Bölüm 424: Shuiyue’yi Yok Etmek! Güneş Avcısını Kışkırtmak!

avatar
1937 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 424: Shuiyue’yi Yok Etmek! Güneş Avcısını Kışkırtmak!


Usta Shuiyue ölümün kıyısındaki Gümüş Kaya’nın uyarısını duymuştu. Çaresizlik ifadesi suratının her noktasına yayılmıştı. Jiang Chen’in bu kadar hızlı gelişebileceğini tahmin edememişti.

 

Birkaç yıl evvel Chu Xinghan tarafından neredeyse öldürülecek olan bu fani velet nasıl olmuştu da bu kadar hızlı bir gelişim sergilemişti? Karşılaştığı üç adet dokuzuncu seviye ruh âlemindeki uygulayıcıların iki tanesini kaşla göz arasında öldürmüştü!

 

Üstelik şimdi, Usta Shuiyue’nin hayatı da tehlikedeydi.

 

Bu esnada Usta Shuiyue’nin suratındaki pişmanlık ifadesi paha biçilemezdi.

 

Bir anda düşünceleri pişmanlıkla dolmuştu, Long Juxue’yi korumak için çok fazla fedakarlık ettiğini fark etti. Üstelik bu fedakarlıklarının üzerine bir de şimdi kendi canını feda etmek üzereydi.

 

“Shuiyue! Senin benim klanımın katledilmesinde ve Şifa Salonunun ele geçirilmesinde parmağın var değil mi?”

 

Jiang Chen artık Gümüş Kaya’yı öldürdüğüne göre Usta Shuiyue’ye yoğunlaşabilirdi.

 

Elindeki kemik parçası ile Usta Shuiyue’yi hedef alıyordu.

 

Usta Shuiyue’nin suratı rengini atmıştı, kül rengine bürünmüştü. Zihni geçmişteki hamlelerinden duyduğu pişmanlıklardan sıyrıldı ve yaşama arzusu ile konuştu: “Jiang Chen, ben senin bir dâhi olduğunu kabul ediyorum, fakat ne olmuş yani? Ben bugün burada kendi canımı verirken senin canını da alacağım! Beraber yok olacağız!”

 

Beraber yok olmak mı?

 

Jiang Chen alaycı şekilde homurdandı, gözleri ile tekrardan Şeytani Altın Gözü aktif etmeye başlamıştı. Altın renkli ışık ileri fırladı ve Usta Shuiyue’nin bilincini hedef aldı.

 

Şeytani Altın Göz tam da düşmanların gardını düşürdüğü esnada en büyük etkisini gösteren bir yetenekti.

 

Gümüş Kaya’yı alt etmesinin sebebi bu adamın Jiang Chen’i hafife almasıydı.

 

Usta Shuiyue ise şu anda aklı karışmış durumdaydı ve dikkati dağılmıştı. Şu anda Kalp Dao’su en zayıf anındaydı.

 

Jiang Chen rakibini iyi gözlemlemişti, şu anda zihin sağlığının en zayıf durumda olduğunu görebiliyordu.

 

İşte tam da bu durum Şeytani Altın Gözün rakibe sinsice yaklaşması için büyük bir fırsattı.

 

Usta Shuiyue şu anda çıldırmış vaziyetteydi, ruh okyanusunu patlatarak Jiang Chen’i de kendisi ile beraber öldürmeyi planlıyordu.

 

Fakat aniden keskin bir ışık huzmesinin gözlerinden içeri girip ruhuna daldığını hissetmişti.

 

Kendisi her ne kadar buz teknikleri konusunda uzmanlaşmış olsa da kendisini şu anda buz tutmuş bir mağaraya girmiş ve üşümüş hissetmeye başlamıştı.

 

Ruh enerjisini vücudunda dolaştırmaya çalıştı fakat bu esnada ruh enerjisinin bir tür sınırlama ile kaplandığını fark etmişti. İsteği doğrultusunda vücudunu hareket ettiremiyordu!

 

Bu farkındalık Usta Shuiyue’nin gözlerinin korku ile dolmasına sebep oldu. Aniden Yaşlı Luo’yu düşündü.

 

“Bu çok kötü! Ben de bu şeytani teknik tarafından vuruldum!”

 

Usta Shuiyue çaresiz şekilde bağırdı ve Şeytani Altın Gözün sınırlayıcı saldırısından kurtulmaya çalıştı fakat neyle karşı karşıya olduğunu bile bilmiyordu, bundan dolayı nasıl kurtulabileceğine dair bir fikir sahibi değildi.

 

Jiang Chen ise alaycı şekilde gülüyordu, kemik parçasını tekrar havaya kaldırdı: “Shuiyue, senin bu hayattaki en büyük hatan Long Juxue’yi keşfetmekti! Şimdi, seni ait olduğun yere göndermeme izin ver.”

 

Usta Shuiyue’nin suratı şu anda korku ile doluydu, bunun yanında pişmanlık, çaresizlik ve öfke de vardı elbette.

 

Jiang Chen’in elindeki kemikten yayılan altın renkli ışık huzmesi Shuiyue’nin üzerine geliyordu.

 

“Dur alçak herif!”

 

Bu ses uzaktan geliyordu. Sesin sahibinin uzakta olduğu belliydi, fakat yine de Jiang Chen’in kulaklarını titretmeye yetmişti.

 

“Yaşlı bunak Güneş Avcısı!” Jiang Chen bu sesin sahibini tanıyordu.

 

Usta Shuiyue’nin bilinci her ne kadar sınırlandırılmış olsa da tamamen kontrolünü yitirmemişti, Ata kişinin gelişini duyabilmişti. Ata kişinin sesini duyunca aniden birkaç ıslık çaldı ve yardım istedi.

 

Orijin âleminin aurası elbette çok büyüktü, uzak mesafede olmasına rağmen bağırması sonucunda Jiang Chen’in saldırısını bir anlığına durdurabilmişti.

 

“Jiang Chen! Eğer Shuiyue’nin saçının bir teline bile dokunursan ne pahasına olursa olsun seni ölümüne kadar kovalarım!”

 

Güneş Avcısının ses tonu aceleci, vahşi ve endişeliydi.

 

Usta Shuiyue Güneş Avcısının astıydı, fakat aynı zamanda saklı bir memnuniyet de vardı aralarında, bu ikilinin arasında olağanüstü bir uyum vardı.

 

Fakat kıdemleri farklı olduğundan Güneş Avcısı ve Usta Shuiyue hiçbir zaman ikili yetişim yapamamıştı.

 

Fakat ikili yetişim yapmamalarına rağmen Usta Shuiyue Güneş Avcısının gözde müritlerindendi. Aralarındaki gizli ilişki çok iyi saklanıyordu ve toplulukta kimse bunu bilmiyordu.

 

Güneş Avcısı son kapalı alan yetişiminden çıktığında kalbinde bir huzursuzluk hissetmişti. Etrafındakilere son gelişmeleri sorduğunda Jiang Chen’in Sonsuz Ruh Dağından çıktığını öğrenmişti ve Usta Shuiyue ile iki adet daha uzman kişinin Shangyang Krallığına gittiğini öğrenmişti.

 

Bu haberler elbette Güneş Avcısının panik olmasına ve içinde bir huzursuzluk oluşmasına sebep olmuştu. İçindeki bu huzursuzluğun Shuiyue’nin başının belada olmasından kaynaklı olduğunu anlayabilmişti.

 

Bundan dolayı Güneş Avcısı topluluğun bütün kıdemlilerini de kendisiyle beraber getirmişti. Shangyang Krallığına mümkün olan en yüksek hızla ilerlemişti.

 

Güneş Avcısı Jiang Chen’in kemik parçasını Shuiyue’nin kafasına doğru indirdiğini gördüğünde durumu çoktan anlamıştı, fakat kendisi müdahil olabilmek için çok uzaktaydı, bundan dolayı sadece bağırarak tepki gösterebilmişti.

 

Jiang Chen’in saldırısının hızı azalmış olsa da içindeki öldürme arzusunda azalma olmamıştı.

 

Ne olmuş yani karşısındaki kişi orijin âlemindeyse?

 

Jiang Chen Güneş Avcısının öfkesi ile karşılaşacağını bilse de tereddüt etmemişti.

 

Kolunu salladı ve kemik parçasını savurdu.

 

Bum!

 

Kemik parçası sert şekilde Shuiyue’nin suratına yapıştı ve anında öldürdü!

 

Usta Shuiyue’nin gözlerinde inkâr vardı, ölümü kabullenemediği aşikârdı. Güneş Avcısının ulaştığı saniyede Jiang Chen tarafından öldürülmüş olmayı kabullenememişti.

 

“Nasıl buna cüret edersin seni alçak pislik!”

 

Güneş Avcısının karşısındaki manzara aklını yitirmesine sebep olacaktı neredeyse. Shuiyue’nin düşüşünü görmüş fakat onu kurtaramamıştı.

 

Kafasını kaldırarak bir çığlık attı, öfkesi bir tsunami gibi artarak ilerliyordu.

 

“Jiang Chen! Yemin ederim ki senin tendonlarını koparmazsam bana insan demesinler! Senin derini canlı canlı yüzeceğim ve kemiklerini kül oluncaya kadar yakacağım!”

 

Güneş Avcısı on altı krallık ittifakında yüz yıllardır en baskın kişi olmuştu. Diğer toplulukların Ata kişileri bile Mor Güneş Topluluğunun müritlerini öldürmeye cesaret edemezken Jiang Chen gibi fani bir uygulayıcı Güneş Avcısının gözleri önünde Usta Shuiyue’yi öldürmüştü!

 

Bu öldürme sadece bir öldürme olarak nitelendirilemezdi. Bu resmen bütün topluluğa ve Güneş Avcısına açık bir kışkırtmaydı.

 

On altı krallıkta Güneş Avcısı diğer toplulukları ve kendi yetişim seviyesinde olanları bile baskı altına alabiliyordu, bu zamana kadar hiç kimse onun isteği dışında hareket edememişti.

 

Bu zamana kadar diğerlerinin ölümünü ve yaşamını kontrol eden kişi kendisi olmuştu, diğerleri ise sadece onun istekleri doğrultusunda hareket etmişti.

 

Ne zamandan beri birisi çıkıp Güneş Avcısının otoritesini sorgular şekilde davranışlar sergileyebiliyordu? Onun topluluğundan olan kişilerin hayatını sonlandırma cüretini ne zamandan beri gösterebiliyorlardı?

 

Bu gelişmeler elbette Güneş Avcısının deliye dönmesine sebep olmuştu.

 

“Geber aptal hayvan!”

 

Güneş Avcısı elini kaldırmıştı ve elini yanan bir alev topuna dönüştürmüştü, elini aşağı indirirken sanki güneşin yeryüzüne çakılması gibi bir manzara oluşmuştu.

 

Oluşturduğu momentumun baskısı tıpkı bir dağ gibiydi.

 

Jiang Chen orijin âlemi uygulayıcısından gelen bu saldırıyı direkt olarak karşılayamayacağının farkındaydı.

 

Bir nilüfer dalına emir verdi ve kendisini yerden yükseğe kaldırttı.

 

Güneş Avcısı hala çığlıklar atmaya devam ediyordu, gözleri sinirden dolayı kan çanağına dönmüştü. Öfkeli şekilde bağırdı: “Jiang Chen, sen bugün kanatlara sahip olup buradan uçarak kaçmaya çalışsan bile ölümden kaçamayacaksın!”

 

Güneş Avcısı elini salladı ve elinde bir pala belirdi, iki eliyle kavradığı palayı havaya kaldırdı, manzara oldukça etkileyiciydi.

 

Palanın barındırdığı alev parlıyordu, Güneş Avcısı palayı savurdu.

 

Güm! Güm! Güm!

 

Yeryüzünde bir anda sanki on adet kızgın boğanın tepişmesi gibi bir sarsıntı oluşmuştu ve bir sonraki saniye yerde bir hendek oluşmuştu.

 

Güneş Avcısının yüzünde soğuk bir ifade vardı, gözleri uzağa odaklandı ve Gouyu ve diğerlerinin olduğu yönü göstererek emir verdi: “Bütün işgalcileri öldürün!”

 

Bu emir elbette Mor Güneş Topluluğunun ordusuna verilmişti.

 

Mor Güneş Topluluğunun toprakları şu anda tamamen boştu, topluluk başkanı Zixu Zhenren de dahil olmak üzere bütün topluluk elemanları buradaydı.

 

Topluluğun devasa ordusu hızlı şekilde Gouyu ve diğerlerini kuşatma işlemine başlamıştı. Fakat Gouyu bu esnada sakindi, topluluğun ordusuyla karşı karşıya olmasına rağmen biliyordu ki Kılıç Kuşu ordusunun sayısı çok daha üstündü.

 

“Genç kız kardeş Huang, savaşın başladığı anda oluşan kaos ortamından faydalanarak kaçın. Siz Jiang Ailesinden değilsiniz ve bu zahmeti çekmenize gerek yok.”

 

Gouyu bunu söylerken yüzünde özür diler gibi bir ifade vardı.

 

Küçük Huang yüzünde gülümseme ile konuştu: “Ben büyük kız kardeş Gouyu’yu bırakmaya niyetli değilim. Lütfen genç ustanıza biraz daha güvenin.”

 

Bu esnada yerin altından sayısız dal fışkırmıştı.

 

Jiang Chen bir anda bu dallardan biriyle havaya yükseldi ve Kılıç Kuşunun sırtına atladı. Kılıç Kuşları Jiang Chen’in bir ıslığından sonra formasyon değiştirdiler ve savunma pozisyonuna geçtiler.

 

Yüzlerce, binlerce Kılıç Kuşunun Sekizli Trigram Özü formasyonunu oluşturması göz kamaştırıcıydı.

 

Güneş Avcısı Jiang Chen’in hala mücadele etmeye çalıştığını görünce daha da kışkırtılmış hissetti. Sesini iyice yükselterek konuştu: “Jiang Chen! Senin ölümün bugün olacak!”

 

Güneş Avcısı şu anda çıldırmış bir canavar gibiydi, şu anda güttüğü tek amaç Jiang Chen’i öldürmekti, gözü ondan başka hiçbir şey görmüyordu ve çevresindeki herhangi başka bir şeye dikkat etmiyordu.

 

Fır! Fır!

 

Yüzlerce Kılıç Kuşu ahenk içinde kanat çırpmaya başlamıştı, çok sayıda katmana sahip altın renkli ışık huzmeleri bir anda Güneş Avcısına yönelmişti.

 

Güneş Avcısı bu ışık huzmesini karşılamak için avuç içini ışığa yöneltti, fakat bir anda bir terslik olduğunu fark etmişti, kolu delirmiş gibi hareket ediyordu.

 

Bu saldırı Güneş Avcısının ilerlemişini engelliyordu.

 

Üçüncü seviyeli orijin âlemi uygulayıcısının saldırısı, rakibinin formasyonunu kırmakta başarısız olmuştu!

 

Güneş Avcısı şaşkın ve meraklıydı, elindeki geniş ağızlı palayı savurdu ve enerjisini formasyonun tam kalbine yoğunlaştırdı.

 

Bu esnada topluluğun ordusu da iyice yaklaşmıştı.

 

Zixu Zhenren ve birkaç başka kıdemli yaşlı kişi pozisyonlarını almışlardı, koordine saldırılar için hazır vaziyetteydiler.

 

Jiang Chen ise bu esnada acele şekilde depolama yüzüğüne ulaşmıştı, Milyon Hendekli Kayalık Yuvayı çıkarmaya hazırdı, Altın Yiyen Fare Kabilesini yardıma çağırmak istiyordu.

 

Bu esnada güney tarafta bir toz bulutu oluşmaya başlamıştı, sakin bir ses tonu ile konuşan birinin sesi duyuldu: “Güneş Avcısı, sen utanmak nedir bilmez misin? Benim sadece bir müridim için bütün topluluğun ordusunu buraya getirmek de ne demek?”

 

Bu sesin sahibi Kıymetli Ağaç Topluluğunun Ata kişisi Bin Akbaşlıya aitti!

 

Gelen ordunun kalabalalıklığına bakılırsa Kıymetli Ağaç Topluluğu da bütün elemanlarını toplayıp gelmişti.

 

Güneş Avcısı bu sesi duyduğunda yüzünde soğuk bir ifade oluştu ve güney yönüne baktı, kalbindeki öldürme arzusu bir anda katlanarak artmıştı: “Herkes tüm gücüyle saldırsın! Öncelikle Jiang Chen’i öldürün ve sonra Kıymetli Ağaç Topluluğun icabına bakın!”

 

Güneş Avcısı gelişen koşullara rağmen strateji değişikliği yapmıyordu, sanki görme yetisini kaybetmiş gibi, gözleri kapalı şekilde sadece ve sadece saldırmayı ve Jiang Chen’i öldürmeyi istiyordu.

 

Güneş Avcısının Jiang Chen’e karşı olan nefreti paha biçilemezdi ve bu adamın öfkesini dindirme yöntemi önüne çıkan her şeyi öldürmekti!

 

Jiang Chen ise bu esnada Altın Yiyen Fare ordusunu kullanmaktan vaz geçmişti, Kıymetli Ağaç Topluluğunun gelişi vaziyeti kökten değiştirmişti çünkü.

 

Jiang Chen kahkaha ile güldü ve nilüferi tam potansiyelinde aktif etti, formasyonun etrafını saracak şekilde nilüfer dallarını pozisyona soktu.

 

Kuzgun Kralın kuyruk tüylerinden yapılmış olan fırlatma hançerlerini eline almıştı, İlah’ın Gözü ile formasyonu izliyordu ve açık bulmaya çalışıyordu.

 

Rakip topluluğun kıdemlilerine anlık bir ölümcül vuruş yapmanın peşindeydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44306 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr