Bölüm 203: Ağustos Böceğini Takip Eden Peygamber Devesi, Arkasındaki Yırtıcı Kuştan Habersiz

avatar
3433 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 203: Ağustos Böceğini Takip Eden Peygamber Devesi, Arkasındaki Yırtıcı Kuştan Habersiz


Dan Fei’nin zeki gözleri Jiang Chen’e bakıyordu, yüzünde kederli bir gülümseme ile: “Sence herkes Baş Usta ve senle aynı fikirde olmak zorunda mı?”

 

Jiang Chen burnunu kaşıdı: “Sen benim yerime söyledin zaten, benim ne söylememi bekliyorsun? Açık konuşmak gerekirse ben kimin veliaht prens ya da bir sonraki kral olacağı ile ilgilenmiyorum. Ayrıca benim görüşüme göre, Ye Rong’un veliaht prens olması Ye Dai’nin olmasından deha iyi olmalı, öyle değil mi?”

 

Jiang Chen’in konuşması bir anda durdu: “Nasıl olur da sen bu prenslerin birbirlerini öldürme planlarını duyunca şaşırmazsın? Bunun olacağını daha önceden tahmin mi etmiştin yoksa?”

 

Dan Fei bilgin bir şekilde gülümsedi: “Ben daha önceden tahmin ettiğimden şaşırmamış değilim, Baş Usta bunu daha önceden tahmin etmişti. Aslında önümüzdeki yılın başında veliaht prensin açıklanacağı bilgisinin saraydan dışarı sızdırılması Baş Usta’nın planladığı bir hamleydi, böylelikle prenslerin tepkilerini ölçüp gözlem yapacaktı.”

 

“Böylesine bir deney başlatmak oldukça büyük bir hamle, şu anda bunu durdurabilecek mi?” Jiang Chen gülümseyerek konuşuyordu.

 

“Neden büyük olduğunu düşünüyorsun? Her şey kontrol altında.” Dan Fei de Jiang Chen’e karşı gülümseyerek konuşuyordu.

 

“Kontrol altında olduğunu nasıl söyleyebilirsin? Öldürmeler başladığında kim bilir kaç kişi hayatını kaybetmiş olacak?”

 

“Eğer sadece bir kişi hayatta kalırsa, veliaht prens odur! Eğer herkes bu deneyden incinmeden çıkarsa, Ye Rong veliaht prens olacak, bu kadar basit.”

 

“Öyleyse siz, çok önceden aslında Ye Rong’un veliaht prens olacağını tahmin ettiniz mi demek oluyor bu?” Jiang Chen şaşırmıştı.

 

Dan Fei kafasını iki yana sallayarak gizemli ve reddeder şekilde gülümseyerek cevapladı: “Hayır çok önceden Ye Rong’a karar verdiğimizden değil. Bu sonuca doğum günü etkinliğinde Gök Ağacı Krallığı madalyonu sana verildikten sonra vardık.”

 

“Eh? Demek benim hatırım o kadar büyük ha?” Jiang Chen biraz utanmış gibiydi. Prensler arasındaki rekabete katılmaktan hep çekinmiş, geri durmuştu. Ne yani, veliaht prens doğum günü etkinliğine katılma planı olmayan, şans eseri orada bulunan ve rastgele bir hediye verip zorlu bir soruyu cevaplayan birine göre mi belirlenecekti? Bu durum oldukça saçmaydı.

 

“Olaya şüpheli yaklaşma, Baş Usta insanlar hakkında değerlendirme yaparken hiç yanılmaz. Her ne kadar açıkça fikrini belirtmiş olmasa da, aslında aklındaki fikirler sabit temellere dayanır. Jiang Chen kimin yanındaysa veliaht prens de o kişi olur.”

 

“Peki, kral da mı bu fikirlere katılıyor? Oğulları birbirlerini öldürürken öylece oturup onları izlemeye mi gönüllü?”

 

Dan Fei iç çekti: “Jiang Chen, senin saf birisi olduğunu söyleyesim var ama buna ben bile inanmıyorum. Sinsi birisi olduğunu söylemek istiyorum fakat öyle zamanlar oluyor ki tanıdığım en saf adam gibi davranıyorsun. Monarşi ile yönetilen bir devlette kardeşlerini öldürmeden kral olmuş bir veliaht prens var mı? Daha önce duydun mu hiç böyle bir şey? Sen dev maymunların kardeşlerini öldürerek hayatta kaldıklarını bile biliyorsun ama prenslerin birbirini öldürmesine mi şaşırıyorsun? Sen prenslerin hayatta kalma yarışının ruh hayvanlarınınkinden daha yumuşak olduğunu mu sanıyorsun?”

 

Jiang Chen garip şekilde gülümsedi. Bunlar acı gerçeklerdi.

 

Zaten Doğu Krallığı’nın önceki kralı hakkında, yani Doğulu Lu hakkında da kendinden önceki veliaht prens olan Doğulu Jun’u öldürttüğüne dair dedikodular dolaşmıyor muydu? Doğu Krallığı’nda bu rekabetin bu şekilde sonuçlandığı düşünülürse, Gök Ağacı Krallığı’nda neden farklı şekilde sonuçlansındı?

 

Guo Jin’in babası bu konuların içine sürüklenmişti ve bunun sonucu olarak bütün ailesi büyük acılar çekmiş ve çürümeye terk edilmişti.

 

Eğer Ye Rong bu vahşi kanunlardan canlı olarak çıkmak istiyorsa mücadelelerde başarılı olmalı ve kral olmaya layık görülmeliydi. Bunu yaparken elbette dünya görüşünü, fiziki gücünü, akıl gücünü ve şansını sonuna kadar kullanmalıydı.

 

Aksi takdirde, böylesine küçük bir mücadelede dahi yenik düşerse, her ne kadar yetenekleri diğer kardeşlerini gölgede bırakacak derecede üstün olsa da, kral olmak için hiçbir şansı kalmayacaktı, buradan sağ çıkmalıydı.

 

Bu vahşi kanunlar kimin ölüp kimin kral olacağını belirliyordu.

 

Jiang Chen bunları düşündükten sonra gülümsedi: “Kız kardeş Dan Fei, madem bu olayları yaşadık ben öylece oturup tepkisiz kalamam. Nihayetinde ben hala dördüncü prensin misafiriyim. Eğer bir kişinin ev sahibi aşağılanırsa, kişi zalimin karşısında direnmelidir.”

 

Dan Fei çekici şekilde gülümsedi: “Bana böyle tavır takınma. Sence ne söylemek istediğini anlamadım mı?”

 

Jiang Chen vücudunu dağlık alana çevirdi, Dan Fei onu takip etmişti: “Bu şekilde açık açık mı gideceksin oraya? Onlar tarafından fark edilip susturulmayı göze mi alacaksın?”

 

“Yanımda sen varsın ya, harika bir güzellik! İnanıyorum ki, ben onları sinirlendirsem bile sana dokunmazlar.”

 

“Benim dış görünüşümü abartıyorsun. Kadınlar dekor malzemesi ya da erkeklerin gözlerini dinlendirmek için eşyalar değildir. Biliyorsun ki krallar bazen kadınlardan çok toprak derdinde oluyor.”

 

Jiang Chen kahkaha attı: “Senin bu prensler ve krallar hakkında açık şekilde konuşmalarına şaşırmamak gerek. Belli ki onların içinden geçen düşünceleri bile çözebilmişsin.”

 

Dan Fei acele şekilde cevapladı: “Saçma sapan konuşmayı bırak. Jiang Chen, bana gerçeği söyle, benden bir şey mi saklıyorsun?”

 

“Sana gerçekten de bunu söylemek zorunda mıyım? Ah evet, sanırım zorundayım.” Jiang Chen gülümsedi: “Sen endişelenme, onlar benim varlığımı hissedemezler bile.”

 

Jiang Chen düşmanlarının adımlarını önceden tahmin edebiliyordu ve düşmanlarından gizlenmek istediği zaman kimse onun izini bulamıyordu.

 

Dan Fei Jiang Chen’in neden bu kadar kendinden emin olduğunu anlamamış olsa da, Jiang Chen’in bu kendinden emin haline bakınca onu sorgulamak içinden gelmiyordu.

 

Jiang Chen Ye Dai ve grubunu direkt olarak takip etmek yerine, güneydoğuya doğru yöneldi.

 

Ye Rong’un grubunun elli li kadar mesafede ve güneydoğuda olduğunu bildiğinden, Jiang Chen oyalanmadan dağlık alana doğru bütün hızıyla ilerlemeye başladı.

 

Ye Dai ve grubu zaten harekete geçmeden önce Ye Zheng’in grubuyla buluşup, tanışıp plan yapacaklardı. Jiang Chen dağlık alana onlardan önce varacağına dair garanti hissediyordu.

 

Jiang Chen ve Dan Fei dağlık alana yaklaşık on beş dakika sonra vardılar.

 

Dağlık alanın girişinde birinci prensin bir gözcüsü vardı. Jiang Chen Dan Fei’yi de yönlendirerek gözcünün göremeyeceği ve duyamayacağı şekilde etrafından dolaştılar.

 

“Jiang Chen, biz onlarla buluşmaya mı gidiyoruz yoksa…”

 

“Dördüncü prensle buluşma işini sonraya bırakalım, eğer Ye Rong ile erken buluşursak, onun grubu formasyonunu değiştirir ve birinci prensin gözcüleri bunu rapor eder.”

 

Dan Fei bunun stratejik olduğunu düşünerek kafasını onaylar şekilde salladı.

 

“Senin Zihin Ayartan Tozundan ne kadar kaldı?” Jiang Chen sinsice gülümseyerek sormuştu.

 

“Sadece üç şişe kaldı.” Dan Fei acele ile çantasına bakındı.

 

Jiang Chen gülerek cevapladı: “Görünüşe göre ben kendi envanterimden bazı şeyler kullanmak zorunda kalacağım.”

 

Jiang Chen ilaçlar konusunda oldukça büyük bir potansiyele sahipti ve bundan dolayı zehirler konusunda da bilgili ve tecrübeliydi. Zaten buraya gelirken hazırlıklı gelmişti.

 

Zihin Ayartan Tozun etkilerine çok benzeyen iki-üç tane eşya getirmişti yanında.

 

Dan Fei Jiang Chen’in envanterinden bir sürü şişe ve teneke çıkardığını gördükçe sanki bir sihirbazlık şovu izliyormuş gibi dalıp gitmişti. Jiang Chen’in iki elinde de şişeler ve tenekeler beliriyordu sürekli.

 

Jiang Chen oldukça kısa bir zamanda çok hızlı bir şekilde bir tuzak hazırlamıştı.

 

Jiang Chen ellerindeki tozu çırparken gülümsedi: “Buraya gelmeleri yakındır. Hadi siper alalım ve şovu izleyelim ne dersin?”

 

“Jiang Chen, bu yaptığın Ye Rong’un kazanması için hile yapmak sayılır mı?” Dan Fei gülerek sormuştu.

 

“Bu yaptığımız hile değil, sadece pozisyonumuzu zapt edilemez hale getirmek. Bu nasıl hile yapmak olarak sayılabilir ki? Eğer gerçekten de hile yapmak istesek Ye Dai’yi direkt olarak öldürmez miydik? Bu yaptığımız sadece haklı bir nefsi müdafaa.”

 

 

Ye Rong’un küçük grubunda sadece yedi kişi vardı. Xue Tong hariç, diğer altı kişinin hepsi Ye Rong’un kendi elleriyle seçtiği adamlardı.

 

Fakat yine de, Xue Tong bu Güz Avı sırasında Ye Rong’a oldukça faydalı olmuştu. Özellikle de avlanma yetenekleriyle. Xue Tong’un yay ve oklar konusundaki yetenekleri ile gruba yaptığı katkılar diğerlerinin yaptığı katkılarla kıyaslanamaz derecedeydi.

 

Xue Tong yaşı küçüktü, fakat genç olmasına rağmen aklı oldukça sakindi. Ava çıkmadan önceki her beyin fırtınasına katılmıştı ve planlamalardaki her pürüzü bulmuştu.

 

Aslında Ye Rong Xue Tong’u grubuna alırken sadece Jiang Chen’e karşı kibar olmak amacıyla almıştı. Xue Tong’un böylesine beklenmedik yeteneklerinin olması onu şaşırtmıştı.

 

Güç bakımından incelenecek olursa, Ye Rong’un grubunda Lin Qianli hariç iki tane yarım adımlı ruh Dao’su uygulayıcısı vardı.

 

Xue Tong’un da dahil olduğu kalan üç kişi ise gerçek qi âleminin en üst seviyesindeydi.

 

Ye Rong da gerçek qi âleminin en üst seviyesindeydi.

 

Fakat Ye Rong’un grubundaki ruh âlemi uygulayıcılarından herhangi biri avlanma konusunda Xue Tong ile yarışacak olsa bile Xue Tong’dan üstün olamazlardı.

 

“Dördüncü prens, bu ruh hayvanı ağır yaralanmış, ayrıca bölge zaten bizim tuzaklarımızla dolu. Lin Qianli hayvanı aramak için gitti, hayvanın kaçamayacağı konusunda kesin eminiz.”

 

Ye Rong kafasını salladı: “Bu sefer hiçbir şekilde hata yapmamalıyız. Bir ruh hayvanı yüz tane sıradan vahşi hayvandan çok daha değerlidir. Birinci prensin grubunda bir sürü ruh âlemi uygulayıcısı var. Onların başarısının bizimkinin önüne geçebilecek olması düşüncesi beni korkutuyor.”

 

Ye Rong’un ses tonunda bir nebze kıskançlık seziliyordu. Birinci prens şanslı doğmuştu, arkasında çok büyük güçler vardı. Bağlantıları çok genişti ve canı istediği zaman ruh âlemi uygulayıcılarını yardımına çağırabiliyordu, hatta Kıymetli Ağaç Topluluğu’nun müritlerini bile.

 

Ye Rong da topluluktan birkaç mürit tanıyordu fakat onları kendi yanına çekmek zahmetli bir işti. Nihayetinde birinci prensinki kadar güçlü bağlantıları ve nüfuzu yoktu.

 

Ye Rong iç çekti. Eğer Jiang Chen kız kardeş Dan Fei ile takım olmasaydı, bu seferki Güz Avında kesinlikle birincilik için yarışabilirdi.

 

Fakat…

 

Yine de elinden geleni yapacaktı. Her ne kadar bir sonraki ocak ayında veliaht prensin kim olacağı açıklanacak olsa da, Ye Rong sadece bir Güz Avının veliaht prens belirlemek için yeterli olacağını düşünmüyordu.

 

Şu ana kadar durumu iyi idare etmişti, fakat elindeki bu başarılar ile yetinmeyecekti, daha aktif şekilde hamlelerine devam etmeliydi.

 

Ye Rong bunları düşünürken Xue Tong onun yanına geldi: “Dördüncü prens, bu dağlık alan dar bir bölge ve bölgenin giriş çıkışları oldukça sıkışık. Bu bölge bana oldukça garip geldi.”

 

“Xue Tong, bir şey hakkında endişeleniyor musun yoksa?” Ye Rong’un en büyük avantajı yanındaki askerlerinin fikrini dinleyebiliyor olmasıydı. Ayrıca askerlerinin ne söylemeye çalıştığını anında anlayabiliyordu.

 

“Efendim, askeriniz Xue Tong birinin ruh hayvanlarını bilerek bu bölgeye yönlendirdiğini, çünkü bizi tuzağa düşürmek istediklerini düşünüyor. Ayrıca bu hayvan neden çıkışı olmayan bir vadiye doğru kaçsın ki?”

 

“Birinin bilerek hayvanı yönlendirdiğini mi düşünüyorsun?”

 

“Evet, bölgeyi kontrol ettim. Bu dağlık bölgeye sadece bir giriş ve bir çıkış var. Biz bu bölgeye hiçbir önlem ve koruma almadan öylece girdik.”

 

Xue Tong her ne kadar aslında Ye Rong’un adamı olmasa da, şu anda aynı takımda oldukları için aklına gelen, faydalı olabileceğini düşündüğü bilgileri paylaşıyordu.

 

Ye Rong bir süre sessiz kaldı. Xue Tong’la birkaç gündür beraberdiler ve artık onun hakkında şüphe duymuyordu. Onun sözlerine saygı duyuyor ve inanmak istiyordu.

 

Mesele güç meselesi olunca, Lin Qianli ve diğerleri elbette Xue Tong’dan daha güçlüydüler. Fakat iş gözlem, çıkarım, yargılama ve analiz yeteneklerine gelince Xue Tong kesinlikle sınıfının en başarılı ismiydi.

 

“Dördüncü prens, eğer bu ruh hayvanını avlayamasak bile ileride elimize daha çok fırsat geçecek. Takımımız bu kumarı oynayabilecek durumda değil. Eğer bu vadide etrafımız kuşatılacak olursa, kesinlikle çıkışımız yok demektir. Ayrıca burada bir savaş çıkarsa dış dünyanın bundan hiçbir zaman haberi olmaz.”

 

Xue Tong oldukça açık konuşuyordu.

 

Ye Rong’un yüz ifadesi değişti, yavaş adımlarla yürümeye başladı: “Emirlerime uyun! Avı iptal edin! Vadiyi derhal terk edin!”

 

Nihayetinde Ye Rong bir kralın oğluydu, ipuçlarını birleştirip kesin sonuca varabiliyordu.

 

Labirent Âlemi kesinlikle prensler arasındaki rekabetin en üstün seviyeye ulaşabileceği yerlerden birisiydi. Her ne kadar labirent âleminde cinayetin kesinlikle yasak olduğu açıkça belirtilmiş olsa da, canlı olanlar kurallar değil insanlardı.

 

Xue Tong’un sözleri Ye Rong’un fikirlerini aydınlatmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr