Bölüm 341: Jiang Chen’in Ani Anlayışı, Gözetmenin Ziyarete Gelmesi

avatar
2341 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 341: Jiang Chen’in Ani Anlayışı, Gözetmenin Ziyarete Gelmesi


“Ne? Ayrıldı mı?” Jiang Chen şaşkınlıktan taş kesilmişti.

 

Usta Fang’a olayı sormak için geldiğinde bu cevabı alacağını tahmin etmemişti.

 

Usta Fang kafasını salladı: “Evet, sonuçların açıklanmasından önce benim yanıma geldi. Sonucunu sormadı bile, sadece Sonsuz Ruh Dağından ayrılmak istediğini söyledi.”

 

“Nedenini söyledi mi?” Jiang Chen hafiften streslenmişti.

 

“Hayır, o uygulayıcı oldukça garip birisiydi. Ona yedinci sırada olduğunu ve bir sonraki ruh çeyreğine gönderileceğini söyledim ama hiç umursamıyor gibiydi.”

 

“Acaba birisi onu tehdit mi etti?” Jiang Chen kendisini bunu sormaya mecbur hissetmişti.

 

Usta Fang kafasını iki yana salladı: “Pek korkmuş görünmüyordu, tehdit edildiğini düşünmüyorum. Duyguları sakindi, fakat buradan ayrılma arzusu çok üstündü. Sanki birisi tarafından tehdit edilmiş gibi değil, kendisi buradan ayrılmayı arzuluyor gibiydi. Kendi isteği ile ayrılmak istediği belli oluyordu.”

 

Jiang Chen ne diyeceğini bilemez haldeydi.

 

Bu kişi hakkında bildiği tek şey isminin Xiao Fei olması ve erkek gibi giyinen bir kadın olmasıydı.

 

Eğer o geceki olaylar yaşanmamış olsa Jiang Chen elbette Xiao Fei’nin ayrılmasının sebebini yedinci sırada olmasına üzüldüğü için diye düşünürdü.

 

Fakat o geceki olaylardan sonra Jiang Chen’in kalbinde bir suçluluk duygusu oluşmuştu, her ne kadar Xiao Fei kendisinin bu olaya sebep olduğu için böyle bir hamle yaptığını ve vicdanının rahat olması gerektiğini söylese de, Jiang Chen yine de bu durumun sorumlusunun kendisi olduğunu düşünüyordu.

 

“Aman boş ver, eğer ayrılmak istediyse bu onun kendi kararı. Eğer kaderimizde varsa ileriki zamanlarda tekrar karşılaşırız. Eğer kaderimizde tekrar karşılaşmak yoksa, yapacak bir şey de yok demektir.”

 

Jiang Chen iç çekti ve kendini rahatlatmak istedi, fakat içinde küçük de olsa bir suçluluk duygusu hala mevcuttu.

 

Fakat Jiang Chen’in bilmediği şey gözetmen odasından çıkarken çalıların arasında bir siluet olduğu ve kendisini izliyor olduğuydu.

 

Bu siluet Dan Fei’ydi ve vücudu titriyordu, duyguları burnunun kızarmasına ve ellerinin titremesine sebep oluyordu.

 

“Jiang Chen, senin beni merak ediyor olman sadık ve kibar birisi olduğunu gösteriyor, fakat ben şimdi gitmeliyim ve yeryüzü çeyreğinde sana eşlik edemeyeceğim. Umarım her şey senin istediğin gibi gerçekleşir, umarım istediğin gibi topluluk müritlerini ayağının altına alır ve ezersin. Biliyorum ki topluluk müritlerinin senin karşında hiçbir etkisi olamaz.”

 

Dan Fei hafifçe iç çekti ve bunları düşündü, arkasını dönüp uzaklaştı ve kayboldu.

 

 

Jiang Chen apartmanına döndü, avluya geldiğinde duraksadı ve hendekten akan suyu izledi.

 

Xiao Fei’nin bu avluda dikilmeyi ve hendekteki akan suyun yaprakları taşımasını izlemeyi sevdiğini hatırladı.

 

Bu esnada içine bir sezgi düştü, kahkaha ile gülmeye başladı.

 

“Biz yetişimciler kaderimizi kendimiz seçeriz, neden aklımızdaki düşüncelerin esiri olalım? Xiao Fei ayrıldı fakat ben hala buradayım! Bunlar hepimizin kendi seçtiği yollar, neden üzülelim ki?”

 

Jiang Chen içine düşen bu sezgi ile beraber bir aydınlanma yaşamış gibiydi. Bu aydınlanmadan sonra daha sakin ve özgür hissediyordu, suçluluk duygusu azalmıştı.

 

“Elbette herksin kendine ait bir kaderi vardır. Eğer yollarımızın kesişmesi kaderimizde varsa elbette karşılaşırız.” Jiang Chen olayı kavramıştı, kalbi gittikçe daha sakin bir hal almıştı.

 

Gülümseyerek odasına geri döndü.

 

Bu esnada avlunun dış tarafından bir başka kahkaha duyuldu: “Genç kardeşim, Kaya Kalpli Adam, neden bu kadar sevinçlisin ve gülüyorsun? Gülüşünden anladığım kadarıyla bir tür aydınlanma yaşamış olmalısın.”

 

Bu sesin sahibi gizemli ruh çeyreğinin baş gözetmeni olan Usta Fang’dı.

 

Az evvel beraberlerdi, şimdi neden tekrar gelmişti bu adam?

 

“Usta Fang beni ziyaret ederek kendisini alt seviyede tutuyor, benim küçük avlum sizin gelişinizle onurlandı.” Jiang Chen gülümseyerek ilerledi ve selamladı.

 

Jiang Chen aslında içten içe Usta Fang’a hayranlık duyuyordu.

 

Topluluklardan tanıdığı kişiler arasında en tarafsız ve adil olan kişi Usta Fang’dı.

 

“Ne yani, beni burada istemiyor musun yoksa, hehe!” Usta Fang gülerek sordu.

 

“Olur mu öyle şey, lütfen içeri gelin Usta Fang.”

 

İkili odaya girdi ve bağdaş kurarak oturdu, Jiang Chen Dokuz Muhteşem Çiy Şarabından ikram etti ve sohbete daldılar.

 

Usta Fang şaraptan bir yudum aldığı an çığlık attı: “Bu… Bu Dokuz Muhteşem Çiy Şarabı!”

 

“Usta Fang değerli şaraptan anlayan birisi, lütfen için.”

 

Usta Fang oldukça mutlu görünüyordu, gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacaktı.

 

Ağzı açık kalmıştı, burnundan giren hava neredeyse belli olacaktı, baskın karakterinden iz kalmamıştı.

 

Jiang Chen bu manzarayı gördüğüne sevindi, bu adam Devasa Ruh Topluluğunun yardımcı başkanı Shi’den bile daha alkolik birine benziyordu.

 

“Usta Fang.” Jiang Chen tekrar seslendi.

 

Usta Fang sonunda kendine gelebilmişti, gülerek konuştu: “Haha! Ben… Ben bu şarabı tekrar tatmanın kaderimde olmadığını düşünmeye başlamıştım.”

 

Konuşurken elindeki kadehi havaya kaldırmıştı, tavırları sanki dindar birinin tapınması gibiydi.

 

Usta Fang kafasını iyice geriye yatırarak kadehi bitirdi, ne kadar huzur içinde olduğu gözlerinden belliydi.

 

Elbette gerçek şarap severler kaliteli bir şarapla karşılaştıklarında sevinirlerdi.

 

Jiang Chen bu esnada Usta Fang’ı gözlemliyordu, adam tamamen şarabın etkisine kapılmıştı. Jiang Chen bu adama hem saygı duyuyor hem de acıyordu.

 

Başkan yardımcısı Shi şarap içmeyi seven fakat kaba ve zalim birisiydi, fakat Usta Fang şarabı sevmesinin yanında kibar birisiydi aynı zamanda.

 

Usta Fang zarif bir alkolikti. Hafiften çakırkeyif olmuştu ve kafasını ileri geri sallamaya başlamıştı.

 

Usta Fang’ın içinde bulunduğu huzurun etkisiyle ayağa kalktı ve Jiang Chen’in önünde eğilerek onu selamladı, Jiang Chen bu hamle ile iyice şaşırmıştı.

 

“Usta Fang, ne yapıyorsunuz, ben buna layık değilim.”

 

“Elbette layıksın, sen bana muhteşem malzemelerin bir araya gelerek oluşturduğu harika bir şarap verdin, benim teşekkürlerimi ve saygımı iletmem gayet normaldir. Dört büyük toplulukta şarap seven kişilerin sayısı oldukça fazladır, hatta bazen bu kişiler bir araya gelerek eğlence düzenler. İçlerinden birisi bir keresinde Dokuz Muhteşem Çiy Şarabından bahsetmişti, fakat ortamdaki hiç kimse daha önce bu şaraptan tatmamıştı. Bu şaraptan bahseden adam oldukça gururluydu, ortamdaki herkesten üstündü. O günkü toplantımızda bu şarap bizim içsel bir kaygımız haline gelmişti, bu yüzden sen bu şarabı bana ikram ettiğinde ben bu sözleri söylemeye mecbur kalmış hissettim.”

 

Usta Fang sanki şarapla çok eski birer dostmuş gibi huzur içindeydi.

 

Jiang Chen bu esnada gülümseyerek karşılık veriyordu.

 

Usta Fang konuşmasına devam etti: “Eğer bir daha karşılaşırsak o adamla konuşacaklarım var! Bana bu şaraptan bahseden adam o gün sadece yarım kadeh kadar getirip içmişti, bugün benim edindiğim tecrübenin yanına bile yaklaşamaz bu! Hahaha!”

 

Usta Fang sanki ciddiyetini yitirmişti, yüzündeki ifade sevinç ve heyecan doluydu.

 

Jiang Chen ise hafiften kederli düşünmeye başlamıştı, şarabın gerçekten de kişilerin gerçek kimliğini açığa vuran bir illet olduğunu düşünüyordu. Usta Fang’ın samimi ve dürüst hali ortaya çıkmıştı.

 

“Mademki böyle düşünüyorsunuz, o halde o adamla tekrar karşılaştığınızda konuşacak daha fazla şeyiniz olabilir, lütfen şişenin tamamını bir hediye olarak kabul edin.”

 

Usta Fang kahkaha ile güldü: “Çaba olmadan kazanç olmaz, sen bir gözetmene rüşvet teklif ediyorsun!”

 

Bu sözler elbette bir şakaydı, zaten gizemli ruh çeyreğinin sonuçları belli olmuş, Jiang Chen şampiyon olmuştu. Bu teklifin rüşvetle bir alakası yoktu.

 

Jiang Chen gülümseyerek cevapladı: “Atalarımız hep öğretmenlerimize ve ustalarımıza teşekkür amaçlı hediyeler almamızı söylerler. Siz her ne kadar benim ustam veya öğretmenim olmasanız da bana çok fazla yardımınız dokundu. Siz bir şişe şaraptan çok daha fazlasına layıksınız.”

 

Usta Fang açık sözlüydü: “O halde ben bunu kabul edeyim ve yüzsüzlük yapayım hehe!”

 

Bir şarap sever isterse zalim ve kaba birisi olsun isterse kibar birisi olsun, iyi bir şişe şarabın karşısında kesinlikle ayakta duramıyorlardı.

 

Jiang Chen Usta Fang’ın elindeki şişeyi bir kenara koyduğunu görünce konuştu: “Usta Fang buraya kadar geldiğine göre bana vereceği bilge ve değerli öğütler olmalı. Dikkatle dinliyorum.”

 

“Seni gidi velet! Sen gerçekten de çılgınsın! Senin bu ruh çeyreğinden ayrılacağını duyan bütün müritler deliler gibi sevindiler. Onlar senin bir an önce burayı terk etmen için dua ediyorlar.”

 

“Gerçekten bu kadar istenmeyen birisi miyim?”

 

“Pekâlâ, şaka bir yana, şimdi ciddi olma zamanıdır. Bu sefer gerçekten seninle konuşmam lazım. Sen buradan ayrıldıktan sonra bir daha gizemli ruh çeyreğine gelmeyeceksin. Ben hayatım boyunca ilgisiz ve soğuk birisi oldum, bundan dolayı sadece sınırlı sayıda kişi benim gözüme girebilir. Sen genç adam, sen sayılı kişiler arasındasın.”

 

Jiang Chen dikkatli şekilde dinliyordu, biliyorduki Usta Fang kendisiyle kaliteli bir iletişim kurabilmek için bunları söylüyordu. İkili şu anda gözetmen-katılımcı ilişkisinde değil, sanki arkadaş ilişkisinde gibiydiler.

 

“Ben karakterim gereği kibirli gençlerden hoşlanmayan birisiyim, fakat sen farklısın. Ben seni ilk gördüğümden bu yana içinde gizli tuttuğun bir güç olduğunu düşünüyorum. Sen de kibirli birisin fakat topluluk müritlerinin sahip olduğu kibirle seninki çok farklı. Ben senin ilk galibiyet serini aldığında sana karşı saygısız bir düşünceye kapıldım, bu başarının ileride devam etmeyeceğini düşündüm. Bazı durumlarda gözlem yapan kişiye göre elbette gözlenen kişinin kibirli mi yoksa özgüvenli mi olduğu değişebilir. Ben ilk başta senin kibirli olduğunu düşündüm ama sendeki aslında kibir değil özgüvenmiş. Şimdi ise benim de sana olan güvenim, başaracağına dair inancım arttı.”

 

Usta Fang’ın gözleri samimi bakıyordu.

 

“Genç adam, ben seni kendi topluluğumun bünyesine katmak için çabalamayacağım. Sana sadece toplulukların insan beyni ile kavranamayacağını söylemeye geldim. Sen yeryüzü ve göksel ruh çeyreklerine gittiğinde çok daha dikkatli olmalısın ve gardını her daim havada tutmalısın. Orada bazıları sana tuzak kurmak ve ayağını kaydırmak isteyebilir.”

 

Bu sözler Jiang Chen’e hafiften dokunaklı gelmişti. Kendisiyle bir ilişkisi olmayan bir topluluk kıdemlisinin böylesine samimi konuşması oldukça duygusaldı, kıdemli kişi için ise çok zor bir durum olmalıydı.

 

Usta Fang kesinlikle sıcak kalpli ve merhametli birisiydi. Toplulukların bünyesinde böylesine dürüst ve samimi kişiler olması nadir rastlanan bir durumdu.

 

Jiang Chen ciddiyet dolu şekilde konuştu: “Usta Fang’ın bana verdiği öğütlere minnettarım.”

 

“Çocuk, sen benim öğütlerim olmadan da zaten kaliteli bir dünya görüşüne sahipsin. Ben umarım senin göklere yükseldiğine şahit olurum.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr