Bölüm 188: Dan Fei’nin Daveti

avatar
3559 3

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 188: Dan Fei’nin Daveti


Jiang Chen’i hayal kırıklığına uğratan şey Kadim Fei’nin Qingyang Vadisi’nde olmamasıydı. Bütün Qingyang Vadisi’nde yaşlı Fei’nin nerede olduğunu bilen birisi yoktu.

 

“Bu yaşlı adam benimle saklambaç mı oynamaya çalışıyor?” Jiang Chen esprili şekilde düşünmüştü. Fakat yaşlı Fei’nin sağı solu belli olmayan birisi olduğunu bildiği halde, sorumluluklarından kaçacak birisi olmadığını da biliyordu.

 

Eğer sorumluluklarını ihmal edecek birisi olsa Jiang Chen ona zaten Saflık Yenileme İlacının tarifini vermezdi. Tarifi yaşlı adama vermeden önce onu gözlemlemişti.

 

“Büyük ihtimalle yaşlı adam bu ilacın tarifindeki malzemeleri toplamak için uğraşıyordur.”

 

Yaşlı Fei ortalarda yoktu fakat gitmeden önce çalışanlarına Jiang Chen’in gelişi durumunda yapılması gerekenler için talimatlar vermişti. Jiang Chen’e sanki Kadim Fei’ye hizmet ediyorlarmış gibi hizmet etmek zorundaydılar.

 

Bundan dolayı Jiang Chen geldiğinde bütün çalışanlar heyecanlı şekilde ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Jiang Chen önceden hazırladığı listeyi elemanlara verdiğinde kısa süre içinde listedeki her şey hazırlanmıştı ve elemanlar karşılığında para almayı reddetmişlerdi.

 

Böyle bir hizmet Jiang Chen’in neredeyse utanmasına sebep olacaktı.

 

Jiang Chen iki bardak çay içtikten sonra Han Xianke ve diğerlerinin durumunu merak ettiği için daha fazla oyalanmadan çıkış yaptı.

 

Tang Long kardeşini getirmişti. Alnında büyükçe ter damlaları görünüyordu.

 

Her ne kadar asker olsa da, bu kadar kısa sürede bu kadar çok yolculuk yapmış olması onu yormuştu.

 

Han Xianke sözünün eriydi ve bu sözü tutmak için elinden geleni yapıyordu.

 

Han Xianke kollarını sıvadı ve biraz inceleme yaptıktan sonra Tang Long’un kardeşinin bacaklarındaki belirli akupunktur noktalarına temas etti. Daha sonra birkaç altın iğne çıkarıp ana sinirlere batırarak gözlem yapmaya başladı.

 

“Ah!” Tang Long’un kardeşi büyük acı içerisinde çığlık atmıştı. Kafasındaki deliklerden siyah renkli kan akmaya başladı.

 

“Pekâlâ.” Han Xianke altın iğneleri bir kenara bıraktı: “Kardeşini tam zamanında tedavi ettirmeye başlamışsın. Eğer yarım yıl daha bekleseydin tanrılar bile bu adamın bacaklarını kurtaramazdı.”

 

“Oh? Tamam o halde.” Tang Long ne tepki vereceğini bilmiyordu: “Yani tedavi bu kadar kısa mıydı? Bitti mi?”

 

“Bana inanmalısın, ben işimi bilirim.” Han Xianke’nin topluluk müridi olmasının getirdiği kibir yine baş göstermişti.

 

Tang Long Kara Ruh Odununu eline alırken garip bir şekilde gülümsemişti. Elindeki odunu hediye olarak sunmak istiyordu fakat bir yandan da tereddüt içindeydi, ya kardeşi henüz tam anlamıyla tedavi olmadıysa?

 

Jiang Chen Tang Long’un tereddütlü yüz ifadesini görünce güldü: “Tang Long, kardeşini geri götür. Oh, öncesinde Qingyang Vadisi’ne git ve vücudunu güçlendirecek birkaç ilaç al. Çok da pahalı ilaçlar değil zaten, onlara seni benim gönderdiğimi söyle.”

 

Jiang Chen Qingyang Vadisi’nin mekânından çıkarken Tang Long ona ufak bir bakış atmıştı.

 

“Eğer kardeşinin tekrar yürümesini istiyorsan gerekli olan ilaçları kullanmak zorundasınız. Han Bey kardeşinin felci için gerekli tedaviyi yaptı, fakat iyileşme için gerekli süreç size bağlı. Daha iyi ilaçlar kullanmak onun iyileşmesini daha hızlı hale getirecektir.”

 

Jiang Chen’in elinde aslında daha iyi ilaçlar vardı fakat bunlar yaralanmış olan uygulayıcıların iyileşmesi için kullanılıyordu. Tang Long’un kardeşinin zayıf bedeni bu ilaçların etkisini kaldırabilecek seviyede değildi.

 

Tang Long bu sefer tamamen inanmıştı. Elindeki Kara Ruh Odununu Jiang Chen’e ve Han Xianke’ye sunup sunmamak arasında tereddütteydi.

 

Jiang Chen gülümsedi: “Ben zaten teşhis için para istemeyeceğimi söylemiştim. Elindeki malzeme senin de işine yaramayacaksa onu Qingyang Vadisi’ne satmalısın, onlar sana iyi bir fiyat verecektir.”

 

Han Xianke topluluğun dâhi müritlerindendi. Kara Ruh Odunu Han Xianke için hiç de değerli bir eşya sayılmazdı. Sadece Kıdemli Kardeş Kuang gibi işe yaramaz bir çöp torbası onu çalmak için çaba sarf ederdi.

 

Gerçek bir topluluk müridi böyle bir malzemeyi neden istesindi ki?

 

Han Xianke’nin iradeli yüz ifadesini gören Jiang Chen’in başına ağrı girmişti: “O halde, haydi biraz konuşalım. Senin benim takipçim olman konusunda bir fikir yürüteceğim. Sen, ben topluluğa girdikten sonra benim takipçim ol, ne dersin?”

 

“Kıymetli Ağaç Topluluğu’na mı girmek istiyorsun?” Han Xianke önce şaşırmış sonra sevinmişti: “O halde neyi bekliyoruz? Senin ismini hemen şimdi tavsiye edebilirim!”

 

“Şu anda zaman uygun değil.” Jiang Chen kafasını iki yana salladı. Tavsiye etmek mi? Jiang Chen başkasının ismini vermesiyle topluluğa girmek istemiyordu. Ayrıca düşük seviyeli bir mürit olarak başlamayı hiç istemiyordu. Eğer topluluğa girecekse üst seviyelerden girmeliydi.

 

Ayrıca Gök Ağacı Krallığı’nı yeterince keşfedememişti. Krallıktaki temelleri henüz tam anlamıyla sağlam sayılmazdı ve çevresindeki yoldaşlarına henüz sağlam pozisyonlar bulamamıştı.

 

Açıkça görülüyordu ki Kıymetli Ağaç Topluluğu’na girmek için bu vakit uygun değildi.

 

Çevresindekilerin kendisi hakkında yanlış düşüncelere kapılmasını istemezdi.

 

Jiang Chen ileride topluluğa girdiğinde Han Xianke’yi takipçi olarak yanına alacağına dair uzunca konuştu.

 

Han Xianke hala yeterince mutlu görünmüyordu, bundan dolayı Jiang Chen Han Xianke’nin kendisini her üç ayda bir ziyarete gelmesine izin verdi.

 

Jiang Chen yanına aldığı takipçiler arasında bu kadar kuvvetli şekilde ısrarcı olan başkasını hatırlamıyordu. Han Xianke amacına ulaşana kadar hiç dinlenmeyen tiplerdendi.

 

“Han Xianke, sen bana topluluk müritlerinin bilmediğim bir yanını gösterdin.” Jiang Chen hafifçe iç çekerek konuşmuştu. Topluluk müritleri genellikle burunları havada kişilerden oluşurdu. Fakat Han Xianke yorulmak bilmez bir kararlılığa ve azme sahipti. Bilgiyi ve aydınlanmayı takip eden birisiydi. Bu karakteristik özellikler herkeste bulunan cinsten değildi.

 

Topluluk müritleri meğer tamamen boş insanlardan oluşmuyordu. Aralarında birkaç tanesi kendini beğenmiş özelliklerini dışa vuruyor ve bütün topluluk öğrencilerinin adının kötüye çıkmasını sağlıyordu.

 

Sonuç olarak, topluluk müridi olabilmek adına, zamanında hepsi de kendilerine özgü üstün yeteneklerini sergilemek zorunda kalmışlardı.

 

 

Jiang Chen eve döndüğünde beklenmedik bir misafiri olduğunu öğrendi.

 

Dan Fei!

 

Bu kadın Eğitmen Ye’nin yarı kızı, yarı öğrencisiydi. Jiang Chen’in rastlamaktan en çok çekindiği kişiydi.

 

Fakat bu kadın gelip Jiang Chen’in kapısını çalmıştı işte. Jiang Chen öylece arkasını dönüp oradan uzaklaşamazdı ya. Yüzünde buruk bir ifadeyle kadını selamladı: “Kız kardeş Dan Fei, seni hangi rüzgâr getirdi buraya?”

 

Dan Fei bugün iyi bir ruh halinde gibiydi. Yeşil renkli bir elbise giymişti ve etrafındakilere neşeli bir görünüm sunuyordu.

 

Elbisesinin etek kısmı vücudunun hatlarını belli eden cinstendi. Su gibi kıvrımlı, hafifçe dalgalı bir etekti.

 

“Jiang Chen, seni günün yarısı boyunca bekleyeceğimi tahmin etmiştim.” Dan Fei elindeki çay bardağını masaya bırakırken gülümsemişti.

 

Jiang Chen Dan Fei’nin gülümsediğini görünce onun kendisini sorgulamak için burada olmadığını anlamıştı. Zaten doğum günü etkinliğinden bu yana bir ay kadar süre geçmişti ve bu süre boyunca kin tutmanın bir anlamı yoktu.

 

Eğitmenin teklifini geri çevirmişti fakat haklı sebeplerinin de açıklamasını yapmıştı zaten. Bu sebepler uydurma olsa da, mantıklı ve geçerli sayılırdı.

 

“Genç ustam, demek geri döndünüz, Bayan Dan Fei sizi uzun süredir bekliyor.” Gouyu misafirle ilgilenmişti, bu iki kadın da yaklaşık olarak aynı güzellikteydi. İkisinin de doğasında gururlu ve asil bir duruş vardı, bu özellikler onların arkadaş olmasına engeldi.

 

“Hmm, Gouyu, öncelikle misafirimizi güzelce ağırlayalım. Ben henüz geldim ve oldukça yorgunum. Öncelikle duş alıp kıyafetlerimi değiştirmeliyim.” Jiang Chen buradan uzaklaşmak için bahane arıyordu.

 

Dan Fei güldü ve konuştu: “Jiang Chen, senin başkentteki prenslerden bile korkmadığını düşününce, benim gibi zayıf bir kadını gördüğünde neden korktuğunu anlamıyorum.”

 

Jiang Chen kederli şekilde gülümsedi. Bu kadının kaliteli bir karakteri vardı. Bu kadının sözleri karşısındaki kişiye zararlı görünmüyor olsa da, kişiyi ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez hale getiriyordu.

 

Gouyu konuştu: “Bayan Dan Fei, benim ustam sadece misafirine iyi davranmak için böyle yapıyor, sizden korkmuyor.”

 

Dan Fei yine gülerek karşılık verdi: “Ne kadar da sadık bir kızcağız! Jiang Chen, sen böyle bir kadını eşin olarak evinde tuttuğuna göre kendini nasıl eğlendirmen gerektiğini biliyor olmalısın.”

 

Gouyu aşağılanmayı hiç sevmiyordu, acele şekilde cevapladı: “Sen kime kızcağız diyorsun? Kimin yaşının daha büyük olduğunu nereden biliyorsun?”

 

Dan Fei gülümsedi: “Benim yaşım seninkinden daha küçük olamaz ya!”

 

Gouyu gururla göğsünü kabarttı: “İkimiz de birbirimizin yaşını bilmiyoruz.”

 

Gouyu göğsünü öyle kabartmıştı ki sanki yaşlarını değil de göğüslerinin büyüklüğünü karşılaştırıyor gibiydi.

 

Bu iki kadın farklı karakteristik özelliklere sahipti. Gouyu’nun heyecanı anında kabarabiliyordu. Dan Fei’nin ise bilgeliği seçkin bir şekilde zarifliğini gösteriyordu.

 

Birisi sonuna kadar açmış kırmızı, vahşi bir çiçek, diğeri ise zarifçe açmış bir Japon gülü gibiydi.

 

Misafir odasındaki bu iki kadın neredeyse bir kavga başlatacak gibiydiler.

 

“Pekâlâ, bütün kadınlar böyle horozlar gibi birbirleriyle kavga etmek için mi uğraşıyor?” Jiang Chen önündeki sandalyeye kendini yorgun şekilde bırakırken sormuştu bunu: “Kız kardeş Dan Fei, aklındakini söyle ve benim yorgunluktan ter içinde olmamı görmezden gel.”

 

Dan Fei bunu duyunca sanki zafer kazanmış gibi hafifçe gülümsemişti, sanki Gouyu’ya üstün gücünü göstermek istiyormuş gibiydi.

 

Gouyu gülerek Jiang Chen’in arkasına geçti: “Genç ustam, uzun bir gün geçirdin. İzninle omuzlarına ve sırtına masaj yapayım.”

 

Jiang Chen bu iki kadının rekabetinin bitmeyeceğini anlamıştı.

 

“Jiang Chen, bana geçen gün verdiğin Dört Mevsimli Sonsuz Bahar ilacı çok hoştu. Duydum ki Güney Sarayı’nın Kadim Ning’i bu ilacı alır almaz yirmi yaş gençleşmiş. Bakıyorum da senin şahsi hizmetçin görevlerini ve işlerini oldukça seven birisi, neden ona da bir tane vermiyorsun?” Dan Fei bunu sorarken gülerek konuşmuştu.

 

Gouyu gülümseyerek konuştu: “Benim o ilaca sahip olmadığımı da nereden çıkardın? Genç ustam bana onlardan bir sürü verdi. Dört yüz yaşıma gelene kadar bana yetecek kadar ilacım var.”

 

Dan Fei bunu duyunca biraz streslenmişti.

 

Jiang Chen bu durumu görünce acele şekilde konuyu değiştirdi: “Kız kardeş Dan Fei, Eğitmen Ye’nin Anka-Ejderi nasıl?” Aslında kısırlaştırılıp kısırlaştırılmadığını sormak istiyordu fakat bu iki kadının önünde bunu sormaya utanmıştı.

 

“O meselenin icabına bakıldı ve Baş Usta oldukça sevinçli. Beni buraya göndermesinin sebebi seninle bir içki içmek istiyor olması. Ama baksana, sen onu çok beklettin, ne kadar da kötü bir insansın.”

 

Jiang Chen içki davetine şaşırmıştı. Burnunu kaşıyarak: “Sıradan insanlar Baş Usta ile aynı şarabı içmeye layık değildir. Kız kardeş Dan Fei, asıl neden geldiğini söylesene.”

 

Dan Fei gülümseyerek: “Sadece öncesinde bana bir şeye dair söz verirsen söylerim.”

 

“Söz veriyorum, eğer yapabileceğim bir şeyse kesinlikle yapacağım. Fakat yapamayacağım bir şey için nasıl söz verebilirim? Ya benim sokaklarda çıplak şekilde koşmamı istersen? Bunu kesinlikle yapamam!” Jiang Chen de şaka yapmaya başlamıştı.

 

“Kim senin çıplak koşmanı ister be! Lanet adam!” Dan Fei bağırıyordu fakat aslında sinirli değildi: “Labirentli Güz Avını duydun mu? Eğer ilgilenirsen benim elimde birkaç yer var.”

 

“Eh…” Jiang Chen ne diyeceğini bilemiyordu.

 

“Ne? Az önce elinden geleni yapacağını söylemiştin, bunu bile yapamayacak mısın?” Dan Fei’nin cazibeli yüzü mutsuz görünüyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr