Bölüm 214: Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeği

avatar
3401 2

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 214: Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeği


Jiang Chen her ne kadar meraklı olsa da, acele ederek elindeki bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Gerçekten de olduğu yerden çıkıp merkeze bakmak istiyordu fakat mantığı ona eğer ki Eğitmen Ye’nin gücü gibi ruh hayvanlarını zapt etme gücü yoksa bu hamleyi yapmamasını söylüyordu, çünkü ruh hayvanları kendisini fark ettiği anda parçalarına ayırmak isteyeceklerdi.

 

Bu durum her ne kadar sıkıcı olsa da, şu an yapabileceği tek şey beklemekti.

 

Zaten ruh hayvanları da şu anda hamle yapmıyor ve sabit şekilde bekliyorlardı.

 

Ruh hayvanları ile insanların farklı yapılara sahip olduğu aşikârdı.

 

Ruh hayvanları nadiren gruplar halinde dolaşıyorlardı.

 

“Lanet olsun, buraya en erken gelen benim ve yaklaşık yirmi gündür bekliyorum. Bu şeyin açığa çıkması için daha ne kadar beklememiz gerekiyor?” Ruh hayvanlarından birisi endişeli şekilde şikâyet etmişti.

 

 “Erken gelmenin ne anlamı var ki? Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeği en fazla yedi tohuma sahip olabilir. Burada çok fazla hayvan var ve bu işin sonu kesinlikle katliamla bitecek.”

 

“O halde birbirimizi öldürürüz, bundan korkan kim?”

 

“İlk ölenler elbette orta dereceli ruh âlemindekiler olacak. Ben üstün dereceli ruh âlemindeyim ve on tane orta dereceli ruh âleminden hayvanla aynı güçteyim. Kim ne derse desin bu sefer kesinlikle bir tane Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeğinden bir tohum alacağım kendime.”

 

“Hah! Bu dediğin tohumların nerede ortaya çıkacağına göre değişir. Eğer dezavantajlı bir noktada ortaya çıkarlarsa ne yapacaksın?”

 

“O halde tohumu kim aldıysa onun elinden alacağım!”

 

“Bu çabanı ileriye sakla. Buradaki herkes aynı şeyi düşünüyor. Fakat en sonunda yine en güçlü ruh hayvanları kimse, onlar gülecek.”

 

Jiang Chen’in canavar dilini anlayabilmesi ve ruh hayvanları arasındaki konuşmaları kavrayabilmesi çok iyi bir şeydi.

 

Bu sayede hayvanların kendi aralarındaki konuşmalarından bile bilgi toplayabiliyordu.

 

“Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeği mi?”

 

Jiang Chen bu ismi daha önce duymuştu. Asıl şaşırdığı şey bu ismi duyması değil, bu ismi Labirent Âleminde duymuş olmasıydı. Labirent Âleminde böylesine bir şey mi vardı?

 

Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüferi inanılmaz bir varlıktı.

 

Eğer bu çiçeğin içindeki ruh enerjisi bir kez uyandırılırsa en kötü ihtimalle aziz dereceli bir ruh enerjisi ortaya çıkardı ve bu sadece başlangıçtı. Birçok nilüfer olgunlaştırıldığında toprak derecesine veya göksel dereceye ulaşabiliyordu.

 

Jiang Chen aslında bu nilüferlerin kutsal dereceye ulaşabildiğini bile duymuştu önceki hayatında.

 

Jiang Chen’in Labirent Âlemi bilgisine göre, buradaki en güçlü hayvan aziz dereceliydi. Aslında buradaki en güçlü varlık aziz dereceli ise madem, Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeği gibi bir şey burada varlık göstermemeliydi. Sonuçta dereceler arasındaki fark oldukça belli ediyordu kendini.

 

“Acaba Labirent Âleminde bir başka bilinmeyen sır daha mı var?” Jiang Chen tahmin yürütüyordu.

 

Önceki hayatından nilüfer çiçekleri hakkında duyum almıştı ve biliyordu ki içindeki ruh enerjisi eğer açığa çıkartılabilirse, bazen bu enerji maddeleşebiliyordu.

 

Aslında, Nilüfer Çiçekleri hakkındaki en kıymetli şey tohumları değildi.

 

En önemli ve kıymetli şey aslında onun özünün ruhuydu: Buz’un Alevli Kalbiydi.

 

Nilüfer Çiçeğinin gövdesi parçalanmış olsa bile, eğer ki özüne zarar gelmediyse hala kullanışlı demekti. Gövde zaten bir süre sonra yeniden doğardı.

 

Buz’un Alevli Kalbi genellikle yerin altında ve derinlerde olurdu. Nilüfer Çiçeği, kalbini elinden geldiğince korurdu.

 

Bunun sebebi bu kalbin tıpkı bir yavru bebek gibi olmasıydı. Kendini savunacak bir gücü yoktu ve oldukça kırılgan, hassastı. Eğer ki düşmanlar tarafından fark edilir ve saldırıya uğrarsa, kendini koruyacak hiçbir savunma mekanizması yoktu.

 

Fakat bunun yanında, Nilüfer Çiçeğinin savaş kabiliyetleri oldukça gelişmişti ve korkutucuydu.

 

Nilüfer Çiçeği Ateş ve Buzun güçlerinden oluşan bir varlıktı. Bu korkutucu güçlerin birleşimi ruh bitkileri arasında ilk ona girerdi.

 

Düşünülecek olursa, Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeğini elde etmek demek, en güçlü ilk on saldırı yeteneğinden birini elde etmek demekti. Bu gerçekten de çok üstün bir başarı olurdu.

 

“Merak ediyorum da, acaba bu Nilüfer Çiçeği hangi seviyeye evrilmiş? Eğer sadece ruh seviyesindeyse, etrafındaki bunca ruh hayvanının saldırısını savunamayabilir. Eğer aziz dereceliyse, bu kadar çok ruh hayvanı olsa bile belki de hayvanlar mağlup olabilir.”

 

Jiang Chen sevinmişti.

 

Her ne kadar Nilüfer Çiçeğinin tohumunu alıp kullandığında askeri Dao yolunda kendisine çok yardımcı olacağını bilse de, tohumlar sadece bir seferlik kullanılabiliyordu.

 

Bir uygulayıcı bu tohumu kullandığında mevcut seviyesinin en üst kademesine yükselecek olsa da, tohum sadece bir kullanımlıktı.

 

Bu tohumlar her ne kadar yüksek potansiyele sahip olsa da, Jiang Chen bunca ruh hayvanının önünde hamle yapıp tohumu çalmaktan çekiniyordu. Nilüfer Çiçeğinin saldırılarından kurtulacak olsa bile, çevredeki ruh hayvanları bir insanın gelip tohumu almasından oldukça rahatsız olurlardı ve Jiang Chen’i parçalamak isterlerdi.

 

“Bu Nilüfer Çiçeği her ne kadar değerli olsa da, hayatımı riske atmaya değecek kadar değerli değil.” Jiang Chen’in mantığı ve niyeti buradaki ruh hayvanlarından çok daha üstündü.

 

“Eğer buradaki ruh hayvanları Nilüfer Çiçeği ile savaşırsa ve çiçek eğer enerjisini bu hayvanlara harcarsa belki de benim için bir fırsat doğabilir.”

 

Jiang Chen avantajlı olduğu durumların analizini yapıyordu. Sonuçta Nilüfer Çiçeği hakkındaki bilgileri buradaki ruh hayvanlarının hepsinden daha üstündü.

 

Ruh hayvanları Nilüfer Çiçeğinin tohumlarını istiyorlardı, fakat Jiang Chen’in istediği şey çiçeğin ruh özüydü, Buz’un Alevli Kalbiydi.

 

Eğer Buz’un Alevli Kalbini elde edip, geliştirip ruh okyanusuna entegre edebilirse, Jiang Chen Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeğinin yeteneklerine sahip olacaktı. Bu durumda sayısız tohumu elde etmekle aynı güce sahip olurdu.

 

Sonuçta tohum sadece tohumdu ve tek kullanımlıktı.

 

Fakat Buz’un Alevli Kalbi, çiçeğin asıl özüydü ve kullanım sınırı yoktu.

 

“Yoldaş Fare Kral, hazır olmalısın, emirlerimi iyi dinle.” Jiang Chen Altın Yiyen Fare Kralına tembih etmişti.

 

Fare Kralı Jiang Chen’in gözlerinde harekete geçme arzusunu görebiliyordu. Biraz çekingen bir ses tonuyla konuştu: “Genç usta Chen, ne yapmak istiyorsun? Öylece açığa çıkıp bu hayvanlarla savaşmayacaksın değil mi?”

 

Jiang Chen gülerek cevapladı: “Onlarla savaşmak mı? Bu benim için hiçbir şey. Sen benim emirlerime hazır ol ve derine doğru kazmaya hazırlan.”

 

“Kazdıktan sonra ne olacak?”

 

Fare Kralı bir şey söylemek için hazırlanmıştı fakat Jiang Chen onu susturdu: “Konuşma, ağzını bile açma. Ruh enerjini vücudunda dolaştırma.”

 

Jiang Chen’in yüz ifadesi aniden değişmişti, kederli bir hal almıştı.

 

Medyumun Zihnini maksimum potansiyelinde kullanıyordu, merkezdeki boşluktaki enerjinin yüzeyinde bir dalgalanma hissetmişti.

 

Bu dalgalanma normal bir enerji dalgalanması değildi. Sanki sayısız çoklukta el ve kol merkezdeki bu enerjiyi tutup sallıyor gibiydi.

 

“Bu dalgalanmanın sebebi Nilüfer! Birazdan yerden dışarıya doğru çıkacak!”

 

Yaptığı bu tespit Jiang Chen’in kalp atışlarını hızlandırmıştı.

 

Kısa bir süre sonra merkezden hem çelik gibi soğuk hem de lav gibi sıcak bir enerji dalgalandı.

 

“Bu, Nilüferin iki temel gücünün kesişerek kendilerini açığa çıkarması durumu!”

 

Jiang Chen biliyordu ki Nilüfer Çiçeği temelde iki dayanağa sahipti, birisi çok soğuk, birisi çok sıcak iki temel. Normalde birbirleriyle çelişen ve zıt olan bu iki temel güç, Nilüfer Çiçeğinde bir arada bulunabiliyordu. Zaten Ateş ve Buzun Büyüleyici Nilüfer Çiçeğinin gücünün ilk onda yer almasını sağlayan temel özellik de buydu.

 

“Neden birdenbire hem sıcak hem soğuk enerji dalgası yayıldı?”

 

“Evet, bu oldukça acayip.”

 

“Acaba Nilüfer açığa mı çıkıyor?”

 

“Öyle olmalı, öyle olmalı!”

 

Tam da o esnada, Bum!

 

Büyük bir patlama merkezdeki boşluğu sarstı, yeryüzünü sanki bir kâğıt parçası gibi salladı.

 

Yüzlerce kalın dal parçası bir anda merkezden dışarı akın etti. Her bir dal parçası ruh hayvanlarının uyluk kemikleri kadar kalındı.

 

Yeşil renkli bu dallar hızla hareket ediyordu, her birinin ucunda yavru denebilecek Nilüfer Çiçeklerinin embriyoları görünüyordu.

 

Embriyo formundaki yavru Nilüfer Çiçekleri çok kısa bir süre içerisinde dört mevsimlik zaman değişime uğradı.

 

Bu yavru embriyo Nilüfer Çiçekleri bir anda yetişkin hale gelmişti, her biri neredeyse bir boğa kadar büyüktü.

 

Jiang Chen’in gördüğü kadarıyla üç çeşit embriyo oluşumu gerçekleşmişti. Parlak ışığa sahip bir çeşit, kırmızı renkli ateş çeşidi ve mavi renkli buz Nilüferi.

 

Her bir Nilüferin kendine has bir güzelliği vardı ve görünüşleri büyüleyiciydi.

 

Nilüferler biraz yavaşlamıştı. Yavaşça çiçek açtılar ve üst kısımlarından tohum üretmeye başladılar.

 

Çevredeki bütün ruh hayvanlarının gözünü hırs bürümüştü.

 

“İşte tohumlar ortaya çıkıyor!”

 

“Kapın o tohumları!”

 

“İşte tohumlar orada!”

 

“Hadi hamle yapın!”

 

“Hadi gidelim, ilk kim alırsa onundur!”

 

O anda bütün ruh hayvanları harekete geçmişti. Fırlatışmış bir ok hızıyla her gördükleri Nilüfer Çiçeğine saldırıyorlardı. Tek bir amaçları vardı, Nilüfer Çiçeğinin tohumunu elde etmek!

 

Yüzden fazla Nilüfer Çiçeği ortaya çıkmıştı.

 

Ruh hayvanlarının birbirleriyle mücadele etmelerine gerek yoktu, neredeyse her hayvana bir tohum düşecek kadar çok sayıda tohum vardı.

 

Jiang Chen önündeki duvarın ardından durumu gözlemlemek için Medyumun Zihnini kullanıyordu. Şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti, manzara oldukça nefes kesiciydi.

 

Nilüfer bitkisi çok sayıda çiçek açmıştı. Özünün ne kadar güçlü olduğunu görmek mümkündü.

 

Sadece çok güçlü bir ruh özü böylesine bir yaşam formu oluşturabilirdi. Bu Nilüfer her ne kadar karşısındaki rakibini çaresiz bırakacak bir büyüklükte güç sergilemiyor olsa da, Jiang Chen bu durumun garip olduğunun farkındaydı. Nilüfer Çiçeğinin karakteri böyle değildi, tohumlarının kolayca alınmasına izin verecek bir karakter yapısına sahip değildi.

 

“Burada neler oluyor böyle? Burada yüzün üzerinde ruh hayvanı var ve hepsi de birer tane tohum alabiliyorlar mı yani? Bu durum Nilüfer Çiçeğinin doğasına aykırı.”

 

Jiang Chen bir süre sonra bu durumun göründüğü kadar basit olmadığını anladı.

 

Bir ruh hayvanı avazı çıktığı kadar bağırdı: “Hayır!”

 

Bir tohuma doğru hamle yapan bu ruh hayvanını Nilüferin bir başka dalı havada kavramıştı. Bitkinin taç yaprakları adeta birer dudak gibi çalışıyordu. Önce açılıp ruh hayvanını tutmuş ve daha sonra kapanarak onu yutmuştu.

 

Jiang Chen şaşırmıştı: “İşte bu! Asıl böyle olması gerekiyordu. Nilüfer Çiçeği önce ruh hayvanlarını kendine çekiyor ve daha sonra onları tuzağa düşürüyor. Onların ruh enerjilerini absorbe edip kendi gelişimi için kullanıyor.”

 

Jiang Chen bu durumu anlayınca içine korku düştü.

 

Bu ruh hayvanları gibi ilk başta hamle yapıp acele etmediği için sevindi. Eğer acele edip hamle yapsaydı bu ruh hayvanları ile aynı acı sonu paylaşırdı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr