Bölüm 259: Ay Işıklı Maymunlar Kendine Geliyor

avatar
2654 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 259: Ay Işıklı Maymunlar Kendine Geliyor


Jiang Chen mektuptaki yazıdan ve imzadan anlamıştı, babasının el yazısıydı bu, sahte falan değildi.

 

Jiang Chen elindeki mektuba afallamış şekilde bakıyordu, karmaşık duygular içerisindeydi.

 

Bu dünyadaki Jiang Chen olarak reankarne olduğunda önceki Jiang Chen’in hafızası hala yerli yerinde duruyordu. Jiang Feng tarafından gelen baba sevgisine bile alışmıştı.

 

Aralarındaki baba-oğul ilişkisi yıllarca süren maceralardan sonra iyice güzelleşmişti.

 

Artık kabul ediyordu, Jiang Feng’in kalbindeki yeri önceki babası olan Kutsal İmparatorun yeri ile yarışacak vaziyetteydi.

 

Annesine gelince, Jiang Chen annesinin artık bu dünyanın bir parçasını olmadığını düşünmüştü, bu yüzden ona karşı bir duygu besleyemiyordu.

 

Şimdi ise, birdenbire öğrenmişti ki annesi aslında hayattaydı. Jiang Chen’in kafası karışmış olsa da, hiçbir şey hissedemiyordu.

 

Jiang Feng kadınını aramak için yola çıkmıştı ama Üst Sekiz Bölgesinin nerede olduğunu bile bilmiyordu.

 

Babasının böyle kararlı şekilde hareket etmesi Jiang Chen’in ona olan saygısını da artırmıştı.

 

Jiang Chen’in daha önce içten içe şüphelendiği bazı konular bu mektupla açığa çıkmıştı.

 

Neden Jiang Feng oğluna hiç baskı kurmamıştı? Neden diğer babalar gibi oğlunu sıkı şekilde yetiştirmemişti?

 

İşte bunun sebebi karısından dolayı duyduğu pişmanlıktı.

 

Jiang Chen neden Xue Tong’la arasında bir kan bağı olduğunu hissedemiyordu?

 

İşte bunun sebebi Jiang Chen ile Xue Tong’un anneleri aslında kardeş değildi. Jiang Chen’in annesinin geldiği yer garip bir yerdi, Üst Sekiz Bölgesiydi.

 

Görünüşe göre bu bölge on altı krallıktan kat kat daha güçlüydü.

 

Jiang Chen babasının mektubundan anladığı kadarıyla babası bu konuda oldukça kararlıydı ve ölümü bile göze almıştı.

 

Eğer babası annesini bulamazsa, Jiang Chen inanıyordu ki bir daha asla babasını göremeyecekti.

 

Babası mektupta ısrarcı şekilde kendisini takip etmemesini istemişti.

 

Belli ki bu Üst Sekiz Bölgesi basit bir yer değildi. Jiang Feng’in kendine güveni tam değildi ve oğlunun da kendisini takip etmesini istemiyordu.

 

“Oh baba, bu sefer gerçekten benim ellerime büyük bir problem verdin!” Jiang Chen mektubu katladı ve elinde sıkarak onu toz haline getirdi.

 

Mademki babası bu meseleyi bir sır gibi saklamıştı, Jiang Chen de kimsenin öğrenmesine izin vermeyecekti.

 

“Genç ustam, dük nereye gitti? Mektupta yazıyor mu?” Xue Tong Jiang Chen’in endişeli yüz ifadesini görünce merakla sormuştu.

 

Xue Tong aynı zamanda suçlu hissetmişti, bu meseleyi ustasına daha önce rapor etmesi gerektiğini düşünmüştü.

 

Jiang Chen iç çekerek konuştu: “Babam uzak bir yere gitti ve uzun bir süre boyunca gelmeyecek. Bu senin hatan değil Xue Tong, şimdi gidebilirsin.”

 

Jiang Chen biliyordu ki Xue Tong, ilişkilerine değer veren birisiydi.

 

Jiang Chen’in zaten Xue Tong’u suçlamak gibi bir niyeti yoktu. Zaten babası kararını vermişti bir kere, Xue Tong’un yapabileceği bir şey yoktu.

 

Sonuçta alıkoyulan kişi babasının hayatının aşkıydı. Babası bu yolculuğa çıkmaya kendini mecbur hissetmişti.

 

Jiang Chen bile durduramazdı babasını.

 

Jiang Chen babasının mektubundan Xue Tong ile arasında kan bağı olmadığını öğrenmişti, ama bunu önemsemiyordu.

 

Zaten reankarne olduğu gerçeği ortadaydı, kimseyle gerçekten akraba sayılmazdı.

 

Xue Tong’a değer veriyor olmasının sebebi onunla akraba olması değildi zaten, Xue Tong’un kişiliğiydi.

 

Bu aynı Jiang Chen’in Jiang Yu ile ilgilenmesi gibiydi. Her ne kadar akrabalık ilişkileri önemli olsa da, asıl mesele düşünce yapılarının uyuşmasıydı.

 

Zaten babasıyla bu kadar yakın ilişkiler kurabilmesinin sebebi de buydu.

 

Eğer Jiang Chen reankarne olduğunda babasının kayıtsız ve soğuk tavırlı birisi olduğunu görseydi, aralarındaki ilişki şimdi bu halde olmazdı.

 

Fakat Jiang Chen reankarne olduğunda babası çoktan hazırlıklarını yapmış ve Doğulu Lu’ya karşı saldırmak üzereydi.

 

İşte babasının böylesine kararlı yapıda birisi olması Jiang Chen’in ona çabuk ısınmasına neden olmuştu.

 

Önceki hayatında da, bu hayatında da iki babası da sevgi doluydu.

 

Baba-oğul arasındaki ve karı-koca arasındaki sevgi yeryüzünden ve göklerden daha kuvvetliydi.

 

Jiang Chen hafifçe iç çekip kederli şekilde gülümsedi.

 

Belli ki babası bu işi kafasına koymuştu, zaten mektupta eğer kendisinin peşinden gelirse intihar edeceğini de yazmıştı.

 

Bunun sebebi Jiang Feng’in inatçı ve kaba bir kişi olmasından değildi, sebep aşktı!

 

“Babam bu mektupta benim gelişimimi tamamlamadan önce kendisini aramamam gerektiğini söylemiş, ama benim gelişimim biraz bulanık gibi görünüyor.”

 

Jiang Chen babasının aslında orijin âleminden bahsettiğini anlamıştı.

 

“Eğer orijin âlemine geçersem, babamın dediği şartı da yerine getirmiş olurum. Oh, baba, ben her ne kadar annem hakkında herhangi bir duygu hissediyor olmasam da, senin ona olan aşkın benim onu arama isteğimi daha da artırıyor. Mademki benim için endişeleniyorsun, o halde ben senin kararına saygı duyacağım. Eğer ben orijin âlemine geçmeden önce geri dönmüş olursan, o halde seni takip etmem için bir sebep kalmaz.”

 

Jiang Chen bunları düşünürken kalbinin yumuşadığını hissetmişti.

 

Bu Üst Sekiz Bölgesi nerede olursa olsun, babası oraya hızlı şekilde ulaşamayacaktı. Ayrıca oraya ulaşsa bile Jiang Chen’in annesini bulup onu kurtarmak hiç kolay olmayacaktı.

 

Jiang Chen babasının karakterine güveniyordu, acele ile hareket edip ölüm riski almayacağını da biliyordu.

 

Sonuçta babasının amacı annesini bulup kurtarmaktı, bilmediği bir bölgeye gidip orada ölmek değil!

 

Jiang Chen bunları düşününce babası hakkındaki endişeleri de hafifledi.

 

Babasının birdenbire ayrılması Jiang Chen’in üzerinde bir baskı oluşmasına sebep olmuştu.

 

Hızlı şekilde yetişim yapmalı ve babasının dediği gibi orijin âlemine geçmeliydi.

 

Ne kadar geç kalırsa, babasının tehlike riski de o kadar artacaktı.

 

Jiang Chen’in bu dünyada umursadığı çok az sayıda insan vardı, babası bu listenin en başındaydı.

 

“Genç ustam.”

 

“Wen Ziqi, ne oldu?”

 

“Genç ustam, bir şey… Bir şeyler ters gitti. Benim iki adet Ay Işıklı Maymunla ilgilenmemi söylemiştiniz. Ben… Ben bu konuda yetersiz kaldım… Maymunlar…”

 

“Ne oldu? Bu kadar gerilme. Onlar sadece yavru ruh hayvanları, ne olduysa sakince anlat bana.”

 

“Ay Işıklı Maymunlar dün nasıl dövüşeceklerini öğrendiler ve birbirlerine saldırmaya başladılar. Ben ilk başta çok önemsemedim çünkü oyun oynuyorlar sanmıştı. Fakat… Fakat şimdi…”

 

“Ne oldu? Dövüşleri çok mu vahşi oldu?”

 

“Ih? Genç ustam, nasıl bildiniz?”

 

“Harika! Görünüşe göre kendilerine gelmeye başladılar! Dövüşsünler! Ne kadar vahşi olursa o kadar iyi! Ay Işıklı Maymunların içgüdüleri zaten uyumsuzluktan yanadır! Ziqi, bu işin sonunda sadece bir tane Ay Işıklı Maymun kaldığında, gerçekten de iyi bir başarmışsın demektir!”

 

“Oh?” Wen Ziqi Jiang Chen’in böyle tepki vereceğini düşünmemişti. Yol boyunca kendini suçlayıp durmuştu.

 

Bilmediği şey ise Ay Işıklı Maymunların bu davranışlarının normal olmasıydı.

 

Maymunlar içgüdüsel olarak tek kişi şekline hayatta kalmak istiyorlardı, eğer cinsiyetleri farklı olsaydı bir erkek ve bir dişi olarak hayatta kalacaklardı.

 

Ay Işıklı Maymunların doğasında bu vardı, kendi cinsiyetlerinden bir başka maymunu yanlarında istemezlerdi.

 

Bu kurallar her ne kadar vahşi gibi görünse de doğanın kanunu buydu ve çoğu tür bu kuralla büyüyordu.

 

“Gel! Hadi gidip bir bakalım onlara Wen Ziqi.” Jiang Chen’in babasından dolayı içinde bulunduğu endişeli ruh hali maymunların kendine geldiğini öğrenince kaybolmuştu.

 

Maymunları pahalı ruh malzemeleri ile beslemişti, sonunda bunun haşatını yapma zamanı gelmişti.

 

Yavru maymunlar gözle görülür şekilde büyümüşlerdi.

 

Birbirlerine umursamaz, acımasız ve vahşi şekilde saldırıyorlardı.

 

Belli oluyordu ki kan soylarındaki doğallık dışa vurmuştu. Hayatta kalmak için savaşmaya başlamışlardı.

 

Şimdi kan soyları kendine geldiğine göre, artık birbirlerini kardeş olarak değil, rakip olarak görüyorlardı.

 

Zaten kardeşlik kavramı çoğu ruh hayvanının bilmediği bir şeydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr