Bölüm 220: Uyarısız Gelen Tehlike

avatar
3343 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 220: Uyarısız Gelen Tehlike


Jiang Chen’in sözlerini duyan Qiao Baishi oldukça rahatlamış hissediyordu. Onurlu ustası kendisine nasıl davranmasını istiyorsa öyle davranması gerektiğine dair ipucu vermişti ve kendisini koruyacağını, her daim arkasında duracağını belirtmişti.

 

Qiao Baishi’nin kalbinde, Jiang Chen tıpkı bir tanrı gibiydi.

 

Jiang Chen’in malikânesindeki eğlence bittiğinde Jiang Chen Qiao Baishi’den Tang Long’a birkaç ilaç hediye vermesini istedi.

 

Tang Long ne yapacağını şaşırmıştı. Bugün Jiang Chen tarafından kendisine yapılan bir şeyler içme daveti Tang Long’u Jiang Chen’in ekibine daha da yakınlaştırmıştı.

 

Fakat yine de, Tang Long hala biraz utanıyordu.

 

Kendi getirdiği hediye pek pahalı bir şey değildi fakat geri dönüşünde kendisine verilen hediyeler çok değerliydi. Yaralanmalar için Kutsal Kader İlacı ve gerçek qi gücünü toparlamak için kullanılan Büyük Okyanus İlacı bu hediyelere dâhildi.

 

Bu ilaçlar ve eşyalar Tang Long’un satın alamayacağı değerli şeylerdi.

 

Bir Ejder Dişi Muhafızı görev için sıklıkla saha görevi yapardı, savaşmak ve öldürmek muhafızlar için kaçınılmazdı. Kan görmek de oldukça yaygın bir şeydi. Bu ilaçlar Tang Long’un çok işine yarayacaktı.

 

“Yaşlı Tang, ileriki zamanlarda müsait olduğun vakitlerde daha sık şekilde ziyarete gel fakat bundan sonra ziyarete geldiğinde hediye falan getirme. Aksi takdirde ustam seni kapıdan içeri bile almaz.”

 

Xue Tong Tang Long’u kapıya kadar yolcu ederken ona öğüt vermişti. Birkaç sokak boyunca da bu yolcu etme işlemi devam etti.

 

Tam da sokaklardan birinde geri dönmüş ve malikâneye ilerliyordu ki, kulakları bir anda titredi, bir şey duymuştu: “Kim var orada? Göster kendini!”

 

Xue Tong’un vücudu hızlı bir şekilde korunaklı bir yere yaslanmıştı, eline Xue Sha’nın yayını almıştı. Şahin gibi gözleriyle etrafındakileri tarıyordu.

 

“Sen Xue Tong musun?”

 

Sinsi bir ses yankılanmıştı.

 

Xue Tong çok şaşırmıştı. Zephyr’in Kulağı yeteneğini çok çalışmıştı ve ortalama insanlardan daha üstün seviyedeki kişilerin seslerini bile uzaklardan duyup kendisine yaklaşan kişiyi tespit edebiliyordu.

 

Fakat bu sesin sahibinin varlığını önceden tespit edememişti.

 

Vücudu gergindi.

 

Piu!

 

Koluna doğru bir sarsıntı gelmişti, kolu hissizleşmişti. Xue Sha’nın yayını uyuşuk bir elle tutuyordu.

 

Xue Tong yayı her ne kadar sıkı tutmaya çalışsa da, qi gücünü içinde dolaştırmaya çalışsa da, sanki okyanusa batmakta olan büyük bir kaya parçası gibiydi. Yayı küçücük de olsa hareket ettiremiyordu.

 

“Gücünü israf etme.” Sinsi sesin sahibi yine konuştu: “Bu işe yaramaz.”

 

Xue Tong’u sıkıştıran bu kişinin küçük bir el hareketi ile Xue Sha’nın yayı sanki kaynar suda bırakılmış gibi ısınmıştı. Yaya dokunmak artık acı veriyordu, Xue Tong’un elinden cızırdama sesleri geliyordu.

 

Xue Tong mecburen yayı elinden bıraktı, elini yumruk yaparak rakibine savurdu. Olay artık yakın dövüşe dönmüştü.

 

Pat!

 

Xue Tong’un eline karanlıkta tam olarak göremediği, kalın bir dal parçasına benzeyen bir şeyle vurulmuştu.

 

Bir çatlama sesi duyuldu.

 

Bundan hemen sonra Xue Tong’un kolu sanki elektrik çarpmış gibi titredi.

 

“Şimdi düş bakalım yere.” Rakibinden gelen ses tekrar yükselmişti. Xue Sha’nın yayı yere düşerken Xue Tong’un ayaklarına çarpmıştı.

 

“Alın onu!”

 

Karanlık sokağın her köşesinden bir sürü sinsi siluet belirdi. Xue Tong’u çarşaflardan oluşan bir şeyin içine sokmaya çalışıyorlardı. Omuzlarından ve kafasından aşağı doğru iterek çarşafların içine soktular onu. Kısa bir süre sonra da gölgelerin karanlığında kayboldular.

 

Xue Tong’un kaçırılma olayı birkaç nefes alıp verme süresinde ve çok pürüzsüz bir operasyonla gerçekleşmişti. Bu olay aynı zamanda çok gizli şekilde gerçekleşmişti, hayaletler bile ne olduğunun farkına varamazdı.

 

Jiang Chen bu sırada gizli odaya girmişti fakat bir anda içinde kötü bir his oluştu, bunun sebebi Medyumun Zihni yeteneğiydi.

 

“Hmm? Kötü bir şeyler mi oluyor?”

 

Jiang Chen acele şekilde Medyumun Zihninin kendisini yönlendirdiği tarafa gidip olayın gerçekleştiği sokağın başına geldi.

 

“Oh, bu çok kötü! Xue Tong!”

 

Jiang Chen’in sezgileri kuvvetliydi, ortamdaki izlerden Xue Tong’un kaçırıldığını anlayabilmişti.

 

Jiang Chen’in malikâneden acele şekilde çıkış yapması korumaları da hareketlendirmişti. Korumalar bir süre sonra sokağın başına geldiler.

 

“Genç ustam, sorun nedir?”

 

“Hmm, burada bir kavga olduğuna dair izler var.”

 

Jiang Chen’in yüzündeki ifade karanlıktı, gözleri ile etrafı tarıyordu: “Xue Tong’u kaçırmışlar.”

 

“Oh? Bunu yapmaya kim cesaret edebilir?”

 

“Malikânemizin yakınlarında bizden birini kaçırmak mı? Bu cesaret isteyen bir hareket!”

 

“Genç ustam, kim yapmış bunu?”

 

Jiang Chen kafasını iki yana salladı: “Şimdilik bilmiyorum. Fakat belli ki düşman bu işe oldukça yatkın ve saklanma konusunu iyi beceriyorlar. Çok kısa sürede işlerini halletmişler.”

 

“Bu kadar güçlüler mi?”

 

Jiang Chen kafasını onaylar şekilde salladı, rakip elbette güçlüydü. Jiang Chen’in kullandığı Medyumun Zihni yeteneği eşsiz özelliklere sahipti. Medyumun Zihni yeteneğiyle bile düşmanın izlerini fark edemiyorsa, düşman elbette güçlüydü. Sıradan uygulayıcıların elde edebileceği bir gizlilik değildi bu.

 

“Genç ustam, sanırım şu köşede bal mumundan top gibi bir şey var.” Wen Ziqi köşe tarafta bir keşif yapmıştı.

 

“Onu almak için elini kullanma sakın!” Jiang Chen acele şekilde uyarmıştı.

 

Jiang Chen köşeye doğru yürüdü ve ellerine bir çift eldiven taktı. Topun içinde bir not vardı: “Jiang Chen, eğer bu notu topun dışındaki zehirden etkilenmeden okuyabildiysen, diğer nota bak. Adamlarından birini kurban etmek için seç ve daha sonra Jiang ailesinin her üyesinin teker teker ölmesini izle.”

 

“Bu… Bu gerçekten de zehirliymiş.” Ortamdaki herkesin kalbi korku ile dolmuştu.

 

İyi ki genç ustaları dikkatli davranıyordu. Aksi takdirde Wen Ziqi bal mumundan yapılmış bu topa dokunduğu anda ölebilirdi.

 

“Bu düşman oldukça yaratıcı. Yolumuza tuzak bile kurmuşlar.”

 

Jiang Chen’in vücudu istemsizce titredi, bu düşman önceden karşılaştıkları düşmanlara göre daha kurnazdı.

 

Daha önceki rakipleri ya ukala topluluk öğrencileri ya da zorbalığı seven soylu çocuklarıydı. Bu düşmanlar her ne kadar sinsi hamleler yapmış olsalar da, şimdiki düşman kadar yaratıcı, hızlı ve gizli değillerdi.

 

“Önce içeri girelim hadi.”

 

Jiang Chen bu meselenin sağının solunun belli olmayacağını biliyordu. Eğer düşman kapısını çalıp hadi savaşalım dese hiç korkmazdı. Fakat bunun gibi, sessiz, gizli, kimsenin haberi olmayan saldırılar korkutucuydu.

 

Jiang Chen güneş ışığında duruyordu ve rakipleri gölgedeydi. Bu durum demek oluyordu ki, düşman canı istediği zaman saldırabilirdi, fakat Jiang Chen ve grubunun yapabileceği tek şey savunmaktı! Saldıramazlardı!

 

Eve girdikten sonra Jiang Chen birkaç kişiyi panzehir dağıtımı ile görevlendirdi: “Bu ilaçları yanınızda tutun. Düşman bir kere saldırdıysa ikinci kez de saldıracaktır. Gün ışığında kılıçlara ve mızraklara karşı savunma yapmak kolaydır, fakat zehirli ve gizli saldırıları savunmak zordur. Hazırlıklarımızı yapmalıyız.”

 

Gerçek qi’nin en üst seviyesindeki Xue Tong gibi dâhi bir kişiyi bile düşman çok rahatça kaçırabilmişti. Kalan şahsi korumalar diken üstündeydi.

 

Qiao kardeşler bile yaramazlık yapmıyordu şu anda.

 

“Lanet olsun! Nereden çıktı bu şerefsizler! Genç ustam acaba bunlar birinci prensin geriye kalan destekçileri olabilir mi?”

 

“Birinci prens mi? Onun destekçileri çoktan şehri terk ettiler. Bence bunlar muhtemelen Kuzey Gök Kubbe Sarayı’ndan.”

 

Kuzey Gök Kubbe Sarayı lafının geçmesi ortamdakileri tedirgin etti.

 

Zaten Kuzey Sarayı ile olan husumetleri düşünülürse, bu düşmanlığı onların yapmış olma olasılığı oldukça yüksekti.

 

Fakat Kuzey Sarayının müritleri bu kadar gizli ve yaratıcı tekniklere sahip değillerdi.

 

Kuzey Sarayının tekniği daha çok bodoslama hamleler yapmaktı, güpegündüz soygunlar gibi mesela.

 

Xue Tong’un başına gelen garip olaylar Kuzey Sarayının müritlerinin yapabileceği türden şeyler değildi.

 

“Acaba Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun müritleri olabilir mi? Acaba genç ustam Kadim Demir’i gücendirdiği için mi bize saldırdılar?”

 

Topluluğun müritleri konusu açılınca şahsi korumaların yüzü düştü.

 

Eğer bu saldırı gerçekten de topluluk müritlerinden gelmişse, şahsi korumalar şu anki eğitim seviyeleri ile onlara karşı koyamazlardı.

 

Xue Tong olmadan Sekiz Trigramlı Özümseme Formasyonunu bile kurmakta başarısız oluyorlardı.

 

“Genç ustam ilk önce Ejder Dişi kurumuna mı haber versek?” Gu Jin’in aklına bu fikir gelmişti.

 

Bir başka şahsi koruma, Shen Yifan da bu fikre katıldı: “Evet, bu meseleyi duyurmalıyız ve veliaht prens Ye Rong’un bu durumdan haberdar olduğundan emin olmalıyız. Burası başkent, Ye Ailesinin bölgesi. Soyluların kapısının önünden gizlice insan kaçırılması ne demek düşünsenize.”

 

Jiang Chen kafasını salladı: “Bu meselede bizim sayımız kısıtlı. Ejder Dişi kurumunun ve veliaht prensin güçlerini yanımıza çekip onlardan yardım almalıyız.”

 

Veliaht Prens Ye Rong tam da yatmaya hazırlanıyordu ki Jiang ailesinin başına kötü bir olay geldiği haberini duydu. Jiang ailesinin koruma başı olan Xue Tong malikânelerinin kapı önünden kaçırılmıştı.

 

Bu haberler başkentte bir deprem etkisi yarattı. Haberlerin yayılma hızı da oldukça fazlaydı.

 

Tian Shao Ejder Dişi Muhafızlarının üçüncü birlik sorumlusuydu, birliği ile beraber olayların en başından soruşturmaya başlamıştı.

 

Veliaht prens ise artık kralın elinde bulundurduğu yetkilerden bazılarına sahipti, elit muhafızları ve şehrin giriş-çıkışlarını kontrol edebiliyordu. Haber kendisine ulaştıktan sonra şehirden çıkışı yasaklamıştı.

 

Başkentteki huzur bozulmuştu.

 

Veliaht prens Ye Rong sinirliydi. Sadece Jiang Chen’in hatırına değil, aynı zamanda Xue Tong ile Güz Avında kurduğu arkadaşlık ilişkisinin hatırına sinirlenmişti.

 

Sonuçta bu suçu işleyen kişiler Jiang ailesi gibi ikinci kademeden soylu bir hanedanın kapısının önünden koruma başlarını kaçırabiliyorsa, gün gelir Doğu Sarayının önünden Ye Rong’u da kaçırabilirlerdi.

 

Doğu Sarayı her ne kadar yüksek korumada olsa da, Ye Rong Jiang Chen’in bile bu saldırıyı savunamadığını düşündükçe kendisine olan güveni sarsılmıştı.

 

Düşman oldukça güçlü ve korkutucuydu.

 

Eğitmen Ye de şaşırtıcı haberi duyduğunda kafası karışmıştı. İç çekerek konuştu: “Bu sefer ben yanılmışım. Ben sanıyordum ki başkentte barış durumu hâkim. Böylesine bir tehlikenin kapımızı çalacağını kim bilebilirdi ki? Küçük Dan, mesele bu sefer basit değil.”

 

Dan Fei’nin güzel kaşları hilal şeklini aldı: “Düşmanın gücünün temeli çok kuvvetli, prensler Güz Avında öldüğüne göre onların destekçileri bu işi yapmış olamaz. Bu düşman kesinlikle Jiang ailesinin kendi düşmanlarından birisi olmalı.”

 

“Kuzey Gök Kubbe Sarayı olabilir mi?” Dan Fei’nin aklına bir anda bu fikir gelmişti.

 

“Küçük Dan, rastgele tahmin yürütmeyi bırak. Gerçeği öğrenmeden böyle suçlamalarda bulunmamalısın. Bu meseleyi Jiang Chen’in nasıl idare edeceğini görmek istiyorum.” Ye Chonglou gülerek konuşuyordu.

 

Veliaht prens ve Ejder Dişi Kurumu bütün güçleri ile olayı soruşturuyor olsa da, Jiang Chen başkalarına umut bağlamak istemiyordu. Acele şekilde kendi hazırlıklarını yapmaya başladı.

 

Jiang Chen biliyordu ki bu mesele önceden karşılaştığı diğer meselelerden daha zor olacaktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr