Bölüm 293: Yıldırım Bulutu Böceği

avatar
2542 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 293: Yıldırım Bulutu Böceği


Fare Kral Jiang Chen’in hatırlatıcı konuşmasından sonra çekingen şekilde gülümsedi: “Genç ustam, ben bu ağacı bir saat içerisinde kökünden ayırırım. Fakat bu ağacı buradan ayırırsak bir başka yere dikme şansımız olmaz, çünkü manyetik dağın gücünden besleniyor. Bunu yapmak istediğine emin misin?”

 

Bu soru Jiang Chen’i şaşırttı.

 

“Genç ustam, Yıldırım Bulutu Ağacı oldukça nadirdir, bu yüzden kökünü kazımak yazık olur. Ben sadece birkaç dalını koparsam? Senin işine yaramaz mı?”

 

Jiang Chen garip bir ifadeyle gülümsedi: “Yoldaş Fare, sen böyle değildin. Böyle şeyleri umursamazdın, ne zamandan beri acıma duygun var?”

 

“Genç usta Chen, ben… Ben bilemiyorum… Neyse, senin dediğini yapacağım.”

 

“İleride bu manyetik dağa bir kere daha gelme şansını yakalayamayabilirim. Mademki buraya kadar geldim, bu benim hakkımdır. Eğer şimdi bu ağacı köküyle beraber almazsam ileride pişman olabilirim, hadi, kökü çıkarmaya başla.”

 

Jiang Chen önceki katlardaki hiçbir hazineye dokunmamıştı, öyle sıradan hazinelerle ilgilenmiyordu.

 

Fakat bu ağaçla yakından ilgilenecekti. Bu ağacın birçok faydası vardı, göz ardı edemezdi.

 

Göklerin kanunu gereğince, her olayın bir sebebi olmalıydı.

 

Yıldırım Bulutu Ağacının ve Jiang Chen’in aynı ortamda olmalarının da bir sebebi olmalıydı. Kader bu ikiliyi bir araya getirmişti.

 

Fare Kral Jiang Chen’in kararlı tavrını görünce daha fazla itiraz etmedi. Kafasını zemine saplayıp kazmaya başlamıştı. Planı ağacın olduğu yeri tamamen kazıp tamamıyla sökmekti.

 

“Dur!”

 

Katı bir ses yankılanmıştı. Tecrübesiz bir kadim canavar dilinde konuşmuştu bu sesin sahibi.

 

Fare Kral şaşırmıştı, yaptığı işi bırakıp yeryüzüne tekrar döndü.

 

Jiang Chen de şaşırmıştı, kadim canavar dilini anlayabiliyordu.

 

Ne Fare Kral ne de Jiang Chen burada başkasının varlığını saptayamamıştı.

 

Fır! Fır! Fır!

 

Fare Kral herhangi bir hamle yapmaktan çekiniyor gibiydi.

 

“Hmm?” Jiang Chen’in gözleri altın renkli bir ışık huzmesi sezmişti, yumruk büyüklüğünde bir Ağustosböceğinin kendilerine yaklaştığını gördü.

 

“Yıldırım Bulutu Ağustosböceği?” Jiang Chen bu yaratığı önceki hayatından biliyordu, onun hakkında hatırlayabildiklerini zihninde canlandırmaya çalıştı.

 

Bu böcek ile bu ağacın hayatları entegre sayılırdı, bu yüzden bu ağacın adına Yıldırım Bulutu Ağustosböceği Ağacı da denirdi.

 

Bu böcek sadece bir yumruk büyüklüğündeydi fakat barındırdığı ruh enerjisi normalden çok daha fazlaydı. Bilgisi de yüksek seviyeliydi belliki, sonuçta kadim canavar dilini kavrayabilmişti.

 

Jiang Chen bu yaratığın normalde de zeki olduğunu biliyordu, fakat kadim canavar dilini konuşabilmek ekstra bilgi ve tecrübe isterdi.

 

Bu yüzden bu yaratığın kan soyunun çok da düşüklerde olmadığını anlamıştı Jiang Chen.

 

Düşük kan seviyeli bir Ağustosböceği kadim canavar dilini konuşma yeteneğine sahip olamazdı.

 

Fare Kral kendilerine yaklaşan bu yaratığa hırs dolu bir ifadeyle bakıyordu.

 

Ağustosböceğinin yüksek seviyeli kan soyuna sahip olması Fare Kralın iştahını da kabartmıştı, beslenme arzusu duymaya başlamıştı.

 

Bu böceğin kan seviyesi yüksek olsa da, eğitim seviyesi Fare Kralın yanına bile yaklaşamazdı.

 

Yıldırım Bulutu Ağustosböceği savaşmak için yaratılmış bir yaratık değildi.

 

Fakat bu hayvan Yıldırım Bulutu Ağacı ile olan yakınlığı sayesinde şöhret kazanmış bir hayvan türüydü.

 

Bu hayvanın altın renkli iskeleti kullanılarak savaş zırhı üretilebiliyordu, bu zırh sıradan zırhlara benzemiyordu elbette, bu zırhı giyen kişi görünmezlik kazanabiliyordu.

 

Bu hayvan aynı zamanda bir anda ortadan kaybolmak, bulunulan ortamdan aniden kaçmak gibi yeteneklere de vakıftı. Bu demek oluyordu ki, eğer bir uygulayıcı bu hayvanı asimile edebilirse canlarını kurtarma yetenekleri kat kat artardı.

 

Bu hayanın sanatı uygulandığında, eğer uygulayan kişi bir ruh âlemi uygulayıcısıysa karşısındaki rakip orijin âleminden olsa bile fark etmezdi.

 

Ruh âlemi uygulayıcısının orijin âlemi uygulayıcısından kaçabilmesini sağlayan bir yetenek!

 

Bu hayvanı özümseyen kişilerin kazanacağı bir başka yetenek ise çok inandırıcı bir ölüm taklidi yapabilmek olacaktı.

 

Fare Kral elbette bu hayvanın yetenekleri ile ilgilenmiyordu. Zaten Fare Kralın kaçış yetenekleri bu yaratığınkinden altta kalır değildi.

 

Fare Kralın asıl ilgilendiği kısım bu yaratığın soylu kana sahip olmasıydı.

 

Eğer Fare Kral bu hayvanı yutup sindirebilirse, işte o zaman kendi kan soyunun gelişimi için bu durum harika bir fırsata dönüşürdü.

 

Bu esnada Fare Kralın aklında beslenmekten başka hiçbir şey yoktu!

 

“Genç usta Chen, bu böceği bana bırakır mısın?”

 

“Yaşlı Fare, neden bu kadar aceleci davranıyorsun?”

 

“Genç ustam, bu yaratığın kan soyu oldukça saf ve homojen görünüyor. Eğer bu yaratığı sindirirsem benim kan soyumun gelişimine büyük katkıları olur. Sen bana söz vermiştin…”

 

“Yaşlı Altın Fare, senin kan soyunu geliştirmek bizim anlaşmamızdı evet, fakat ağustosböceği henüz senin yemeğin sayılmaz. Ayrıca, sen her en kadar güçlü birisi olsan da sonuçta her şeye gücü yeten birisi değilsin, bu yaratığı yakalamakta zorlanabilirsin.”

 

Ağustosböceği konuşmaları dinliyor gibiydi.

 

Bir insanın kadim canavar dilini konuşmasına şaşırmıştı.

 

“Âdemoğlu, teşekkür ederim.” Ağustosböceğinin sesi utangaç bir kızın sesine benziyordu, tereddütlü ve çekingendi.

 

Jiang Chen’in kendisini Fare Kraldan koruduğunu anlamıştı.

 

“Bana teşekkür etmene gerek yok. Seni öldürmek zorunda değilim, fakat seni öldürmeyişime değer bir şey sunmalısın bana.”

 

Fare Kral aslında bu böceği alt etmek için çok yeterli yeteneklere sahip değildi, fakat Jiang Chen’in bu işi kolaylıkla yapabileceğini biliyordu.

 

Ateş ve Buz’un Büyüleyici Nilüfer Çiçeği bu iş için oldukça uygun bir tuzak hazırlayabilirdi.

 

Fakat yine de hamle yapmak için acele etmiyordu.

 

Ağustosböceği korku dolu şekilde Jiang Chen’e bakıyordu: “Ben… Ben ne yapabilirim sizin için?”

 

Ağustosböceğinin kısa süre önce kan soyunun uyandığı belli oluyordu. Kadim canavar dilini konuşabiliyordu, fakat çok yetkin değildi bu konuda, bu da gösteriyordu ki bu meselede henüz yeniydi.

 

“Ne mi yapabilirsin?” Jiang Chen gülümsüyordu: “Senin hayatını bağışlamamıza değer ne yapabilirsin düşün bakalım.”

 

“Ben… Ben bilmiyorum.” Ağustosböceği biraz şaşırmış gibiydi, bir süre düşündükten sonra gururlu şekilde cevapladı: “Beni bu manyetik dağın etki alanındayken yakalamanız kolay olmaz.”

 

“Seni yakalamak zorunda değilim. Bu ağacı kökünden söktükten sonra zaten senin yaşayacak bir yerin kalamayacak. Kısa süre sonra ölmüş olacaksın zaten.”

 

Bu sözler oldukça etkili olmuştu böcek üzerinde.

 

“Yapma, bunu yapma Âdemoğlu, senin zalim birisi olmadığını anlayabiliyorum. Ben… Ben sana kullanışlı bir sır verebilirim.”

 

“Kullanışlı bir sır mı? Sen bu dağ üzerinde doğup büyümüşsün ve dış dünya ile ilgili bilgilere sahip değilsin. Bana ne sır verebilirsin ki?”

 

“Bu dağ hakkında bir sır verebilirim.”

 

“Oh?”

 

“Sana bu sırrı veririm fakat… Fakat bana ya da ağaca zarar vermeyeceğine dair söz vermelisin. Sen ve bu kirli fare göklere yemin etmelisiniz.”

 

Fare Kral hafifçe hareketlendi, ‘kirli fare’ sözünden hoşlanmamıştı.

 

“Göklere yemin etmek mi? Ben senin vereceğin herhangi bir sırrın buna değeceğini sanmıyorum.”

 

“Hepsi bu kadar değil, vereceğim sır kesinlikle değerli olacaktır. Ben sana bu manyetik dağı nasıl geliştirebileceğinin sırrını vereceğim. Sence de bu sır oldukça değerli değil mi? Bu durumda hem ağaç hakkında hem de benim hakkımda büyük bilgiler edinmiş olursun zaten. Bu dağ üzerindeki her şey senin olacak!”

 

“Ne? Manyetik dağı geliştirmek mi?”

 

Fare Kral artık sabırsızlanmıştı, müdahale etmek için konuştu: “Sen canını nasıl bağışlatacağını düşünürken kafayı mı yedin be? Manyetik dağı geliştirmek nasıl mümkün olabilir ha?”

 

Fare Kral bu böceğe inanmamıştı.

 

Fakat Jiang Chen’in yüz ifadesi değişmişti. Dağ hakkında Fare Kraldan daha çok bilgiye sahipti.

 

Kadim zamanlarda bu dağ uzman kişiler tarafından oluşturulmuştu. Bu dağlar göklere uzanacak kadar büyük olabildiği gibi bir toz zerreciği kadar küçük de olabilirdi.

 

Bu geniş dünyada çok sayıda uzman kişi vardı ve onlar bu dağlardan birine sahip olduğu için kimse onları gücendirmeye cesaret edemiyordu.

 

Sonuçta bu dağlar bir tür hazine olarak geliştirilirse gücü kat kat artıyordu.

 

Bu dağ eğer geliştirilebilirse, işte o zaman bir Yıldırım Bulutu Ağacı ya da Ağustosböceğinden çok daha değerli olurdu.

 

“Âdemoğlu, düşünsene, bu dağı nasıl geliştirebileceğini sana anlatacağım. Biliyorsun ki bu iş için sadece güç değil, aynı zamanda bilgi ve teknik de lazım. Ben bu sırrı biliyorum ve bu sır onuncu katın tepesinde yer alıyor.”

 

Söylemek gerekirdi ki Ağustosböceğinin sözleri oldukça ilginçti.

 

Jiang Chen’in dağ hakkında bilgileri çok fazlaydı, fakat nasıl geliştireceğini bilmiyordu. Eğer bunu başarabilirse, işte o zaman karşısına çıkan bir orijin âlemi uygulayıcısını bile yenebilirdi.

 

Bu durum ağacın birkaç dalının kendisine verebileceği cinsten bir avantaj değildi elbette!

 

“Genç usta Chen, bu saçmalığı dinleme lütfen!” Fare Kral aceleci konuşuyordu.

 

“Küçük böcek, ya senin bu bahsettiğin sır bir tür uydurma ise?”

 

“Kesinlikle uydurma değil! Ben de göklere yemin edebilirim! Eğer konuştuklarım yanlışsa beni yiyebilirsiniz!”

 

Ağustosböceği panik içinde açıklama yapmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr