Bölüm 296: Altın Mühür Lordu

avatar
2393 1

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 296: Altın Mühür Lordu


Balta haline bürünmüş canavar yanıp kül olmuş olsa da, bu durum diğer canavarları def etmek için yeterli olmamıştı. Bu canavarların duyguları yoktu, müttefiklerinden birinin yanmasını izlemek onlar üzerinde korkuya sebep olmamıştı.

 

Hendekten çıkan canavar sayısı gittikçe artıyordu. Bütün çıkış yollarını tıkayacak sayıya yakın zamanda ulaşacaklardı.

 

Jiang Chen seri ve hızlı hareket ediyordu fakat bu canavarların hızına ulaşamıyordu.

 

Ne yöne bakarsa baksın etrafında sayısız canavar vardı. Bu durumu gören Jiang Chen altı adet nilüfer dalının hepsini kendi yanına çağırdı.

 

Önünde sert bir savaş vardı.

 

Bir ya da iki adet canavarla savaşmak sorun değildi, hatta yedi-sekiz tanesi ile bile aynı anda savaşabilirdi.

 

Bu canavarların savaş kabiliyetleri gelişmiş değildi, fakat asıl sorun olan şey bu canavarlardan binlerce olmasıydı.

 

Jiang Chen’in şu anda yapabildiği tek şey olduğu yerde kalarak bu canavarların saldırısını savuşturmaktı.

 

Eğer burada herhangi sıradan bir uygulayıcı olsaydı bu canavarlar onu çoktan yok etmişti bile.

 

“Bu böyle olmayacak. Bu kadar çok sayıda canavarla savaşamam. Ben gücümü bu canavarlara harcarsam sonum hiç iyi olmaz. Bu yaratıkların ardı arkası kesilmiyor. Eğer taktikleri üzerimde işe yararsa işim bitti demektir!”

 

Şu anda hayati bir tehlike içinde olmasa da, yine de endişelenmişti.

 

Bum! Bum!

 

İsimsiz kılıç rakiplerini parçalarına ayırdıkça daha da şevke geliyor gibiydi.

 

Fakat bu savunma taktiği denizden bardakla su çekmek gibi bir şeydi. Böylesine sayısız bir ordu karşısında etkisiz gibiydi.

 

“Ne yapsam acaba?” Jiang Chen’in düşünceleri fırtına çakıyordu beyninde.

 

Henüz onuncu katın ikinci testindeydi ve baskı hissediyordu. Henüz Ağustosböceğinin bahsettiği Altın Mühür Lordu ile karşılaşmamıştı bile.

 

Eğer Lordun gücü uyanırsa, Jiang Chen’i parmağının bir hareketi yok edemez miydi?

 

Jiang Chen bunları düşününce daha da endişelendi.

 

Daha fazla oyalanmaması gerekiyordu. Eğer böyle devam ederse daha Altın Mühür Lordu ile tanışamadan on günlük süresi sona erecekti.

 

Bu esnada Fare Kralın gür sesi yankılandı: “Genç usta Chen, benim kabilemi dışarı çıkar! Onları serbest bırak!”

 

Bu ses Jiang Chen’in kulağına gelir gelmez yüzündeki endişeli ifadenin yerini mutlu bir ifade aldı: “Doğru ya!”

 

Sayılamayacak kadar çok canavar olabilirdi, fakat bunların sayısı Altın Yiyen Farelerden daha çok olamazdı ya!

 

Jiang Chen bu fare kabilesini serbest bıraktığı anda milyarlarca Altın Yiyen Fare bir anda dışarı çıkacaktı!

 

Altın Yiyen Fareler metal elementinden oluşan maddeleri kemirmeye bayılırdı. Onların metal elementine yatkınlığı her şeyden üstündü.

 

Fareler bir anlık bile tereddüt etmeden Milyon Hendekli Kayalık Yuvadan dışarı fırladılar.

 

Fareler uzunca bir süredir Jiang Chen’in depolama yüzüğünde hapsolmuş durumdaydılar, dışarı çıktıklarında iştahları acayip şekilde kabarmıştı.

 

Az evvel Altın Kayaların yuvası olan hendek, şimdi Altın Yiyen Farelerin yuvası haline gelmişti!

 

Çok kısa bir süre içerisinde bütün hendek Altın Yiyen Farelerle dolup taşmıştı.

 

Olay o kadar basit ve hızlı gerçekleşmişti ki Jiang Chen bile şaşırmıştı.

 

Jiang Chen şaşırdığı kadar rahatlamıştı da, ateşli nilüfer dallarını geri çağırdı ve fareleri izlemeye koyuldu.

 

Bütün hendek yaklaşık bir saat içerisinde fareler tarafından temizlenmişti.

 

Altın kayaların küçücük parçaları dahi kalmamıştı ortalıkta.

 

Buna rağmen fareler hala tatmin olamamış gibiydiler. Bazıları dağın kendisini bile kemirmeye çalışıyordu.

 

Fare Kral bu fareleri sıkıca denetliyordu, kral emir verdi ve bütün fareler tekrar Milyon Hendekli Kayalık Yuvaya geri döndü.

 

“Genç ustam, ne biçim savaştık değil mi?” Fare Kral gururlu şekilde konuşuyordu.

 

“Fena değil, fena değil. Kabilen bu canavarları yedikten sonra gücünü daha da artırmıştır. Eğer şanslıysan bazıları kan soyunu bu şekilde doğal yollarla bile geliştirebilir.”

 

Jiang Chen övgü dolu konuşmaya mecbur hissetmişti kendisini. Sonuçta bu sözleri söylemek kendisine bir zarar veriyor değildi ya.

 

Jiang Chen kararlı şekilde yukarı baktı.

 

Çoktan merdivenlerin üçte ikisini aşmıştı ve tepeye yaklaşmıştı.

 

Asıl zor olan şey dağı geliştirmekti.

 

“Yoldaş Fare, hadi gidelim!”

 

Eğer Altın Mühür Lordu Ağustosböceğinin dediği gibi etraftaki enerjiden dolayı uyanıyorsa, o halde mümkün olduğunca az dikkat çekmek lazımdı.

 

Aksi takdirde bütün fareler ve Jiang Chen aynı anda saldırsa bile başarısız olabilirlerdi.

 

Jiang Chen Lordun hangi eğitim seviyesinde olduğunu bilmemesine rağmen bir şeyden kesin olarak emindi, mademki bu varlık bu dağın yegane ve son katmandaki koruyucusuydu, o halde bu varlık oldukça güçlü olmalıydı.

 

Onuncu katın tepesine ulaşmasına hala üç-dört bin basamak vardı.

 

“Buraya kadar gelmişken geri dönemem, eğer risk almazsam başarı elde edemem. Hala Altın Mühür Lordunun ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum ama eğer daha onunla karşılaşmadan geri dönersem bu korkaklara yakışan bir hareket olur.”

 

Bunları düşününce Jiang Chen hızlı şekilde yoluna devam etti.

 

Her şey bu son savaşta belli olacaktı.

 

Manyetik alanların dalgalanması hala devam ediyordu.

 

Jiang Chen’in hazırlıklı olması iyi bir şeydi.

 

Kararlı şekilde adım adım ilerliyordu.

 

Bu şekilde bir süre ilerledi.

 

Beklenmedik manyetik girdaplar oluştuğunda Jiang Chen nilüferi kullanıyordu, nilüfer oldukça güçlüydü ve manyetik dalgaların veya girdapların onu etkilemesi imkânsızdı.

 

Fakat nilüferi kullanmak Jiang Chen’in hızını büyük ölçüde azaltıyordu.

 

Sona kalan üç-dört bin basamağı tırmanması bir gününü aldı.

 

Son basamağı da çıktığında neredeyse yıldızlarla aynı seviyede gibi hissetmişti kendini.

 

Etraf toz ve kum kaplıydı.

 

“Onuncu katın tepesi burası mı yani?”

 

Jiang Chen kendi gözlerine inanmakta güçlük çekiyordu. Onuncu katın tepesi diğer katlara göre daha sakin görünüyordu.

 

Fakat yine de manyetik girdapların gücü azımsanamazdı, Jiang Chen neredeyse ayakta durmakta zorlanıyordu.

 

Jiang Chen ayak bastığı yerleri sağlam seçti, sanki bir ağacın kök salması gibi bastığı yere kuvvetli şekilde basıyordu.

 

Bu esnada ayağının altındaki zeminin hafifçe titrediğini hissetti.

 

Yüzündeki ifade değişti, aniden yan tarafa, daha güvenli olduğunu düşündüğü bir noktaya geçti.

 

Bum!

 

Sayısız taş parçası havaya fırladı, bazıları yüzlerce metre yukarıya zıplamıştı. Bir anda ortamda bir taş yağmuru başlamıştı.

 

Jiang Chen hayati bölgelerini korumaya başladı.

 

Bu esnada bir tür auraya sahip bir girdap oluştu, etrafındaki manyetik girdapları etkisine almış gibi görünüyordu.

 

“Altın Mühür Lordu?” Jiang Chen’in aklına ilk olarak bu gelmişti.

 

Bum!

 

Bu esnada girdabın içerisinden havaya yükselen bir oluşum çıktı ve göklere doğru yükseldi. Bir dağın yeryüzündeki hali gibi yükseliyordu.

 

Çok süre geçemden on metre kadar yüksekliğe ulaşmıştı.

 

Bu dev siluet önce titredi ve sarsıldı, daha sonra etrafındaki girdapları da kendi bünyesine katarak gerilmiş bir yaydan fırlayan bir ok misali Jiang Chen’e doğru atıldı.

 

Jiang Chen ellerini iki yana açtı ve altı adet nilüfer dalı ile kendisine bariyer oluşturdu, taç yapraklar üzerlerine gelen küçük kaya parçalarını bir balık ağının balıkları yakalaması gibi yakalıyordu.

 

“Âdemoğlu!” Siluet yavaş bir sesle konuşuyordu. Sanki konuştuğu dili çok bilmiyormuş gibiydi.

 

Jiang Chen karşısındaki siluete baktı, neredeyse on metre uzunluğundaki bu siluetin tamamı metalden gibiydi, kaslı kısımları bronzdan gibiydi, kendisine bakan kişilere bir yenilmezlik manzarası tattırıyordu.

 

“Altın Mühür Lordu?” Jiang Chen otomatiğe bağlamış gibi direkt bunu sordu.

 

“Hmm, sen benim ismimi biliyorsun.” Bu dev kesinlikle Altın Mühür Lorduydu.

 

Lort sanki henüz uykusundan yeni uyanmış gibiydi. İkinci kurduğu cümle daha temiz ve anlaşılırdı.

 

“Altın Mühür Lordu, Manyetik Altın Dağın üstün koruyucusu? Doğru muyum?” Jiang Chen bu devin kendisiyle sohbet etmesine şaşırmaktan çok sevinmişti.

 

Eğer konuşmaya ilgiliyse işler daha da kolay olacaktı.

 

Jiang Chen aynı zamanda konuşma faslını bu yaratığın zayıflıklarını saptayabilmek için bir fırsat olarak kullanmak istiyordu. Sonuçta devin kaslarına bakan bir kişi nasıl hayatta kalacağından başka bir şey düşünemiyordu. Jiang Chen direkt bir savaşa girmek için yeterli güce sahip olmadığının farkındaydı.

 

Altın Yiyen Fareler?

 

Fareler güçlüydü, fakat Jiang Chen fareleri şimdi ortaya çıkarırsa Lordu kışkırtacağının farkındaydı. Ayrıca Ağustosböceğinin söylediğine göre bu yaratık rakibinin gücüne göre güç kazanıyordu.

 

Jiang Chen bu riski şimdilik almak istemedi.

 

Ayrıca, Lordun konuşmasına ve hamlelerine bakılırsa zaten düşük seviyelerdeydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr