Bölüm 227: Lu Wuji’nin İdamı

avatar
3074 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 227: Lu Wuji’nin İdamı


Bu ani değişiklik Xue San’a tepki verebilmesi için gerekli süreyi tanımamıştı.

 

Çat!

 

Ensesinden gelen kırılma sesi ortamda yankılanmıştı, bu sesten sonra volkan patlaması gibi bir kan akıntısı başladı. Xue San’ın gözleri ölü balık gibi beyazlamıştı.

 

Elleri ile istemsizce boş havayı tırmalıyordu, ensesindeki altın renkli ışığı vücudundan uzaklaştırmaya çalışıyordu, fakat tüm çabası nafileydi.

 

Bu ani gelişme Xue San’ın dört adamının şaşkınlıktan kaskatı kesilmesine sebep oldu. Olayın şokunu atlatıp kendilerine geldiklerinde ileri atılıp Xue San’ı kurtarmak istediler.

 

Xue San bütün gücünü ensesindeki altın renkli ışıktan kurtulmak için harcıyordu, bir an fırsat bulup kendini zorlayarak bağırdı: “Kaçın… Kaçın!”

 

Xue San ölümcül bir noktadan yara aldığının farkındaydı. Ayrıca kendisini ısıran ruh hayvanının kendisinden kat kat daha güçlü olduğunun da farkındaydı. Birebir karşılaşsalar bile hiçbir şansının olmadığını biliyordu. Fakat bırakın birebir karşılaşmayı, tuzağa düşürülmüştü.

 

Bu tuzaktan çıkma şansının olmadığını bildiğinden, aklında tek bir şey vardı; bu hayvanı olabildiğince uzun süre oyalamak ve yoldaşlarının kaçması için fırsat oluşturmak.

 

“Kaçın! Beni pişman şekilde ölmeye mahkûm etmeyin!” Xue San’ın yüzü, ensesinden gelen basınç yüzünden kırışmıştı.

 

Dört adam birbirlerine bakıyordu, ustalarının kendini feda ederek yoldaşlarının kaçmasını sağlamaya çalıştığının farkındaydılar. Ustalarının her halükarda öleceğini anlayan dört adam kısa süre tereddüt ettikten sonra ortamdan hızla uzaklaşmaya başladılar.

 

Her ne kadar etraflarını sarmış bir ordu bulunuyor olsa da, şu anda gizli odaya doğru ilerlemek, bir ordu ile karşılaşmaktan daha korkutucuydu.

 

Lu Wuji’nin gözündeki korku oldukça büyüktü, hissettiği korku yüzünden titriyordu.

 

Göz ucuyla Jiang Chen’e bakarken bir yandan da sessizce buradan sıvışmak istiyordu.

 

Jiang Chen Lu Wuji’nin minik hamlelerinin farkındaydı fakat görmezden geliyor ve bıyık altından gülümsüyordu.

 

Lu Wuji Jiang Chen’in kendisini görmediğini düşünerek memnun şekilde uzaklaşmaya başladı, hızını artırmıştı. Fakat mekânın bahçesinden çıkar çıkmaz yine şaşkınlık ele geçirdi Lu Wuji’yi.

 

Çevreyi kuşatma çemberi içine alan, neredeyse on bin kişilik bir Ejder Dişi Muhafızı ordusu vardı.

 

En nefret ettiği kişi, Tian Shao! Yüzünde alaycı bir gülümseme ile Lu Wuji’yi izliyordu.

 

“Lu Wuji, eğer suçunu kabul etmezsen öleceksin! Krallığın dışından gelen düşmanlarla işbirliği yaptın ve Gök Ağacı Krallığı’nın güvenliğini riske attın. Kendini savunacak ne söyleyeceksin?” Tian Shao soğuk bir ifadeyle soruyordu.

 

Lu Wuji’nin yüzü hissettiği korku sebebiyle kül rengine bürünmüştü: “Bana iftira atmaya kalkışma Tian Shao! Ben sadece burada devriye geziyordum ve bana şüpheli görünen bu adamları soruşturacaktım. Bu esnada siz ge…”

 

“Haha! Lu Wuji, durum böyle vahim olduğu halde sen hala yalan söyleme peşindesin! Umarım kralı ve onurlu Eğitmen Ye’yi de bu sözlerle kandırabilirsin.” Tian Shao’nun bakışları küçümseyiciydi. Lu Wuji’nin çoktan ölü bir adam olduğunu düşünüyordu.

 

Lu Wuji kendisine yapılan suçlamaları kabul etmemesi gerektiğini biliyordu. Her ne kadar suçüstü yakalanmış olsa da, suçunu inkâr etme peşindeydi.

 

Eğer sonuna kadar inkâr ederse, bu işten sıyrılma şansının olduğuna inanıyordu.

 

“Tian Shao, sen beni haksız yere suçluyorsun. Seni Genel Müdürümüze şikâyet edeceğim.”

 

Tian Shao hafifçe güldü: “Sen her daim başkalarını haksız yere suçladın! Lu Wuji, ölümle cebelleştiğinin herkes farkında! Gizli El örgütünden gelen bu insanları ben mi davet ettim buraya? Seni buraya gelmen için ben mi kandırdım? Xue Tong’un vücudundaki bütün o yaraların sebebi ben miyim? Lu Wuji, düşmanlarımıza yardım etmek affedilemez bir suçtur! Bu sefer arkandaki güçler ne kadar kuvvetli olursa olsun bu işin içinden sıyrılamayacaksın!”

 

Lu Wuji bağırarak konuşuyordu: “Tian Shao, sen sadece bir Ejder Dişi generalisin, rütben benimle aynı! Benim karşıma geçip yargılama yapmaya hakkın yok! Yolumdan çekil, ben Genel Müdürümüzü görmeye gideceğim! Rapor etmem gereken şeyler var!”

 

Lu Wuji şu anda Tian Shao ile tartışmanın vakit kaybı olduğunu biliyordu. Şu anki tek amacı amcasının yanına gidip bu işten nasıl sıyrılacağı konusunda fikir almaktı.

 

Tian Shao’nun yüz ifadesi daha da soğuk bir hal aldı: “Yolundan mı çekileyim? Lu Wuji, ne kadar da safsın! Ben burada veliaht prensi temsilen bulunuyorum ve suçluları tutuklamaya geldim! Sen suçlulara yardım ve yataklık ettin! Askerler! Lu Wuji’yi tutuklayın! Eğer direnirse öldürün onu!”

 

Lu Wuji karşısındaki Tian Shao’nun hiç yumuşamadığını görünce hafiften panikledi fakat geri adım atmaması gerektiğinin de farkındaydı. Eğer suçunu kabul ederse kendisini bekleyen şeyin ölüm olduğunu çok iyi biliyordu.

 

Yine bağırarak konuştu: “Beni mi tutuklayacaksınız? Hadi bakalım gelin! Kimin cesareti var ha? Ben yardımcı müdür Yang Zhao’nun yeğeniyim. Bana karşı yapılan hamle Yardımcı Müdür Yang Zhao’ya karşı yapılmış demektir!”

 

Söylemek gerekirdi ki, Yardımcı Müdür Yang Zhao Ejder Dişi Muhafızları üzerinde büyük bir üstünlüğe sahipti. Lu Wuji’nin sözlerini duyan askerlerin hareketleri bir nebze yavaşlamıştı.

 

O esnada…

 

Uzaklardan gelen bir ses yankılandı: “Yardımcı Müdür Yang Zhao mu? Yang Zhao dediğin kadar güçlü birisi mi peki? Bak işte, ben sana karşı bir hamle yapıyorum! Şimdi ne yapacaksın ha?”

 

Bu sözler bittiğinde mekânın iç tarafından bir siluet belirdi ve Lu Wuji’nin kalçasına bir tekme yapıştırdı.

 

Bum!

 

Lu Wuji kalçasına isabet eden tekmenin etkisiyle on metreden biraz daha fazla bir mesafe uçuşa geçti ve yere çakıldı, çakıldıktan sora bir iki kez yerde sekti. Vücudundaki kemiklerin en azından yarısı kırılmıştı, ağzından kan boşalıyordu.

 

Bu tekme Lu Wuji’nin canının yarısını alıp götürmüştü.

 

Bu tekmeyi atan kişi elbette Jiang Chen’di.

 

Jiang Chen tıpkı bir uçurtma gibi süzülerek Lu Wuji’nin yanına kondu, ayakları ile sert bir şekilde Lu Wuji’nin suratını yere bastırıyordu.

 

“İyi bak Lu Wuji! Sana bu tekmeyi atan kişiyi iyi öğren! Ben, Jiang Chen, sana bu tekmeyi atan benim!”

 

Lu Wuji güçlükle konuşmaya çalıştı, konuşmaya çalışırken ağzından kan saçılıyordu: “Jiang Chen! Seni aptal, hayvan herif! Sen kim oluyorsun da bana vurmaya cesaret ediyorsun? Sen bekle bakalım! Amcam bunun hesabını soracaktır! Seni öldürecek, sonra bütün aileni öldürecek! Bekle ve gör!”

 

Bu temeli olmayan tehditler Jiang Chen’in kulağına sinek vızıltısı gibi geliyordu.

 

Soğuk ifadeli bir gülümseme ile: “Lu Wuji, amcanın bu işlerde seninle ortaklaşa çalıştığını hatırlatmana gerek yok! Sen endişelenme, bu işe bulaşan herkesi kancanın ucuna asacağım! Amcanı da sana cehennem yolunda eşlik etmesi için yanına göndereceğim!”

 

Lu Wuji sinirleri bozulmuş şekilde gülmeye başladı: “Delilik! Bu resmen delilik! Sen sadece köylü bir kuklasın, amcama karşı gelmeyi mi düşünüyorsun? Sen hiç aynaya bakmadın mı be? Amcamla rekabet edebilecek olduğunu mu düşünüyorsun?”

 

Tian Shao bu sırada bu ikilinin yanına yürümüştü: “Lu Wuji, aynaya bakması gereken kişi sensin! Bu haldeyken bile suçsuzmuş gibi davranıyorsun!”

 

Lu Wuji dişlerini gıcırdattı: “Tian Shao, seni acınası köpek! Bu kadar gururlu olma! Seninle de gün gelince hesaplaşacağız!”

 

Jiang Chen bu sözleri duyunca kahkahayı bastı: “Duyuyor musun kardeş Tian, bu meselenin sonunda acı çekenler bizler olacakmışız. Şu adamı bana ver de cezasını vereyim!”

 

Tian Shao kısa bir süre tereddüt etti fakat sonra kafasını onaylar şekilde salladı: “Pekâlâ.”

 

Kanunlara göre, Ejder Dişi Muhafızlarının generali olan Lu Wuji’nin öldürülmesi askeri mahkemenin kararından sonra yapılması gerekiyordu fakat Tian Shao Jiang Chen’in karşısında dururken onun isteğini reddedebilecek durumda değildi.

 

“Genç usta Chen, bu işi temiz halledin.” Tian Shao hafif bir ses tonuyla konuştu.

 

Jiang Chen güldü: “Gu Jin nerede?”

 

Guo Jin Jiang Chen’in şahsi korumalarından biriydi, doğal olarak operasyonlarda Jiang Chen’in yanında bulunuyordu. Kalabalığın arasından çıkıp Jiang Chen’e yaklaştı.

 

Jiang Chen soğuk bir ifade ile gülmeye devam ediyordu: “Lu Wuji Gizli El örgütü ile işbirliği yaptı, Xue Tong’u kaçırdı ve alıkoydu ve benim için suikast planı kurdu. Benim takipçim olarak ve Xue Tong’un askeri olarak, ne yapmalıyız sence söyle?”

 

Guo Jin güldü ve kılıcını çekti: “Öldürmeliyiz elbette.”

 

“Yap o halde.” Jiang Chen hafif bir ses tonuyla cevapladı.

 

Jiang Chen Lu Wuji’yi öldürme konusunda tereddüt yaşamıyordu.

 

“Anlaşıldı.”

 

Guo Jin kılıcını kaldırdı ve idam etmek için indirmek üzereydi.

 

Kükreme sesine benzer bir ses yankılandı uzaklardan: “Durun!”

 

Bir grup insan çemberi yarıp içeri daldılar.

 

Gelen grubun başında Lu Wuji’nin üstü olan Xin Wudao vardı. Bu kişi Eğitmen Ye’nin doğum günü etkinliğinde prens Ye Dai’nin misafiri olarak gelen kişiydi, aynı zamanda Qiao kardeşleri tutuklayan ve idam etmek isteyen adamdı.

 

Bu kişi aynı zamanda Tian Shao veya Lu Wuji gibi yardımcı general değil, direkt generaldi. Ayrıca Yang Zhao’nun yoldaşlarından biriydi. Ejder Dişi muhafızları arasında şöhreti büyüktü ve onun ismini herkes bilirdi. Bulunduğu pozisyona henüz yeni yükselmiş olan Tian Shao’dan daha çok sözü geçen birisiydi.

 

“Jiang Chen!” Xin Wudao’nun bakışları sertti: “Sen kim oluyorsun da benim Ejder Dişi Muhafızlarımın yardımcı generallerinden birisini idam ediyorsun? Bu kanunsuz bir hareket!”

 

Lu Wuji Xin Wudao’yu görünce tıpkı melek görmüş gibi olmuştu: “Kardeş Xin, beni kurtar! Ne olur beni kurtar! Bu hainler isyan çıkarmak istiyor gibiler! Amcam gelmedi mi?”

 

Xin Wudao Lu Wuji’ye cevap vererek vakit kaybetmek istemiyordu, bakışlarını Tian Shao’ya çevirdi: “Tian Shao, sen Ejder Dişi Muhafızlarının yardımcı generali olarak, kendi kurumunun bir askerine böyle kanunsuz idam yapılırken nasıl sessiz kalabiliyorsun? Senin Ejder Dişi Muhafızı olarak hiç mi haysiyetin yok?”

 

Tian Shao eskisi gibi çekingen birisi değildi. Xin Wudao’dan gelen birkaç söz yüzünden korkacak değildi.

 

“General Xin, ben kanunları işletmekle yükümlüyüm. Bu kanunları nasıl yürüttüğüm sizi değil, beni ilgilendirir, müdahale etmeye hakkınız olduğunu düşünmüyorum. Lu Wuji denen bu adam Gök Ağacı Krallığı’mızın düşmanları ile işbirliği yapıyordu. Bundan dolayı Ejder Dişi Muhafızlarının adına leke sürdü ve artık bir Ejder Dişi Muhafızı sayılmaz, dolayısıyla ona aynı kurumda çalıştığım kişilere gösterdiğim saygıyı göstermek zorunda değilim. Ayrıca bugün sizin vardiyanız olmadığı halde, neden bu kadar kalabalık bir grupla buraya gelip benim kanunları uygulamama engel oluyorsunuz, bunu da anlamış değilim.”

 

Tian Shao Xin Wudao’dan korkmuyordu. Arkasında veliaht prensin olduğunu bildiği için yüksek sesle konuşabiliyordu. Ayrıca karşısındaki kişilerin arkasındaki güç Yang Zhao’ydu ve Yang Zhao’nun gücü sarsılmış durumdaydı.

 

“Bu insanları buraya getirmemin sebebi senin kötü amaçlı bir hamle yapmanı önlemek. Lu Wuji’nin suçlu olup olmadığı henüz kanıtlanmış değil. O benim astım ve onu genel müdüre götürecek kişi benim. Eğer genel müdür suçlu olduğunu söylerse, o zaman suçlu olduğu kanıtlanmış olur. Eğer genel müdür onun masum olduğunu söylerse, bu durumda Lu Wuji’yi sen tuzağa düşürdün demektir.”

 

Xin Wudao arkasına kanunun gücünü almıştı, Tian Shao’nun karşısında güçlü duruyordu.

 

Mesele bu hale gelince, ortamdaki herkes dövüşmeye hazır görünüyordu. Zaten Xin Wudao’nun Yang Zhao’dan aldığı emir, ne pahasına olursa olsun Lu Wuji’yi getirmekti. Bundan dolayı Xin Wudao da dövüşmeye hazırdı.

 

Tian Shao oldukça fazla sayıda asker getirmişti fakat Xin Wudao’nun da çok askeri vardı.

 

Ejder Dişi Muhafızlarının iki generali birbirlerinin karşısında duruyordu.

 

Jiang Chen mesele bu hale gelince gülerek konuştu: “Guo Jin, senin benim askerimsin ve ben sana bunu yapmanı söylüyorum, ne duruyorsun?”

 

Guo Jin yüzünde bir gülümseme ile kılıcını hızlı bir şekilde indirdi.

 

Lu Wuji’nin kafası göğe yükselirken basınçlı kan dışarı fışkırıyordu. Yukarı doğru fışkıran kan, bir sütun oluşturmuştu havada.

 

Bu hamle o kadar hızlı gerçekleşmişti ki Xin Wudao müdahale etmek için yeterli zamanı bulamamıştı.

 

Xin Wudao hamlesini yaptığında Lu Wuji’nin kafası çoktan havada uçuyordu. Lu Wuji bile vakit açısından yetersiz kalmıştı, gözlerini kapatacak vakti bile yakalayamamıştı, havada uçan kafasındaki gözler açıktı!

 

Xin Wudao şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti. Jiang Chen’in cesaretine hayran kalmıştı, bunca Ejder Dişi Muhafızının önünde kanunsuz bir idam gerçekleştirecek kadar cesurdu bu adam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44252 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr