Bölüm 416: Büyük Değişiklikler

avatar
1913 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 416: Büyük Değişiklikler


Xue Tong karşısındaki manzaraya korkarak bakmıyordu, cesurdu. Kahkaha ile gülerek konuştu: “Görünüşe göre Şifa Salonu el değiştirmiş!”

 

“Çocuk, sen kimsin?” Çalışanın gözleri sinsi bakışlar atıyordu, vahşi bir ışıkla parlıyordu.

 

“Benim kim olduğum fark etmez. Ben sadece soru soruyorum, Jiang Zheng nerede? Song Tianxing nerede? Ying Wuyou ve diğerleri nereye gitti?

 

Xue Tong ciddiyetini ve tavrını koruyordu, etrafının sarılmış olması onu etkilememişti.

 

“Hah! Sen çok fazla soru soruyorsun, yakalayın onu!” Çalışan elinin bir hareketiyle yakalama emrini vermişti.

 

Yetişimciler emri duyduklarında ileri atılıp silahlarını çektiler, Xue Tong’u yere sermeye niyetliydiler.

 

Xue Tong karşısındaki kişilerin ileri seviye gerçek qi âlemi ustaları olduğunu görmüş ve şaşırmıştı, Şifa Salonu ne zamandan beri bu şekilde para harcıyordu?

 

Doğu Krallığı sadece bir üçüncü dünya ülkesiydi.

 

İleri seviyeli gerçek qi âlemi uygulayıcıları sadece düklerin elde edebileceği bir seviyeydi.

 

Şifa Salonunun çalışanları ne zamandan beri ileri seviye gerçek qi âlemine geçmişti?

 

Sıra dışı görünen her şey şüphe ile bakılmayı hak ederdi, Xue Tong Şifa Salonundaki sıra dışı değişikliği fark edebilmişti.

 

Fakat Xue Tong artık ruh âlemine geçmişti, karşısındaki kişiler ise sadece gerçek qi âlemindeydi, hafifçe homurdanarak kollarını sıvadı, orta seviyede güç kullanarak bir ruh qi’si dalgası yaydı. Bu dalga büyüyerek büyük hale gelmişti, üzerine atılan gerçek qi uygulayıcılarını geriye fırlatmıştı. Xue Tong ise bu esnada vücudunu yakındaki bir kapıya doğru fırlattı. Bakışlarını ilk konuşan çalışana çevirdi: “Bu mesele bitmedi, eğer Jiang Zheng’e ya da Song Tianxing’e bir şey olduysa bunun bedelini kellelerinizle ödersiniz!”

 

Xue Tong sadece bilgi toplamak için buraya gönderilmişti, başka bir şey yapmaya yetkisi yoktu, bundan dolayı bir savaş başlatmadı ve ortamdan ayrılma hazırlığına başladı.

 

Xue Tong tam ortamı terk edecekken Şifa Salonunun iç tarafından bir ses duyuldu. Göz alıcı bir kılıcın qi dalgası yayılıyordu.

 

Bu ruh qi’si büyük bir öldürme arzusu barındırıyordu. Bir ruh âlemi uygulayıcısı hamle yapmıştı! Xue Tong bunu görünce olağanüstü derecede şaşırmıştı, ne zamandan beri Şifa Salonunda ruh âlemi uygulayıcıları bulunuyordu?

 

Xue Tong anında yana zıplayarak bu ölümcül saldırıdan hayati organlarını korumaya çalıştı, bu esnada Da Yu yayını da çıkarmıştı.

 

Aniden Şifa Salonundan birkaç figür daha dışarı fırladı, Xue Tong’un etrafını iyice sarıyorlardı.

 

Toplamda dört siluet vardı, hepsi de küçük seviyeli ruh âlemi uygulayıcılarıydı. Xue Tong çıkan kişileri dikkatli şekilde takip ediyordu, kapana kıstırma formasyonlarının nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Xue Tong’un yüzü karşısındakilerin taktiğini anladığı zaman soğuk bir ifade aldı: “Güpegündüz birini öldürmeyi mi planlıyorsunuz?”

 

Gümüş zırh giyen bir yetişimci cevapladı: “Sen içinde bulunduğun durumun farkında olmayan birisin. Eğer birini suçlamak istiyorsan ağzının yayları gevşek olduğu için kendini suçlamalısın.”

 

Dört adet ruh âlemi uygulayıcısı çember şeklinde bir formasyon oluşturdu, ileri doğru atılarak havada kılıçlarını sallamaya başladılar.

 

Fakat Xue Tong elindeki Da Yu yayı ile kendine olan güvenini artırmıştı.

 

Uzun bir ıslık çaldı ve Şifa Salonuna beraber geldiği Altın Kanatlı Kılıç Kuşu bir anda gökyüzünde belirdi, keskin ve sivri pençeleri ile bir kavrama hareketi yapan kuş iki yetişimcinin üzerine parlak bir ışık huzmesi gönderdi.

 

İki yetişimci biliyorduki bu ışık huzmelerine temas ederlerse acı şekilde öleceklerdi, bunun farkında olduklarından dolayı kılıçlarını anında havaya kaldırarak bütün güçlerini bu saldırıyı savunmak için kullandılar.

 

Xue Tong Da Yu yayını savurdu ve vınlama sesleri yükseldi. Hava akımları iki yetişimcinin üzerine atıldı.

 

Xue Tong diğer iki yetişimciyi geriye püskürttü ve çömelirken bir ıslık daha çaldı, çömeldiği yerden zıplayarak göğe yükseldi, Kılıç Kuşunun sırtına binmeye niyetliydi.

 

“Çocuk kaçıyor! Peşine düşün!”

 

Dört yetişimci Xue Tong’un niyetini çözmüştü, Kılıç Kuşu ona doğru yönelirken saldırılarını Kılıç Kuşuna yönelttiler.

 

Xue Tong Kılıç Kuşunun sırtına bindikten sonra rahatlamıştı, Da Yu yayını tekrar gerdi ve iki adet daha ok fırlattı.

 

Hızlı ve başarılı atışlar yapmıştı, okların momentumu akıl almaz derecede yüksekti.

 

Vınnn! Vınnn!

 

Xue Tong’un oklarının gelişini bile göremeyen iki yetişimcinin vücudu havada bir an asılı kalmıştı.

 

İkisi de bu saldırıya tepki vermek için yeterli zamanı bulamamıştı, fakat bu oklar yetişimcilerin hayati organlarına değil uyluk kemiklerine denk gelmişti. Xue Tong’un arkasındaki diğer iki yetişimci ise bu esnada ellerindeki kılıçlarla havada bir yay çizmişlerdi, bu şekilde Xue Tong’a doğru hava akımları göndermeye başladılar.

 

Altın Kanatlı Kılıç Kuşu ileri atılmış olsa da yetişimcilerin kılıçlarından gelen hava akımları çok daha hızlıydı, Xue Tong’un sırtına çarpan hava akımları sırtını yaralamıştı.

 

Xue Tong yaralarından kan fışkırdığını hissedebiliyordu, vücudu soğuk hissetmeye başlamıştı. Kılıç Kuşu bu esnada ileri doğru gittiğinden dolayı kılıcın bütün aurası etkili olmamıştı, bundan dolayı yaralanmış olsa da çok da önemli bir yara değildi bu.

 

Xue Tong hafif yaralı olmasına rağmen savaşmak istemiyordu, bindiği hayvana emir verdi ve son hıza uçtu.

 

Dört yetişimcinin yapabildiği tek şey kendilerinden uzaklaşan altın renkli figürü seyretmekti, yüzlerinde pişmanlık ifadesi vardı. Dörde karşı bir olarak savaşmışlardı fakat yine de kaybetmişlerdi.

 

Gümüş zırhlı yetişimci kaşlarını çatarak konuştu: “Gidin ve yöneticiye rapor verin. Bu adam bilinmeyen bir kökenden geldi ve büyük ihtimalle tekrar yollarımız kesişecek onunla.”

 

Yarası olmayan iki yetişimci yaralı yetişimcilere yardım etti ve içeri girdiler.

 

 

 

Xue Tong’un yaralı şekilde geri döndüğünü gören Jiang Chen’in yüzünde karanlık bir ifade oluştu.

 

“Genç ustam, ben sizin bana verdiğiniz görevde başarısız oldum.” Xue Tong’un yüzünde utanç ifadesi vardı.

 

Jiang Chen aniden ayağa kalktı: “Şifa Salonu sana zarar vermeye mi çalıştı? Song Tianxing ne zamandan beri bu kadar cesur?”

 

“Bunu yapan Song Tianxing değildi, görünüşe göre Şifa Salonunda her şey kökten değişmiş. Song Tianxing, Yin Wuyou ve yardımcı Jiang Zheng orada değildi. Bir grup yabanı kişi Şifa Salonunun yönetimini ele geçirmiş gibi görünüyordu.”

 

“Ne?” Jiang Chen şaşkındı.

 

Şifa Salonu Doğu Krallığının temsilcisi olan bir kurumdu, neden ortada hiçbir sebep yokken yöneticileri değiştirmişlerdi ki?

 

“Hadi, gidip bir bakalım.”

 

Jiang Chen belayı başlatmayı seven birisi değildi, fakat belaya bulaşmaktan da korkmuyordu aynı zamanda, özellikle de belayı çıkaran kişiler sebepsiz yere yoldaşlarına bulaştıysa Jiang Chen kesinlikle bir şeyler yapmalıydı.

 

Yoldaşlarına bulaşmak demek Jiang Chen’e bulaşmak demekti.

 

Eğer bu bela Şifa Salonunun lordu Song Tianxing tarafından açılmış olsa bile Jiang Chen’in gözünde bu durum kabul edilebilir değildi.

 

Ayrıca Şifa Salonu neden bir anda el değiştirmişti ki? Bu meselede kesinlikle normal olmayan bir şeyler vardı.

 

Jiang Chen aslında Song Tianxing’i önemsemiyordu, fakat Jiang Zheng eski bir tanıdık ve iyi bir dosttu. Jiang Chen’in yakınıydı ve şimdi anlaşıldığı kadarıyla kayıplardaydı, Jiang Chen bu durumda kesinlikle hiçbir şey yapmadan oturamazdı.

 

İkili konuşurken bu esnada Gouyu da saraydan dönmüştü.

 

“Genç ustam.” Gouyu’nun söyleyecek bir şeyi var gibiydi fakat duraksamıştı.

 

“Ne oldu?” Jiang Chen kaşlarını hafifçe çattı, Gouyu’nun yüz ifadesinden anladığı kadarıyla ters bir şeyler vardı.

 

“Ben ziyaretimde Doğulu Zhiruo’yu ve Kral Lin’i gördüm.”

 

“Nasıllarmış?”

 

“Son yarım yılda Doğu Krallığında çok şey yaşanmış. Doğu Klanının Ata kişisi kapalı alan yetişiminden çıkmış fakat başkentte kimin yaptığı bilinmeyen bir suikastla öldürülmüş. Şifa Salonu ise aylar önce bilinmeyen bir güç tarafından kontrol altına alınmış. Kontrolü ele alan kişilerin söylediğine göre Song Tianxing ve diğerleri pahalı bir fiyata Şifa Salonunu bu kişilere satmış ve organizasyonu bu kişilere devretmiş.”

 

“Doğu Klanının Ata kişisi ölmüş mü?” Jiang Chen olağanüstü derecede şaşkındı.

 

Gouyu aslında Doğu Klanının Ata kişisini pek önemsemiyordu, Long Ailesi isyan başlattığında bu Ata kişi kapalı alan yetişimine girmişti. Gouyu bu Ata kişinin Long Juxue’yi destekleyen Mor Güneş Topluluğundan korktuğu içi kapalı alan yetişimine girerek bunu bir bahane olarak kullandığını düşünüyordu.

 

Şimdi Ata kişi öldürülmüştü, Gouyu bunu pek önemsememişti.

 

Fakat yine de Doğu Krallığının sınırları içerisinde birinin Doğu Klanının Ata kişisini öldürebilmesini oldukça cesur ve kibirli bir hareket olarak görmüştü, üstelik şimdi Şifa Salonu da ele geçirilmişti.

 

Jiang Chen’in bakışları hala Gouyu’nun üzerindeydi, henüz söyleyeceklerini bitirmediği belli oluyordu.

 

“Başka ne var Gouyu, hepsini anlat.”

 

“Hanedan da bu haberleri henüz yeni öğrenmiş. Sizin Jiang aileniz, Jiang bölgesinde… Gece karanlığında…”

 

“Ne!!?” Jiang Chen’in kalbi duracak gibi olmuştu, Jiang Ailesiyle çok fazla duygusal bir bağı olmasa da sonuçta yine de bu durum kimsenin onlara zorbalık edebileceği anlamına gelmiyordu.

 

“Jiang Ailesi yerle bir olmuş, gecenin karanlığında saldırıya uğramış ve yok edilmiş.”

 

“Ne diyorsun sen!!?” Jiang Chen’in kalbini soğuk bir akım kapladı: “İnsanlar nerede? Hepsi kayıp mı olmuş? Yoksa ölmüşler mi?”

 

“Nerdeyse hepsi ölmüş. Jiang Ailesinin öz akrabaları olan birkaç kişinin cesedi bulunamamış, fakat sıradan sülale bireyleri ve hizmetçilerin hepsi ölmüş.”

 

Bum!

 

Bum!

 

Bum!

 

Jiang Chen olağanüstü derecede sinirlenmişti, vahşi bir tavırla yumruğunu masaya vuruyordu.

 

Bu resmen Jiang Klanına yapılan bir saldırıydı!

 

“Kimin yaptığı biliniyor mu?” Jiang Chen büyük bir çabayla duygularını kontrol altına almıştı.

 

“Şu anda elimizde kesin bilgi yok, Jiang Ailesinin yok olduğu haberi etrafta yayılmış. Fakat olaya şahit olanların söylediğine göre saldırganlar bir şey arıyorlarmış. Etraftaki eşyalar parça parça dağıtılmış ve hepsinin içine bakılmış.”

 

Jiang Chen’in gözünde artık bu saldırının sebebi önemsizdi, asıl önemli olan şey Jiang Ailesine saldırı yapılmış olmasıydı.

 

Jiang Chen her ne kadar bu aileyle kan bağı bulunmadığını ve babasının artık yollarını ayırma kararı aldığını bilse de sonuçta bu kişiler onun ailesiydi.

 

Jiang Chen biliyorduki babası eğer Jiang Ailesinin yok edildiğini öğrense kesinlikle kalbi kırılırdı.

 

“Gelin hadi, Şifa Salonuna gidiyoruz.”

 

Kafasını kurcalayan birden fazla mesele olmasına rağmen işe Şifa Salonuyla başlaması gerektiğinin farkındaydı. İçinde tüm meselenin Şifa Salonuyla alakalı olduğuna dair bir his vardı.

 

Vınnn! Vınnn! Vınnn!

 

Sayısız altın renkli ışık huzmesi bir anda gökyüzünü doldurdu. Birkaç nefeslik sürede Şifa Salonuna ulaşmıştı bu ışık huzmeleri.

 

“Xue Tong, sen burada kal ve Kılıç Kuşlarını kontrol et, bütün alanı kuşatma altına al. Bu vakitten sonra buraya giriş var ama çıkış yok, çıkmaya çalışan herkesi öldür!”

 

Jiang Chen’in kalbindeki öldürme arzusu büyük ölçüdeydi.

 

“Gouyu, sen beni takip et.”

 

“Derhal genç ustam.”

 

Küçük Huang da bu esnada Jiang Chen’in grubuyla beraber gelmişti ve düşünmeden konuştu: “Ben de Efendi Jiang’a katılmak istiyorum.”

 

Küçük Huang Şifa Salonunda çok zaman geçirmişti, bu mekanla arasında duygusal bir bağ vardı. Bu mekanla alakalı bir problem olduğunu duyduğunda hiçbir şey yapmadan oturamazdı.

 

Şifa Salonu şu anda büyük ve vahşi bir düşmanla karşı karşıya gibiydi, Xue Tong’un ayrılmasından sonra bütün alan alarma geçmişti. Jiang Chen, Gouyu ve Küçük Huang mekana ulaştıklarında içeriden yetişimciler çıkıp çember oluşturmuşlardı.

 

“Şifa Salonu sınırlarını ihlal etmeye cüret edenler kimdir?”

 

Jiang Chen bunu duyduğunda soğuk bir ifade takındı: “Ben sadece bir soru soracağım. Song Tianxing hala Şifa Salonunun başında mı duruyor?”

 

“Song Tianxing mi? Hahaha! Geçmişin meseleleri bunlar! Hemen buradan def olup gidin yoksa içinde bulunduğunuz tehlikenin büyüklüğünü fark edeceksiniz! Şifa Salonu artık eskisi gibi değil. Arkanızdaki gücün ne olduğu fark etmez, Şifa Salonunu gücendirecek bir şey yaparsanız ölüme mahkum olursunuz!”

 

Jiang Chen bu sözlerin üzerine soğuk bir ifadeyle gülümsedi: “O halde burası artık Song Tianxing’in salonu değil ha? O halde sizler işgalci hırsızlarsınız! Mademki hırsız olmaya karar vermiştiniz, o halde ölüme de hazırlanmış olmalısınızdır!”

 

Jiang Chen karşısında duran yüzlerce yetişimciyi ve binlerce kılıcı, mızrağı, palayı, kalkanı, gürzü ve baltayı görmezden gelerek ilerlemeye başladı.

 

Attığı her adımda aurasının etkisi on kat artıyordu, karşısındakilerin üzerine bir dağ gibi çökmek üzereydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr