Bölüm 413: Gök Ağacı Krallığına Dönüş

avatar
2040 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 413: Gök Ağacı Krallığına Dönüş


Jiang Chen Kıymetli Ağaç Topluluğuna döneceğinden bu durum Chu Xinghan’ı zor bir duruma sokmuştu.

 

Jiang Chen Chu Xinghan’ın hayatını kurtardıktan Chu Xinghan bu minnet borcunu geri ödemek istiyordu fakat kendisi sonuçta hala bir Mor Güneş Topluluğu müridiydi. Chu Xinghan gibi sadık birisi için ‘kendi topluluğunu terk etti’ damgasını yemek biraz kabullenmesi zor bir gerçekti.

 

Bundan dolayı Chu Xinghan Jiang Chen’in Kıymetli Ağaç Topluluğuna geri döneceğini duyduğunda biraz tereddütlü de olsa konuştu: “Jiang Chen, ben sana hayatımı borçluyum, ne zaman istersen gelip canımı alabilirsin. Ben bundan sonra canımı bir başka topluluğa emanet etmektense gezgin uygulayıcı olmayı yeğlerim. Lütfen beni anla, eğer Kıymetli Ağaç Topluluğunu terk edeceğin gün gelirse beni istediğin zaman çağır ve ben yanına gelirim.”

 

Jiang Chen Chu Xinghan’a hayranlık duyan birisiydi, kendisini takip etmesi için onu zorlayamazdı elbette.

 

Gülümseyerek cevapladı: “Aslında senin hayatını kurtaran ben değildim, sen kendi hayatını kendin kurtardın.”

 

Chu Xinghan bu sözleri duyunca Jiang Chen’e olan hayranlığı daha da arttı.

 

Büyük Shun ise bu esnada kahkaha il güldü: “Oh! Benim denizaşırı yerlere seyahat edip geniş bölgeler kat ederek uzak diyarlara gidecekken yanımda kimsenin olmaması ne yazık! Chu Xinghan, görünüşe göre seninle kaderlerimiz birleşiyor! Benim yanımda kalarak bana yoldaşlık etmeye istekli misin?”

 

Büyük Shun zamanında İkinci Geçitte Jiang Chen’i Chu Xinghan’ın ellerinden kurtarmıştı.

 

Chu Xinghan iyi niyetinden dolayı aralarındaki o mücadeleyi unutma taraftarıydı, şimdi Büyük Shun’un bu teklifi ise aralarındaki buzları tamamen eritmiş ve Chu Xinghan’ın Büyük Shun’a yakınlık hissetmesine sebep olmuştu.

 

Zaten şu anda kaderin herkesi göksel çeyrekte buluşturması iyiye işaretti.

 

Büyük Shun’a göre bu durum kaderin yol göstermesiydi.

 

Jiang Chen de bunları duyduğuna sevinmişti, eğer Chu Xinghan Büyük Shun’un takipçisi olursa onun hayatında büyük bir gelişme yaşanırdı. Samimi şekilde gülümseyerek konuştu: “Kardeş Chu, Büyük Shun bizim zamanımızın ötesinde bir uzman kişidir. Eğer onun teklifini kabul edip yoldaşı olursan senin hayatına büyük katkıları olacaktır.”

 

Chu Xinghan doğal olarak gurur yapmayacaktı, Büyük Shun İkinci Geçitteyken Chu Xinghan’ın hamlesini hiç zorlanmadan tek bir hareketle def etmişti. Büyük Shun’un hamlesindeki kutsal teknikler Usta Shuiyue’nin bile akıl edemeyeceği türdendi.

 

Jiang Chen zaten Büyük Shun’un Ata kişilerden bile katlarca daha güçlü olduğunu fark etmişti.

 

Şimdi Büyük Shun Chu Xinghan’a kendisine katılması için teklifte bulunuyordu, bu olağanüstü bir talihti. Chu Xinghan’ın bunu reddetmesi için bir sebep yoktu.

 

Chu Xinghan anında diz çöktü ve konuştu: “Xinghan Büyük Shun’un takipçisi olmaya razıdır. Hizmet etmek için gönüllüdür.”

 

Küçük Huang da Büyük Shun’un yanına bir yardımcı bulmasına sevinmişti, sonuçta Büyük Shun Küçük Huang’ın hastalığı için seyahate çıkacaktı ve onun yalnız kalmasını istemezdi.

 

Chu Xinghan iyi bir karaktere sahip birisine benziyordu, sadık birisiydi. Büyük Shun’un yanında olması iyi olabilirdi.

 

Taraflar konuşmalarını bitirdiklerinde Sonsuz Ruh Dağından Büyük Shun’un formasyonu idare etmesi sonucunda çıktılar.

 

Jiang Chen ve Küçük Huang Kıymetli Ağaç Topluluğuna doğru yola çıkarken Büyük Shun ve Chu Xinghan ise Ağıt Ağacını aramak için yola çıktılar.

 

Jiang Chen Büyük Shun ve Chu Xinghan’ın uzaklaşan figürlerine bakarken iç çekti ve derin düşüncelere daldı, aslında Chu Xinghan’ın talihi için sevinmişti fakat yine de aklında düşünceler vardı.

 

Küçük Huang Jiang Chen’in iç çekerek uzaklara baktığını görünce sordu: “Efendi Jiang neden iç çekiyor?”

 

“Chu Xinghan’ın hayatı çok düzensizleşmişti, Büyük Shun’un takipçisi olmak onun hayatını düzene soktu. Dört topluluğun müritleri arasında benim görüş alanıma girmeyi başaranlar çok az sayıda. Chu Xinghan açık sözlü ve dürüst birisi, prensiplerine bağlı birisi. O gerçekten doğru karakterli bir adam.”

 

Küçük Huang da bir süre düşündükten sonra konuştu: “Efendi Jiang sadece diğer kişilere iltifat etmeyi biliyor, fakat kendisinin ne kadar üstün bir kişilik olduğunun farkında değil gibi davranıyor.”

 

Jiang Chen bu sözlere kahkaha ile güldü: “Ben doğru bir adam olup olmadığımı bilmiyorum, fakat kin ve minnet duygularımı nasıl idare edeceğimi iyi bilirim, bana yapılan nezaketin karşılığını her daim vermeye çalışırım. Lütfen rahat ol Bayan Küçük Huang, ben Büyük Shun’un benden ricasını yerine getirecek ve sana iyi bakacağım.”

 

Küçük Huang gülümsedi, Büyük Shun’la ayrılmış olmanın verdiği hüzün Jiang Chen’in samimi sözleri tarafından yok edilmişti. Jiang Chen’in iyi bir karaktere sahip olduğunu ve kolay anlaşılabilir birisi olduğunu düşündü.

 

“Büyük Shun ve Chu Xinghan uzaklaştı, biz de kendi yolumuz bakmalıyız.” Küçük Huang apartmanlara bakarak konuştu.

 

Jiang Chen kafasını salladı ve Gök Ağacı Krallığına doğru yola çıktılar.

 

Jiang Chen yolda bir şey fark etmişti, Küçük Huang her daim Jiang Chen’in yarım adım kadar gerisinden geliyordu, Jiang Chen hızını nasıl değiştirirse değiştirsin Küçük Huang bu mesafeyi ne azaltıyor ne de artırıyordu.

 

Jiang Chen bu duruma şaşırmıştı, Küçük Huang’ın yetişim seviyesi hakkında daha da meraklanmıştı.

 

Küçük Huang’la ilk tanıştığı gün nabzını ölçtüğü anı hatırladı, o vakit çok üstün bir yetişim seviyesinde olduğunu anlamıştı fakat hangi seviyede olduğunu tahmin bile edememişti.

 

“Küçük Huang ve büyük Shun’un kökenleri gizemli, güçleri ise durdurulamaz seviyede.” Jiang Chen meraklıydı fakat bunu açıkça sormaktan çekiniyordu.

 

İkili yol boyunca muhabbet etmişti fakat Jiang Chen bu insanların kökenini sorgulamamıştı.

 

 

Gün gelmişti, Gök Ağacı Krallığının başkentine girmişlerdi.

 

Küçük Huang siyah bir kapüşon ve cüppe giyinmişti, vücudunu iyice sararak gizlenmişti.

 

Jiang Chen bu durumun Küçük Huang’ın dış görünüşünden dolayı kendine olan güveninin az olmasından kaynaklandığını düşünmüştü.

 

Jiang Malikanesinde her şey düzen içerisindeydi, Jiang Chen’in yokluğunda hiçbir şey değişmemişti.

 

“Genç ustam?” Xue Tong Jiang Chen’in kapıya geldiği an itibariyle onu fark etmişti.

 

Diğer şahsi korumalar bu sesi duyduklarında yerlerinden fırlayıp Jiang Chen’i karşılamaya gittiler.

 

Neredeyse iki yıldır ustalarını görmüyorlardı, ortamdaki herkes büyük bir değişim içerisindeydi.

 

Jiang Chen’in korumaları ve yoldaşları genç kişilerdi, fakat aradan iki yıl geçtiğinde biyolojik gelişimleri tamamlamış, yetişkin kişilerin kaslı vücut yapılarına sahip olmuşlardı.

 

Xue Tong ruh âlemine geçiş yapmıştı, diğerleri ise gerçek qi âlemindeydi. Fakat onların da ruh âlemine geçişleri an meselesiydi.

 

Jiang Chen yoldaşlarına göz attı: “Fena değil… Hiç fena değil.”

 

Avluya girdiğinde ise Gouyu’yu ayakta dikilirken buldu, Gouyu’nun duruşu hala değişmemişti, eskisi gibi göz kamaştırıcıydı, sadece yüz hatları incelmiş, daha zarif bir görünüm kazanmıştı.

 

“Genç ustam, sonunda döndünüz!”

 

Gouyu yoldaşlar arasında yaşı en büyük olan kişiydi, doğal olarak en olgun kişiydi. Fakat her ne kadar kalbindeki heyecanı saklamak istese de gözlerinde ve ses tonunda bu heyecanın varlığı hissedilebiliyordu.

 

Heyecanını saklamak istemesinin sebebi Jiang Chen’in yokluğunda geçici olarak grubun başındaki kişi olması ve diğerleri kadar çocuksu tepkiler vermek istememesiydi, bir grup lideri olarak bu durum onun otoritesini sarsabilirdi.

 

“Haha! Gouyu, görünüşe göre iki yıl seni zayıflatmış biraz, gerçi son iki yıl herkes için zorlu geçti.” Jiang Chen malikanesindeki her şeyin yerli yerinde olmasına memnundu: “Üçüncü amcam Jiang Yu da iyi mi?”

 

Xue Tong anında cevapladı: “Üçüncü dük ve amca Yu gayet iyi.”

 

“Hmm, hadi içeri girelim ve sohbet edelim.” Jiang Chen tam içeri doğru yöneldi ki bir anda duraksadı: “Bu kişi ise benim eski bir arkadaşımın bir arkadaşı, onun ismi Bayan Küçük Huang.”

 

“Merhaba Bayan Küçük Huang.”

 

Ortamdaki herkes Küçük Huang’ı selamladı.

 

Gouyu samimi şekilde gülümseyerek Küçük Huang’a yaklaştı: “Bayan Küçük Huang, mademki ustamızın arkadaşısınız, burada rahat olun.”

 

Küçük Huang gülümsedi, Jiang Chen’in takipçilerinin sıcakkanlı karşılamasından memnun kalmıştı.

 

“Merhaba büyük kız kardeş Gouyu.”

 

Gouyu karşısındaki kişinin ismini hemen öğrendiğini ve unutmadığını görmüştü, sesindeki göksel tonu duyunca da şaşırmıştı.

 

Gouyu bu kişi hakkında meraklanmıştı, genç ustasının bahsettiği bu eski arkadaş kimdi? Küçük Huang’ın ses tonu oldukça kutsal geliyordu, ne kadar sıra dışı bir kişiydi böyle?

 

Küçük Huang’ın kapüşonunun altındaki yüzünü merak etmişti.

 

Küçük Huang Gouyu’nun aklındakileri tahmin edebilmişti, hafifçe gülümsedi.

 

Küçük Huang anında Gouyu’nun genç ustasına karşı duygular beslediğini anlayabilmişti, dolayısıyla yanında bir başka kızla geldiğinde elbette meraklanması doğaldı.

 

Küçük Huang empati kurmayı bilen birisi olduğu için Gouyu’yu rahatlatmak için yüzündeki kapüşonu kaldırdı ve çirkin yüz hatlarını açık etti.

 

Gouyu bunu gördüğüne çok şaşırmıştı, fakat bu şaşkınlık anında yerini gizli bir suçluluk duygusuna bıraktı, az evvelki meraklı bakışının Küçük Huang’ın yanlış anlamasına sebep olduğunu fark etmişti.

 

Küçük Huang’ın hamlesinin Gouyu’nun merakını gidermek için yapıldığı aşikardı.

 

Gouyu şimdi garip hissetmişti, ilk başta meraklıydı evet, fakat bu durum onun kıskanç birisi olduğu anlamına gelmezdi ki. Küçük Huang’ın yüzünü göstermesi için onu zorlamış olduğunu hissederek özür borçlu olduğunu düşündü: “Bayan Küçük Huang…”

 

Küçük Huang hafifçe gülümsedi: “Büyük kız kardeş Gouyu, ben en başta tanışırken yüzümü göstermeliydim, bu benim kabalığım oldu.”

 

Gouyu Küçük Huang’ın baskın ses tonu karşısında ezilmiş hissetti, aynı zamanda Küçük Huang’ın bu kadar dürüst ve açık sözlü birisi olmasına rağmen bu kadar çirkin yüz hatlarına sahip olmasına da acımıştı. İşin ilginç yanı ise Küçük Huang’ın çirkin yüz hatlarını hiç çekinmeden açık etmesiydi. Bu tarz asil bir hareket sadece tanınmış ve üstün bir ailenin kızından beklenirdi.

 

Gouyu’nun kalbi hem şaşkınlık hem de suçlulukla dolmuştu.

 

Küçük Huang’ın elini tuttu ve neredeyse kemiksiz gibi hissettiren eli samimi şekilde sıktı: “Küçük kardeş Huang, sen bundan sonra burada yaşayacaksın, eğer herhangi biri sana zorbalık etmeye çalışırsa ben senin fedain olacağım.”

 

Gouyu karşısındaki bu asil ve iyi kalpli kızı bir anda koruma isteği duymuştu.

 

Jiang Chen ise bu sözleri duyduğunda güldü fakat bir şey söylemedi.

 

Kimin kimden üstün olduğunu belirlemek için daha çok erkendi. Gouyu’nun karakteri her ne kadar açık ve sert olsa da neyi beğenip neyi beğenemediği konusunda da çok açık sözlüydü, az evvelki hareketinden dolayı Küçük Huang’a karşı suçluluk hissediyor olmalıydı, onu korumak istemesini söylemesi tam da Gouyu’dan beklenecek bir hareketti.

 

Küçük Huang ise Gouyu’yu gördüğünde bu kişinin tamamen dürüst ve doğru bir karaktere sahip olduğunu anlamıştı. Gouyu’nun teklifini gülümseyerek kabul etti: “O halde büyük kız kardeş Gouyu’ya teşekkür etmeliyim.”

 

İkili el ele tutuşmuş şekilde içeri yürüdüler.

 

Jiang Chen’in dönüşü her yana yayılmıştı.

 

Asil kişiler bunu duyduğunda hoş geldin demek için Jiang Malikanesine yola çıkmışlardı.

 

Elbette krallıktaki herkes karşılama yapmak isteyecekti, Jiang Chen kısa sürede krallığın her tarafına ismini yaymıştı ve seçmeler sayesinde genç neslin bir numarasıydı.

 

Jiang Chen’in sahip olduğu şöhret düşünüldüğünde ona yanlış yapmayı kimse göze alamazdı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44340 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr