olsa da şu anda öfkesinden dolayı beynine kan hücum ediyordu: “Kibirli haydut! Sen gerçekten de bizim topluluklarımızda hiç yetenek olmadığını mı düşünüyorsun?”

 

Lee Yuan öfkeli bir bakış attı ve havada bir kavrama hareketi yaptı, elinde bir topuz belirdi.

 

Lee Yuan’ın topuzu sıradan topuzlardan daha uzundu. Antik bir canavarın fosilleşmiş bir kemik parçasından üretilmişti. Küçümsenebilecek bir silah değildi, bu silah dokuz defa geliştirilmiş bir ruh silahıydı!

 

Topuz ileri doğru atıldığında yeşil renkli bir ışık huzmesi gökyüzünü doldurdu, sürekli olarak büyüyen bir girdap oluşturmuştu, havada büyüyerek yayılıyordu.

 

Lee Yuan’ın girdabından çıkan ışık parçaları her tarafa yayılıyordu. Sanki sayısız iğne rakibine doğru ilerliyordu, manzara oldukça göz kamaştırıcıydı.

 

Wu Chen gülerek konuştu: “Sıradan numaralar!”

 

Wu Chen geri çekilmedi, aksine ileri doğru harekete geçti, üstelik silah da kullanmıyordu. Ellerini birbirine sürttü, ellerinin etrafında altın renkli kıvılcımlar çıkıyordu, sanki altın kıvılcımlı bir eldiven giymiş gibiydi.

 

Elleri ile havayı yarma hareketi yaptığında sanki altın pençelere sahip bir ejderin saldırması gibi bir manzara oluşmuştu. Sayısız pençe bir anda topuza doğru harekete geçmişti.

 

Wu Chen’in bedeni iyice yakınlaşmıştı, iki parmağını ileri uzatarak Lee Yuan’ın topuzunu tepesinden kavradı.

 

Topuzu sağ eliyle kavramıştı ve sonrasında ise sol elini ileri uzattı, orta parmağı ile başparmağını birleştirerek bir ‘şak’ sesi çıkarttı.

 

Bu esnada trajik bir kırılma sesi duyuldu.

 

Lee Yuan acele ile geri çekildi fakat artık çok geçti. Elindeki topuz bu parmak şaklatmanın etkisiyle ikiye ayrılmıştı.

 

Wu Chen’in sağ eli hala topuzun kırık tarafını tutuyordu, gözlerindeki vahşet inanılmaz derecedeydi. Kırık topuz parçasını sanki bir teneke parçası gibi kenara fırlattı.

 

“Bu meşhur üç büyük topluluğun hepsi böyle çöpten mi ibaret?”

 

Wu Chen kafasını iki yana salladı, bakışları küçümseyiciydi: “Senin gibi işe yaramaz bir dokuzuncu seviye ruh âlemi uygulayıcısı buraya gelip büyüklerin işine burnunu sokmak yerine evinde oturmalıydı. Neden buraya gelip kendini küçük düşürüyorsun ki?”

 

Wu Chen konuşmasını bitirdikten sonra vücuduyla ileri doğru atıldı, elindeki altın renkli eldivenler daha fazla parlamaya başlamıştı, elleriyle çok sayıda mühür oluştururken bir sürü illüzyon ve glif ortaya çıkmıştı.

 

Altın renkli ışık huzmesi aniden genişleyip büyüdü ve kadim bir canavarın şekline büründü, bu canavar ise hızlı şekilde Lee Yuan’ın üzerine atıldı.

 

“Hayır!”

 

Mücadeleyi izleyen Ata kişilerin kalplerinde çalkantılı duygular oluşmuştu.

 

Bu düşmanların ne kadar farklı yetişim tarzlarının olduğunu ve olağanüstü güçleri olduğunu görünce aslında aynı seviyedeki iki kişinin arasındaki güç farkının ne kadar büyük olabileceğini anlamışlardı.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunda, Ata kişiler hariç, sadece Xie Tianshu ve Demir Long Lee Yuan’dan daha güçlü sayılırdı. Bu ikisi ruh âleminin zirvesindeydi.

 

Lee Yuan’ın güçlü saldırısının sonucunda dokuz defa geliştirilmiş olan bir ruh silahı kırılmıştı! Rakibi sadece bir hamle ile Lee Yuan’ın silahını kırmıştı!

 

Bu ikili arasındaki güç farkı seviyeleri aynı düzeyde olmasına rağmen gözle görülür derecede devasaydı.

 

Ata kişilerin zihninde ümitsizlik oluşuyordu, Lee Yuan’ın zihnindeki ümitsizliği zaten söylemeye bile gerek yoktu. Wu Chen’in karşısına ruh âleminin zirvesindeki kişileri bile gönderseler zafer ihtimali çok düşüktü.

 

Üstelik bu Wu Chen denen adam aralarındaki en güçsüz olandı.

 

Düşman grubunun sahip olduğu diğer iki ruh âlemi uygulayıcısı eğer sahaya çıksaydı bu durumda orijin âleminde olmayan herkesi yerle bir edeceklerdi.

 

Lee Yuan altın renkli ışıkla kuşatılmıştı ve aniden geri çekilmeye başlamıştı, fakat aslında geri çekilecek bir yerinin olmadığını fark etmişti. Kalbindeki korkuyu hayal edebilmek kolaydı. Elindeki dokuz defa geliştirilmiş ruh silahının tek bir hamleyle kırılabileceğini tahmin edememişti.

 

Lee Yuan umudunu yitirmişti, her şeyin bittiğini hissediyordu. Bu kadar keskin bir mağlubiyet alacağını hiç düşünmemişti.

 

Aslında mücadeleye çıkmadan evvel yenilgiye kendini hazırlamıştı ve ölümüne dövüşme isteğindeydi.

 

Fakat rakibi ile karşı karşıya geldiğinde bu adamın kendisinden çok, hem de çok çok daha fazla güçlü olduğunu anlayabilmişti.

 

Özetle söylemek gerekirse, rakibi tarafından canının alınması kaçınılmaz görünüyordu.

 

Bin Akbaşlı durumun ne kadar kötü olduğunu gördüğünde ileri çıktı ve eliyle bir hareket yaparak Wu Chen’in saldırısının önüne geçti.

 

Sonrasında elini uzattı ve Lee Yuan’ı çekti.

 

Zuo Lan alaycı şekilde gülümsüyordu: “Siz çocuklar her daim yetişkinlerin gelip sizi kurtarmasını mı bekliyorsunuz böyle ha?”

 

Lee Yuan’ın utancı ölçülemez derecedeydi. Hayatı boyunca yaşadığı bütün utançlar birleşse bugün yaşadığı utançla yarışamazdı bile.

 

Wu Chen ise bu olaylardan sonra daha da kibirli bir hal almıştı. Sert bakışlarını Akan Rüzgâr ve Devasa Ruh Topluluklarının diğer mücadele adaylarına çevirdi: “İkiniz teker teker mi gelirsiniz yoksa aynı anda mı gelmek istersiniz?”

 

“Bu kadar kibirli olma seni gidi haydut! Benim adım Wang Tuo, Devasa Ruh Topluluğunun yardımcı başkanıyım! Ben seninle savaşacağım!”

 

Wang Tuo birinci kademe seçmelerin başındayken Jiang Chen’i topluluğunun bünyesine katmak için bizzat hamle yapan kişiydi. Ata kişi Dokuz Aslan ve topluluk başkanından sonra en kıdemli kişiydi. Gücü ve pozisyonu toplulukta en üst düzeydeydi.

 

Devasa Ruh Topluluğundan birisi ne zaman savaşsa, kendilerine bağlı olan bir ruh hayvanı ile beraber savaşırlardı. Bir kaplana-pantere benzer bir ruh hayvanı ortaya çıkmıştı, gözleri vahşi bakışları atıyordu, ortamdaki üç büyük topluluk müritleri bu hayvanı olağanüstü derecede etkileyici bulmuştu.

 

“Ne yani? sen tek başına yetersiz olacağını düşündüğün için bir de yardımcı mı getirdin?” Wu Chen dalga geçmeye başlamıştı yine: “Benim korkacak neyim var ki? Ben ona on hamle hakkı veriyorum, kendim de on hamle yapacağım.”

 

Lee Yuan’ın savaşını izleyerek tecrübe kazanan Wang Tuo saldırmak için acele etmedi.

 

Savaşı gözlemlemişti ve Wu Chen’in gücünün eldivenlerinden kaynaklı olduğunu anlamıştı. Eğer doğru tahmin ediyorsa, bu eldivenler orijin âlemi ruh silahı olmalıydı!

 

Aksi takdirde zaten kesinlikle Lee Yuan’ın silahını kırabilecek güçte olamazdı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44339 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr