Bölüm 311: İki Kral Arasındaki Katliam

avatar
2335 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 311: İki Kral Arasındaki Katliam


Bu devasa güçteki canavarın etrafındakilere odaklanmaması ve kayaların arasında bir insanın saklandığını anlamaması iyi olmuştu.

 

Yaratık ilerlerken kayalar hala titriyordu fakat gittikçe azalan güçte bir titreşimdi.

 

Jiang Chen hafifçe iç çekti: “Bu Yıkım Vadisindeki yaratıklar oldukça güçlü. Burada her ne kadar büyük hazineler bulunuyor olsa da, aynı zamanda karşılaşılacak tehlikeler de oldukça riskli.”

 

Sonunda bu mücadelede neden kimsenin diskalifiye olmayacağını anlamıştı.

 

İnsanları elemenin anlamı yoktu, zaten çoğunluk burada hayatını kaybedecekti.

 

Ölüm oranının böylesine yüksek olduğu bir yerde insanları elemenin amacı neydi ki?

 

Jiang Chen Yıkım Vadisine giren sekiz bin kişi arasından üç bin kişinin sağ kurtulamayacağını düşünüyordu.

 

Topluluklar sadece üç bin kişi alacaklarını duyurmuşlardı fakat Jiang Chen buradan üç bin kişinin sağ çıkabileceğini sanmıyordu.

 

“Ben diğer katılımcılar hakkında endişelenmemeliyim. Herkesin kaderi kendinindir, herkes kendi patikasında yürür. Ben kendi yoluma odaklanmalıyım.”

 

Jiang Chen bunları düşününce zihnini temizledi.

 

Son yaşanan titreşimlerden sonra daha dikkatli davranması gerektiğini biliyordu.

 

Şu anda yeraltı da güvenli değildi. Yeraltındaki bu canavarın oluşturduğu tehlike Kuzgun Kralla yarışacak cinstendi.

 

Böylesine güçlü bir yaratık Jiang Chen’in hayatını tehlike altına atacak kadar kuvvetliydi, Jiang Chen mantıklı olarak daha dikkatli olmayı seçmişti.

 

Nilüferin dallarından biri sert kayalardan birini yarıp ilerliyordu, Jiang Chen alt taraflarda saklanırken bu dal etrafı gözlemleyecekti.

 

İlah’ın Gözü ile baktığında kafatası titredi.

 

Etraftaki her şey köz haline gelmişti, sanki yangından kaynaklı bir kıyamet yaşanmış gibiydi. Göze çarpan küçücük bile bir yeşillik yoktu.

 

Bu bölge sanki göklerin terk ettiği, canlı yaşamının bittiği bir ıssız bölge haline gelmişti.

 

Jiang Chen bir kez daha dağın yamacına, Alev Bulutu Çiçeğine baktı, yangının verdiği yıkım etkisi her şeyi etkilemişti, çiçek artık ortalarda yoktu.

 

En korkutucu görünen şey ise oluşan oluklardı, sanki devasa bir tırpan gelip burası sürmüş ve her şeyi kökünden alıp havaya fırlatmış gibiydi.

 

Jiang Chen bu yılım gücünü görünce şaşırmıştı.

 

Oluşan olukların büyüklüğü ve devamlılığı, bu olukları oluşturan canlının kesinlikle çok güçlü bir yaratık olduğunu gösteriyordu.

 

Jiang Chen kendisinin böyle bir şeyi kesinlikle yapamayacağının farkındaydı. Aslında kayaların üzerinde böyle oluklar oluşturmak zor değildi, fakat bu olukları böylesine derin, düzenli ve korkutucu şekilde oluşturmak kesinlikle zordu.

 

Bilerek bir düzen içerisinde oluşturulmuş gibi görünmüyordu, bunlar yaratığın doğal izleriydi.

 

“Burada ne olmuş böyle?” Jiang Chen anlam veremiyordu.

 

İlah’ın Gözü ile etrafa bakarken hiçbir yaşam formuna rastlamamıştı. Sanki kuzgunlar ve yeraltındaki canavar hiç burada olmamış gibiydi.

 

Belki de, kuzgunlar bu güçlü yaratığın yıkım gücünü gördükten sonra buradan uzaklaşmıştı?

 

“İmkânsız!” Jiang Chen gözlerine inanamıyordu. Alevli Kuzgunları saniyeler içerisinde ortamdan kaçırabilecek kadar güçlü bir yaratık var olabilir miydi?

 

Jiang Chen nilüfer dalının oluşturduğu yarıktan gözlemine devam etti, sanki göklerle yeryüzü arasındaki canlı kalmış tek kişi kendisi gibiydi.

 

Hala ayaklarını bastığı yerde bir sıcaklık hissedebiliyordu, bu durum Jiang Chen’e olayların üzerinden çok fazla zaman geçmediğini hatırlatıyordu.

 

Ne tarafa bakarsa baksın yanmış, kül olmuş topraklardan başka bir şey göremiyordu. Ağaçların tamamı küle dönmüştü.

 

Hayatta olmaya en yakın görüntüye sahip şeyler yerdeki iskeletlerdi. İskeletlerin şeklinden insan mı yoksa başka şeyler mi olduğunu anlayabiliyordu.

 

Böylesine büyük bir yıkıma bakınca Jiang Chen’in elinden sadece iç çekmek geliyordu. Kat ettiği yol boyunca neredeyse yüz adet iskelet görmüştü.

 

Üstelik bu gördükleri sadece ölenlerin bir kısmı olmalıydı. Yüz li mesafelik alanda yangın yayılmıştı, ölenlerin sayısı kesinlikle üç binin üzerinde olmalıydı.

 

Jiang Chen için zaman hızlı akıyordu, herhangi bir tehlikeyle ya da tehditle karşılaşmamıştı.

 

Görünüşe göre yangının etkili olduğu bütün alanda canlıların hepsi ölmüştü, geriye sadece küller kalmıştı.

 

“Hem Alev Bulutu Çiçeği hem de Kuzgun Kral ortalarda yok, acaba neler oldu böyle?” Jiang Chen olaylara anlam veremiyordu.

 

Fakat kendisi geniş görüşlü birisiydi ve her ne kadar çiçeği elde edememiş olsa da bunun için pişmanlık duymuyordu. Bütün kazançlar ve kayıplar talih meselesiydi.

 

Çiçeği elde edememiş olsa da bu durum şu anda çok kötü bir şey olarak görünmüyordu.

 

Etrafındaki sefalete ve ıstıraba baktıkça, yerdeki iskeletleri gördükçe en azından hayatta kalabildiğine seviniyordu.

 

Bu iskeletlere bakınca içi yaşam sevinci ile dolmuştu.

 

Alev Bulutu Çiçeğine gelince, mademki kaderinde bu çiçeği elde etmek yoktu, Jiang Chen buna üzülmeyecekti.

 

Bu çiçek her ne kadar güçlü olsa da, hayatta kalmış olmanın verdiği mutluluğu vermeyecekti elbette.

 

Jiang Chen yoluna devam etti, aniden burnuna bir koku geldi. Burnuna gelen bu koku kan kokusuna benziyordu.

 

Bu koku her ne kadar hafif ve uzaktan geliyor olsa da, Jiang Chen bunun kan kokusu olduğuna emindi.

 

“Havada kan kokusu var, acaba yakınlarda bir savaş mı var?” Jiang Chen’in aklına gelen ilk düşünce buydu.

 

Yangın üç gün boyunca ve yüz li mesafelik alanda oluşmuştu, mantık gereğince yakınlarda canlı hiçbir şey kalmamış olması gerekiyordu. Fakat canlı kalmadıysa, nasıl kan kokusu olabilirdi ki?

 

“Acaba bu koku Alevli Kuzgunlardan mı geliyor? Veya başka insanlar mı bu bölgeye yaklaştı acaba?”

 

Fakat başka uygulayıcıların buraya gelmesi de mantıksızdı, böylesine bir yıkımın yaşandığı yere neden gelirdi ki insanlar?

 

“Hmm, o da ne?” Jiang Chen aldığı kan kokusunun güçlendiğini fark etti. İlah’ın Gözü biraz ileride kan tespit etmişti.

 

Jiang Chen bir süre kan izlerini takip etti ve aniden durdu.

 

Önünde bir sürü ceset vardı, Alevli Kuzgunların cesedi!

 

Her kuzgun bir insan boyutundaydı, oldukça korkutucu görünüyorlardı. Görünüşe göre çok güçlü bir şey tarafından darbe almış ve kanlar içinde kalmışlardı.

 

Bazıları ezilmiş, dümdüz hale gelmişlerdi.

 

Bu hayvanların kendilerine has olan tüyleri olmasa, Jiang Chen bunların Alevli Kuzgun olduğunu bile anlayamayabilirdi.

 

“Bunlar kesinlikle Alevli Kuzgun.” Jiang Chen’in kalbinde bir tedirginlik oluştu, önceki ç günün anıları aklına geliyordu. Bu kuzgunlar oldukça gururlu ve güçlü hayvanlardı.

 

Henüz üç gün önce buradaki en güçlü yaratıklardı. Bu bölgenin üstün yaratıklarıydı.

 

Fakat şu anda cesetleri düzensiz şekilde ortalığa yayılmıştı. Yaklaşık olarak beş yüz adet ceset vardı.

 

Beş yüz adet Alevli Kuzgunu bertaraf edecek güç ne olabilirdi?

 

Jiang Chen bu manzarayı izledikçe kalbi soğuyordu.

 

Fakat bu Jiang Chen’in ilerleyişini durdurmadı. İşler garipleştikçe Jiang Chen’in araştırma isteği artıyordu.

 

Fırrr! Fırrr! Fırrr!

 

Kulak zarlarını delici kanat sesleri tekrar duyulmaya başladı. Jiang Chen bu kanat seslerini tanıyordu, bunlar Alevli Kuzgunların kanat sesiydi.

 

Kanat sesleri panik halinde, heyecanlı şekilde geliyordu. Bu gelen kuzgun grubu kalabalıktı.

 

“Neler oluyor böyle?” Jiang Chen kanat seslerini dinlerken grubun hepsinin tek bir yönde ilerlediğini, etraflarındaki hiçbir şeye önem vermediklerini gördü.

 

Bir tür acele içinde gibiydiler.

 

“Gidip neler olduğuna bakmalıyım.” Jiang Chen kararını verdi ve kuzgunların olduğu tarafa yöneldi.

 

Bulunduğu bölgeden yaklaşık otuz li kadar mesafede, sayılamayacak kadar çokluktaki Alevli Kuzgunların etrafta kanat çırptıklarını, heyecanlı şekilde daireler çizdiklerini gördü.

 

Daha önceden gördüğü Kuzgun Kral da oradaydı, fakat Kuzgun Kralın vücudunda yaralar vardı. Bu yaraların çoğu hala kanamaktaydı. Kanatlarındaki tüyler çarpılmış, yamuk duruyorlardı.

 

Vücudu her ne kadar bozulmuş olsa da, Kuzgun Kralın görünüşü hala korkutucuydu. Tüyleri kabarmıştı ve delici bakışları yeryüzüne kilitlenmişti.

 

Yerde ise neredeyse yüz metre büyüklüğünde bir ruh hayvanı vardı. Hayvan ağır şekilde nefes alıp veriyordu.

 

Hayvan nefes alıp verdikçe yerdeki tozlar havalanıyor, etrafında bir toz bulutu oluşuyordu.

 

Canavar devasa büyüklükteydi. Vücudu parlak, sinsi görünümlü bir ışık yansıtan kabukla kaplıydı.

 

“Aptal kuş! Senin Alev Bulutu Çiçeklerinden bir tanesini aldım diye bu kadar sinirlenmene, ölümüne savaşmana ne gerek var?” Devasa yaratık ağır şekilde nefes alırken konuşmuştu.

 

Kuzgun Kral sinirli görünüyordu: “Salak böcek! Sen bu çiçeğin benim aziz dereceye geçmek için tek çarem olduğunu bilmiyor musun? Çiçeği alman benim ilerleyişimi baltalıyor! Seni öldürüp kanını ve etini yiyeceğim!”

 

“Hah! Sen mi yapacaksın bu dediklerini? Senin çocuklarının yarısı öldü, senin de pek mecalin kalmadı! Hala beni öldürmeye mi çalışıyorsun? Senin gibi ruh seviyesindeki bir hayvan nasıl benim gibi aziz dereceli birini öldürebilir?”

 

“Aziz dereceli mi? Evet haklısın, sen aziz derecelisin, fakat senin yetişiminin dağılmak üzere olduğunu görmediğimi mi sandın? Sen bu yüzden benim Alev Bulutu Çiçeğimi istiyorsun yetişiminin yok olmasını önlemek için! Senin kan soyun ve gücün eşleşmiyor! Sen yaşlısın, bu yüzden benim gibi genç birini idare edemezsin. Bugün senin ölüm günün olacak!”

 

Kuzgun Kralın sesi öfke doluydu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr