Bölüm 316: Mademki Ölümle Yüzleşiyorsunuz, O Halde Ölün!

avatar
2162 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 316: Mademki Ölümle Yüzleşiyorsunuz, O Halde Ölün!


Bu mırıldanan kişi bir üniforma ve katılımcı maskesi takmıştı, ama suratında endişe dolu bir ifade vardı.

 

Bu kişi Yıkım Vadisini birkaç gündür dolaşıyordu, fakat ne kadar uğraşsalar da ‘kaya kalpli adamı’ bulamamıştı.

 

Bu kişiler her ne kadar kendilerini kötümser düşüncelerden uzak tutmak isteseler de yine de akıllarına kötü şeyler gelmişti.

 

İlerideki manzarayı görünce bu kişinin gözleri açılmıştı.

 

Önündeki yıkımda bir siluet belirmişti.

 

Sanki kıyametten birinin kurtulduğunu görmüş gibi şaşırmıştı.

 

“Bu o! Bu kişi kaya kalpli adam!” Üzerine uzanıp kendini sakladığı kayadan hafifçe kafasını çıkarmıştı: “Şükürler olsun! Ölmemiş! Bu kadar kolay ölmeyeceğini biliyordum!”

 

Kayalığın üzerinde saklanan bu kişi silueti görünce duygulanmıştı, kaya kalpli adamın sağ kaldığına hem sevinmiş hem de gurur duymuştu.

 

Kaya kalpli adamın canlı olmasına sevinmişti, duygularını bastırdı. Hızlıca geri çekildi ve kalın ağaçlı ormanın arasına kaçıp gözlerden kayboldu.

 

“Senin için bu macera mutlu ve başarı dolu oldu Jiang Chen!” Bu kişi yine mırıldanarak konuştu.

 

Bu kişinin kaya kalpli adamın aslında Jiang Chen olduğunu bildiği belliydi.

 

 

Bu yıkımdan sağ çıkan siluet elbette Jiang Chen’di, yüz il mesafelik alanda sağ kalan tek kişi! Fakat Jiang Chen bu alanın dışındaki birinin kendisini fark ettiğinden habersizdi.

 

Jiang Chen yıkım alanından uzaklaştığında etraftaki kokunun tanıdık bir şeyler barındırdığını hissetti. Sanki tekrardan doğmuş gibi hissediyordu.

 

Burnuna gelen yanık kokusunun birkaç gün boyunca süren yangından kaynaklı olduğunu biliyordu.

 

Jiang Chen olanları düşündüğünde, burada geçirmeleri için kendilerine tanınan sürenin sadece yarısının geçtiğini düşündü.

 

Jiang Chen istediğinden fazlasını elde etmişti, bundan sonraki süreçte daha fazla risk almamaya karar verdi.

 

Karşılaştığı Kuzgun Kral ve Alevli Kertenkele Jiang Chen’e bir şey öğretmişti, Yıkım Vadisindeyken istediği gibi davranamaz, istediği yere gidemezdi.

 

Buradaki belalar dışarıdaki dünyadan daha beterdi.

 

Jiang Chen bir kayalığın üzerine çıkıp dinlenmeye başladı, bu esnada bir şey fark etti: “Sizi aptallar! Buraya doğru agresif şekilde hücum ediyorsunuz! Beni bir hedef olarak mı görüyorsunuz? Siz resmen körsünüz!”

 

Bir düzineden fazla kişi kayalığın etrafını sarıyordu. Auraları açığa çıkmıştı ve açık şekilde Jiang Chen’i hedef aldıkları belliydi.

 

Jiang Chen ilk başta şaşırmıştı, bu kadar insan nereden çıkmıştı böyle?

 

Fakat kısa süre sonra anladı, az önce yaşananların etkisi etrafta yayılmıştı ve etraftaki katılımcılar ne olup bittiğini öğrenmek için gelmişlerdi.

 

Fakat sonrasında Jiang Chen’in bu yıkımdan canlı ayrılmış olması onu canlı hedef haline getirmişti.

 

Bu insanlar uyum içinde hareket ediyorlardı, daha önceden anlaşmış oldukları, hep birlikte kayalığın üzerindeki Jiang Chen’e doğru ilerlemelerinden belliydi. Görünüşe göre evinde yangın çıkan birini soymaya gelen hırsızlarla aynı rolü oynayacaklardı, karmaşadan faydalanarak kâr elde edeceklerdi.

 

İlk başta bir düzine olan bu katılımcılar bir süre sonra sayılarını birkaç düzineye kadar çıkarmışlardı. Etraftakiler de olan biteni duydukça gelmeye başlamışlardı.

 

Jiang Chen’in dudaklarında bir gülümseme belirdi.

 

Yıkım Vadisinde her ne kadar kural olmasa da, Jiang Chen bu adamların buraya gelmeden önce kendi aralarında anlaştığını düşünmüştü.

 

“Ölümün ne demek olduğundan haberi olmayan aptallar!”

 

Jiang Chen önündeki giderek artan kalabalığa bakarken bakışlarında nefret ve öfke oluşmaya başlamıştı. Jiang Chen’in şu anki eğitim seviyesi ile, karşısındaki grubun ne kadar kalabalık olduğu çok önemli değildi.

 

Jiang Chen yüksek bir kayanın üzerine bağdaş kurarak oturdu. Sanki bir tanrı gibi, henüz öfkesini bile ortaya koymamışken çok güçlü bir aura ortaya koydu.

 

Katılımcılar birkaç yüz metre mesafe kalmışken duraksadılar.

 

Bu esnada katılımcılar iç içe geçmiş çemberler şeklinde formasyon aldılar. Jiang Chen’in etrafını sarmaya niyetliydiler.

 

Jiang Chen kapattığı gözlerini aniden açtı: “Ne yani? Hepiniz buraya yemek dilenmek için mi geldiniz?”

 

Çember oluşturan katılımcılar her ne kadar maskenin altındaki kişinin kim olduğunu bilmiyor olsalar da, bu kişinin kaya kalpli adam olduğunu, ilk dört mücadelede üstün başarı elde eden adam olduğunu tahmin edebiliyorlardı.

 

Eğer bir ya da iki düzine kişi olsa, yaklaşmaya cesaret edemezlerdi.

 

Fakat grup kalabalıklaştıkça elbette cesaret de artıyordu.

 

“Beyefendi, hadi açık konuşalım. Sen bu yangın okyanusundan canlı kurtulduğuna göre çok büyük bir kazanç elde etmiş olmalısın! Bizler ise günlerdir buralarda endişeli şekilde dolaşıyoruz ve hiçbir şey elde edemedik. Bize samimiyet göstergesi yapmalısın.”

 

Bu konuşan kişi belli ki grubun de facto lideriydi.

 

ÇN; De Facto Lider: Beklenmedik bir durumda belirli bir gruba önderlik etmesi için seçilen geçici lider. Kalıcı olmayan, geçici lider. (Türkçe’ye tam çevirisi olmayan bir sözdür.)

 

Bu liderin yanında iki kişi daha vardı, bir üçgen oluşturmuşlardı.

 

Jiang Chen bu kişilerin grup içerisindeki en güçlü kişiler olduğunu görebiliyordu. Bundan dolayı bu kişiler lider seçilmiş olmalıydı.

 

“Endişeli şekilde dolaşıyor musunuz? Benim sizlerle hiçbir bağım yok, benim için endişelenmenize de ihtiyacım yok! Eğer söyleyecek bir şeyiniz varsa hemen söyleyin. Lafı dolandırarak beni meşgul etmeyin! Sizin saçma konuşmalarınıza ayıracak vaktim yok!”

 

Endişelenmek mi? Jiang Chen böyle laflara kanacak birisi değildi.

 

Buradaki herkes Jiang Chen için yabancıydı, neden onların kendisi hakkında endişelendiğine inansındı ki?

 

Bu sözler sahteydi.

 

Eğer açık sözlü şekilde Jiang Chen’i soymaya geldiklerini söyleseler, en azından Jiang Chen karşısındakilerin dürüst insanlar olduğunu düşünecekti. Fakat bu karşısındaki grup yalan söylediği zaman Jiang Chen tiksinmişti.

 

“Haha! Görünüşe göre sen sonuç odaklı bir kişisin! Madem öyle, biz de niyetimizi gizlemeyelim. Senin iki seçeneğin var! Birincisi, elde ettiğin kazancın hepsini bırak ve buradan uzaklaş! İkincisi, inatçılığına devam et ve hepimizle düşman ol!”

 

Konuşan lider kişi elini sallayarak arkasındaki güçlü grubu göstermişti.

 

Katılımcılar lider olarak seçtikleri kişinin bu sözlerini duyunca onaylar şekilde kafalarını salladılar. Sesli şekilde bağırıp Jiang Chen üzerinde psikolojik baskı kurmaya çalıştılar.

 

Belli ki bu grup kalabalık olmalarının verdiği fırsatı bir avantaja çevirmek ve açık açık soygun yapmak istiyorlardı.

 

Jiang Chen gülümseyerek konuştu: “Ben de size iki seçenek veriyorum. Birincisi, buradan def olup gidin! İkincisi, ölün!”

 

“Ne? Çocuk! Sen delirdin mi be? Biz burada yüz kişiye yaklaşık bir ruh âlemi uygulayıcısıyız. Sen bize karşı çıkabileceğini mi sanıyorsun? Ne kadar da aptalmışsın!”

 

Kalabalıktan da sesler yükseldi: “Bu çocukla konuşarak vaktimizi harcamayalım! Hadi öldürelim onu!”

 

Bu kalabalık sadece Jiang Chen’i soymak için değil, aynı zamanda onu bastırmak için de buradaydı.

 

İlk mücadelelerde üstün başarı elde etmiş bir dâhi kişinin böyle halk içinde aşağılanması diğer katılımcıların işine gelirdi.

 

Bundan dolayı bütün katılımcılar kıskançlık duymuş ve Jiang Chen’i aşağılamak için harekete geçmişti. Bu şekilde dâhi kişi üzerinde baskı kurabildiklerini söyleyip unvanlarını yayacaklardı.

 

“Sesiniz çok çıkıyor!”

 

Jiang Chen bu üç kelimeyi söylerken aynı zamanda müthiş bir qi enerjisi ortaya çıkarmıştı. İlah’ın Gözü sayesinde gözünden ışıklar fışkırıyordu ve konuşurken oluşturduğu ses kulak zarlarını delecek cinstendi.

 

Ortamdaki katılımcılar bir anda nefes almakta bile zorlanmaya başladılar. Kulak zarları sanki yıldırım çarpmış gibi titremişti. Damarlarındaki kan dizginsiz şekilde akıyordu.

 

Jiang Chen güldü ve aurasını hafifletti, ufku izleyen bir kartal gibi dikkatli şekilde katılımcılara bakıyordu.

 

Aslında buradakileri öldürmek Jiang Chen için kolaydı, fakat burada bu insanların tek seferliğine toplandığını, anlık heyecanlarla burada olduklarını biliyordu. Her ne kadar bu grup açgözlülük yapıyor olsa da, hepsi de ölümü hak ediyor demek değildi bu.

 

Bundan dolayı Jiang Chen onları görmezden gelmeyi istemişti.

 

Fakat gruptaki kişiler Jiang Chen’in hamle yapmıyor olmasını, sadece sesini kullanarak karşı çıkmasını bir tür çekince olarak anlamışlardı. Jiang Chen’in kibar niyetinin farkında değillerdi. Jiang Chen’in çekingen davrandığını düşünmüşlerdi.

 

“Bu çocuk kaçmaya çalışıyor! Tutun onu!”

 

Çıldırmış gibi sesler her taraftan yükseliyordu.

 

Üç kişilik geçici lider grubu üçüncü-dördüncü seviye ruh âlemindeydi. Bu seneki katılımcılar arasındaki en güçlülerdi.

 

Güçlü olmalarından kaynaklı bir cesaret patlaması yaşıyorlardı.

 

Jiang Chen’in arkasını dönmesini bir fırsat olarak görmüşlerdi.

 

Bu üç kişi silahlarını çekip auralarını ortaya çıkardılar, güçlerini birleştirip Jiang Chen’e arkadan saldırmak istediler.

 

Bu esnada hava donmuş gibiydi.

 

Soğuk bir hava akımı bu kişilerin ensesine değmişti, vücutları havadayken donmuş gibiydi.

 

Çıt!

 

Bir kırılma sesi duyuldu.

 

Bu üç kişinin kafası vücudundan ayrılmıştı ve havada süzülüyordu.

 

Bir sonraki saniyede üç adet kafasız vücut yere serildi.

 

Bum! Bum! Bum!

 

Yere düştüklerinde etrafa saçılan toz zerreciklerinin arasından kesik boyunlarından fışkıran kan etrafa yayılıyordu. Vücutlarından sonra kafaları da yere düştü ve gözleri hala açık vaziyetteydi, üzerlerine gelen saldırının ani ve hızlı oluşundan dolayı gözlerini kapatacak kadar bile vakitleri olmamıştı.

 

Ortamdaki herkesin ağzı bir karış açılmıştı.

 

Jiang Chen’in bir hamle yaptığını bile görmemişlerdi. Sadece bir ışık huzmesi görmüşlerdi ve gruptaki en güçlü üç kişinin kafası yerinden sökülmüştü.

 

Böylesine bir güç, hız, böylesine yıkıcı bir hamle ortamdaki yüz kişiye yakın kalabalığın suratını şaşkınlıkla doldurmuştu.

 

Bu… Bu savaş değildi… Bu resmen katletmekti!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr