Bölüm 215: Etrafından Dolaşıp Ruh Özünü Çalmak

avatar
3166 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 215: Etrafından Dolaşıp Ruh Özünü Çalmak


Uçurumdaki manzaraya tamamen kargaşa hâkimdi. İlk ruh hayvanının Nilüfer tarafından yutulmasının üzerinden çok kısa bir süre sonra ikinci ve üçüncü ruh hayvanı da yutulmuştu.

 

Nilüferin iştahı oldukça göze batıyordu. Bir ruh hayvanı ona yaklaştığı anda bir daha uzaklaşamıyordu, Nilüfer tarafından tuzağa kapatılıyor ve ölene kadar debelenip duruyordu.

 

Bazı çevik ve zeki olan ruh hayvanları diğer ruh hayvanlarının böylesine tuzağa düşürüldüğünü görünce geri çekilmeye başlamışlardı.

 

Fakat yine de, merkezden dışarı doğru yayılan dallar tıpkı bir ahtapotun gibiydi ve yoğun bir kuşatma yapıyordu.

 

Bir de bunun üzerine Nilüferin devasa ağzını ekleyince, ruh hayvanlarının kaçacak pek fazla yerleri kalmıyordu.

 

Jiang Chen durumun analizini yapınca hemen Fare Kralını harekete geçirmeye çalıştı: “Fare Kralı hadi! Aşağı doğru ilerlememiz lazım. Onun arkasından dolaşacağız.”

 

“Arkasından mı?”

 

“Soru sorma ve benim emirlerimi takip et. Acele etmemiz lazım, hem de çok acele!” Jiang Chen Fare Kralını yönlendirmişti, derinliklere doğru kazı yaptırtıyordu.

 

Fare Kralı sanki suda yüzüyormuş gibi hızlı bir şekilde kazı yapabiliyordu. Sert kayalar onun için bir engel değildi.

 

Kabul etmek gerekirdi ki Fare Kralının yetenekleri gerçekten de üstündü.

 

“Hmm, yaklaşık olarak iki ya da üç bin metre kadar derinde olmalıyız, yaklaşmış olmalıyız.” Jiang Chen Medyumun Zihnini kullanarak hesaplama yapıyordu.

 

Jiang Chen’in Medyumun Zihni yeteneği sayesinde duvarların arkası gün ışığı aydınlık görünüyordu. Bir de bunun üzerine İlah’ın Gözü yeteneği eklenince, çok detaylı şekilde gözlem ve analiz yapabiliyordu.

 

“Şu tarafa git, orada!”

 

Merkezdeki boşluğun alt tarafındaki sıcaklık oldukça normaldi, ne çelik soğuk ne de lav sıcak burada etkili değildi.

 

Jiang Chen bu durumun sebebinin Buz’un Alevli Kalbinin oluşturduğu dengeden kaynaklandığını biliyordu. Sadece bu denge sağlandığında Kalbin gelişimi en hızlı düzeyinde olurdu.

 

“Hadi, hadi acele et! Çabuk olmalıyız!” Jiang Chen merkezdeki boşluğa doğru acele ile ilerliyordu.

 

Nilüfer ile zamana karşı yarıştığını biliyordu ve ruh hayvanlarının Nilüferi biraz daha oyalamasını umuyordu.

 

Nilüfer Çiçeği tamamen pes etmediği sürece Jiang Chen güvende sayılmazdı.

 

Eğer Nilüfer Çiçeği rakiplerini devre dışı bırakırsa, bu durumda Jiang Chen yüzlerce Nilüfer dalı ile karşı karşıya kalacaktı.

 

Bu Nilüfer dallarının her birinin gücü ruh âleminin en üst seviyesindeydi.

 

Eğer bu dallarla savaşmak zorunda kalırsa Jiang Chen’i şüphesiz bir ölüm bekliyor demekti.

 

Fakat Jiang Chen planını uygulayabilirse, yani dallar kendisini alt etmeden önce Nilüfer Çiçeğinin merkezindeki ruh enerjisini absorbe edebilirse, ruh enerjisinin kaynağı kesilen dallar anında solacaktı. Bu gerçekleştikten sonra ise artık Jiang Chen güvende demekti.

 

Şu anda Jiang Chen’in verdiği savaş, zamana karşı savaştı.

 

Jiang Chen’in önünde bir sis bulutu oluştuğunda bir anda duraksadı: “Burası olmalı.”

 

Jiang Chen bunun bir fırsatlar ve riskler topluluğu olduğunu biliyordu, kalbindeki heyecan nabzının artmasına sebep oldu.

 

Alt tarafta bir mihrap gibi bir oluşum fark etmişti, taştan yapılmış bir mihrap.

 

Tam da hamlesini yapacaktı ki, su birikintisinin içindeki bu mihrabın etrafında sekiz adet sarmaşık şeklinde dal olduğunu fark etti. Mihrap taşının etrafında sekiz adet dal vardı ve onu koruyordu.

 

“Lanet olsun, Nilüferin kalbi oldukça temkinli davranıyor.” Jiang Chen streslenmişti. Tam önünde duran fırsatı görebiliyordu fakat ona erişemiyordu.

 

Buradaki her dal ruh âleminin en üst seviyesindeydi. Jiang Chen şu anki eğitim seviyesi ile eğer bir hamle yaparsa ölümle yüzleşeceği kesindi.

 

Fakat yine de, eli boş dönmek istemiyordu.

 

“Yoldaş Fare Kral, senin soyundan birkaç fareyi feda etmek zorunda kalabiliriz.”

 

Fare Kral kederli şekilde gülümsedi: “Bunu gerçekten yapmak zorunda mıyız?”

 

“Eğer ben daha güçlü hale gelemezsem, senin kabilenin daha güçlü hale gelmesini nasıl sağlayabilirim ki?”

 

Fare Kral acayip bir ifadeyle gülümsedi: “Bu feda etme işleminin elde edeceğimiz şey için yeterli değerde olup olmadığından emin değilim.”

 

“Yoldaş Fare Kral, sen fikrinden vaz mı geçtin yoksa?”

 

“Tamam, daha fazla söze gerek yok. Ben çocuklarımdan birkaç tanesini çağırıp Nilüferin dikkatini başka yöne çekmelerini emredeceğim. Sonrası sana kalmış!”

 

“Pekâlâ, senin soyundakiler Nilüferin dikkatini üç-beş dakika kadar başka tarafa çekebilirse eğer, sana söz veriyorum ben istediğimi elde edeceğim.”

 

Fare Kral hiç tereddüt etmeden birkaç bin tane Altın Yiyen Fareyi çağırdı. Farelere su birikintisine doğru ilerlemelerini emretti.

 

Altın Yiyen Fareler he zamanki gibi hızlı ve korku vericiydi, hangi ortamda olduklarını çok önemsemeden ilerliyorlardı. Taş mihraba doğru akın ettiler ve sekiz Nilüfer dalını parçalamaya başladılar.

 

Jiang Chen kısa bir süre bekledi, farelerin dalları oyalamaya başladığını görünce bir sıçrama gerçekleştirdi ve su birikintisinin içindeki taş mihraba yakın bir yere kondu.

 

Jiang Chen taş mihrabın içindeki ruh eşyasına baktı, küçük bir çocuk siluetindeydi ruh eşyası. Yarısı mavi, yarısı kırmızıydı. Bir tür parıldayan, etrafına kıvılcım saçar gibi parıldayan bir kristal parçaydı.

 

Etraftaki Nilüfer dalları kesinlikle bu eşyadan doğmuş ve gelişmişlerdi.

 

“İşte Buz’un Alevli Kalbi!”

 

Jiang Chen tam da bu ruh eşyasına uzanıp eline alacaktı ki, bir anda eline hücum eden bir sıcak enerji dalgası ile karşılaştı.

 

Acele şekilde elini geri çekti.

 

“Doğru ya, Buz’un Alevli Kalbi hem sıcak hem de soğuk enerji ile dolu. Özel bir ekipman kullanmadan onu elde etmem mümkün değil. Şu an hamle yaparsam sadece onu parçalamaya yarar bu.”

 

“Fakat eğer İlahi Sonsuzluk Yumruğu tekniğimi kullanırsam, bir elime ayı, diğer elime güneşi alırsam belki de Buz’un Alevli Kalbi ile uyumlu şekilde hamle yapabilirim.”

 

Jiang Chen İlahi Sonsuzluk Yumruğu yeteneğini ellerine alırken elleri titredi. Bir elinde güneş, bir elinde ay vardı, Buz’un Alevli Kalbine doğru uzandı.

 

“Sen de kimsin? Alt dereceden bir canlı, bir insan! Beni rahatsız etmeye nasıl cesaret edersin? Bana dokunmayı bırak!”

 

Buz’un Alevli Kalbi’nin aklı ve muhakeme yeteneği vardı, konuşabiliyordu! Eğer aklı olmasa nasıl bu kadar çok dala ve çiçeğe hayat verip onların gelişmesine öncü olabilirdi ki?

 

İyi ki, Buz’un Alevli Kalbi’nin savaşma yeteneği yoktu. Jiang Chen kendisine doğru hamle yaptığında kendisini savunamayacak durumdaydı.

 

“Âdemoğlu! Sen benim ruh enerjimi mi absorbe ediyorsun? Hayır, sen aslında beni geliştiriyorsun! Nasıl… Bunu nasıl yapıyorsun? Sen beni nasıl geliştirebilirsin?”

 

Buz’un Alevli Kalbi panik yapmıştı. Hemen tohumları Jiang Chen’in üzerine yönlendirmişti.

 

Üst tarafta ruh hayvanlarıyla savaşan tohumlu dalların Jiang Chen’e ulaşması fazla uzun sürmeyecekti.

 

Altın Yiyen Fare Kralı da bu duruma tepkisiz kalamamıştı. Kendi soyundan fareleri açığa çıkartarak tohumlu dalları oyalamaları için Nilüferin üzerine göndermişti.

 

Jiang Chen İlahi Sonsuzluk Yumruğu yeteneğini iyi kullanıyordu. Üstelik Nilüfer Çiçeği hakkında derin araştırma da yapmıştı. Bu durum ruh enerjisini absorbe etme hızını oldukça yükseltmişti.

 

Jiang Chen’in absorbe hızı arttıkça, Nilüferin savunma gücü azalıyordu. Nilüferin kontrol ettiği tohumlu dalların sayısı da gittikçe azalıyordu. Nilüferin ruh gücü emildikçe, dalların saldırı gücü de azalıyordu.

 

Yaklaşık on beş dakika sonra, Jiang Chen su birikintisinin içindeki taş mihrabın orta yerinde bulunan Buz’un Alevli Kalbi’nin tamamını absorbe etmişti.

 

Buz’un Alevli Kalbi ortadan kaybolduktan sonra Nilüferin dalları da solmuştu.

 

Jiang Chen acele şekilde mihraptan çıktı ve Fare Kralının yanına geldi: “Hadi, acele et. Gidelim buradan!”

 

Fare Kral etraftaki fareleri de çağırdı ve geldikleri yoldan hızla geri gitmeye başladılar. Arkalarında bıraktıkları manzara ise tamamen yıkım içeren bir manzaraydı.

 

Bu felaketten canlı kalabilmeyi başarabilmiş bütün ruh hayvanları merkeze yönelmişti.

 

Ruh hayvanlarını sarıp sarmalayan bütün dallar solmuştu ve hayvanlar serbest kalmıştı.

 

Her ne kadar ruh hayvanlarının sayısı ilk baştakinin üçte birine kadar düşmüş olsa da, hayatta kalan bu hayvanlar tabii ki de en güçlü olanlardı, doğal olarak zayıflar ilk başta ölmüştü.

 

Daha az evvel ölümün pençelerinden kurtulmuş olmalarına rağmen bu durum onları tatmin etmemişti ve merkezdeki boşluğu araştırmak istiyorlardı.

 

Merkezdeki boşluğun içinde bu büyük yıkımı gördüklerinde hepsi de şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti.

 

“Demek buradaki mihrap Nilüferi kontrol ediyormuş!”

 

“Hayır, burada hiç ruh gücü yok ki! Nasıl dalları kontrol edebilsin?”

 

“Hah? Burada bir Âdemoğlunun kokusunu alıyorum!”

 

“Acaba bir Âdemoğlu buraya gizlice gelip Nilüferin ruh özünü çalmış olabilir mi?”

 

“Âdemoğlu mu?”

 

“Herkes buraya baksın! Burada bir tür geçit var!”

 

“Bu geçit Âdemoğlunun kaçtığı geçit olabilir mi?”

 

“Evet, geçidin büyüklüğüne bakılırsa, bir Âdemoğlunun geçebileceği büyüklükte.”

 

“Bu garip, bu geçit oldukça taze yapılmış gibi duruyor! Bu Âdemoğlu kazı yapmayı da mı biliyor?”

 

“Her ne ise! Hadi peşine düşelim!”

 

Birkaç küçük bedenli ruh hayvanı geçide girerek takibe başladılar.

 

Büyük bedenlere sahip ruh hayvanları ise kendilerini ne kadar zorlasalar da geçide sığamamışlardı. Onların yapabileceği tek şey yeryüzüne çıkıp oradan durumu takip etmeye çalışmaktı.

 

Fakat Jiang Chen’in elinde büyük bir avantaj vardı, Fare Kral sayesinde çok hızlı bir şekilde yüzeye çıkabilmişti.

 

Fare Kral Kayalık Yuvaya girdikten sonra Jiang Chen de bütün gücünü bacaklarına verip hızlı bir şekilde mağaraların bulunduğu uçurumdan kaçmıştı.

 

Dağlık vadiyi de geride bırakmıştı, artık aklında endişe kalmamıştı. Labirent Âlemi çok genişti. Geri çekilerek ruh hayvanları tarafından bulunmayı imkânsız hale getirmişti.

 

Bin li kadar mesafeyi çılgınlar gibi koştuktan sonra, sessiz bir mekân buldu ve Fare Kralına bir mağara kazdırdı. Mağaraya saklandı ve kapalı alan yetişimine başladı.

 

Buz’un Alevli Kalbini absorbe ettikten sonra Jiang Chen’in ruh okyanusu neredeyse patlayacak gibi olmuştu. Buz’un Alevli Kalbinden aldığı enerjiyi tam manasıyla kullanabilmesi için kapalı alan yetişimine girip ruh okyanusunu şekillendirmesi gerekiyordu.

 

Jiang Chen iyi ki İlahi Sonsuzluk Yumruğu yeteneğine çok çalışmıştı ve onun gizemlerini öğrenmişti. Eğer bu yeteneği olmasa Buz’un Alevli Kalbini kesinlikle elde edemezdi.

 

Zaten güneş ve ayın gizemlerini anlayamamış herhangi bir uygulayıcı olsa, Buz’un Alevli Kalbini elde etmeye çalışırken mutlaka harap olurdu.

 

Sadece yin ve yang’ın ortaklaşa çalışması ile olabilecek bir durumdu bu.

 

Jiang Chen artık bu Güz Avının boşuna olmadığını düşünmeye başlamıştı, sonuçta eli boş dönmeyecekti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr