Bölüm 187: Tuhaf Topluluk Müridi

avatar
3454 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 187: Tuhaf Topluluk Müridi


Jiang Chen Tang Long ve onun karısıyla başkentteki Qingyang Vadisi’nin mekânlarından birine gelmişti. Mekânın girişindeki ‘Qingyang Vadisi’ yazısını gören Tang Long’un yüzünde endişeli bir ifade oluşmuştu.

 

“Qing… Qingyang Vadisi mi?” Tang Long olduğu yerde duraksamıştı, sanki bacaklarından toprağa gömülmüş gibiydi, ileriye bir adım daha atmaya isteksiz görünüyordu. Kapıdaki yazıya ürpererek bakıyordu, sanki yazı tabelası onu yiyecekmiş gibi endişeliydi.

 

“Sorun nedir?” Jiang Chen onun bu tavrının garip olduğunu düşünmüştü.

 

Tang Long’un yüzünde kederli bir ifade vardı: “Kardeşim, sen nereden geliyorsun böyle? Senin yöntemlerin bu toprakların daha önce görmediği şeyler. Burası Qingyang Vadisi’nin mekânı, buraya geldiğimiz için bile kaçırılıp ilaç kölesi olmak zorunda bırakılabiliriz. Bundan hiç mi korkmuyorsun?”

 

“İlaç kölesi mi?” Jiang Chen gülse mi yoksa ağlasa mı karar verememişti. Qingyang Vadisi’nin en rütbeli kişisi Kadim Fei, şimdi Jiang Chen’in kölesiydi.

 

Aslında bunu Jiang Chen istememişti fakat Kadim Fei’nin duyarsızlığı buna sebep olmuştu.

 

Jiang Chen’i mi ilaç kölesi yapacaklardı? Asıl kendileri Jiang Chen için köle olmalıydılar!

 

“Endişelenme, sana zarar getirecek bir şey yapar mıyım hiç?” Jiang Chen gülümsüyordu: “Hadi gidelim.”

 

“Ben korkuyorum, gelemem.” Tang Long kararlı şekilde kafasını sallamıştı.

 

“Gelmiyor musun? O halde senin meselen için elimden bir şey gelmez.”

 

Tang Long tereddüt içinde kafasını kaldırıp tekrardan tabelaya baktı.

 

“Tamam gelirim, ama önce bana kim olduğunu söylemelisin.” Tang Long zekice bir soru sormuştu.

 

Jiang Chen bu durumu hem rahatsız edici hem de komik bulmuştu, tam o esnada arkalarından bir ses yükseldi: “Jiang Chen!”

 

Jiang Chen şaşırarak arkasını döndüğünde siyah cübbeli ve kepli bir elemanın kapının kenarında durduğunu gördü.

 

“Bu sen misin?” Jiang Chen kendisine seslenen bu adamın Kıymetli Ağaç Topluluğu’ndan Han Xianke olacağını tahmin etmemişti. Bu kişi Jiang Chen ile sözlü kavgaya giren, eğer iddiayı kaybederse Jiang Chen’in köpeği olacağına dair söz veren topluluğun dâhi müridiydi.

 

Han Xianke belli ki bu durumu biraz garip bulmuştu ve tereddüt içindeydi. Jiang Chen ile bir şeyler konuşmak istiyor gibiydi fakat bir yandan da ağzını açmakta zorlanıyordu.

 

Jiang Chen ise kayıtsız bir tavır içindeydi. Han Xianke’nin sinirle söylediği o sözleri zaten ciddiye almamıştı. Han Xianke gibi topluluk müritlerinin genel hali bu şekildeydi. Herkesi kendilerinden aşağıda görürler ve laflarını tartmadan konuşurlardı.

 

Jiang Chen Han Xianke’ye karşı kin beslemiyordu, dolayısıyla ona sataşmak istemiyordu.

 

“Evet benim.” Han Xianke bunu söylerken tereddüt etmişti.

 

“Demek hala Kıymetli Ağaç Topluluğu’na dönmedin. Sen hayatının en parlak döneminde Ye Dai gibi beyinsizlerle neden takılıyorsun? Ben bu durumun senin için bir vakit israfı olduğunu düşünüyorum.” Jiang Chen onaylamaz şekilde kafasını sallıyordu.

 

Han Xianke’nin yüzü kızarmıştı: “Aslında benim Ye Dai ile bir bağlantım yok, davete gelmem için bana para vermişti, hepsi bu.”

 

“Bana açıklama yapmak zorunda değilsin. O gün yaşananların hiçbirini ciddiye almamıştım zaten.” Jiang Chen Han Xianke’nin kendisiyle konuşuyor olmasına da şaşırmıştı.

 

Topluluk müritlerinin genel profillerine göre aslında kendisinden nefret etmesi gerekirdi.

 

Fakat ilk selam veren taraf Han Xianke olmuştu. Bu durum Jiang Chen’i gerçekten de şaşırtmıştı.

 

“Evet…” Han Xianke iç çekti: “Topluluğa henüz geri dönmedim fakat Ye Dai ile takılmayı da bıraktım.”

 

“O halde burada ne yapıyorsun? Lütfen bana topluluktan ayrılıp basit bir hayat yaşamak istediğini söyleme.”

 

“Ne yapmak istediğimi ben de bilmiyorum. Seni bulmak istedim, fakat bunu yaparken utanıyordum. Sadece sana rastlamak için alelade şekilde sokaklarda dolaşıyordum ve sana rastladım da!”

 

“Benden ne istiyorsun ki? Hala kimin daha iyi olduğunu öğrenmek için dövüşmek mi istiyorsun?” Jiang Chen Han Xianke’nin sözlerine oldukça şaşırmıştı.

 

Jiang Chen bu adamın davranış şekline alışık değildi. Jiang Chen’e göre bütün topluluk müritleri en küçük olaylar için bile intikam peşinde koşarlardı.

 

“Jiang Chen, o gün etkinlikten ayrıldıktan sonra çok düşündüm ve fark etim ki aslında senden hiç de nefret etmiyorum. Eğer başkalarını aşağılarsam, onların da beni aşağılama hakkı doğar. O gün sen benimle dalga geçtiğinde, ben oldukça utanmıştım. Ve daha sonra senin sözlerini düşününce, sözlerin bana oldukça mantıklı geldi. Topluluk müritleri isimlerini ve rütbelerini değil, gerçek yeteneklerini kullanarak hareket etmeliler.”

 

Han Xianke konuştukça daha da utanıyor gibiydi: “Etkinlikte Qingyang Vadisi’nin kadim kişisi ile de dalga geçercesine konuştum ve kendimi ondan üstün gördüm. O halde, sen benden güçlü ve üstün olduğuna göre senin de benimle dalga geçme hakkın olmaz mı? Durumu böyle değerlendirince, benim başıma gelenleri kabul etmem gerekir. En başta hatalı olan kişi bendim!”

 

Jiang Chen aslında Han Xianke karşısına geçip kendisine ölüm müsabakası teklif etse şaşırmazdı.

 

Fakat Han Xianke oldukça makul ve mantıklı konuşuyordu.

 

Jiang Chen neredeyse bu adamın Ye Dai’nin emriyle kendisini kandırması için gönderildiğini bile düşünecekti.

 

Fakat dikkatlice gözlemledikten sonra fark etti ki bu adamın konuştukları numara değildi. Han Xianke gibi bir topluluk müridi Ye Dai gibi birinin zorla iş yaptıracağı birisi değildi.

 

Ayrıca Han Xianke’nin halinden belli oluyordu, gerçekten de bir ay boyunca etrafta boş boş gezinerek harcamıştı vaktini. Eğer bir topluluk müridi numara yapacak olsa bu kadar gerçekçi olamazdı.

 

En büyük etken ise Jiang Chen’in ‘Medyumun Zihni’ ile karşısındaki kişinin sözlerinin gerçeklik payını biraz da olsa ölçebiliyor olmasıydı.

 

Han Xianke gerçekten de kalbinin derinliklerinden gelen, samimi duygularını yansıtan sözler söylüyordu.

 

Jiang Chen’i en çok şaşırtan da buydu. Han Xianke gibi herkesi kendisinden aşağıda gören birisinin böyle sözler söylüyor olması ilginçti.

 

Görünüşe göre her ne kadar bütün topluluk müritleri kendilerini en üstün kişi olarak görüyor olsalar da, aralarında böyle istisnalar da vardı.

 

Han Xianke de bu istisnalardan biriydi, kendisi de şımartılmış bir topluluk müridiydi fakat kalbi temizdi, özünde iyi bir insandı.

 

“Han Xianke, madem böyle diyorsun, görünüşe göre bir şekilde aydınlanmışsın. Bu kötü bir şey değil. Belki de bu aydınlanma senin ileriki zamanlarda eğitiminde faydalı olur. Eğer bana açıklama yapmak istiyorsan sorun değil, ama bil ki ben zaten o gün yaşananlardan dolayı hiçbir şekilde kin tutmuyorum ve sana karşı bir garezim yok.”

 

Jiang Chen başkalarını düşüncesizce ezecek birisi değildi. Kibar birisiydi ve diğer insanlarla huzur içinde geçinmeyi tercih ederdi.

 

Mademki Han Xianke kusurlarını görüp bunları değiştirmek için uğraşıyordu, diğer topluluk müritlerinden çok daha iyi birisi demekti. Jiang Chen elbette hatasını anlamış olan birisi için kin beslemezdi.

 

Han Xianke Jiang Chen’in sözlerini duyunca keyfi yerine gelmiş gibiydi: “Jiang Chen, bu demek oluyor ki ben seni bir ay boyunca boş yere beklememişim.”

 

“Aslında boş yere beklemişsin, çünkü ben zaten sana kin duymuyordum, hehe!” Jiang Chen gülümseyerek cevap vermişti.

 

“Hayır, boşa değil. Jiang Chen, her ne kadar o gün söylediğim sözler abartılmış olsa da, ben o sözleri tutmaya niyetliyim. Bundan sonra senin takipçin olacağım!”

 

Etkinlik günü Han Xianke sinirle konuşurken Jiang Chen’in köpeği olacağını söylemişti.

 

Han Xianke gururlu birisiydi, sözlerinin arkasında durmak zorunda hissediyordu.

 

“Bir topluluk dâhisini takipçi olarak almak mı? Diğer topluluk müritlerinin bu duruma sinirleneceğinden korkmuyor musun?” Jiang Chen ellerini iki yana açtı: “Ben bu meselenin peşini bıraktığımı söyledim zaten. Temiz bir vicdanla geri dönebilirsin.”

 

“Hayır!” Han Xianke kafasını kararlı şekilde iki yana salladı: “Eğer sözümde durmazsam ne tür bir topluluk müridi olurum? Bu durumda benim askeri Dao’m bile kötü etkilenir. Eğer bu şekilde topluluğa dönersem zaten şu anki pozisyonumu da kaybederim. Jiang Chen, beni takipçin olarak almalısın, gerçekten bunu istiyorum.”

 

“Ben…” Jiang Chen bu tartışmayı kaybedeceğini anlamıştı. Han Xianke neden Jiang Chen’in takipçisi olması gerektiğini çok güzel açıklamıştı.

 

Bu esnada Tang Long şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti. Eğer olayın en başında Jiang Chen ile beraber buraya gelmemiş olsaydı, bu ikisinin bir numara çeviriyor olduğunu düşünürdü.

 

Topluluktan bir dâhi mürit, Jiang Chen’in takipçisi olmak için neredeyse yalvaracaktı!

 

Topluluktan dâhi bir mürit!

 

Tang Long’un aklı kendine gelemiyordu. Zaten kavrama yeteneği zayıf sayılırdı, bu durumda hiç etki gösteremiyordu. Dünya görüşü böyle garip bir olayı mantık çerçevesine sığdırabilecek kuvvette değildi.

 

Han Xianke’ye gelince, o kararını vermişti ve bu utanç dolu anda etrafta kimlerin olduğuna pek de önem vermiyordu.

 

Şu anda tek düşündüğü şey Jiang Chen’in takipçisi olmaktı. Verdiği sözü tutmaktan cayamazdı ve geldiği yere de dönemezdi.

 

“Bu konuyu daha sonra konuşalım.” Jiang Chen konuyu değiştirdi: “Önce yapmam gereken bir iş var. Görüyorsun ya, yanımdaki arkadaşlarımı Qingyang Vadisi’ne götürüp kardeşlerinin hastalığını tedavi etmesi için bir ruh simyacısı bulmam lazım.”

 

“Hastalık tedavisi mi? Qingyang Vadisi’nde benden daha yetenekli birisi mi var?” Han Xianke Jiang Chen’in konuyu değiştirmesine izin verecek gibi değildi: “O gün hatalı olduğumu kabul ediyor olsam da, hala Qingyang Vadisi’ndeki kişilerden daha bilgili ve yetenekli olduğum konusunda ısrarcıyım.”

 

Bunu Jiang Chen de inkâr edemezdi. Şu anki halleriyle Han Xianke’nin mi yoksa Kadim Fei’nin mi daha bilgili olduğunu bilemiyordu fakat yaşlarını düşününce Han Xianke’nin daha yetenekli olduğu anlaşılıyordu.

 

“Hasta kişi nerede? Bu ikisi mi? Bunlar hasta değil ki?” Han Xianke Tang Long’a ve karısına bakar bakmaz onların hasta olmadığını anlamıştı.

 

Jiang Chen’in aklına bir fikir gelmişti, ruh simyacısı aramak mı? Kapısını çalan Han Xianke vardı ya! Ayağına gelen bu fırsatı tepmek acınası olurdu!

 

“Tang Long, eğer kardeşinin iyileşmesini istiyorsan onu buraya getir ve Han Bey’in bakmasına izin ver. Sırdan insanlar genellikle kendilerine topluluktan kişilerin bakması fırsatını yakalayamazlar.”

 

Tang Long’un aklı durmuştu resmen! Hiçbir tepki veremiyordu. Jiang Chen neredeyse onun kıçına bir tekme atacaktı. Fakat Tang Long bir anda kendine geldi ve keyifli şekilde kafasını sallayarak uzaklaştı.

 

“Bu senin arkadaşın mı?” Han Xianke şaşırmıştı, Jiang Chen nasıl böyle düşük profilli biriyle arkadaş olabilirdi?

 

“Evet, onunla şans eseri yollarımız kesişti, kendisi benim arkadaşımdır.”

 

“Şans eseri mi?” Han Xianke şaşırmıştı, fark etmiştiki Jiang Chen hakkında aslında bilmediği çok şey vardı.

 

Jiang Chen kafasını sallayarak: “Benim yine de Qingyang Vadisi’ne gitmem gerekiyor, sen de gelecek misin yoksa burada bekleyecek misin?”

 

Han Xianke biraz tereddüt ettikten sonra: “Ben burada bekleyeceğim.”

 

Jiang Chen bu elemana bakarken içten içe gülüyordu. Ne kadar garip bir gündü böyle! Bu adama nereden de rastlamıştı böyle! Han Xianke’nin kendisine yapışmasından ziyade onunla dövüşmeyi tercih ederdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr