Bölüm 422: Şeytani Altın Gözün Kudreti

avatar
1969 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 422: Şeytani Altın Gözün Kudreti


Kuzey tarafından bir sürü kırmızı cüppeli siluet yaklaşıyordu.

 

Bu kırmızı giysili kişiler Mor Güneş Topluluğunun elemanlarıydı. Usta Shuiyue öndeki gruba liderlik ediyordu. Solunda tek gözlü bir yaşlı kişi, sağında ise gümüş renkli saça sahip bir başkası vardı. Görünüşe göre bu ikilinin pozisyonu Usta Shuiyue’den daha düşüktü ve ona yardım etmek için buraya gelmişlerdi.

 

Arkalarında ise bin kişilik bir kanun uygulayıcı mürit grubu vardı. Görünüşlerine bakılırsa hepsi de yeryüzü ruh âlemindeydi.

 

Bu bin kişilik grubun başında ise on adet altın renkli kıyafetlere sahip kaptanlar vardı. Kaptanların hepsi yedinci seviye ruh âlemindeydi. Sonuç odaklı bir yorum yapılacak olursa gelen grup oldukça kuvvetliydi.

 

Jiang Chen’in İlah’ın Gözü yeteneği sayesinde ileriyi görebiliyor, gelen kişileri kimler olduğunu ve hangi seviyede olduklarını seçebiliyordu.

 

Jiang Chen bir el hareketi yaptı ve milyon sayılı Kılıç Kuşu ordusu bir anda harekete geçti.

 

“Formasyonu kurun!”

 

Jiang Chen bilinçaltından Kılıç Kuşlarına mesaj göndermişti, kuşlar kısa süre içerisinde Sekizli Trigram Özü Formasyonuna başlamışlardı.

 

Jiang Chen ileri atıldı, pozisyonunu formasyonun tam uç noktası olarak ayarlamıştı.

 

Wu tan ve Wu Hong’u taşıyan iki kuş da hamle yaparak Jiang Chen’in önüne geçmişti.

 

Gouyu Mor Güneş Topluluğunun bu etkileyici gelişini görünce şaşırmıştı. Fakat gözleri havada Jiang Chen’i yakaladığında ve onun sakin kaldığını görünce Gouyu da rahatlamıştı. Bilinmeyen bir sebepten dolayı kendini güvende hissetmişti.

 

Jiang Chen’i gördüğünde olağanüstü bir güven hissi kaplamıştı bedenini, Jiang Chen’in yanında olduğu müddetçe en güçlü rakiplerle karşılaşsa bile korkmayacağının farkına varmıştı.

 

Küçük Huang da kayıtsız kalmıştı, yüzünde bir nebze bile duygusal bir ifade gözlemlenemiyordu. Sanki Mor Güneş Topluluğunun bu etkileyici gelişi hiç yaşanmamış gibiydi Küçük Huang’ın davranışlarına bakılırsa.

 

Gouyu bu duruma da şaşırmıştı, Küçük Huang aslında kırılgan ve hassas birisi olarak görünüyordu, kim düşünebilirdi ki böylesine güçlü bir ordu karşısında bu kadar kayıtsız kalabileceğini?

 

Gouyu bu manzarayı kendine ders etti ve cesaretlendi.

 

Xue Tong ve diğer beş şahsi koruma da Kılıç Kuşlarına binmişti, Jiang Chen’in arkasında bir hat oluşturmuşlardı. Böylesine bir manzara ile ilk defa karşılaşıyorlardı. Sinir uçlarının deli gibi uyarı vermesinin sonucu nefes almakta zorlanıyorlardı, vücutları tamamen heyecan duygusu ile kaplanmıştı.

 

Hepsinin aklındaki düşünceler aşağı yukarı aynıydı, ‘genç ustamız korkmadığına göre biz neden korkalım ki?’ diye düşünüyorlardı.

 

Sırf genç ustalarıyla yaşadıkları son olay, yani Mor Güneş Topluluğunun sorumlusu olduğu topraklara gelip böylesine bir mücadele vermek bile ömürleri boyunca anlatabilecekleri bir hikaye olurdu.

 

“Usta Shuiyue, beni oğlumu kurtarın!”

 

Wu Tan havada asılıydı, çaresiz şekilde ölüme gitmeyi beklerken topluluğun elemanlarını geldiğini görünce elbette sevincinden bağırmaya başlamıştı.

 

Bu esnada Wu Hong da bağırdı: “Üç yaşlı kıdemli, ben Wu Hong! Topluluğa ömrümün son saniyesine kadar bağlıyım!”

 

“Kesin sesinizi!” Usta Shuiyue’nin bakışlarındaki vahşet paha biçilemezdi.

 

Usta Shuiyue Wu Tan ve oğlunun hayatını önemsemiyordu.

 

Şu anda Usta Shuiyue’nin tek hedefi Jiang Chen’di, aklındaki tek düşünce Jiang Chen’i öldürmekti.

 

“Beyler, bu Jiang Chen denen eleman Sonsuz Ruh Dağından çıkabilmiş, bu durumda onun yetişim seviyesi yine yükselmiş demektir. Acele ederek onu formasyon oluşturmadan öldürmeliyiz. Eğer onu bu kez de elimizden kaçırırsak bir sonraki karşılaşmamızda onu öldürmemiz çok daha zor olacaktır.”

 

Tek gözlü yaşlı kıdemli homurdanarak güldü: “Bu velet defalarca bizim topluluğumuzu gücendirdi, onu bugün öldürmezsek bizim gibi kıdemlilerin itibarı ne hale gelir?”

 

Gümüş renkli saça sahip kıdemli de konuştu: “Evet, haklısınız, onu öldürmeliyiz!”

 

Bu kişilerin hepsi dokuzuncu seviye ruh âlemindeydi, aralarında en kaliteli yetişim seviyesine sahip olan kişi Usta Shuiyue’ydi. Usta Shuiyue şu anda Ruh Kralı seviyesine sadece yarım adım uzaklıktaydı.

 

Diğer ikisi de yaklaşık olarak Usta Shuiyue ile aynı güçteydi.

 

Bu üçlünün koordine olmuş gücü Ata Güneş Avcısı ile denkti.

 

Eğer Güneş Avcısı kapalı alan yetişiminde olmasaydı elbette Jiang Chen’i öldürmek için bizzat buraya gelirdi.

 

Fakat Güneş Avcısı olmadan da zaten üç adet kıdemli yaşlı kişi ve bin kişilik elit kanun uygulayıcı mürit zaten yeterli bir güç oluşturuyordu.

 

Usta Shuiyue kaşlarını çatmıştı, yüzündeki öldürme arzusu yüzünün her kıvrımında kendini belli ediyordu: “Jiang Chen! Benim Mor Güneş Topluluğumun göklere yaraşır kuvveti geldi işte! Bugün senin öleceğin gün olacak!”

 

“Göklere yaraşır kuvvet mi?” Jiang Chen kahkaha ile gülerek cevapladı: “Göklerin ve yeryüzünün ne büyüklükte olduğunu bile bilmeyen Mor Güneş Topluluğu nasıl olur da kendini göklere yaraşır olarak betimler? Pekâlâ Shuiyue, sen Sonsuz Ruh Dağındayken beni defalarca kışkırttın ve baskı altına almaya çalıştın, bugün seninle hesaplaşma günümüz olacak!”

 

Tek gözlü kıdemli uzun bir ıslık çaldı ve geniş ağızlı bir balta çıkardı. Bu balta kan renginde parıldıyordu ve çıkardığı kıvılcımların şekli garipti: “Jiang Chen! Sen bir topluluk müridi olarak bugün fani dünyanın işlerine müdahil oldun, fani bir krallığı işgal ettin! Buradan canlı çıkabileceğini düşünme!”

 

“İşgal etmek mi? Sizin Mor Güneş Topluluğunuz Doğu Krallığını işgal edip benim Jiang Klanımı katlederken ve Şifa Salonunu ele geçirirken bu yaptıklarınızın ismi işgal değil miydi? Sizler bu hareketleri gerçekleştirebilecek tek kişi mi sandınız kendinizi? Neden ben de aynısını yapamıyorum? Köpek gibi sarkmış dudaklarını boş şekilde oynatmayı bırak! Sizin buraya gelerek ölümle tanışma isteğinizi açık etmeniz iyi oldu! Mor Güneş Topluluğuna kadar gitmeme gerek kalmadı artık!”

 

“Seni gidi kibir delisi!”

 

Tek gözlü yaşlının ismi Yaşlı Long Luo’ydu, baltasının ismi ise Ejderbiçen’di, bu balta dokuz kez geliştirilmiş bir ruh silahıydı.

 

“Usta Shuiyue, izniniz olursa ben saldırmak istiyorum!”

 

Usta Shuiyue kafasını onaylar şekilde salladı: “Yaşlı Long Luo, bu veledin değişik numaraları var, dikkatli ol!”

 

Long Luo baltasını salladı ve Jiang Chen’e doğrulttu: “Jiang Chen, seni gidi aciz vahşi! Benimle savaşmaya cesaretin var mı?”

 

Dokuzuncu seviye ruh âleminin yoğun aurası etkisini göstermeye başlamıştı, tıpkı gürleyen bir nehrin taşıp arkasında hiçbir şey bırakmamasına benzer bir güçtü bu.

 

“Demek dokuzuncu seviye ruh âlemi.” Jiang Chen’in dudaklarında sinsi bir gülümseme oluştu. Eğer Long Juxue’yi öldürdüğü seviyede olsaydı şu anda bu adamla uğraşmakta zorlanırdı.

 

Fakat Sonsuz Ruh Dağında azimli şekilde yetişim yapmıştı ve gücü artmıştı. Şu anki gücü dokuzuncu seviyeden sadece yarım adım uzaklıktaydı. Her ne kadar dokuzuncu seviye olmasa da elinde barındırdığı koz kartları sayesinde sıradan bir dokuzuncu seviyeli yetişimciyle başa çıkabilecek durumdaydı.

 

Jiang Chen’in şu anki gücüyle bir Ruh Kralı ile savaşması mümkün dense bu abartı olmazdı.

 

“Genç ustam, bu adamın gücü çok yüksek, onunla yüz yüze karşılaşamayız. Kılıç Kuşu ordusunu gönderip oluşan kaostan yararlanarak zafer elde edebiliriz!”

 

Bu öneri Gouyu’dan gelmişti.

 

Gouyu şu anda üçüncü seviye ruh âlemindeydi ve dokuzuncu seviyenin üstünlüğünü fark edebiliyordu. Tahmininden çok daha fazla bir güçtü bu.

 

Jiang Chen’in gözleri kısıldı, dudaklarındaki sinsi gülümseme hala yerini koruyordu, Long Luo’ya bakarak konuştu: “Seninle savaşmak mı? Sen kim oluyorsun da benimle savaşmaya layık olduğunu düşünüyorsun?”

 

Jiang Chen konuşmasını bitirir bitirmez İlah’ın Gözünü aktif etti. Bir anda altın renkli bir ışık parıldadı, tıpkı yakıcı güneşin gökyüzündeki etkisi gibiydi, direkt olarak ileri atılmıştı.

 

Yaşlı Long Luo homurdandı: “Seni gidi küçük hayvan! Ne kadar da kibirlisin böyle! Yoksa dokuzuncu seviye ruh âlemindeki biriyle aura konusunda yarışmaya mı çalışacaksın ha?”

 

Tek gözlü adam bakışlarını Jiang Chen’e kilitlemişti, ruh enerjisini vücudunda dolaştırarak ruh gücüne çeviriyor ve Jiang Chen’e gönderiyordu.

 

İkilinin bakışları bir noktada kesişti.

 

Long Luo bir anda sarsıldı, sanki buzlu bir yüzeye ayak basmış ve kaymış gibiydi. Ruhunun derinliklerine kadar sarsılmıştı adam.

 

“Bu çok kötü!” Long Luo bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı ve kalbine bir şüphe düşmüştü. Üstelik tek gözü Jiang Chen’in bakışlarıyla kilitlenmişti, ne kadar uğraşsa da bakışlarını başka yöne çeviremiyordu.

 

İkili havada bakışırken Jiang Chen’in Şeytani Altın Göz yeteneği havada süzülerek Long Luo’nun gözüne girmişti.

 

Long Luo’nun bakışları tek bir noktaya dikilip kalmıştı ve yüzündeki ifade donuktu. Ağzını açtı, gözünü fal taşı gibi açtı, kirpikleri titremeye başlamıştı, fakat ne kadar uğraşsa da gözünü kapatamıyordu.

 

Bir sonraki saniyede kolları ve bacakları bunun üzerine de gövdesi ağırlaşmaya başlamıştı. Vücudunun bu parçaları önce titremiş sonra donmaya başlamıştı.

 

Bu değişim birkaç nefes alıp vermelik sürede gerçekleşmişti.

 

Tek gözlü adamın vücudu hafiften altın rengine bürünmeye başladığında gümüş renkli kıyafetli adam ve Usta Shuiyue bir şeylerin ters gittiğini anlamışlardı.

 

“Long Luo, neler oluyor?” Gümüş kıyafetli adam meraklanmıştı ve olayı anlamak için biraz ileri çıktı.

 

İleriye çıktığında gördüğü manzara karşısında şoka uğradı.

 

Long Luo’nun vücuduna dokunduğunda metal kadar sert olduğunu fark etmişti.

 

“Ne? Neler oluyor?” Gümüş kıyafetli adam hayatı boyunca birçok ilginç şey görmüştü, fakat böylesine garip bir şeyle ilk defa karşılaşıyordu.

 

Bu durumla ilk defa karşılaştığı aşikârdı, karşısındaki durumun bulaşıcı bir şey olabileceğini düşünüp panikle elini geri çekti. Shuiyue’nin yanına dönerek konuştu: “Usta Shuiyue, Long Luo sanırım bir tür şeytani yeteneğe maruz kalmış ve vücudu metale dönerek donup kalmış.”

 

“İmkânsız!” Usta Shuiyue de böylesine garip bir şeyi ilk defa duyuyordu, yakından görmek için ileri çıktı.

 

Usta Shuiyue de gördüğü manzara karşısında şoka uğramıştı.

 

Long Luo donup kalmıştı, elleri hala baltasını kavramış vaziyetteydi, fakat suratındaki ifade korkunçtu.

 

Nefes alıp verişi o kadar zayıftı ki neredeyse yoktu.

 

Usta Shuiyue elbette Long Luo’dan güçlüydü fakat çok da fazla güçlü değildi. Yanında getirdiği kıdemlilerden birinin böylesine şeytani bir yeteneğe yeni düştüğünü görünce sinirden kafatası titredi.

 

“Jiang Chen!”

 

Usta Shuiyue’nin gözlerinden nefret fışkırıyordu. Bu durumun Jiang Chen’den kaynaklı olduğunu anlayabilmişti.

 

Dişlerini sıktı ve uzun bir uluma sesi çıkardı.

 

Bu ses gökleri sarmış ve yeryüzünü titretmişti.

 

Kılıç Kuşu ordusundan Usta Shuiyue’ye yakın olanlardan bazıları bu sesin aurası sayesinde panikleyerek yere düşmüştü.

 

Jiang Chen homurdanarak konuştu: “Yaşlı kadın! Anlamsız hamleler yapmayı bırak! Shangyang Krallığı senin mezarın olacak!”

 

Usta Shuiyue en çok kendisine yaşlı kadın şeklinde hitap edilmesinden nefret ediyordu.

 

Normalde çekici ve güzel olan yüzü bir anda ekşidi ve sinirden titredi: “Jiang Chen! Yemin ederim, eğer seni öldürmezsem ben insan değilim!”

 

Usta Shuiyue’nin kalbindeki öfke ateşi öyle yükselmişti ki yeryüzündeki bütün akarsular birleşse bu öfke ateşini söndüremezdi.

 

Daha önce yaşadığı aşağılanmalar bir anda Usta Shuiyue’nin gözlerinin önünden akıp geçti. Yaşamının zirvesindeyken bir anda şu anda bulunduğu duruma düşmüş olmasının sebebi Jiang Chen’di.

 

Son dönemde yaşadığı her kötü anısı bu fani karınca yüzündendi!

 

Usta Shuiyue öfkesinden patlayacak durumdaydı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr