Bölüm 206: Ye Dai’nin Mutluluğu Üzüntüye Dönüşüyor

avatar
3376 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 206: Ye Dai’nin Mutluluğu Üzüntüye Dönüşüyor


“Oh hayır! Gerçek qi gücümü toparlayamıyorum!”

 

“Ha? Bir şeyler yanlış olmalı! Ruh okyanusum açığa çıkmıyor!”

 

“Ah! Benim de gerçek qi gücüm toplanmıyor!”

 

Ye Dai’nin grubundaki herkes bir anda bağırmaya başlamıştı.

 

Ye Dai’nin de yüz ifadesi bir anda değişmişti, kendisi de gerçek qi gücünü toparlayamadığını fark etmişti. Sadece adamları değil, kendisinin gerçek qi gücü de sanki bir şeyle kilitlenmişti ve açığa çıkarmakta zorlanıyorlardı.

 

Chen Li’nin yüz ifadesi de değişti. Tıpkı bir avcı tarafından boğazı sıkılan bir ördek gibi hırıldayarak: “Jiang Chen, sen zehir mi kullandın?”

 

“Tebrikler, doğru tahmin ettin! Senin adın Chen Li’ydi değil mi? Şimdi de dahi olduğunu düşünüyor musun bakalım?” Jiang Chen sinsi şekilde gülüyordu.

 

Chen Li’nin oluşturduğu alev topu sanki bir kova suya atılıp söndürülmüş gibiydi. Yüzünde korku dolu bir ifade oluştu: “Jiang Chen… Eğer… Eğer beni öldürürsen, Kıymetli Ağaç Topluluğu seni asla affetmez.”

 

Jiang Chen’in yüzünde karanlık bir ifade oluştu: “Seni öldürmemem için bana bir sebep ver!”

 

“Ben…” Chen Li’nin aklına ilk başta şunu söylemek gelmişti: ‘Ben topluluğun dahi bir müridiyim. Eğer beni öldürürsen kendini topluluğun açıkça düşmanı haline getirirsin.’

 

Fakat kendisi bu kadar da aptal birisi değildi. Böyle tehditler savurmanın şu anda kendisini kurtarmayacağını biliyordu.

 

İlk başta rakibini direkt öldürmek istemişti ama şimdi onun tuzağına düşmüştü. Birkaç tehdit savurunca kendisini öldürmekten neden vaz geçsinlerdiki? Bu nasıl mümkün olabilirdi?

 

“Jiang Chen, bana ne istediğini söyle. Elimden geldiğince senin isteğini yerine getirmek için çalışacağım. İkimizin arasında geçmişten gelen bir düşmanlık yok sonuçta ve ikimiz de sırf para veya mal varlığı için ölmek isteyecek kişiler değiliz. Beni öldürmen sana bir şey kazandırmaz, o halde neden öldüresin ki? Ayrıca beni öldürmezsen eline büyük kazançlar da geçer. Çünkü göklere yemin ederim ki eğer beni şimdi öldürmezsen kesinlikle bu olayın intikamı için peşine düşmeyeceğim.”

 

Söylemek gerekirdi ki Chen Li makul bir adamdı. Koşulların zorlu olduğunu gördüğü anda merhamet rica etmiş ve yumuşak bir ruh halinde tavırlar takınmıştı. Hem de hiç duraksamadan yapmıştı bunu.

 

“Seni öldürmeyebilirim. Senden para istemiyorum, ayrıca göklere yemin etmeni de istemiyorum. Senden sadece bir isteğim var.”

 

“Lütfen söyle bana, nedir isteğin?” Chen Li sevinmişti: “Söyle bana, her şeye tamam derim.”

 

“Buradan sadece biriniz canlı çıkabilir. Eğer bunların hepsini öldürürsen senin gitmene izin vereceğim.” Jiang Chen kederli şekilde gülümseyerek konuşmuştu.

 

“Gerçekten bunu mu istiyorsun?”

 

“Şaka yapıyor gibi bir halim mi var?”

 

O esnada Dan Fei ileri adım attı: “Jiang Chen, lütfen benim hatırıma onları bağışla.”

 

Jiang Chen şaşırmıştı: “Neden?”

 

Dan Fei kederli şekilde gülümsedi: “Sadece bunu yapıp yapmayacağını söyle.”

 

Jiang Chen ne diyeceğini bilememişti.

 

“Eğer onları öldürürsen, bu savaşın soruşturması kolayca bizi bulur. Bu durumda Gök Ağacı Krallığı’nda sen bir halk düşmanı olursun. Gök Ağacı Krallığı’nın madalyonunun sende olması bile buna yardımcı olamaz. Ayrıca bu Chen Li denen adam topluluk müridi, onu öldürürsen de çok büyük problemler ortaya çıkar.”

 

Dan Fei bakışlarını Ye Dai’ye çevirdi: “Emin ol ben Baş Usta’ya gerçekleri, yani Ye Dai’nin kardeşlerini öldürmeye çalıştığını rapor edeceğim. Birinci prens olarak anılacağı günleri sayılı artık. Zaten birinci prens olmaktan men edildiği zaman Ye Dai’nin düşmanları onun icabına bakar. Sen neden ellerini kirletesin ki?”

 

Jiang Chen ilk başta Dan Fei’nin neden böyle bir istekte bulunduğunu anlamamıştı ve onun teklifini geri çevirmek istiyordu, fakat kadın mantıklı konuşmuştu. Jiang Chen bakışlarını Ye Rong’a çevirdi: “Dördüncü prens, ben bu meseleye daha fazla müdahil olmayacağım, sen neyi uygun görüyorsan onu yap.”

 

Ye Rong bakışlarını Dan Fei’ye çevirdi ve barışı bozmak istemiyordu: “Kız kardeş Dan Fei, senin teklifin mantıklı. Fakat ben yine de Ye Dai’nin uslanmayacağını ve bu dağlık vadiden ayrıldığımız gibi tekrar peşimize düşüp bize bela olacağını düşünüyorum.”

 

Dan Fei Ye Dai’nin öldürülmesini istemiyordu çünkü geçmişi düşünüyordu. Hem Ye Dai hem de Ye Zheng Baş Usta’nın himayesi altında eğitim almışlar ve beraber büyümüşlerdi.

 

Dan Fei her ne kadar bu ikisine kendini yakın hissetmese de, hatta onlara karşı negatif duygular besliyor olsa da, onların buracıkta ölmelerini görmek istemiyordu.

 

Aslında Ye Rong ve Jiang Chen de barıştan yana insanlardı ama biliyorlardı ki Ye Dai bu olaydan sonra öfkesini kaybetmeyecek, intikam için peşlerinden gelecekti.

 

Fakat yine de olayın şu kısmı da vardı, mademki Dan Fei buradan çıktığında Baş Usta’ya burada yaşananları rapor edecekti, Ye Rong’un en güçlü rakibi olan birinci prens artık gücünü kaybedecek demekti.

 

Mademki Ye Rong’un kral olma yolunda önünde engel kalmayacaktı, onu öldürmek için ileride düşmanlarının ve Ye Rong’un eline daha çok fırsatlar geçecekti.

 

Ye Dai ilk başta öleceğini düşünmüştü ve yaşama dair hiçbir umudu kalmamıştı. Fakat daha sonra Dan Fei’nin kendi yararına merhamet dilediğini görünce mutlu olmuştu.

 

“Dört numara, beni öldürme. Beni öldürmezsen sana her şeyimi veririm. Buradan ayrıldıktan sonra veliaht prens olma konusunda seninle rekabet etmeyeceğime de söz veriyorum. Ayrıca politik meselelerden de elimi ayağımı çekip gücü olmayan bir asil kişi olacağım. Ayrıca göklere yemin ederim ki bugün burada yaşananlardan dolayı intikam peşine düşmeyeceğim ve sana bundan sonra bela olmayacağım.”

 

Ye Rong kaşlarını çattı: “Seni sen istediğinden dolayı değil, kız kardeş Dan Fei istediğinden dolayı öldürmüyorum.”

 

Dan Fei de aynı zamanda Ye Dai’nin bu iğrenç konuşmalarından rahatsız olmuştu: “Ye Dai, kendine gel. Sen buradan canlı çıkabilirsin çünkü ben istiyorum. Bir sonraki sefer bu kadar şanslı olamazsın.”

 

“Evet. Evet, kız kardeş Dan Fei, bunların hepsi benim suçum. Aklım neredeydi bilmiyorum. Gözümü hırs bürümüştü ve zenginlik arzusuyla resmen körleştim. Buradan ayrıldığımda kesinlikle daha düzgün birisi olacağım.”

 

Jiang Chen kafasını onaylamaz şekilde salladı. Kötü alışkanlıklar kesinlikle bırakılamazdı. Ye Dai tam bir köpekti.

 

Aslında Ye Dai gibi aşağılık birinin çekip gitmesine izin vermek demek ileride doğacak potansiyel tehlike riskini göze almak demekti. Jiang Chen’in içinden geçen şey Ye Dai’yi tek bir hamlede öldürmek ve bu meseleyi kökünden çözmekti.

 

Fakat Dan Fei bu sözleri söyleyince, Jiang Chen fikrinde çok ısrarcı olamadı. Sonuç olarak karar verme hakkı Ye Rong’a aitti.

 

Eğer Ye Rong öldürmeye karar verirse neden Jiang Chen de bu karara destek çıkmasındı ki?

 

Nihayetinde Ye Dai sadece bir palyaçoydu. Jiang Chen Ye Dai’den kesinlikle korkmuyordu, zaten Jiang Chen’in dünya görüşü çok daha genişti, o buralarla, Gök Ağacı Krallığı gibi küçük yerlerle yetinecek birisi değildi. Bütün dünyaya açılmak istiyordu.

 

Açıkça konuşmak gerekirse, Jiang Chen zehir kullanmamış olsa bile Kıymetli Ağaç Topluluğu’ndan korkmayacaktı zaten.

 

Dan Fei o sırada Jiang Chen’e özür diler gibi üzgün bir ifadeyle bakıyordu. Biliyordu ki Jiang Chen’den istediği şey büyük bir istekti. Sonuçta Dan Fei bu savaşta gözle görülür, elle tutulur bir başarı göstermemişti fakat yine de hatır koyarak rakiplerin affını rica ediyordu. Aslında mantıklı düşünülecek olursa bu ricası sınırları aşan bir istekti.

 

“Teşekkür ederim.” Dan Fei Jiang Chen’e doğru yaklaşmış ve kısık bir sesle söylemişti.

 

“Bir şey değil.” Jiang Chen şahsi çıkarlarını çok da önemseyen birisi değildi. Sonuçta karşısındaki grupta en çok nefret ettiği kişi olan Kuzey Gök Kubbe Sarayı müridi ölmüştü, bu durumda Jiang Chen’in öfkesinin çoğu dinmişti.

 

“Hadi gidelim.” Ye Rong da Jiang Chen’e yaklaşmıştı: “Jiang Chen, bu sefer bütün işi sen yaptın, bütün teşekkürler sana edilmeli. Eğer sen olmasaydın, sonuçlar çok daha farklı olurdu.”

 

Ye Rong’un kalbinde az önceki yaşananları düşündükçe hala bir tedirginlik vardı. Az önceki durumdan canlı olarak çıkabileceğini düşünmemişti. Ölümüne savaşıp, hayatını onurlu şekilde vermeye hazırlanıyordu.

 

Durumun bu şekilde gelişip, avantajın bir anda yüz seksen derece döneceğini düşünememişti.

 

Birinci prens henüz kısa zaman önce gururlu ve kibirli şekilde hava atıyordu, fakat aniden suratına bir şamar yemiş gibi sus pus kalmıştı.

 

Ve ölümle yüz yüze kalmış olan Ye Rong ise şimdi avantajlı taraftı. Fakat yine de Ye Rong kendisini zafer kazanmış olarak saymıyordu çünkü biliyordu ki bu başarının sebebi Jiang Chen’di.

 

Jiang Chen olmasaydı şimdiye hepsi de soğumuş birer cesede dönüşmüş olacaktı.

 

Ayrıca Jiang Chen onları hala öldürmemişti fakat zehrin tedavisini de söylememişti. Zehrin etkisinin yaklaşık iki saat sonra geçecek olması iyi bir şeydi.

 

Lin Qianli ve Ye Rong’un diğer iki şahsi koruması merhamet yanlısı değildi, düştükleri tuzak onları sinirlendirmişti.

 

Ye Dai ve grubu sakindi, zaten bu durumdayken vahşi davranmalarına imkân yoktu. Hepsi de bu yaşanan olaylara içerlemişti fakat bir hamle yapmaya cesaretleri yoktu.

 

Ye Dai ve grubu vadiyi terk etti, Ye Rong bu sırada oldukça mutlu hissediyordu. Şanssızlık bir anda yerini şansa bırakmıştı. Bir ruh hayvanı avındayken böyle bir olay yaşayacaklarını hiç düşünmemişti.

 

Bu sefer gerçekten de zengin bir ganimet elde etmişlerdi. Aslında Ye Dai’den elde ettikleri av ganimetlerini pek önemsemiyordu Ye Rong.

 

Onun zafer olarak saydığı şey Ye Dai’yi bir kez daha alt etmiş olmasıydı. Veliaht prens olma yolundaki en büyük engeli ortadan kaldırmıştı.

 

Xue Tong ilerideki yol için gözcülük yaparken birden geri döndü. Elinde bir şey taşıyordu. Oldukça küçük boyutlarda bir ruh hayvanıydı ve sanki birisi tarafından işkenceye uğramış gibi görünüyordu. Vücudunda sayısız yara vardı ve kanla kaplıydı. Uzun süredir ölü gibi duruyordu.

 

“Genç ustam, bunu ileri tarafta keşfettim. Bu ruh hayvanının yaraları oldukça garip. Görünüşe göre birisi onu bilerek yaralamış, işkence etmiş.”

 

 

Dağlık vadiden atmış-yetmiş metre ötede, ikinci prens Ye Qiao dikkatli bakışlarla çevreyi gözlemliyordu.

 

“Ling Xuan! Yeni bir şeyler var mı?”

 

“Cevap veriyorum ikinci prens, son durum şöyle, birinci ve üçüncü prens buluştular ve dağlık vadiye doğru yol aldılar. Görünüşe göre iki takım buluşma ayarlamış.”

 

Ye Qiao’nun tavrı acelesizdi: “Güzel… Güzel, görünüşe göre gökler gerçekten de bana yardımcı oluyor.”

 

“Unutma! Altın Yiyen Fareleri ne pahasına olursa olsun konuştuğumuz gibi yerleştir. Takımları dağlık vadiye doğru yönlendirmeliyiz. Onları hiç çaba sarf etmeden ortadan kaldıracağız.”

 

Ye Qiao’nun gözlerinden kaba bakışlar yükseliyordu.

 

“Ling Shi, Ling Feng’le beraber sen de git. O ruh hayvanlarından iyi anlıyor ve onları nasıl sinirlendirip delirteceğini iyi biliyor. Ayrıca bir hayvan sürüsünü nasıl kışkırtacağını ve dağlık vadiye nasıl yönlendireceğini de iyi biliyor.”

 

Ye Qiao memnun şekilde etrafını izliyordu: “Atalarımız der ki, askerlerin değerli olması onların sayıca fazla olmasından değil, elit olmalarındandır. Ye Dai aptalın teki çünkü yanında her daim kalabalık bir uygulayıcı takımı ile dolaşıyor. Ayrıca o topladığı topluluk müritlerine tonlarca para harcıyor ve her defasında yenilgiye uğruyor. Onun arkasındaki güç çok büyük ve bu gücü rakiplerini elemek için kullanıyor, fakat unuttuğu şey sayıca üstün olmak değil, zekâca üstün olmanın daha avantajlı olması.”

 

“İkinci prens bilge bir kişi.” Ling Xuan da memnun şekilde gülümsüyordu: “Altın Yiyen Farelerin yuvasını keşfetmiş olmamız iyi şanstı.”

 

“Pekâlâ, geri çekilmenin zamanı geldi. Fare sürüsü harekete geçtiği zaman kesinlikle ölümcül bela olacaklar. Tahminlerime göre yüz li kadar çaplı bir mesafe güvenli olmayacak. Ling Shi ve Ling Feng’i güvenlikleri için uyarın. Aramıza bizi takip edebilmeleri için birkaç ipucu bırakın ve sonra onlarla rahatça buluşabilelim.”

 

Ye Qiao yüzüne sinsi bir sırıtma takındı ve güneybatı yönüne son bir kez daha haince bakış attı. Konuşurken gülüyordu: “Ye Dai, Ye Rong ve aptal Ye Zheng. Umarım bir sonraki hayatımda benim kardeşlerim olmazsınız. On defa reankarne olsanız bile benimle savaşırken hep kaybedeceksiniz. Ben! Ye Qiao! Krallık tacının gerçek ve tek varisiyim!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr