Bölüm 347: Karmaşayı Basitleştiren Bir Darbe

avatar
2229 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 347: Karmaşayı Basitleştiren Bir Darbe


Ouyang Jian’ın eğitim seviyesi de dördüncü seviye ruh âlemindeydi.

 

Fakat elbette Jiang Chen’le aynı seviyede gibi görünmesine karşın Jiang Chen’in gözünde bu adam çok zayıftı.

 

Elbette On Altı Vuruş tekniğinin hızı yüksekti, Alevli Piton Kılıcının gücü de yüksekti.

 

Fakat Jiang Chen için en basit şeylerden birisi hızı ve gücü temel alan böyle fiziki saldırılardı.

 

Hız?

 

Dördüncü seviye ruh âlemindeki birinin saldırısı elbette hızlıydı ama Jiang Chen için bu saldırı bir şey ifade etmiyordu.

 

Şiddet, güç?

 

Vahşi bir piton yılanının gücü elbette sıradan bir uygulayıcı için çok zor olabilirdi, fakat Jiang Chen için böyle bir güç sıradan sayılırdı.

 

Sonuç olarak bu teknik ve saldırılar Jiang Chen’in bilgisi ve tecrübesi karşısında etkisizdi.

 

Jiang Chen isimsiz kılıcını çekmedi bile, bunun yerine Kuzgun Kralın kuyruk tüylerinden birini çıkardı.

 

Bir ışık huzmesi ile beraber fırlayan tüy rakibe büyük bir hızla atıldı.

 

Çınnn!

 

Bir tür kırılma sesi duyulmuştu.

 

Jiang Chen rakibinin piton kılıcını direkt olarak bu tüyle vurdu.

 

Tüy saldırısı çok basit görünüyordu fakat karşısındaki karmaşık görünen korkunç kılıç saldırısını tek hamlede dağıtmıştı. Saldırının merkezini hedef almıştı.

 

Bu zamana kadar kayıtsız bir surat ifadesiyle mücadeleyi izleyen Usta Shuiyue bile bu hamle karşısında kaşlarından birini havaya kaldırmıştı.

 

Bir uygulayıcının gerçek gücü hamle yapınca belli oluyordu.

 

Usta Shuiyue’nin gözünde bu ikili bu zamana kadar sadece şov amaçlı hamleler yapmış, birbirlerini yoklama çabası içerisinde hafif saldırılar gerçekleştirmişlerdi.

 

Fakat Jiang Chen’in bu saldırısı Usta Shuiyue’nin dikkatini çekmişti.

 

Bu saldırı karşısında bulunan karmaşık görünümlü hamleyi basitleştirmişti, işte bu hamle Askeri Dao’nun asıl amacını kavramış bir hamleydi. Tiyatral bir hamle değildi, havalı görünmek için yapılmış bir hamle de değildi.

 

Bu hamle tek başına Öfkeli Alev Akımı saldırısını delip geçmiş, Ouyang Jian’ın tam merkezini hedef almıştı.

 

Bu darbe tamamen Askeri Dao’nun özünü açığa vuran bir hamleydi!

 

Alevli Piton Kılıcı ve Kuzgun Kralın tüyü havada çarpıştığında sayısız kıvılcım etrafa saçılmıştı. Ouyang Jian bu hamleden sonra üzerine sanki bir dağ oturmuş gibi ağırlık hissetti.

 

İstemsiz olarak birkaç adım gerilemişti ve neredeyse halkadan dışarı düşecek konuma geldiğinde adımlarını ancak toparlayabilmişti.

 

Elindeki Alevli Piton Kılıcına baktı, saldırının çarptığı yerde bir çatlak vardı, çok övündüğü kılıcı çatlamıştı!

 

“Görünüşe göre çok güvendiğin kozun olan kılıcın pek de güvenilir değilmiş! Bu kılıcın yapabildiği tek şey bu mu yani? Şimdi, ben senin Öfkeli Alev Akımı saldırını karşılamıştım, sen de benimkini karşıla bakalım!”

 

Jiang Chen bunları söylerken gülüyordu.

 

Sözlerini bitirdikten sonra kollarını kaldırdı ve ritim içerisinde hareketlendirdi. Kollarını ahenk içinde savuruyordu.

 

Aniden…

 

Jiang Chen’in vücudu sanki yaydan fırlamış bir ok gibi ileri atıldı.

 

Ouyang Jian ise rakibinin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken birdenbire anlamak için çok geç kaldığını fark etti.

 

“Ah!” Ouyang Jian’ın kılıcı refleks olarak havaya kalkmıştı, gelen hamleyi bloklamaya çalışacaktı.

 

Çınnn! Çınnn! Çınnn!

 

Çınlama sesleri ardı ardına on kez tekrarlandı.

 

Ouyang Jian’ın kılıcı her çınlama sesinden sonra birkaç santimetre kadar kısalmıştı ve sonunda paramparça olmuştu.

 

“Tam da vakti gelmişti ha?” Jiang Chen sözünü bitirdikten hemen sonra kolunu bir kez daha savurdu ve Kuzgun Kralın tüylerinden birini daha fırlattı, bu kez Ouyang Jian’ın iki kaşının ortasını hedef almıştı.

 

Ouyang Jian’ın geri çekilmesi imkânsızdı, bu saldırıdan kaçınamazdı. Yapabileceği tek şey gözlerini kapatıp ölümü beklemekti.

 

Bu esnada aniden bembeyaz renkli bir ipek şeridine benzeyen bir ışık huzmesi belirdi, Jiang Chen’in ellerine doğru atılıp hedefine oturdu.

 

Jiang Chen ellerinin uyuştuğunu hissetmişti, fırlattığı tüy ise yere düşmüştü, Ouyang Jian’a ulaşmamıştı.

 

“Bu kadar yeter!” Soğuk bir ses yankılanmıştı.

 

Ouyang Jian ölümün pençelerinden kurtulmuştu, vücudunun her tarafından soğuk terler boşalıyordu. Duyduğu sesin Usta Shuiyue’nin sesi olduğunu anlamıştı ve rahat bir nefes almıştı, ustası onu kurtarmak için hamle yapmıştı.

 

Jiang Chen ise hamlesinin başarısız olmasından dolayı bu müdahaleyi yapan birinin uzman birisi olduğunu anlamıştı. Bir süre homurdandıktan sonra bakışlarını Usta Shuiyue’ye çevirerek sordu: “Usta kişi bu hamlesiyle ne yapmak niyetinde?”

 

Usta Shuiyue kayıtsız bir ifadeyle cevapladı: “Sen kazandın, neden merhamet göstermiyorsun?”

 

“Benim sormak istediğim şey belli, gözetmenler mücadelelere müdahale etme yetkisine sahip mi?”

 

Jiang Chen sakin görünüyordu fakat içten içe sinirlenmişti: “Kazandığım halde neden merhamet göstermiyormuşum? Ne kadar da sahte yapılı sözler! Eğer ben yenilmiş olsaydım bu kadın çıkıp benim için merhamet dilenir miydi?”

 

Jiang Chen bunları düşünmesine rağmen sesini çıkartmak istemedi, biliyordu ki Mor Güneş Topluluğunun elemanlarıyla mantık çerçevesinde konuşmak imkânsızdı.

 

Bu topluluk mutlak gücün her şeyden üstün olduğuna inanan kişilerle doluydu. Bildikleri tek şey güçtü. Jiang Chen bundan dolayı bunlarla tartışmak istemiyordu.

 

Mantıktan anlamayan birisi ile konuşmaya çalışmak ile sağır birisi ile konuşmaya çalışmak aynı şeydi.

 

Bu kadın gibi kişilerle başa çıkmanın tek yolu vardı, ondan daha güçlü bir hamle yapmak. Mantığı kabul edene kadar güç kullanmak!

 

Fakat Jiang Chen bunları düşünmesine rağmen bu kadınla açık şekilde düşmanlık etmenin kendisine bir faydası olmayacağının da farkındaydı. Bundan dolayı her ne kadar öfkeli olsa da sesini çıkartma niyetinde değildi.

 

Usta Shuiyue alçak bir ses tonuyla konuştu: “Kimin kazanıp kimin kaybettiğine karışmadığım sürece, bir gözetmen olarak beklenmedik müdahalelerde bulunabilirim. Neden bulunamayayım ki?”

 

Kadının konuşması utanmazlıkla doluydu, Jiang Chen böylesine utanmaz birisine ne diyebilirdi ki?

 

İçinden sinirli şekilde düşündü: “Bu yaşlı kadın benden daha güçlü, bu kadınla daha sonra hesaplaşmam gerekecek.”

 

Jiang Chen soğuk bir ifadeyle somurtarak kenara çekildi, Ouyang Jian’a bakarak: “Yardım için topluluğunun kıdemli kişilerine yalvarmak… Senin bu hayatta hiçbir şeyi başaramayacağın belli oluyor, kaderinde başarıya yer yok!”

 

Ouyang Jian’ın bu sözlere verecek bir cevabı yoktu, sadece utanç içinde kafasını öne eğdi.

 

Jiang Chen’in doğal olarak morali bozulmuştu ve böyle bir olaydan sonra mücadelelerine devam etmek istemedi. Soğuk bir ifadeyle gülümseyerek Usta Shuiyue’ye baktı. Daha sonra süzülen bir kartal edasıyla halkadan dışarı atladı.

 

Usta Shuiyue de içten içe sinirlenmişti, Mor Güneş Topluluğundan birisi olarak otoritesi sarsılmış hissediyordu. Fakat kendisi sonuçta yeryüzü çeyreğinin baş gözetmeniydi ve ona laf söylemeye hiç kimse cesaret edemezdi.

 

Yeryüzü çeyreğinin katılımcıları ve gözetmenleri Usta Shuiyue’yi gördüklerinde kedi görmüş birer fare gibi oluyorlardı.

 

Hiç kimse bu kadına karşılık veremiyorken, bu fani uygulayıcı hem karşılık vermiş hem de bakışları ile bu kadına agresif bir tavır sergilemişti.

 

Usta Shuiyue kesinlikle bu durumu kabullenebilecek birisi değildi.

 

Jiang Chen halkadan aşağı indi ve açık alanda bağdaş kurarak oturdu, yüzünde kayıtsız bir ifade vardı.

 

Zaten kendisi burada fani bir uygulayıcıydı ve yeterince dışlanmıştı.

 

Fakat kendisi yanında arkadaşı olmaması durumunu pek de kafaya takmıyordu.

 

Fakat şimdi Ouyang Jian’ı alt etmesinin üzerine artık kimse onu hafife alamayacaktı.

 

Jiang Chen her ne kadar gözleri kapalı şekilde oturuyor olsa da etraftan kendisine gelen yargılayıcı bakışları hissedebiliyordu. Biliyordu ki az evvelki mücadelede yaptığı güç gösterisi dikkatlerin tamamını üzerine çekecekti.

 

Bu durum ne iyi ne de kötü bir durumdu.

 

Jiang Chen bu durumu çok fazla kafasına takmıyordu. Sonuçta mücadeleler devam ettikçe gerçek gücü ortaya çıkacaktı. Kozları yeterli olduğu müddetçe zaten korkması gereken bir şey yoktu.

 

Bundan dolayı sonraki mücadelelerden vaz geçmişti. Zaten bugünkü galibiyet sayısını ikiye çıkarmıştı.

 

“Kardeşim, fena şov değildi.”

 

Bu ses Jiang Chen’in arkasından ve gülerek gelmişti. Yüzünde garip şekiller olan bir genç kişi Jiang Chen’e yaklaşıyordu.

 

Jiang Chen bu kişiyi tanıyordu. Bu gelen kişinin Devasa Ruh Topluluğundan Liu Wencai olduğunu anlamıştı.

 

Bu kişi gizemli ruh çeyreğinde yedinci apartmanda oturmuş olan, zamanında Jiang Chen’i içki içmeye davet etmiş olan müritti. Jiang Chen bu adamın teklifini geri çevirmişti.

 

Jiang Chen’in bu adam hakkındaki düşünceleri kötü değildi. Kendisi yedinci kademeli apartmanda oturuyor olmasına rağmen birinci kademede olan Guo Ren’den korkmamıştı.

 

Bu şekilde davranması Jiang Chen’in bu adam hakkında iyi şeyler düşünmesine sebep olmuştu.

 

Bu eleman gizemli ruh çeyreğinde yüz mücadele sonucunda sekizinci sıraya oturmuştu, bu şekilde Jiang Chen’le beraber yeryüzü çeyreğine gelmişti. Fakat elbette bu adamın yeryüzü çeyreğindeki şöhreti Jiang Chen’inki kadar değildi.

 

Liu Wencai gizemli ruh çeyreğindeyken etrafına beleşçi ve fırsatçı kişilerden birkaç tanesi gelmişti, şimdi etrafında kimsenin olmaması belki de iyi bir şeydi diye düşünüyordu.

 

Yeryüzü çeyreğindeki müritlerin çoğu kendisini askeri Dao yoluna adamış kişilerdi. Doğal olarak Liu Wencai’nin takipçisi olmamışlardı.

 

Jiang Chen kaşının birini kaldırarak sordu: “Beni tekrar içki içmeye mi davet etmek istiyorsun?”

 

Liu Wencai güldü: “Bu çeyrekteki kurallar çok daha sert ve düzenli. Sana böyle bir şeyi teklif etmeye bile cesaret edemem. Herkes bilir ki Usta Shuiyue kesinlikle ters düşülmesi gereken birisi değil. Ben onun arkasından iş çevirme cesaretini gösteremem.”

 

Jiang Chen bu sözlere karşılık vermek istemedi ve sadece kafasını sallamakla yetindi.

 

“Sen az önce Ouyang Jian’ı ezerken çok havalı görünüyordun. Ben önceki sefer seni çok hafife almışım. Görünüşe göre yeryüzü çeyreğinde bile sen rakiplerine çok çok üstün geleceksin.”

 

Liu Wencai daha sonra kendi kaderini düşünerek kederli bir yüz ifadesi takındı: “Benim gibi değilsin, ben burada sadece yürüyüşe çıkmış gibiyim. Sanırım benim gizemli ruh çeyreğine geri dönmem kaderimdir.”

 

Yeryüzü çeyreğindeki kişilerin yetenekleri gerçekten de gizemli ruh çeyreğindekilere göre çok daha fazlaydı. Buradaki uzman kişilerin sayısı çok daha fazlaydı, Liu Wencai böylesine bir rekabet ortamında çok fazla barınamayacağını anlamıştı. Rakipleri kendisinden daha güçlü kişilerdi.

 

Bu düşünceler bu adamın psikolojik olarak neredeyse çökmesine sebep olmuştu. Beklentilerini karşılayamamış olmanın verdiği duygularını açmak için bir tutunacak dal arıyordu.

 

Kendisini Jiang Chen’e yakın hissetmesinin sebebi de buydu zaten, onun da kendisi gibi bu çeyrekte herhangi bir arkadaşının olmadığını anlamıştı. Hatta Jiang Chen galibiyet aldığında sanki kendisi galibiyet almış gibi sevinmişti bile.

 

Bunun sebebi Jiang Chen’e kendisini yakın hissetmesiydi.

 

Yalnızlık duygusu Liu Wencai’nin Jiang Chen’e kendisini daha yakın hissetmesine sebep olmuştu. Beraber takılabileceği birilerinin olduğunu düşünmüştü.

 

Fakat bu fani uygulayıcının gereksiz samimiyetlerden ve ayaküstü kurulan arkadaşlıklardan çok hoşlanmadığını da biliyordu, bu yüzden Jiang Chen’in yanına gelirken cesaretini toparlayarak gelmişti.

 

Liu Wencai gizemli ruh çeyreğindeyken etrafı kalabalık birsiydi, fakat iki gündür yeryüzü çeyreğinde olmasına rağmen kendisine bir arkadaş bulamamıştı.

 

Bu durum kendisine olan güveninin sarsılmasına sebep olmuştu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr