Bölüm 197: Dan Fei de Çıldırıyor

avatar
3354 5

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 197: Dan Fei de Çıldırıyor


Üç gün daha geçti. Bu üç günlük süreçte Jiang Chen yirmi-otuz tane ruh hayvanının daha güneye acele ile hareket ettiklerini sezdi.

 

Bu hayvanlar sadece Jiang Chen’in hissedebileceği yakınlıktan geçenlerdi, uzaktan geçerek güneye ilerleyenlerin sayısını bilmiyordu.

 

“Güneyde büyük bir şey olsa gerek. Bu hayvanlar yuvalarından ayrılıp güneye ilerledikçe bizim şansımız artıyor. Tahminlerime göre güneye ilerleyenler arasında emzirme dönemindeki dişi hayvanlar da var. Eğer bu konudaki düşüncem doğruysa önümüzde kesinlikle yavru ruh hayvanı olmalı. Bu da demek oluyor ki Dan Fei hedefine ulaşacak.”

 

Jiang Chen Dan Fei kadar iyimser değildi. Dan Fei her ne kadar aceleci davranmaya çalışsa da Jiang Chen hızını ne artırıyor ne de azaltıyordu. Kendi temposunda seyahat ediyordu.

 

Altıncı günün öğle saatlerinde Dan Fei bir şey keşfetti.

 

“Jiang Chen, iddiaya varım önümüzdeki vadide yavru ruh hayvanları var.”

 

“Emin misin?”

 

Dan Fei’nin ses tonu heyecanlıydı: “Eminim. Bu alanda yıllardır araştırma yapıyorum. Yavru ruh hayvanlarının varlığını tespit edebilirim.”

 

Jiang Chen kafasını salladı: “Elbette havada süt emme döneminde olan hayvanların varlığına dair izler var. Fakat bunun sadece yanımızdan geçip giden emzirme dönemindeki bir anne olmadığını nereden biliyorsun?”

 

“Geçip gidenlerle uzun süre konaklayanlar arasında bir fark olur.”

 

“Eğer bir ruh hayvanı geçip gidiyorsa, sadece havada sadece bir iz bırakır. Fakat uzun süre konakladıysa izler daha da fark edilir derecede olur. Bu, işaretlerden sadece biri. Etraftaki şu ruh otlarına ve çiçeklerine baksana. Hepsinin de üzerinde yavru hayvanların diş izleri var.”

 

“Yavru ruh hayvanları kendilerine has bir kokuya sahiptir. Buradaki koku bir annenin kokusundan farklı.”

 

Dan Fei heyecanla ellerini yumruk yaptı: “Jiang Chen, burada yavru bir ruh hayvanı olduğuna dair sana garanti verebilirim. Bu sefer gerçekten de başarı umudunu hissediyorum.”

 

“Başarı arzusuyla başının dönmesine izin verme.” Jiang Chen Dan Fei’nin aklını toparlamasını istiyordu: “Eğer burada yavru ruh hayvanları varsa bile annelerinin ayrıldığından nasıl emin olabiliyorsun? Yavruların yanında koruma için duran yetişkin hayvanların olmadığından nasıl emin olabiliyorsun?”

 

“Unutma, yavrusunun tehlikede olduğunu düşünen bir ruh hayvanıyla uğraşmak gerçekten de çok zor bir iş. Öncelikle iyice bilgi toplamalıyız ve ateşe körükle gitmemeliyiz.”

 

Bu ikisi kendi aralarında müzakerede bulundular ve ilk olarak Jiang Chen’in gidip gözetleme yapması konusunda anlaştılar. Önce yavru ruh hayvanının yerini belirleyecek ve sonra onu çalacaklardı.

 

Jiang Chen’in eğitimini yaptığı Medyumun Zihni elbette yedinci hissini kuvvetlendirmişti, yakınlardaki vücutları sezip beş duyu organına aktarabiliyordu.

 

Dağlık alanın vadi kısmında bir başka mağara vardı.

 

Mağaranın etrafında dik ve benekli, garip kayalar vardı. Yine de bu durum uygulayıcılar için zorlu bir şey değildi.

 

Jiang Chen manzarayı bir süre inceledikten sonra Medyumun Zihni’ni kullanarak ortamdaki canlıları hissetmeye çalıştı. Kalbinde ufak bir sessizlik oluştu.

 

“Evet, burada kesinlikle yavru ruh hayvanları var, üstelik de dört tane!”

 

Jiang Chen’in kalp atışları istemsiz şekilde arttı, tam o anda bir başka varlık hissetti, çok daha güçlü bir başka canlı.

 

“Bu kötü, başlarında gerçekten de bir muhafız var. Zaten yavru ruh hayvanını çalmanın bu kadar kolay olmayacağını biliyordum.” Jiang Chen mırıldandı ve hamle yapmak için acele etmedi.

 

Dan Fei’nin beklediği yere geri döndü ve ona durumu anlattı.

 

“Dört yavru mu? O kadar çok mu?” Dan Fei’nin gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

 

“Hemen bu kadar mutlu olma. Bu bahsettiğim dört yavrudan ayrı olarak insanların üçüncü seviye ruh âlemine eşit bir başka ruh hayvanı var. Sence bunu idare edebilir misin?”

 

“Pekâlâ…” Dan Fei’nin uzun kaşları çatıldı. Bu sıkıntılı bir durumdu: “Diğer ruh hayvanları güneye ilerledi ama bu neden burada kaldı?”

 

“Sen bana soruyorsun da ben kime sorayım?”

 

Dan Fei bir süreliğine sessiz kaldı: “Zaten bu durum benim planlarım arasındaydı. Yetişkin bir ruh hayvanının korumada olması yani. Bir yolunu bulup onu yuvadan uzaklaştırmalıyız. O hayvan kendi yuvasındayken avantajlı durumda, bir yolunu bulup onu kandırmalı ve yuvadan uzaklaştırmalıyız.”

 

“Düşmanı avantajlı olduğu noktadan uzaklaştırmak söylendiği kadar kolay değil.” Jiang Chen gülümsedi: “Eğer bu işi düzgünce yapamazsak, sonuçlarını hayatımızla ödeyebiliriz.”

 

“Böyle konuşup da şanssızlık getirme!” Dan Fei sesini yükseltmişti: “Jiang Chen, benim yanımda Baş Usta’nın verdiği bir ilaç var, bu ilaç ruh hayvanını uykuya daldırıyor ve bir süreliğine saldırma yeteneğini elinden alıyor.”

 

“Ne kadar süreliğine?” Jiang Chen merakla sordu.

 

“Neredeyse on beş dakika.” Dan Fei düşünerek cevap vermişti.

 

“On beş dakika mı? Bu süre çok kısa. On beş dakika içinde yeterli mesafede uzaklaşamayızki. Bu muhafız ruh hayvanı yavruların kokusunu takip ederek bizi çok rahat şekilde bulabilir.”

 

Dan Fei gülümsedi: “Merak etme sen. Eğer yavruları alırsak, onları gizlemek için de bir yöntemim var. Böylece yetişkin olan bizi takip edemez.”

 

Jiang Chen kafasını salladı. Ye Chonglou’nun bunu yapabilecek yetenekte olduğunu biliyordu, gerçekten de hayvanı on beş dakika boyunca uyutabilirlerdi. Ama on beş dakikada yeterli uzaklığa ulaşamazlardı. Yetişkin olan uykudan uyanıp izleri takip ederek bu ikisini bulur ve saldırıya geçerdi.

 

Aslında on beş dakika uzun bir süre gibi görünüyordu ama yine de yeterli değildi.

 

“Jiang Chen, sen bir erkek misin değil misin? Siz erkekler hep zenginliğin tehlikeden ve riskten geldiğini söylemez misiniz? Bu durumda böyle işte, dört adet yavru ruh hayvanını elde edebilmek için risk almalıyız. Eğer bunu başarabilirsek, rakiplerimiz ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, biz yine de birinci sırada oluruz.”

 

Dağlar kadar fani seviyeli ruh hayvanının özü ile bir tane ruh seviyeli ruh hayvanının özü aynı değerdeydi.

 

On tane ruh seviyeli ruh hayvanının özü ile bir tane canlı ruh hayvanının değeri de aynıydı.

 

Gerçekler bunlardı. Fani seviyeli olan ruh seviyeli olandan değersizdi. Ayrıca ruh seviyeli olanların da ölü olanları canlı olanlardan değersizdi.

 

Zaten ölü bir ruh hayvanının özünü alsan bile, onu senin öldürdüğünü kim bilecekti ki? Belki de uzun bir süre yaşadıktan sonra doğal sebeplerden ölen bir ruh hayvanıydı, kimse bilemezdi.

 

Fakat elde edilen ruh hayvanı canlıysa durum farklı olurdu. Herkes biliyorduki, bir ruh hayvanını canlı olarak ele geçirmek onu öldürmekten daha zordu.

 

“Bu saçmalamayı bırakalım. Senin planın çok riskli. Ben bu planın işe yarayacağını düşünmüyorum.”

 

“O halde senin daha iyi bir planın olmalı ha?” Dan Fei soğuk bir ifadeyle güldü: “Jiang Chen, sen her ne kadar ruh hayvanları konusunda bilgili olsan da, Baş Usta ve ben bu iş için yıllardır araştırma yapıyoruz. Biz kesinlikle senden daha profesyonel ve bilgiliyiz. Seni asistan olarak kiraladığımı unutma. Planları yapan ve uygulamaya geçiren kişi ben olmalıyım.”

 

“Hehe! Bunu bin defa da söylesen yine de katılmıyorum. Ben bu planın bir parçası olup sana yardım etmezsem zaten başaramazsınki.”

 

Jiang Chen söylediğinin arkasında duran birisiydi.

 

Dan Fei sinirlenmişti, hızlıca ayağını yere vurarak konuştu: “Jiang Chen, eğer korkuyorsan gidebilirsin.”

 

“Ayrılmamı söylemek için biraz geç bir vakit değil mi sence de? Sonuçta, sana burada bir şey olursa Baş Usta beni parçalarıma ayırır.”

 

Dan Fei yine kaşlarını çattı ve elinden somurtmaktan başka bir şey gelmedi.

 

Akşam vakti olana kadar Dan Fei’nin siniri hafiflemedi. Jiang Chen onun bu sinirli durumuna hiç aldırış etmedi, karşısında bacak bacak üstüne atarak oturdu ve meditasyona girdi.

 

Labirent Âlemine girdiğinden beri Jiang Chen sürekli diken üstündeydi. Sürekli çevreden gelecek tehlikelere karşı hazır durumdaydı.

 

Labirent Âleminin güzlü gizemini keşfettikçe kalbindeki gücün de arttığını hissediyordu.

 

Hatta buraya geldikten sonra, Medyumun Zihni yeteneği üçüncü seviyeye ulaşmıştı.

 

Dan Fei battaniyesine sarılıp yatmıştı, dışarıdan bakılınca uyumuş gibi görünüyordu ama iki saat aradan sonra bile uykuya dalamamıştı. Gözlerini hafifçe açarak Jiang Chen’in olduğu yöne baktı.

 

Battaniyesinin altında, elinde yeşim taşından bir şişe tutuyordu. Şişenin kapağını yavaşça açtı, beyaz bir toz halinde bir ilaç gözüküyordu.

 

Bu beyaz toz sıradan çiçek ve çimenlerin kokusunu yaymıştı.

 

Bir süre sonra battaniyesinin altından çıktı ve Jiang Chen’in yanına geldi. Jiang Chen’i kafasından iki defa dürttü. Bunu yaptıktan sonra yüzünde gururlu bir gülümseme oluştu: “Lanet çocuk, görelim bakalım şimdi beni nasıl durduracaksın. Benimle rekabet edebilecek kadar güçlü değilsin.”

 

Battaniyesini Jiang Chen’in üzerine örttü: “Geri döndüğümde belki de hala uykuda olursun.”

 

Dan Fei gururlu şekilde mağaraya doğru ilerlemeye başladı.

 

İki adım attıktan sonra aklına bir fikir daha geldi. Garip bir şekilde gülümsedi ve tekrar Jiang Chen’in yanına döndü. Bir parçası yanmış bir kömür parçasını eline aldı, Jiang Chen’in burnunun altında kömür parçasını gezdirerek ona bir bıyık çizdi.

 

“Hehe! Görünüşün hala tamamlanmadı.” Gülerek çizim yapmaya devam etti, yana doğru üç çizgi ve yukarıdan aşağıya da bir çizgi yaptı, çizdiği harf harfiydi.

 

ÇN: 王  harfi ‘o… çocuğu’ anlamındadır. (Argo Çin Dili: Kanton, Mandarin ve Fujian Lehçelerinde)

 

Bunu yaptıktan sonra elindeki kömürü uzağa fırlattı ve ellerindeki siyah tozu çırptı: “Pekâlâ Jiang Chen, bak bakalım kız kardeşin Dan Fei yavru hayvanları nasıl da çalıyor şimdi! Şimdi kendini benim önüme atarak bana engel de olamazsın!”

 

Dan Fei tam da Jiang Chen’in düşündüğü gibi birisiydi, konu yavru ruh hayvanı olunca deli gibi hareketler yapıyordu.

 

Söylemek gerekirdi ki, Dan Fei bir kadın olmasına rağmen çoğu erkekten daha cesurdu. Daha önceki Labirent Âlemi denemelerinde başarısız olsa da, tecrübeleri ona cesaret olarak geri dönüş yapmıştı.

 

Acele şekilde mağaranın ağzına geldi.

 

Elinde uzun, ince, bambudan yapılma bir boru vardı, borunun ağız kısmında bir tür mekanizma vardı, manuel olarak tetiklenebilen bir mekanizma.

 

Bir şişe ‘Zihin Ayartan Toz’u bu mekanizmaya döktü. Sonra bunun yeterli olmayacağı düşüncesi ile korkulu şekilde bir şişe daha döktü.

 

Tozu döktükten sonra mekanizmanın kapağını kapattı. Sağ eliyle boruyu hareket ettirdi, birkaç santimetre kadar uzatmıştı boruyu. Şimdi tozun tamamı borunun ön tarafında eşit şekilde dağılmıştı.

 

Dan Fei borunun ağızlık kısmını ağzına aldı ve mağaranın içine doğru sinsice ilerlemeye başladı.

 

Biliyordu ki, eğer muhafız yetişkin hayvan uykuda bile olsa, Dan Fei’nin ruh enerjisini fark edebilirdi.

 

Bunun farkındaydı ve bundan dolayı gardını bir anlığına bile düşürmüyordu.

 

“Hıırrr!” Vahşi bir kükreme sesi duyuldu ve Dan Fei’ye bir saldırı geldi. Bu gelen saldırı mağaradan dışarı doğru fırlayan yetişkin ruh hayvanından geliyordu.

 

Vınn!

 

Dan Fei nefesiyle borunun içindeki tozu ileri fırlatmıştı. Borudan fırlayan toz kendisine doğru yaklaşan ruh hayvanına doğru ilerledi.

 

Bu hamleyi yaptıktan sonra vücudunu yuvarladı ve yerdeki çukur gibi bir yerde siper aldı, hayvanın saldırısından kaçınmak zorundaydı.

 

Bum!

 

Hayvanın pençeleri Dan Fei’ye yakın bir noktada bir oyuk oluşturdu.

 

Hayvan tam da Dan Fei’nin olduğu noktaya bir pençe daha sallayacaktı ki ilaç etkisini göstermeye başladı. Hayvan kendisini ayakta tutmaya zorlanıyordu, bir iki defa sağa-sola yalpaladıktan sonra bayıldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr