Bölüm 432: Baskın Şekilde Gelmek

avatar
2016 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 432: Baskın Şekilde Gelmek


Bu hediyeler diğer iki topluluğun ‘buraya kadar yaptığımız yolculuğa kesinlikle değdi’ diye düşünmesine sebep olmuştu.

 

Ata kişi Dokuz Aslan bakışlarının yönünü değiştirdi ve konuştu: “Daoist Bin Akbaşlı, karşılama töreni iki kişi için yapılacaktı, biz neden burada sadece bir tanesini görüyoruz?”

 

Ye Chonglou’nun orijin âlemine geçişinin haberi bütün on altı krallığa yayılmıştı, artık herkes onun durumunu biliyordu.

 

Fakat Mor Güneş Topluluğunun üç kıdemlisini öldüren Jiang Chen hala ortalıkta yoktu.

 

Bin Akbaşlı gülümsedi: “Jiang Chen birkaç gün öncesinde kapalı alan yetişimine gireceğini söylemişti ve bu şanssız bir durum. Sanırım son zamanlarda yaşadığı birkaç kritik an sayesinde seviye atlamak için kendisinde ilham kaynağı buldu ve kavrama yeteneği normalde olduğundan da çok daha üst seviyeye yükseldi. Eğer Kıymetli Ağaç Topluluğunda biraz vakit geçirirseniz herkes onu görebilir.”

 

Elbette Jiang Chen’in karşılama törenine katılamayacak olması şanssızlıktı. Bu olay sanki tahta geçme törenindeki bir kralın tacının olmaması gibi bir şeydi.

 

“Daoist Bin Akbaşlı, belki de sen bilerek Jiang Chen’i saklamışsındır. Belki de bizim buraya gelip onu senden çalacağımızı düşünmüşsündür.” Dokuz Aslan gülerek konuşuyordu, şaka yaptığı belli oluyordu.

 

“Ne? Bu Jiang Chen denen köylü şarlatan kendisi için hazırlanan karşılama törenine bile katılamayacak kadar aciz mi?” Havada bir anda sinsi bir ses yankılanmıştı.

 

Ortamdaki herkes bu sesi duyduğuna şaşırmıştı.

 

Yaşlı Güneş Avcısı?

 

Mor Güneş Topluluğu ne erken ne de geç gelmişti, tam olarak davetiyede yazan saatte gelmişlerdi, bunun anlamı neydi?

 

Bir törenin tam olarak başlama vaktinde gelmek demek o törene katılma amacı gütmek değil, o töreni mahvetmek amacı gütmekti.

 

Bin Akbaşlı ve Ye Chonglou bu sesi duyduklarında yüzlerinde keskin bir ifade oluşmuştu. Bakışları dış kapıya yöneldiğinde havayı yarıp kesecek gibiydi.

 

Yüksek sayıda Mor Güneş Topluluğu elemanı göklerden iniyordu, minik bir toz bulutu halinde geliyorlardı.

 

Görünüşe göre onlar da tüm kuvvetleriyle gelmişlerdi.

 

Bin Akbaşlının yüz ifadesi soğuk bir hal aldı. Bu gelenlerin arkadaş canlısı olmadığı çok belliydi. Zaten bu adamların gelişi Kıymetli Ağaç Topluluğunun müritleri tarafından duyurulmamıştı, bunun anlamı ise bu kişilerin sanki baskın yapar gibi bir anda gelmiş olmalarıydı.

 

Sonuçta misafir olarak bir yere gelmenin nezaket kuralları vardı, misafir olan kişi yaklaşırken geldiğini haber verir ve ev sahibi ise onları karşılamak için harekete geçerdi.

 

Mor Güneş Topluluğunun yaptığı gibi, geldiğini haber vermeden direkt olarak olayın merkezine yönelen bir grubun ise amacı en baştan belliydi. Amaç kesinlikle provokasyondu.

 

“Daoist Güneş Avcısı, senin Mor Güneş Topluluğun misafirliğin nezaketini bilmiyor mu?” Bin Akbaşlının nezaketi üst düzeyde olmasına rağmen böylesine kaba bir hareketi kesinlikle kabul edemezdi.

 

Güneş Avcısı kahkaha ile gülerek konuştu: “Buraya misafir olarak geldiğimi kim söyledi sana?”

 

Bu sözlerin üzerine Kıymetli Ağaç Topluluğunun bütün elemanları ayağa kalktı ve agresif bakışlar atmaya başladılar.

 

Eğer buraya misafir olmak için gelmediyse savaşmaya gelmiş demekti!

 

Güneş Avcısı etraftakilerin kendisine keskin bakışlar attığını görünce gülerek konuştu: “Ben uzun zaman önce Kıymetli Ağaç Topluluğunun Kızıl Şafağın Kıymetli Ağacına sahip olduğunu duymuştum. Bin Akbaşlı, saygın bir yaşlı kişi geldi. Git ve o meyvelerden birkaç tane getir buraya!”

 

Bin Akbaşlı bu sözlere müthiş derecede sinirlenmişti. Güneş Avcısının bu garip davranışı aslında Kıymetli Ağaçla alakalı değil gibi duruyordu. Bin Akbaşlı şu anda ters giden bir şeyler olduğunu, olayın gözüktüğü gibi olmadığını görebilmişti, dikkatini ve odak noktasını iyice toparladı ve tetikte bekledi.

 

Bakışlarını Güneş Avcısının arkasına çevirdi.

 

Gelen grupta tanıdık yüzler vardı, mavi kıyafetli bir adamın liderlik ettiği üç adet gri kıyafetli adam vardı. Mor Güneş Topluluğunun karakteristik baskınlığını bu adamlarda da görebiliyordu.

 

Özellikle de mavi kıyafetli adam, donuk bir surat ifadesi ve gururlu, kibirli bir duruşu vardı. Sanki ortamdakilerin hepsi bu adamın altındaki birer karıncaymış gibi bakıyordu törendekilere.

 

Bu adam bir şey yapmasına bile gerek kalmadan müthiş bir baskınlık oluşturabiliyordu. Ortamdakilerin ondan korkmasını sağlayacak ve ona saygı duymasını sağlayacak doğal bir görünüşü vardı.

 

“Daoist Güneş Avcısı, benim topluluğum sizleri bu törene iyi bir niyetle çağırdı. Senin bu hareketlerinin arkasındaki anlam nedir? Eğer böyle davranmaya devam edersen ev sahibi olmaktan çıkacağım ve sana misafir muamelesi göstermeyeceğim. Dışarı çıkın!”

 

Bin Akbaşlı öfke ile yanıyordu.

 

Güneş Avcısı yine gülerek konuştu: “Dışarı çıkmak mı? Gücünün yetmeyeceği isteklerde bulunmak yanlıştır. Bin Akbaşlı, saçmalamayı kes! Bugün buraya seninle bazı hesaplarımızı görüşmek için geldim.”

 

Ye Chonglou elini masaya vurarak bağırdı: “Güneş Avcısı! Sen benim Kıymetli Ağaç Topluluğumun bölgesinde böylesine vahşi davranmaya mı geldin?”

 

Güneş Avcısı yine soğuk bir ifadeyle gülerek sanki bir aptala bakıyormuş gibi Ye Chonglou’ya baktı: “Haklısın! Bugün buraya canım nasıl isterse öyle davranmak için geldim!”

 

Olaylar gittikçe kızışıyordu. Kıymetli Ağaç Topluluğunun elemanları homurdanmaya başlamıştı.

 

“Kesin sesinizi!” Güneş Avcısı aniden bağırdı. Bakışlarını Bin Akbaşlıya çevirdi: “Üç şey istiyorum, birincisi Jiang Chen’i bana teslim edin, ikincisi Kıymetli Ağacı bana verin, üçüncüsü benimle ittifak kurun.”

 

“Defol!”

 

Bu üç istek Kıymetli Ağaç Topluluğunun elemanlarının bağırmasına sebep olmuştu.

 

“Defol ve Mor Güneş Topluluğuna geri dönüp kafanı kumlara göm!”

 

“Mor Güneşin aptalları! Sizin kıdemlilerinizin ölmesi yeterli olmadı mı sizin için? Buraya gelmekteki amacınız daha fazla ölü vermek mi?”

 

“S*ktirin gidin be! Bizim topluluğumuzda sizin gibi deli insanlara yer yok!”

 

Mavi kıyafetli adamın arkasındaki gri kıyafetlilerden biri bakışlarını kalabalığa çevirdi ve sesli şekilde konuştu: “Ne kadar da gürültülü!”

 

Gri kıyafetli adamlardan biri bir anda ileri atıldı ve bir Kıymetli Ağaç Topluluğu müridinin yanında bitti bir anda, hızı olağanüstü derecedeydi, Bin Akbaşlı ve Ye Chonglou bile tepki vermek için yeterli zamanı bulamamıştı.

 

Müridin boğazı bir anda ezilmişti!

 

Gri kıyafetli adam sanki bir çöp torbasını fırlatır gibi elindeki cesedi bir kenara fırlattı: “Gürültü yapmaya devam edenlerin sonu böyle olur!”

 

Gri kıyafetli adam yerine dönmek üzereyken Ye Chonglou elini tekrar masaya vurdu, ileri atılarak bir yumruk savurdu: “Geber! Deli köpek!”

 

Gri kıyafetli adam güldü ve eliyle bir çember çizdi, vücudundaki enerjiyi toparladı ve Ye Chonglou’nun yumruğuna karşı bir yumruk savurdu.

 

Devasa iki enerji havada çarpıştı ve gri kıyafetli adam ilk başta bulunduğu noktaya kadar geri savruldu.

 

Fakat bu adamın ilk baştaki yerine geri dönmesi onun isteği ile olmuştu.

 

Ye Chonglou’nun suratı ise şaşkınlık ifadesiyle doluydu. Vücudu titremeye başlamıştı.

 

İnanılmaz bir sersemleme hissediyordu. Karşısındaki kişi sadece bir Ruh Kralı seviyesindeydi fakat Ye Chonglou’dan aldığı darbenin karşısında hiç zorlanmamıştı.

 

Ye Chonglou bu adamı ilk başta bir hamlede öldürebileceğini düşünüp başarısız olduğundan sinirlenmişti: “Benim topluluğumdan bir müridi öldürdükten sonra nereye saklanacaksın?”

 

Ye Chonglou tam hamlesine devam edecekti ki mavi kıyafetli adam garip bir homurdanma sesi çıkardı ve gözlerinden parlak bir ışık yaydı, kollarını sıvadı ve ellerini hareket ettirerek konuştu: “Olduğun yerde kal.”

 

Bu el hareketi sanki göklerin ve yeryüzünün gücünün birleşimi gibiydi. Barındırdığı enerji Ye Chonglou’nun üzerine çökmüştü.

 

Ye Chonglou buna hazırlıksız yakalanmıştı ve vücudu istemsiz olarak fırladı, havada süzüldükten sonra bir sütuna çarptı.

 

Bu devasa çarpışma taştan yapılmış sütunu sarsmıştı. Ye Chonglou neredeyse kan kusacak duruma gelmişti.

 

Ortamdaki herkes bu manzara karşısında şaşkındı.

 

Mavi kıyafetli adam sadece elini sallayarak orijin âlemi seviyesindeki bir uygulayıcıyı havaya savurmuştu. Ye Chonglou her ne kadar orijin âleminin ilk seviyesinde olsa da, bu durum yine de şaşkınlık vericiydi.

 

Ortamdaki dört toplulukta bir sürü uzman kişi vardı, fakat her biri de bu hamlenin, kendilerinin kesinlikle gerçekleştiremeyeceği bir şey olduğunu görebilişlerdi.

 

Bin Akbaşlı şaşırmıştı, Ye Chonglou’ya yaklaşarak konuştu: “Chonglou, iyi misin?”

 

Ye Chonglou derin bir nefes aldı ve aldığı darbenin yükünü ruh enerjisini vücudunda dolaştırarak hafifletti. Bir süre sonra konuştu: “Dikkatli ol kardeş Daoist, buraya gelenler arkadaş yanlısı değil ve arkadaş yanlısı olanlar henüz gelmedi. Bu mavi kıyafetli adam Güneş Avcısından çok daha kuvvetli.”

 

Bu esnada Kıymetli Ağaç Topluluğunun bütün elemanları Ata kişilerin arkasına geçip savaş pozisyonunu almıştı. Islıklar çalınmıştı ve en üst düzeyde alarm verilmişti.

 

“Güneş Avcısı, senin Mor Güneş Topluluğun böylesine baskın bir karaktere sahip. Yoksa benim topluluğumu ele geçirmeye mi geldin buraya?” Bin Akbaşlı kalbindeki siniri yatıştırarak sormuştu.

 

“Bin Akbaşlı, sen her daim böyle kadın gibi korkak mı konuşacaksın?” Güneş Avcısı sinsice gülerek konuşuyordu: “Hala az evvel bahsettiğim üç isteğim geçerlidir. Eğer bu isteklerimi yerine getirmezsen Kıymetli Ağaç Topluluğu bugün itibariyle on altı krallıktan silinip atılacak!”

 

Bu resmen çırılçıplak bir tehditti.

 

Dokuz Aslan bir süredir sessizdi fakat sonunda konuştu: “Güneş Avcısı, bugün Kıymetli Ağaç Topluluğunun mutlu günüydü. Sen böyle davranarak çizgiyi aştığını düşünmüyor musun? Her ne kadar aranızda geçmişten gelen meseleler olsa da bu meseleleri aranızda başka bir zaman halletmeniz gerekmez mi? Senin bugün buraya gelerek herkesin içinde bu meseleleri gün yüzüne çıkartmanın amacı nedir?”

 

“Ne? Sen neden buna burnunu sokuyorsun?” Güneş Avcısı homurdanarak konuşuyordu.

 

Dokuz Aslan sinirlenmişti: “Eğer bu mesele sadece senin Mor Güneş Topluluğunla Kıymetli Ağaç Topluluğu arasındaysa, bu durumda benim Devasa Ruh Topluluğumun bu meseleye karışması için bir sebep yok demektir. Fakat yine de, bu arkandaki kişiler senin Mor Güneş Topluluğundan olan kişilere benzemiyor. Bu kişileri nereden bulduğunu bilmiyorum fakat bu yaptığın davranış kesinlikle on altı krallığın kanunlarına uymayan bir hareket. Benim Devasa Ruh Topluluğum bu hareketler karşısında kesinlikle bir şey yapmadan öylece oturup izlemez. Saygın yaşlı Buz Buharı, senin düşüncelerin nelerdir?”

 

Buz Buharı hafifçe iç çekti, kendisi her daim olaylara tarafsız ve nötr kalmayı tercih eden birisiydi. Fakat daha az evvel Kıymetli Ağaç Topluluğundan çok değerli bir hediye almıştı ve Mor Güneş Topluluğunun davranışları ise gerçekten de kanunlara aykırıydı ve çizgiyi aşmıştı.

 

Eğer bu mesele sadece iki topluluk arasındaki gerginlik olsaydı, kesinlikle aklında bir fikir oluşmazdı ve yine tarafsız olmayı seçerdi. Fakat on altı krallığa yabancı kişileri getirmek demek kesinlikle kuralları ve kanunları hiçe sayarak ittifaka saygı duyulmaması demekti.

 

“Daoist Güneş Avcısı, iç meseleler her daim çözülebilir niteliktedir. Fakat dışardan kuvvet getirmek demek binlerce yıl evvel koyduğumuz kanunlara aykırı davranmak demektir.” Buz Buharı da fikrini söylemişti.

 

“Haha! Kanunlar mı? On altı krallık mı? Aman be, herkese soruyorum, ne kanunu? Bu kanun dediğiniz şey güçlü olanın zayıf olanı kendisine bağlamak için uydurduğu şeylerdir! Şimdi burada güçlü olan ben olduğuma göre benim kanunlarım geçerlidir! On altı krallık mı? Bu artık eski bir hikâye! Artık Devasa Muhitte on altı krallık diye bir şey olmayacak! Sizler neden hala kanunlardan ve kurallardan bahsediyorsunuz?”

 

Güneş Avcısının sözleri oldukça aykırı düşünceliydi, ortamdaki herkes şaşırmıştı bu sözlere!

 

Ortamdaki herkes Güneş Avcısının delirdiğini düşünmeye başlamıştı.

 

Eğer delirmediyse neden böyle çılgınca konuşuyordu?

 

Diğer üç topluluğun Ata kişileri mavi kıyafetli adama çok daha dikkatli bakmaya başlamıştı.

 

Güneş Avcısı koyun sürüsünün arasına bir kurt getirip ihanet mi etmek istiyordu yoksa?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr