Bölüm 429: Kızıl Şafağın Kutsal Meyvesi

avatar
2175 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 429: Kızıl Şafağın Kutsal Meyvesi


Güneş Avcısı Gök Topluluğunun elçisi geldiğinden beri moralini en üst noktaya taşımış, savaş tekniklerine çalışmaya ve onları katılaştırmaya başlamıştı.

 

Bu olaylara hangi noktadan bakılırsa bakılsın Mor Güneş Topluluğu bu olaylardan en kârlı çıkacak olan taraftı.

 

Her ne kadar Mor Güneş Topluluğu ismini kaybedecek olsalar da sonuçta kazanacakları gücün yanında bu kayıp devede kulak gibi kalacaktı.

 

Dokuz Güneşli Gök Topluluğunun bölge ustası rozeti ne demekti? Artık Güneş Avcısının arkasında çok daha büyük bir güç olması demekti elbette.

 

Devasa Muhitteki güçlü yapılanmalar bile Dokuz Güneşli Gök Topluluğunun varlığını görmezden gelemiyordu.

 

Güneş Avcısı her ne kadar en düşük rütbeli rozete sahip olsa da sonuçta şu anda on altı krallıkta onu önemsemeyecek, ondan korkmayacak kimse kalmamıştı artık.

 

En kritik nokta ise Gök Topluluğunun dört topluluğu birleştirecek olmasıydı. Bunun anlamı ise elbette Güneş Avcısının artık çok daha fazla kişiye hükmedeceği ve emirlerini dinleyecek olan çok daha fazla sayıda uzman olacağıydı.

 

Kısa dönemde her ne kadar bütün kalpleriyle Güneş Avcısına sadık olmayacak olsalar da Güneş Avcısının gücü gittikçe artacaktı ve diğerlerinin ona itaat etme ihtimali gün geçtikçe artacaktı.

 

Sonuçta diğerlerinin karşılaşacağı ihtimaller belirliydi, ya boyun eğeceklerdi ya da yok edileceklerdi.

 

Askeri Dao yolunda uygulayıcıların kendilerini suyun akışına bırakması en mantıklı hamle olurdu. Güneş Avcısı diğer toplulukların müritlerinin Gök Topluluğunun karşısında dizlerinin titreyeceğini düşünüyordu.

 

Aslında Gök Topluluğunun bu bölgede hakimiyet kurmayı istemesi dört topluluğun yararına olurdu elbette.

 

Eğer büyük resmi görmeyi istemeyenler olursa elbette birkaç vahşi taktikle öldürüleceklerdi ve bu şekilde geriye kalanlar için bir ders olacaktı bu.

 

Güneş Avcısı çoktandır kimi öldürerek diğerlerine ders vermesi gerektiğini düşünmüştü.

 

Elbette Jiang Chen!!!

 

Bu isim Güneş Avcısının aklındaki ilk isimdi!

 

İsimlerinin ne olduğu fark etmezdi, ister Mor Güneş Topluluğu ister Mor Işık Bölgesi olsun, Jiang Chen hayatta olduğu sürece Güneş Avcısının huzur bulması imkânsızdı.

 

 

Jiang Chen Kıymetli Ağaç Topluluğuna girişinden evvel takipçileri için uygun ayarlamalar yapmıştı.

 

Şu anda kendisi Kıymetli Ağaç Topluluğunun gençleri arasında en büyük ilgiyi gören kişiydi, topluluğun gözbebeğiydi. Elbette bu durumda Jiang Chen’in takipçilerinin değeri de oldukça yükselmişti, hepsi de birinci kalite mürit olmanın getirdiği avantajlardan faydalanıyorlardı.

 

Jiang Chen aslında bir karşılama töreninin yapılmasını çok istemiyordu fakat topluluktaki herkesin Jiang Chen’in gelişi hakkında heyecanlandığını iyi biliyordu, bu yüzden diğerlerinin moralini bozmak istememişti.

 

Bunun sebebini iyi anlıyordu, Kıymetli Ağaç Topluluğu uzun zamanlar boyunca Mor Güneş Topluluğu tarafından baskı altına alınmıştı. Son gelişmeleri bir tür güç gösterisi olarak kullanmak istemeleri gayet normaldi.

 

Kıymetli Ağaç Topluluğu Jiang Chen’e mümkün olan en güzel muameleyi gösteriyordu. Jiang Chen için en uygun olan apartmanı ayarlamışlardı, ruh enerjisi yoğunluğunun en fazla olduğu odayı uygun görmüşlerdi.

 

Sadece topluluğun kıdemlileri bu tarz bir muameleye layık görülürdü, hatta Lian Canghai ve Xie Yufan’ın bile bu muameleden yararlanma hakkı yoktu.

 

Fakat topluluktaki hiç kimse Jiang Chen’e verilen bu ayrıcalıklardan rahatsız olmamıştı.

 

Sonuçta Jiang Chen büyük seçmelerde doğuştan gelen potansiyele sahip Long Juxue’yi öldürmüştü, Wu hanedanını ortadan kaldırmıştı ve Mor Güneş Topluluğunun kıdemlilerini katletmişti.

 

Bu başarımların hepsi de Kıymetli Ağaç Topluluğundaki gençlerin hayranlıkla baktığı şeylerdi.

 

Bırakın genç nesli, Kıymetli Ağaç Topluluğundaki kıdemliler bile bu işleri başaramazdı.

 

Jiang Chen her ne kadar bu ayrıcalıklardan memnun olsa da kibirli bir havaya bürünmemişti. Kıdemlilerin birçoğu Jiang Chen’in gelişinin şerefine törenler düzenlemişti ve Jiang Chen bu törenlerin hepsine de katılmıştı.

 

Jiang Chen topluluktaki bağlantıların karmaşık bir yapıda olduğunu biliyordu. Herkesle iyi ilişkiler içerisinde olmanın faydalı olacağını düşünmüştü.

 

Elbette topluluktaki bütün kıdemliler ve köklü aileler Jiang Chen’e zeytin dalı uzatmıştı, fakat Demir Ailesi hariç.

 

Jiang Chen kendisi için düzenlenen her organizasyona katılmıştı, hiçbirini reddetmemişti, bu hamlesi toplulukta çok daha fazla sevilmesini ve ilgi görmesini sağlamıştı.

 

Jiang Chen’den sonra gördüğü ilgi konusunda en çok ilerleyen bir diğer kişi de Fei Xuan’dı. Öncelikle Yaşlı Kıdemli olma konusunda aday olmuştu ilk başta ve sonrasında ise Jiang Chen’in topluluğa katılması ile Fei Xuan’ın da nüfuzu büyük oranda artış göstermişti.

 

Jiang Chen Fei Xuan’la birçok konuda konuşuyordu ve bazı konularda onun topluluktaki geçmişinden yararlanmak için danışıyordu, bu durum da diğerlerinin Fei Xuan’a bakışını pozitif yönde değiştirmişti elbette.

 

Ye Chonglou ise Fei Xuan’ın aksine işleri yavaştan alma taraftarıydı.

 

Yetişim seviyesi ve statüsü düşünülürse Ata kişi Bin Akbaşlı’dan başkası konusunda endişe etmiyordu.

 

Ye Chonglou şu anda Ata kişi Bin Akbaşlıdan sonra topluluğun bir numaralı kişisiydi ve alt kademesinde binlerce kişi vardı.

 

Jiang Chen birkaç günün sonunda topluluk hayatına entegre olabilmişti.

 

Jiang Chen apartmanına girdiğinde Ye Chonglou’nun ziyaretine geldiğini gördü.

 

“Baş Usta.” Jiang Chen Ye Chonglou’yu burada gördüğüne şaşırmıştı.

 

“Ne yani, benim gibi yaşlı bir misafiri böyle şaşkın şekilde mi karşılıyorsun?” Ye Chonglou’nun morali üst düzeydeydi. Kıymetli Ağaç Topluluğuna Ata kişi sıfatıyla geri dönüş yapmıştı ve geçmişte topluluktan atılmasını sağlayan Demir Ailesi şu anda Ye Chonglou’ya tek bir laf bile edemiyordu. Bu durum Ye Chonglou’nun mükemmel hissetmesini sağlamıştı.

 

“Baş Usta orijin âlemindeki bir uygulayıcı, benim gibi bir çocuk onu nasıl olur da kibar şekilde karşılamak istemez? Size dalkavukluk etmem bile gerekebilir.” Jiang Chen de şaka ile karışık bir cevap vermişti.

 

“Seni gidi çocuk! Diğerleri bilmiyor olabilir ama sen benim orijin âlemine geçişimin sırlarını biliyorsun. Eğer sen olmasaydın ben ömrümün sonuna kadar Ruh Kralı seviyesinde sıkışıp kalacaktım.”

 

Ye Chonglou konuşurken yüzünde duygusal ifadeler oluşuyordu: “Ben uzun zamandır sessiz bir hayat yaşıyordum, bir gün gelip de topluluğa geri döneceğimi, üstelik de Ata kişi sıfatıyla ve orijin âlemi uygulayıcısı olarak döneceğimi hiç düşünmemiştim.”

 

“Askeri Dao yolunda kişinin kaç yaşında olduğu önemsizdir. Baş Usta ölümsüz bir kahramanın kalbini taşıyor. Sizin bugün burada olmanız kaderinizdeydi.” Jiang Chen hala kibar sözler söylüyordu.

 

İkili dinlenmek için oturdu, Baş Ustanın aklında bir soru vardı: “Jiang Chen, Dan Fei ayrılmadan evvel senin için bir mektup bırakmış, doğru mu?”

 

Jiang Chen Baş Ustanın bu ani sorusuna şaşırmıştı.

 

Fakat bu mektup olayını reddetmedi, kafasını hafifçe salladı fakat mektubun içeriğinden bahsetmedi.

 

Ye Chonglou bir şeyleri tahmin etmiş gibi görünüyordu: “Ben Dan Fei’yi küçüklüğünden beri yetiştiriyorum. Bazı zamanlarda onu gereğinden fazla şımartmış olabilirim, bu durum ise onun diğer kişileri umursamaması şeklinde bir sonuç vermiş olabilir. Fakat Küçük Dan’ın zihni temiz ve berraktır ve karakteri her daim inatçıdır. O ayrıldığında ben kapalı alan yetişimindeydim, bundan dolayı neler yaşandığına dair bir fikrim yok. Onun karakteristik özelliklerini düşünüyorum da, arkasında güçlü bir sebep olmadığı müddetçe böyle çekip gitmesi imkânsız gibi bir şeydir.”

 

Jiang Chen de Dan Fei’nin neden ayrıldığına dair bir fikre sahip değildi. Kendisi de bu durumu garip bulmuştu. Dan Fei Baş Ustaya büyük bir sadakat içerisindeydi, neden ona hiçbir şey söylemeden ayrılmıştı ki?

 

Jiang Chen Ye Chonglou’nun sözlerinden dolayı afallamıştı. Dan Fei’nin mektubu bir ilanı aşk mektubuydu.

 

Fakat Jiang Chen yine de olaylara anlam veremiyordu. Dan Fei Jiang Chen’e karşı bir şeyler hissediyor olabilirdi, fakat bu durum onun Baş Ustanın yanından ayrılmasını gerektirecek bir şey değildi.

 

Jiang Chen Dan Fei’yi düşününce hafifçe iç çekti. Dan Fei’nin hangi özelliğini düşünürse düşünsün, bir erkek için mükemmel bir eş olacağı kesindi.

 

Biraz gururlu olmasının dışında, söylenebilirdi ki her erkeğin hayallerini süsleyen bir kadındı.

 

Fakat elbette bir erkekle bir kadının arasındaki meselelerde kaderin de büyük bir etkisi vardı. Jiang Chen kadınlara karşı her daim centilmen bir tavır içerisindeydi. Düşünceleri hiçbir zaman kötücül bir niyet içermemişti.

 

Jiang Chen Dan Fei’nin ayrılma sebebinin kendisi olduğunu öğrendiğinde kendisinin, aralarında fark etmeden kötü bir şey yaşanmış olmasına sebep olması ihtimalini de düşünmüştü ve böyle bir şeyin yaşanmamış olmasını umut etmişti.

 

Ye Chonglou muhabbetin kederli bir noktaya doğru ilerlediğini görünce konuyu değiştirmek istedi: “Jiang Chen, sen şimdi Kıymetli Ağaç Topluluğuna katıldığına göre on altı krallık ittifakının kaderi kökten değişecektir. Bu şekilde senin de yolun aydınlanmış olacak. Bundan sonra senin yolunda çok daha büyük hedeflerin olacak, kendini bunlara hazırlamalısın.”

 

Jiang Chen gülümsedi ve kafasını kibar şekilde salladı: “Bu durum sizin için de geçerli değil mi Baş Usta?”

 

“Evet, elbette. On altı krallığın Devasa Muhitteki yerinin hala endişe verici olması yazık oldu. Her ne kadar sen ve ben Kıymetli Ağaç Topluluğuna katılmış olsak da önümüzdeki yolun bizi nereye götüreceği konusunda çok fikrim yok. Jiang Chen, sen henüz genç birisin, senin sahip olduğun potansiyel öyle bir şey ki zaman bile seni takip etmekte zorlanacak. Şunu da söylemeliyim, sen artık Mor Güneş Topluluğu ile kan davasına sahipsin ve benim yaşlı canavar Güneş Avcısını tanıdığım kadarıyla, kendisi bu meselenin peşini hiçbir zaman bırakmayacaktır. Korkarım ki bu mesele henüz bitmedi.”

 

Ye Chonglou Güneş Avcısının gücünü hafife almaktan çekiniyordu. Sonuçta Güneş Avcısı dar akıllı ve çılgın bir karaktere sahip birisiydi. Mesele şahsi intikam olunca asla hedeflerinden feragat etmek istemeyen birisi olacaktı.

 

Mor Güneş Topluluğunun geçmişindeki baskın hali düşünüldüğünde gerçekten de bu olayların peşini bırakacaklarını düşünmek mantıksız olurdu.

 

“Baş Usta tıpkı benim düşündüğüm gibi düşünüyor. Mor Güneş Topluluğu ile er ya da geç tekrardan karşı karşıya geleceğimizi düşünüyorum ben de. Fakat bu konu üzerinde daha fazla düşünmenin bir anlamı ve faydası yok, şu an benim yapmam gereken tek şey yetişimime hızlı şekilde devam etmek.”

 

“Kesinlikle, senin gibi yetenekli bir gencin kibirden uzak olması nadir görülen bir şeydir. Ne pahasına olursa olsun seni koruyacağım, üstelik hayatımı ortaya koymam gerekse bile! Biliyor musun, şu anda görmek istediğim tek şey senin ne kadar ilerleyebileceğin.”

 

Ye Chonglou artık Jiang Chen’i küçük kardeşi gibi görmeye başlamıştı. Ye Chonglou’nun kalbinde Jiang Chen’in değeri Dan Fei’nin değeri ile aynı durumdaydı.

 

Bu durumun sebebi elbette Jiang Chen’in ye Chonglou’nun orijin âlemine geçişine büyük bir yardımının olmasındandı.

 

Ye Chonglou birdenbire depolama yüzüğünden bir eşya çıkardı.

 

“Jiang Chen, bu elimde gördüğün şey Kızıl Şafağın Kutsal Meyvesi, bu eşya Kızıl Şafağın Kıymetli Ağacından üretilmiş bir eşyadır. Her yüz yılda bir defa kırmızı bir meyve verir, her üç yüz yılda bir defa mavi bir meyve verir ve her altı yüz yılda bir defa mor bir meyve verir. Bu sene bana iki adet meyve verdi ve ben bir tanesini sana veriyorum, diğerini ise Dan Fei için saklayacağım. Benim kalbimde Dan Fei ve sen çocuklarım gibisiniz. Bu yüz yılda bir gelen meyve senin ruh âleminde çok daha hızlı bir ilerleyiş göstermeni sağlayacak.”

 

Kıymetli Ağaç Topluluğunun ismi zaten buradan geliyordu, Kızıl Şafağın Kıymetli Ağacının meyvesi onların hazinesiydi. Bu ağaç yaklaşık olarak üç yüz metre yüksekliğindeydi ve çapı yaklaşık olarak atmış altı hektar büyüklüğündeydi.

 

ÇN: Hektar: 10.000 m2

 

Kıymetli Ağaç Topluluğu bu ağaç sayesinde kurulabilmişti, hazinesini de bu ağaç sayesinde vücuda getirmişti.

 

Kızıl Şafağın Kutsal Meyvesi olağanüstü derecede kıymetliydi. Sadece otuz adet meyve üretirdi ve bunların on tanesi kırmızı, on tanesi mavi olurdu. Kalanların ise mor meyve olma şansı vardı.

 

Altı yüz yıllık bir süreç bu meyvelerin oluşması için gerekli zamandı. Bundan dolayı bu kırmızı meyvelerin önemi azımsanmamalıydı, iki yüz yıllık bir bekleyişin meyvesiydi bunlar.

 

Jiang Chen Baş Ustanın böylesine kıymetli bir hediyeyi kendisine vereceğini düşünmemişti. Ye Chonglou’nun sesindeki samimiyeti gördüğünde ve Dan Fei ile kendisini aynı kefeye koyduğunu öğrenince Jiang Chen duygulanmıştı.

 

Baş Usta dürüst ve açık sözlü birisiydi.

 

Jiang Chen önceki hayatında da bu hayatında da bir çocuğunki gibi temiz bir kalbe sahipti, Baş Usta’nın sözlerinin samimi olduğunu anlayabiliyordu ve duygulanmıştı.

 

Bu hediye Baş Usta’nın Jiang Chen’e olan hislerinin bir göstergesiydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr