Bölüm 392: Maçların İkinci Raundu Başlıyor

avatar
1934 1

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 392: Maçların İkinci Raundu Başlıyor


Ölü bir kalpten daha acınası bir şey yoktur derlerdi.

 

Chu Xinghan bir anda Shuiyue bölgesinin piyonu haline geldiğini fark etmişti, üstelik bunu yapan kişi her daim saygı duyduğu ustasıydı.

 

Askeri Dao bir kişinin kaderini hiçe sayabiliyordu. Hiç kimse bir başkası için piyon olmak amaçlı doğmazdı, kişinin piyon olmasını isteyen kişi onun ustası olsa bile!

 

Chu Xinghan’ın sessiz kaldığını gören Usta Shuiyue kaşlarını çattı: “Xinghan, senin son zamanlarda kalp Dao’n hiç stabil değil ve aklında vahşi düşünceler olduğunu düşünüyorum, zihninde rastgele düşünceler olduğunu fark edebiliyorum. Yoksa seni yetiştiren ustana karşı vefa duygunu mu yitirdin?”

 

“Küçük kardeş Xinghan, sen sadece Jiang Chen’i zor durumda bırakarak onun stratejisini ortaya çıkarmalısın. Bu başarmamız için yeterli olacaktır. Senden o aptal hayvanı öldürmeni istemek zor olmalı, İkinci Geçitteyken bunu yapamamıştın, şimdi yapabilecek olmana inanmak zor.”

 

Long Juxue geçmişteki o günde Jiang Chen’le karşı karşıya gelmişti ve neredeyse öldürülecekti, Chu Xinghan’ın tam vaktinde yetişmesi ile Long Juxue’nin hayatı kurtulmuştu.

 

Fakat Long Juxue’nin asıl istediği Chu Xinghan’ın Jiang Chen’i öldürmesiydi, fakat istediği olmamıştı. Chu Xinghan kendi istediğini yaparak Jiang Chen’i canlı ele geçirmek istemişti.

 

Jiang Chen’i öldürmek için en avantajlı zamanı elinden kaçırmış ve bir başkası tarafından kurtarılmasına izin vermişti.

 

Long Juxue her daim bu olaya kin duymuştu. Kendisi Jiang Chen’in ölmesini istediği halde Chu Xinghan’ın nasıl kendi istediği yönde davrandığını ve Jiang Chen’i öldürmediğini hatırlıyordu, hatta bunları düşünürken Chu Xinghan’ın kendisinin aslında hayatını kurtardığını unutacak hale gelmişti.

 

Long Juxue bunca zamandır Chu Xinghan’a karşı kin tutmuştu, şimdi ise duygularını açık etmekle kalmayıp aynı zamanda Chu Xinghan’a ‘küçük kardeş’ diye seslenmişti!

 

Herkes biliyorduki Chu Xinghan Long Juxue’den yedi-sekiz yaş daha büyüktü.

 

Henüz Long Juxue yokken Chu Xinghan çok uzun süredir Usta Shuiyue’nin müridiydi. Fakat şimdi Long Juxue karşısına dikilip kendisine ‘küçük kardeş’ diye sesleniyordu!

 

Usta Shuiyue’nin ikinci müridi, Mor Güneş Topluluğunun ilk on müridinden birisi şimdi bir piyon haline gelmişti, harcanabilir bir piyon!

 

Hepsi bu kadın için miydi? Bu kalpsiz kadın için mi?

 

Chu Xinghan’ın gözleri buz tutmuş gibi soğuktu, bir şey söylemeden baktı.

 

‘Küçük kardeş Xinghan’ sözleri kalbinin içten içe ölmesini sağlamıştı.

 

Long Juxue’nin bu inciten sözleri üzerine Usta Shuiyue yüzüne cansız bir ifade takındı, sanki bunu söylemesi bu kadının hakkıymış gibi susmuştu.

 

Chu Xinghan bir odun parçası gibi duygusuz bakıyordu, ruhu olmayan bir bedenin ayakta duruşu gibi dikiliyordu.

 

“İyi düşün, ustanın senden beklentilerine ihanet etme.” Usta Shuiyue Chu Xinghan’ın duruşunu görünce kaşlarını çatarak bunları söyleyip uzaklaştı.

 

Long Juxue soğuk bir ifadeyle gülüyordu, bakışlarını Chu Xinghan’a baktı, tıpkı bir çöp torbasına bakar gibiydi bakışları.

 

Chu Xinghan’ın kendine olan güveni onurlu ustasının bu zalim tavrı karşısında kaybolmuştu.

 

Neredeyse kalbinin içindeki kanın akmadığı düşünülecekti.

 

Chu Xinghan ay ışığının altınca aptal bir ifadeyle dikiliyordu, kalp Dao’su bir bataklığa girmiş gibiydi.

 

“Ustama olan minnetim oldukça derin, fakat bu minnet borcunu canımla mı ödemek zorundayım? Aslında ustam için hayatımı ortaya koymak benim için onur verici olur fakat o zalim kadın Juxue için bunu nasıl yapabilirim? Onurlu ustam nasıl olur da o kalpsiz kadın için benim Jiang Chen’in karşısında bir piyon olmamı ister? Bu doğru olamaz!”

 

Chu Xinghan’ın askeri Dao gücü Long Juxue’nin gücü kadar iyi değildi, fakat bu durum Chu Xinghan’ın sonsuz askeri Dao yolunu takip etmek istemediği anlamına gelmezdiki.

 

Karıncalar bile amaçları ve hedefleri olan, hayalleri olan varlıklar olmalarına rağmen Chu Xinghan’ın hayatındaki hayalleri ve ileriye yönelik planları nasıl olur da yok sayılırdı?

 

Elbette ölümden korkan birisi değildi, fakat şu anda kabullenmek istemediği şey zaten ölüm değil, boş bir amaç uğruna ölümdü. Nefret ettiği bir kişinin uğruna ölmek istemiyordu.

 

“Boş versene, ben ustamın emirlerini görmezden gelemem. Benim bugünkü başarılarıma erişebilmiş olmamın sebebi ustamdır. Küçük kardeşler Hai Tian ve Ye Han ustamızın emirleri üzerine canlarını feda ettiler. Ben doğru bir kişiyim, minnettarlık duygusundan yoksun birisi olmam! Benim bugünkü halimde olmamın sebebi onurlu ustamdır ve şimdi ona olan vefa borcumu ödeme vakti geldi.”

 

Chu Xinghan bunları düşünürken hafifçe iç çekti: “Fakat yine de, Jiang Chen’in benimle bir derdi, bana karşı güttüğü bir nefreti yok. Ben neden bu adamı öldürmek için kendi ruh okyanusumu patlatayım ki? Sırf kalpsiz *rospu Long Juxue için mi?”

 

Chu Xinghan gerçek bir erkekti, neyin yanlış neyin doğru olduğuna karar verebilecek durumdaydı. Aslında kendisi Jiang Chen’le sadece bir kez ve ‘düşman’ sıfatı altında karşılaşmıştı, fakat Jiang Chen’in kalbinin sevgi ve nefret konusunda, minnet ve kin kavramlarında yaptığı ayrıma hayran kalmıştı.

 

Chu Xinghan’ın gözünde Long Juxue bencil ve kaypak birisiydi, sadece kendi kazancını düşünen bir vahşi, tıpkı bir *rospu gibi karakteri vardı.

 

Nefret ettiği birisi için hayran kaldığı birinin karşısında hayatını feda etmesi istenmişti!

 

“Long Juxue, sen buna ne kadar layıksın? Sırf doğuştan gelen potansiyelin var diye bütün topluluk sana neden hayran? Ben iyi bir insanım ve önümde uzun bir hayat olduğuna inanıyordum, neden senin için ölmeliyim? Ben ustam için ölebilirim, fakat böyle aptal bir hamleyi sadece ustam için yaparım!”

 

Chu Xinghan artık zihnini temizlemişti.

 

Ölümüne savaşacaktı, Jiang Chen’in ellerinde açık şekilde ölmeyi seçecekti, fakat elbette ruh okyanusunu patlatmak gibi aptal bir yöntem kullanmayacaktı elbette.

 

 

Sonraki rakip Chu Xinghan mı?

 

Jiang Chen de mücadeleleri ve anonsları takip ediyordu, sonraki rakibinin kim olduğunu öğrenmişti.

 

Chu Xinghan Jiang Chen için yabancı bir isim değildi, zihninde uzun boylu, yeşil renkli bir kıyafet giymiş, gözleri gece gibi karanlık bir figür oluştu.

 

Eğer Jiang Chen Mor Güneş Topluluğu müritlerinden birine karşı pozitif duygu besleyecek olsa bu kişi Chu Xinghan olurdu.

 

Bu kişi en baştan beri hiçbir şekilde kibir göstermemiş ve üstünlük taslamamıştı. Fani dünyadaki kişileri sırf toplulukta doğmadıkları için küçük gören birisi değildi.

 

Jiang Chen bütün Mor Güneş Topluluğu müritlerini hiç düşünmeden öldürebilecek kadar nefret ediyordu, fakat Chu Xinghan için bir umut ışığı bırakmıştı. Bu adamın İkinci Geçitte Long Juxue’yi nasıl kurtardığını hatırlıyordu.

 

Eğer bu adam bütün gücünü kullanıp Jiang Chen’i öldürmek isteseydi bunu yapabilirdi.

 

Fakat bunu yapmamıştı ve Jiang Chen’e bir seçim hakkı vermişti.

 

Bu adamın sunduğu seçenekler her ne kadar Jiang Chen’e mantıksız gelse de mutlak gücü elinde bulunduran birinin rakibine seçenek sunuyor olması bu kişinin ahlak kavramına ve etik kurallarına verdiği değerin yüksek olduğunu gösteriyordu.

 

“Ben, Jiang Chen, kinimi ve sevgimi nasıl ayırt edeceğimi biliyorum. Sen bana bir seçim hakkı verdin, ben de sana şimdi seçim hakkı vereceğim.”

 

Jiang Chen kalbinde çoktan stratejisini hazırlamıştı.

 

Rekabet konusunu bir kenara bırakıp uzun zamandır ciddi şekilde eğitimine ağırlık vermişti. Her ne kadar göksel dereceye yükselmek için önünde daha yolu bulunuyor olsa da yine de hedefini belirlemişti.

 

Askeri Dao yolundaki inancına göre daha fazla çaba sarf etmek demek her zaman daha fazla kazanç elde etmek demekti.

 

İki günlük dinlenme süresinde katılımcıların hiçbiri rahatlama yaşamamıştı.

 

İkinci raunt dinlenme süresi bittiğinde anons edilmişti.

 

İkinci rauntta on altı maç yapılacaktı, günde dört maç yapılacaktı ve bu iş dört günde bitecekti.

 

Elbette ikinci raunttaki maçlar ilk raunttakine göre çok daha sert geçecekti.

 

İlk elemeden sonra geriye kalanlar elit müritlerin de elit olanlarıydı. Yakın güçteki katılımcıların savaşları elbette daha fazla kıvılcımın ortaya çıkmasına sebep oluyordu.

 

İlk günün dört maçında mücadelenin bedelini canıyla ödeyenler olmuştu ve bazıları da çok ağır şekilde yaralanmıştı.

 

Fakat bu zayiat kesinlikle güdülen amaca layıktı.

 

Çünkü bu maçı kazanan herkes direkt olarak ilk on altı kişi arasına girerek Ata kişilerin gözüne girmeyi başaracaktı.

 

Arenada.

 

Liu Wencai’nin kalbi dalgasız bir okyanus gibi sakindi, topluluğa girdiğinden bu yana edindiği tecrübeler gözünün önünden geçti. Gizemli çeyrek, yeryüzü çeyreği ve sonrasında Jiang Chen’le tanışıp hayatının dönüm noktasını yaşaması.

 

Fani dünyadan gelen Kardeş Kayanın sayesinde hayatı değişmişti.

 

Şu zamana kadar her ne kadar Kardeş Kayanın kimliğini sorgulamamış olsa da onu arkadaş, hatta bir kardeş olarak görüyordu.

 

“Kardeş Kaya için bu mücadeleyi kazanmalıyım! Yoluma çıkanlar ölecek!”

 

Liu Wencai rakibine bakarken kararlı bir ifade takındı, rakibi Kıymetli Ağaç Topluluğundan Demir Dazhi isimli uygulayıcıydı.

 

Demir Dazhi ailesinin mirası sayesinde yükselmiş birisiydi ve şu anda altıncı seviye ruh âlemindeydi. Kıymetli Ağaç Topluluğunun ilk dört müridi arasındaydı, göksel çeyreğin ilk on altı kişisi arasına girmek onun için kolaydı.

 

Bundan dolayı şu anda kendisine olan güveni üst düzeydeydi.

 

“Senin ismin Demir Dazhi mi? Eğer kendini Demir ailesinden birisi olduğun için övmeye kalkacaksan hiç konuşma, senin hakkında her şeyi biliyorum, benim aklımda sadece bir şey var.”

 

“Neymiş?”

 

“Seni bu arenadan nasıl dışarı tekmeleyeceğim!”

 

“Vay vay! Eğer doğru hatırlıyorsam sen buraya gizemli çeyrekten gelmiş bir karıncasın. Demek benim hakkımda her şeyi biliyorsun? Ne olmuş yani? O Tang Hong denen hain kendi topluluğuna ihanet etmiş birisi, ama umarım sana gerçek bir topluluk dâhisinin karşısında hiçbir şansının olmadığını söylemiştir.”

 

Demir Dazhi bunu söylerken güldü ve eliyle bir kavrama hareketi yaptı, bu esnada elinde ucu baltalı bir kargı belirdi. Bu kargı Jiang Chen’in Gök Ağacı Krallığında gördüğü silahtan farklıydı.

 

Bu kargının rengi bronz rengiydi, üzerine belli belirsiz birkaç glif işlenmişti, bu gliflerin silahı değiştirdiği görülebiliyordu.

 

Topluluk müritlerinin zaten en büyük zevk aldıkları ayrıcalıkları kaynak meselesiydi.

 

Demir Dazhi’nin potansiyeli en iyiler arasında değildi, fakat Demir ailesinin soyundan olduğu için kaynaklara erişim konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyordu. Demir Dişli Baltalı Ejder Kargısı ailesinden kalan bir mirastı, Demir Long’un uzun zaman önce hazinesine kattığı değerli bir parçaydı.

 

Daha önce kullandığı siyah renkli kargı bu silahtan çok daha düşük seviyedeydi.

 

Bronz renkli kargı sekiz defa geliştirilmiş bir silahtı. Eğer dokuzuncu geliştirmeyi de tamamlasaydı ruh silahlarının zirvesinde olacaktı.

 

“Demir Dazhi, sen burada kimin karınca olduğunu yakında öğreneceksin!” Liu Wencai’nin bakışları etkili bir aura yayıyordu: “Hamleni yap!”

 

Demir Dazhi sırıtarak konuştu: “Hatalarını görmemek için inatçılık ediyorsun! O halde ölmelisin!”

 

Demir Dazhi bu savaşta kendine çok güveniyordu, hedefi ilk on altı kişi arasına girmekti.

 

Saygın Ata kişilerden birinin şahsi müridi olmak istiyordu.

 

Bundan dolayı bu savaşta hiçbir şekilde hata yapmak istemiyordu, elindeki kargıyı ailesinin kargı kullanma mirasını kullanarak savurdu, Liu Wencai’ye doğru atılan bir hava akımı oluşturmuştu!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr