Bölüm 216: Değerli Ganimetlerle Geri Dönüş

avatar
3253 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 216: Değerli Ganimetlerle Geri Dönüş


Jiang Chen beş gün sonra nihayet mağaradan çıktı. Buz’un Alevli Kalbini tamamen geliştirmişti ve ruh okyanusuna bir tohum olarak yerleştirmişti, fazladan bir yetenek olarak savaş teknikleri arasına depolamıştı.

 

Labirent Âleminden çıkış gününe iki günden az zaman kalmıştı. Jiang Chen daha önceden belirlenmiş tahliye noktasına ve vaktine yetişmek için acele ediyordu, oyalanmak için vakti yoktu.

 

Son yarım gün kala tahliye noktasına yetişebilmişti.

 

Dan Fei ve Xue Tong vaktin azalması ile endişelenmeye başlamışlardı. Eğer Jiang Chen tahliye vaktini kaçırırsa, üstün yetenekleri bile buradan çıkmasına yardımcı olamazdı.

 

“Haha! Kardeş Chen, nihayet gelebildin. Eğer bir süre daha gecikseydin kız kardeş Dan Fei geri dönüp seni aramaya koyulacaktı.” Ye Rong Jiang Chen’i mutlu bir şekilde karşıladı.

 

Ye Rong kalbinin derinliklerinde Jiang Chen’e karşı samimi bir minnettarlık hissediyordu. Eğer Jiang Chen olmasa Güz Avında canlı olarak çıkamayacağının farkındaydı.

 

Jiang Chen’in sayesinde veliaht prens olma yolundaki rakiplerinden kurtulabilmişti.

 

Dan Fei Ye Rong’un abartılı söylemlerini duyunca bir nebze utanmıştı: “Ye Rong, seni gidi küçük maymuncuk! Sen ne saçmalıyorsun öyle bakayım?”

 

“Hehe! Şimdi madem Jiang Chen döndü, bu demek oluyor ki Güz Avı boyunca bir kişiyi bile kaybetmeden geri dönüyoruz!” Ye Rong acele şekilde konuyu değiştirdi.

 

“Evet, şanslıyız. Baksanıza geri dönmeyi başaran kişi sayısı oldukça az. Bu seferki Güz Avında oldukça fazla kayıp yaşanmış. Görünüşe göre katılan grup sayısının sadece yarısı geri dönebiliyor.”

 

Ye Rong iç çekti: “Son günlerde birçok ruh hayvanının birdenbire ortaya çıkıp vahşice bizi avlamaya başlayacaklarını kim bilebilirdi ki? Eğer biz temkinli davranmasaydık sonuçlar bizim için de kötü olabilirdi. Jiang Chen, son günlerde seni kovalayan ruh hayvanı olmadı mı hiç?”

 

Jiang Chen olumsuz bir ifadeyle kafasını iki yana salladı: “Ben son birkaç gündür kapalı alan yetişimindeydim ve ruh hayvanlarına rastlamadım.”

 

Jiang Chen ortamdaki herkesin gözünde kendisine inanmadıklarına dair izler görüyordu: “Neden bana öyle bakıyorsunuz? Ben gerçekten de kapalı alan yetişimindeydim.”

 

“Pekâlâ.” Ye Rong gülümsedi: “Sen iyi ki kapalı alan yetişimine girmişsin. Duyduğuma göre on taneden fazla sayıda ruh hayvanı Labirent Âleminde dolaşıyormuş ve insanları avlıyorlarmış. Ölümlerin çoğu son birkaç gün içinde yaşanmış.”

 

Jiang Chen içten içe gülüyordu, aynı zamanda meraklanmıştı. Acaba Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeğinin saldırısından canlı olarak çıkmayı başaran ruh hayvanları beni aramak için mi avlanıyorlardı?

 

Olasılıklardan birisi de buydu.

 

Jiang Chen buna inanmak istemiyordu.

 

Kalan yarım günlük sürede hiçbir olay yaşanmadı. Jiang Chen ve grubu Labirent Âleminden çıkış yapmak için harekete geçtiler.

 

 

Gök Ağacı Krallığı’na adımını atar atmaz yaşadığı bu tecrübenin ne kadar sıra dışı olduğunu düşünmeye başladı.

 

Bu sırada bir grup Kıymetli Ağaç Topluluğu müridi de Labirent Âleminden çıkış işlemlerine yardımcı oluyorlardı.

 

Jiang Chen aslında bu işlemin ‘yardım etme’ işlemi gibi gözükmesine rağmen, aslında bir denetleme ve kontrol etme işlemi olduğunu biliyordu. Kıymetli Ağaç Topluluğu müritleri kimsenin ganimetlerini vergisini vermeden götürmesine izin vermeyeceklerdi.

 

Güz Avına sahiplik eden Kıymetli Ağaç Topluluğu, hiçbir çaba sarf etmemiş olsa da, ava katılan uygulayıcıların ganimetlerinin yarısına el koyma yetkisine sahipti. Bu yüzden topluluğun müritlerinin pür dikkat şekilde denetleme yapmasına şaşırmamak gerekirdi.

 

Birinin ganimetlerinin vergisini ödemeden gitmesi demek, topluluğun kazancının azalması demekti.

 

Ye Rong bir prens olmasına rağmen, Ye Rong bile ganimetinin vergisini vermek zorundaydı. Ye Rong da depoladığı ganimetlerini ortaya çıkardı ve ne kazandıysa yarısını topluluğa verdi.

 

Sıra Dan Fei ve Jiang Chen’e geldiğinde ise Ye Chonglou denetim yapan bir müride yaklaştı: “Bu ikisini Labirent Âlemine gönderen kişi benim, bu yüzden onları denetlemenize gerek yok.”

 

Yaşlı Eğitmen oldukça baskın bir karaktere sahipti. Denetim yapan mürit sadece ağzı açık bir şekilde bakmakla yetinebilmişti.

 

Aslında topluluk müritleri krallıktaki hiç kimseden korkmuyorlardı. Fakat iş Eğitmen Ye’ye gelince farklı oluyordu.

 

Denetim yapan mürit elini salladı: “Sıradaki.”

 

Denetim yapan müritler bu duruma sinirlenmişti elbette, fakat ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Bir sonraki grup onların günah keçileri olmuştu, sinirlerini onlardan çıkaracaklardı.

 

Yaşlı eğitmen Dan Fei ve Jiang Chen’i kenara çekti.

 

Dan Fei gülümseyerek konuştu: “Sayın eğitmenim, bu müritler pek de mutlu görünmüyor.”

 

“Bundan bana ne? Benim gibi birisi için böyle basit müritlerin ne hissettiği önemli değil. İster mutlu ister üzgün olsunlar, umurumda değil. Küçük kızım Dan, bu seferki ganimetin oldukça iyi gibi?” Yaşlı eğitmen Dan Fei’nin sırtındaki bambu ağacından yapılmış sepete baktığında oldukça mutlu olmuştu.

 

“Hehe! Üçüncü deneyişte bir şans varmış. Eğer bu sefer de elim boş dönecek olsaydım, karşınıza çıkacak yüzüm olmazdı sayın eğitmenim.”

 

Yaşlı eğitmen güldü: “Peki, Jiang Chen ile bir takım oluşturmana dair verdiğim öneri nasıldı? Tahminlerime göre bu seferki avda Jiang Chen de en az senin kadar iş yapmıştır ha?”

 

Dan Fei’nin güzel yüzü kızardı. Jiang Chen’in yardımı dokunduğunu inkâr edecek değildi.

 

Fakat Jiang Chen gülümseyerek inkâr etti: “Ben sadece Dan Fei’nin asistanlığını yaptım. Ne gibi bir yardımım dokunmuş olabilir ki?”

 

Dan Fei suratını astı: “Eğitmenim, ben Jiang Chen ile bir anlaşma yaptım, elde ettiğimiz ruh hayvanlarının yarısını ona vermeliyiz.”

 

Eğitmen gülümsedi: “İşte adalet bu. Mademki beraber bir takım oluşturdunuz, ganimeti de bölüşmelisiniz.”

 

Dan Fei eğitmenin başka türlü düşüneceğinden şüphelenmiş ve endişelenmişti. Fakat Baş Usta’nın bu yumuşak tavrını görünce kalbine su serpilmiş gibi oldu.

 

Baş Usta kalabalığın üzerinde göz gezdirdi ve kaşlarını çattı: “Bu seferki avdan geri dönen kişi sayısı oldukça az.”

 

“Baş Usta, Güz Avına katılan prenslerden Ye Rong hariç hepsi öldü.” Dan Fei aniden bu konuyu açtı.

 

“Hmm?”

 

“Ye Dai ve Ye Zheng takım oluşturdular ve Ye Rong’u hedef aldılar. Fakat Ye Rong ve Jiang Chen ortak çalışarak onları alt etti. Ben onların iyiliği için merhamet rica etim fakat… Olayların devamında bir fare sürüsü ile karşılaştık. Ye Dai ve Ye Zheng bu fare sürüsü tarafından yutuldu. Fare sürüsünü tetikleyen Ye Qiao ise kendi kazdığı kuyuya düştü ve kendisi de farelere yem oldu.”

 

Baş Usta bunları dinlerken sessiz kaldı ve bakışlarını uzaklara yoğunlaştırdı.

 

“Peki, siz bu fare sürüsüne rastlamadınız mı?” Baş Usta merakla soru.

 

“Biz de fare sürüsü tarafından kuşatılmıştık fakat…” Dan Fei’nin bakışları Jiang Chen’e dönmüştü, ne diyeceğini bilemez bir ifadeyle bakıyordu.

 

“Hehe! Görünüşe göre bana anlatacağın daha çok şey var.” Yaşlı Eğitmen gülüyordu.

 

“Aslında anlatacak çok bir şey yok. Ben canavarların dilinden biraz anlarım, fare sürüsünün liderleri ile biraz sohbet ettik ve bizi serbest bıraktı. Ben sadece onları ikna ettim, hepsi bu.” Jiang Chen konuşurken ellerini iki yana açmıştı.

 

Baş Usta manalı bir şekilde gülümsedi fakat yorum yapmadı. İç çekti: “Görünüşe göre bir dedikodu yaymak her şeyi değiştirebiliyor. Sanırım bundan sonra veliaht prens olarak tek aday Ye Rong.”

 

“Bu aslında kötü bir şey değil.” Jiang Chen gülümseyerek cevapladı.

 

Jiang Chen Baş Usta ile sohbetini bitirdikten sonra Ye Rong’un yanına gitti.

 

“Xue Tong, az önce yanından geçen kişi kimdi?” Jiang Chen Xue Tong’a yaklaşıp sormuştu.

 

Xue Tong kafasını salladı: “Bilmiyorum. Benimle çok kısa bir süre konuştu ve sadece adımı sordu. Belki de benim dördüncü prensle beraber olduğumu görüp merak etmiştir.”

 

“Ona söyledin mi?”

 

Xue Tong’un yüzünde anlamsız bir ifade oluştu: “Genç ustam, bir problem mi var?”

 

Jiang Chen bir süre sessizce düşündü ve kafasını salladı: “Sanırım o kişi bir müddettir seni gözlemliyor. Belki de ben yanlış düşünüyorumdur. Aman boş ver, bu önemsiz bir mesele. Belki de aklımdan uyduruyorumdur.”

 

Xue Tong Jiang Chen’i tanıyordu, ona bir şey soruyorsa boş yere sormazdı. Xue Tong kalabalığı gözleriyle taradı fakat ustasının bahsettiği kişiyi göremedi.

 

Bu durumun garip olduğunu düşünse de, bir şey söylemedi.

 

“Hehe! Eğitmen Ye, duyduğuma göre iki tane genci denetimden geçirmeden dışarı çıkarttırmışsınız. Bu durum müritleri zor durumda bırakmış. Denetim sırasında bekleyen herkes bu durumun adil olmadığını söylüyor ve bu durum oldukça can sıkıcı.”

 

Eğitmen Ye’nin yanına yaklaşan bir Kıymetli Ağaç Topluluğu müridi konuşmuştu.

 

Yaşlı Eğitmen kaşlarını çattı: “Kimmiş o şikâyet edenler? Gelip dertlerini bana anlatsınlar.”

 

Mürit gülümsedi: “Sizin önünüzde şikâyet etmeye nasıl cesaret edebilirler ki? Sadece kendi aralarında ve denetimcilerle konuşuyorlar.”

 

“Kadim Demir, ne demek istiyorsun?”

 

Müridin ismi Kadim Demir’di.

 

“Ah, sadece işleri bizim için biraz kolaylaştırmanızı ve bize örnek olacak şekilde davranmanızı istiyorum.”

 

Ye Chonglou kahkaha ile güldü: “Bu sadece kötü bir tesadüf. Benim denetimden alıkoyduğum iki genç kişi Güz Avına sadece dünya görüşlerini genişletmek için girdiler, avlanmak için değil. Bundan dolayı ganimet elde etmediler. Size olmayan ganimetin yarısını nasıl versinler ki?”

 

Kadim Demir’in yüzü soğuk bir ifade aldı: “Baş Usta, bu işler böyle yürümez.”

 

“Madem öyle düşünüyorsun, yapacak bir şey yok. Eğer ısrar ediyorsan Topluluk Başkanı Xie’ye ya da kıdemli amirine rapor ver ve gelip benimle görüşsünler.”

 

Baş Usta kayıtsız bir ifadeyle konuşuyordu, tavırlarından belli oluyordu ki bu karşısındaki Kadim Demir denen kişi ile konuşarak vakit harcamak istemiyordu.

 

Kadim Demir Baş Usta’ya bir iki kez göz attı, bakışlarından belli oluyordu ki ondan korkuyordu, bu yüzden bir şey demedi. Sinirli bir şekilde ortamdan ayrıldı.

 

Kadim Demir Jiang Chen’in önünden geçerken durdu: “Sen Eğitmen Ye’nin getirdiklerinden birisin değil mi?”

 

“Evet.” Jiang Chen kafasını sallayarak cevapladı.

 

“Ben Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun kadim kişilerinden birisiyim. Genç adam, sana soruyorum, içeriden ne kadar ganimet getirdin?”

 

“Baş Usta Ye Chonglou bunu size söyledi zaten, daha fazla konuşmaya gerek yok.” Jiang Chen biliyordu ki bu kadim kişi kendisini de olayların içine bilerek çekmeye çalışıyordu.

 

“Benimle oyun oynuyorsun ha?” Kadim Demir’in yüzünde karanlık bir ifade oluştu: “Sen genç birisin fakat potansiyelin yüksek. Bütün geleceğini bunun gibi küçük bir mesele yüzünden karartmak mı istiyorsun gerçekten?”

 

Bu sözlerin anlamı şuydu: ‘Sen daha genç birisin ve eğer ileride Kıymetli Ağaç Topluluğu’na girmek istersen benim elime düşeceksin. Neden hemen şimdi ganimet olarak aldığın eşyaların yarısını bana verip geleceğini kurtarmıyorsun?’

 

Jiang Chen kayıtsız şekilde gülümsedi, bu elemana daha fazla vakit harcamak istemiyordu. Bu elemanın bir şeylerin peşinde olduğunu, bir bela açmak istediğinin fakındaydı. Eğer Jiang Chen ganimetinin yarısını şimdi çıkarıp verirse, müridin eline bir fırsat geçecekti, Baş Usta’yı alt etme fırsatı!

 

Ganimet meselesi aslında küçük bir meseleydi. Fakat topluluğun bu kadim kişisi bu olayı bir fırsata çevirerek Baş Usta’ya sataşmaya çalışıyordu.

 

“Bunlar ne biçim tavırlar böyle?” Kadim Demir Jiang Chen’in böylesine küstah cevaplar vermesine sinirlenmişti.

 

Kadim Demir ile aslında Jiang Chen de Ye Chonglou da aynı tavırda konuşmuşlardı, fakat Kadim Demir Baş Usta’ya karşı bir tepki veremiyordu. Jiang Chen’e gelince, daha bu çocuğun sakalı bile doğru düzgün çıkıyordu, kendisiyle nasıl böyle konuşabilirdi?

 

Üstelik de Jiang Chen’in tavırları Ye Chonglou’dan daha da küstahçaydı.

 

“Kadim Demir, sen git ve oyunlarını başkalarına oyna, ben bunları kaldıracak değilim, seninle konuşarak vaktimi harcayamam.”

 

Jiang Chen, Kadim Demir’in planladığı oyunu anlamış olduğunu belirten bu sözlerini söylerken oldukça duygusuz bir surat ile, kayıtsız şekilde söylemişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr