Bölüm 209: Nilüfer Çiçeği Kadar Güzel Jiang Chen

avatar
3300 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 209: Nilüfer Çiçeği Kadar Güzel Jiang Chen


“Ne kadar da yazık… Ne kadar da yazık… Altın Yiyen Kralın kavminin çökmüş olması ne kadar da yazık. Kadim zamanlardaki ‘Krallık’ unvanı meğer boşunaymış. Unutma, sen Altın Yiyen Krallık Kavminin soyundansın. Şu anda sadece Altın Yiyen Fare olarak anılıyor olman atalarına yapılan en büyük aşağılamadır.”

 

“Ne demek istiyorsun?” Altın Yiyen Fare Kralının bakışları soğuk ve sinsiydi.

 

“Ne mi demek istiyorum? Altın Yiyen Fare Krallığı Kavmi kadim kavimlerden en zeki olanlarından biriydi, en çok konuşulanlarındandı. Şimdi ise bu krallık kavminin soyundan gelenler ile mantıklı şekilde iletişim dahi kuramıyorum.”

 

“İletişim kurmak mı? Siz âdemoğulları bizim gibi ruh hayvanlarını sürekli katlediyorsunuz ve şimdi de iletişim kurmaktan mı bahsediyorsun?” Altın Yiyen Fare Kralı soğuk bir ifadeyle gülüyordu.

 

“Her yaşanan adaletsizliğin bir sorumlu kişisi vardır, aynı şekilde her borcun bir sorumlu kişisi vardır. Sanki siz ruh hayvanları birbirinizi öldürmüyormuşsunuz gibi davranma. Doğal seleksiyon, orman kanunları… Bunlar hayatta kalmanın kuralları. İnsanlar tarafından avlanan ruh hayvanları mevcut olduğu gibi, ruh hayvanları tarafından yok edilen bir sürü insan da var. Bu durum yaşamın bir gerçeğidir ve binlerce yıldır değişmeyen bir gerçektir.”

 

“Doğru söylüyorsun, o halde biz ruh hayvanları siz âdemoğullarını yok edebiliriz, bu doğal bir şey!” Altın Yiyen Fare Kralı alaycı şekilde gülmüştü.

 

“Beni yok etmek zor bir mesele değil, bunu rahatlıkla yapabilirsiniz. Fakat bu durumda, Altın Yiyen Fare Krallığı Kavminin kan soyunun gelişmesine engel olursunuz. Böylece sonsuza kadar alt tabaka bir tür olarak kalırsınız. Ruh hayvanları âleminin kralı olmaktan sonsuza kadar men edilirsiniz. Eskiden Altın Yiyen Fare Krallığı Kavminin göklere dahi hükmettiği ve şimdi ise alt tabaka bir tür olması… Ne kadar da yazık… Ne kadar da utanç verici…”

 

“Hah! Ne yani, eğer sizi yok etmezsek Altın Yiyen Fare Krallığı Kavminin asil kan soyunu geliştirebilir miyiz? Âdemoğlu, ben senin hilekâr ve kurnaz yöntemlerinden haberdarım. Lütfen Altın Yiyen Fare kavminin zekâsını küçümseme. Kadim canavarların dilinde birkaç cümle söylediğin için beni ikna edebileceğini mi sandın? Hayal kurmaya devam et!”

 

“Haha! Elbette, elbette. Söylemem gerekir ki, sen Altın Yiyen Fare Kralı olarak bu farelerden elbette daha üstünsün. Şu an Altın Yiyen Fare Kralı olabilirsin fakat bu şekilde devam edersen hiçbir zaman Altın Yiyen Fare Hükümdar Kral olamayacaksın. Her ne kadar iki terimde de kral sözcüğü geçse de, bu iki terim arasında dünyalar ve gökler kadar büyük farklar var. Kendi kabilene ne isim verirsen ver, sadece Altın Yiyen Fare Kralı olduğun gerçeğini, hiçbir zaman Altın Yiyen Fare Hükümdar Kral olamayacağın gerçeğini değiştiremezsin.”

 

Altın Yiyen Fare Kralı bu sözleri duyunca biraz utanmıştı ve bundan dolayı da sinirlenmişti: “Âdemoğlu, ne oyun çeviriyorsun? Ben seninle atalarımın mirası hakkında konuşmaya niyetli değilim. Bizim Altın Yiyen Fare türümüz doğuştan gelen mirasa sahip, kan soyuna sahip. Kanımızı içimizde taşıdığımız ve Altın Yiyen Fare Krallığı Kavminin kan soyunu geliştiremediğimiz doğru. Fakat kan soyumuzun alt seviyede olması demek siz âdemoğullarının bizi avlamaya hakkınız olduğu anlamına gelmez. Mademki bizi avlamak istiyorsunuz, bedelini ödemek zorundasınız!”

 

“Görünüşe göre sen gerçekten de alt seviyede bir akla sahipsin. Sen bir kral olarak gözlerini doldurmuş olan öfkeden ve intikam arzusundan sıyrılmalısın, gelecek nesilleri de düşünmelisin.”

 

“Gelecek nesilleri mi? Sen, âdemoğlu, benim gelecek nesillerim hakkında mı konuşmak istiyorsun? Bunu sen de gülünç bulmuyor musun?”

 

“Hiç de bile!”

 

“Peki, sen bu konu hakkında konuşma hakkını nereden buluyorsun?”

 

“Çünkü belki de ben sana kadim kan soyunu geliştirmende ve Altın Yiyen Fare Hükümdar Kralı olmanda yardımcı olabilirim.”

 

“İnanılmaz!” Fare Kral Jiang Chen’e inanmamıştı, alaycı şekilde konuşuyordu: “Biz hafızamızı, anılarımızı kullansak bile kadim kan soyunu geliştiremiyoruz. Sen, benim kabilemle alakası dahi olmayan bir âdemoğlu, nasıl böyle açıkça konuşabilirsin?”

 

“Benim kendi yöntemlerim var. Sizin miras olarak hafızanız ve anılarınız var bu doğru, fakat siz anılarınızı nasıl canlandıracağınızı bilmiyorsunuz. Nasıl üstün kan soyu seçeceğinizi, seçtiğiniz kan soyunu nasıl yetişimle geliştireceğinizi bilmiyorsunuz. Sadece üstün kan soyu ve anıların mirası birleştiğinde Altın Yiyen Fare Krallığı Kabilesinin gelişimi için gerçek bir fırsat doğar. Sadece Altın Yiyen Fare Krallığı Kabileniz oluştuğunda ruh hayvanları âleminin gerçek hükümdarı olabilirsiniz.”

 

“Nasıl… Sen bunları nasıl bilebiliyorsun?” Altın Yiyen Fare Kralı şaşırmıştı. Daha önce âdemoğullarına güvenmediği açıkça belli oluyordu.

 

Jiang Chen kadim canavar dilini biliyor olsa da, ona inanmaktan çekinmişti.

 

Fakat Jiang Chen’in bu sözlerini duyduktan sonra inanıp inanmamakta kararsız kalmıştı.

 

Çünkü Jiang Chen’in sözleri Altın Yiyen Fare Kralının sakladığı sırlarla örtüşüyordu. Eğer bir kişi Altın Yiyen Farelerin atalarından kalma bu sırlara vakıf olmasa, nasıl üstün kan soyu ve hafıza mirası hakkında konuşabilirdi ki?

 

“Diyorum ki, ben kan soyunuzun gelişimindeki sırlardan bazılarını anlayabiliyorum, belki de, size yardımcı olabilirim?”

 

“Sana inanacağımı mı sanıyorsun?” Altın Yiyen Fare Kralı hala gardını düşürmemişti.

 

“Bu kumarı neden oynamayasın ki? Ayrıca, bizi istila etmeniz demek sadece et ve kan ziyafeti demektir. Bizi mideye indirirseniz sadece karnınız doyar, fakat ne kaybettiğinizi hayatınız boyunca düşünüp durursunuz. Bu türden bir kumar sizin için avantajlı durum. Eğer kumarı kazanırsan, aldığınız ödül dünyalar ve gökler kadar büyük olacak, eğer ki kaybedersen, kaybettiğin şey sadece birkaç insanın eti olacak.”

 

Jiang Chen konuşurken rahatlamış bir ifade gelmişti yüzüne: “Seni küçümsemiyorum, fakat sen de kabul etmelisin ki kan soyunun seviyesi oldukça düşük. Eğer aktif şekilde kan soyunuzu geliştirmek için çaba sarf etmezseniz, ileriki zamanlarda sizinle normal fareler arasında hiçbir fark kalmayacak. Yakın zamanda diğer ruh hayvanları tarafından avlanacaksınız ve gelecek nesilleriniz olmayacak.”

 

Altın Yiyen Fare Kralını en çok inciten sözler bunlardı.

 

Altın Yiyen Fare Kralından sert bir cevap beklenirdi fakat öyle olmadı, çünkü Jiang Chen’in sözlerinin mantıklı ve doğru olduğunu biliyor, anlıyordu. Biliyordu ki kan soyunun kalitesi gittikçe kötüleşiyordu. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında göz kamaştırıcı, etkileyici bir sürü olsalar da, bunun sebebi sadece sayıca çok fazla olmalarındandı.

 

Eğer karşılarına gerçekten güçlü bir ruh hayvanı çıksa bu sürüyü aslında yok edebilirdi.

 

Ruh hayvanları âleminde kan soyu oldukça önemli bir meseleydi. Düşük seviyeli bir kan soyu demek potansiyelin düşük olması demekti. Bu da elbette fiziki gücün de düşük olacağı anlamına geliyordu. Düşük güç demek başkaları tarafından avlanmak, yok edilmek demekti.

 

Doğanın kanunu buydu.

 

“Âdemoğlu, gerçekten de doğruları mı konuşuyorsun?”

 

“Unutma, ben sadece kan soyunu geliştirmek için birkaç yöntem bildiğimi söyledim, hiçbir garanti vermiyorum. Bu yüzden diyorum ki, eğer sen kumar oynuyorsan, ben de kumar oynuyorum.”

 

Altın Yiyen Fare Kralının bakışları Jiang Chen’in üzerindeydi: “Âdemoğlu, eğer sen kadim canavar dilini bilmiyor olsaydın, buraya gelmezdim. Eğer benim kabilemin sırları hakkında konuşmasaydın, ben de bu kadar konuşkan olmazdım. Sen haklısın, eğer ben kaybedersem sadece birazcık insan eti kaybetmiş olurum, fakat eğer kazanırsam, bütün Altın Yiyen Fare türü kazanır. Hiçbir şey umurumda değil, bu kumarı oynayacağım.”

 

Jiang Chen’in sözleri Fare Kralı psikolojik olarak etkilemişti. Jiang Chen demişti ki, ‘Sen sadece Altın Yiyen Fare Kralısın, hiçbir zaman Altın Yiyen Fare Hükümdar Kral olamayacaksın.’

 

Jiang Chen bu iki kavram arasındaki farkı iyi biliyordu.

 

Jiang Chen onun bir kral olarak sadece kin ve intikam arzusuyla dolu olduğunu söylemişti, ileri görüşlülüğünün olmadığını vurgulamıştı. Bu sözler de Altın Yiyen Fare Kralının üzerinde etkili olmuştu.

 

Bir hayvan türü bu farelerin seviyesindeyse, gerçekten de düşük bir seviyede demekti. Ruh hayvanları âleminde bu seviye en düşük seviyelerdendi. Sadece yerin altında yaşama imkânları vardı ve diğer ruh hayvanları ile bölge savalarına giremiyorlardı. Aynı zamanda boş bölgelere yerleşmekte de sıkıntı çekiyorlardı.

 

Sadece yerin altında barınabiliyor ve diğer ruh hayvanları bölgelerine yaklaştığında kaçmaktan başka çareleri kalmıyordu.

 

Bu durum onların türü için tam bir trajediydi. Sadece insanlarla karşılaşıp savaştıklarında gururlu şekilde savaşabiliyorlardı.

 

Zaten az evvel Jiang Chen ve grubunun olduğu bölgeye intikal ettiklerinde karşılarında çaresiz kalmış insanları görünce gururla hareket etmişlerdi.

 

Fakat yine de, biliyorlardı ki buraya gelen insanlar belirli bir eğitim seviyesindeydiler. Buraya gelen insanlar da insanlar âleminin en düşük eğitim seviyesinde olanlardı.

 

Zaten eğitim seviyesinin en üst noktasında olan bir insan bu fare sürüsünü bir hamlede yenebilirdi.

 

Dan Fei Jiang Chen ile Altın Yiyen Fare Kralının iletişiminden dolayı çok şaşırmıştı. Bir insanın gerçekten de Altın Yiyen Fare Kralı ile konuşabileceğini düşünememişti.

 

Ayrıca konuşmaları oldukça uzun bir süredir devam ediyordu.

 

Her ne kadar konuşulanları anlamıyor olsa da, Altın Yiyen Fare Kralının tavırlarının gittikçe yumuşadığını fark edebiliyordu.

 

“Acaba Jiang Chen’in daha ne gibi sırları ve gizemleri var? Şimdi yaşananlara bakılırsa bizim Anka-Ejderimizin problemini bir bakışta çözmüş olmasına ve çözüm yolunu sanki çok basit ve sıradan bir işmiş gibi bir anda söylemesine şaşırmamak lazım. Altın Yiyen Fare Kralı ile konuşmalarının bu kadar uzun sürmesine bakılırsa, aslında Jiang Chen’in bilgisi ve tecrübesi kendi söylediği kadar basit ve sıradan değilmiş. Eğer gerçekten de dediği gibi genç yaşlarındayken uzman bir ustadan eğitim aldıysa, kim bilir bu bahsettiği ustanın bilgisi ve tecrübesi ne biçimdir?”

 

Dan Fei’nin aklı çok karışmıştı. Eğitmen Malikânesindeyken Jiang Chen’in üstünlüğünü reddediyordu, ayrıca Baş Usta Jiang Chen hakkında çok olumlu düşünüyor olsa da, Dan Fei şüpheli yaklaşıyordu.

 

Aslında en başında Baş Usta’nın Jiang Chen’e bu kadar çok değer vermesinin sebebi olarak Jiang Chen’in çok özel birisi olması değil, Gök Ağacı Krallığı’nın gençlerinin sıradan olmasından dolayı olduğunu düşünüyordu.

 

Fakat üst üste yaşanan olaylar ve bu olayları Jiang Chen’in çok rahat şekilde çözüyor olması, Dan Fei’nin Jiang Chen hakkındaki şüphelerini yıkmış ve inatçılığını yerle bir etmişti.

 

Şimdi anlıyordu o fani dereceli ruh hayvanlarının neden Jiang Chen’i gördüklerinde yanına yanaşmayıp, çevrelerinden yay çizerek uzaklaştıklarını.

 

Jiang Chen gerçekten de onlarla nasıl iletişim kurulacağını biliyordu!

 

Dan Fei’nin kalbindeki şok etkisi hayal bile edilemezdi. Hem Dan Fei hem de Baş Usta yıllardır ruh hayvanı yetiştirmekle uğraşıyorlardı ve ruh hayvanlarıyla iletişim kurmanın ne kadar zorlu bir iş olduğunu ikisi de biliyordu.

 

Dan Fei’nin görüşüne göre, insanlar ile ruh hayvanları arasında iletişimi engelleyen çok güçlü bir bariyer vardı. Baş Usta bu düşüncenin imkânsız olduğunu düşünmesine rağmen Dan Fei bu düşüncesinde inatçıydı.

 

Yetiştirdikleri ruh hayvanları sadece birkaç jest ve mimikten anlayabiliyor, sözlü olarak ise yine sadece birkaç sözden ileri konut verilemiyordu.

 

Çoğu zaman uyumluluk içinde iletişim kurulamıyordu.

 

Nihayetinde, insanlar ve ruh hayvanları âlemi iki farklı kültüre sahipti. Diller ve düşünceler çok farklıydı. Bir taraf diğer tarafın söylediklerini anlamazken zaten bu işin adına iletişim denemezdi ki!

 

Zaten Gök Ağacı Krallığı’nda kimse kadim canavar dili diye bir şey duymamıştı. Hatta Gök Ağacı Krallığı neyse de, çevredeki on altı krallıkta bu dili duyan kişi yoktu.

 

“Acaba Jiang Chen gerçekten de kadim canavar dilini önceden mi öğrendi. Gerçi öğrenmemiş olsa bu Altın Yiyen Fare Kralı ile nasıl iletişim kursun ki?” Dan Fei’nin Jiang Chen’in yaptığı işlere olan merakı arttıkça aklında bin bir türlü şüphe de oluşuyordu.

 

Dan Fei gibi açık görüşlü birisi bile buna inanmakta böylesine zorluk çekiyordu, Ye Rong ve diğerleri ise çok daha zorlanıyordu. Bir kenara çekilip pasif kalıyor olmaları iyi bir şeydi.

 

Zaten şu anda yardım için ellerinden bir şey gelmezdi ki. Şu an yapabilecekleri tek şey geri planda kalarak farelere saldırmak için bir sebep vermemekti.

 

Ve sonra…

Yapabilecekleri tek şey Jiang Chen’in Altın Yiyen Fare Kralını ikna edebilmesi için dua etmekti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr